Tüm sanat dallarını içinde barındıran sinemanın en kadim dostu -çalkantılı ilişkilerine rağmen- edebiyattır.
İlginizi çekebilecek, yeniden ele almak isteyebileceğiniz sinemanın ve edebiyatın mihenk taşı olmuş 20 kitap ve filmlik listenin ilk 10’u…
1902 yılında Fransız yönetmen George Méliès’in Jules Verne ve H. G. Wells romanlarından esinlenerek çektiği Aya Seyahat filmi günümüze kadar gelen bu yolculuğun ilk adımı oldu.
Elbette sarsılmaz bir alanı tutan edebiyat ile giderek yükselen ve gelişen sinemanın arası hep sütliman olmadı. Edebiyatı üstün tutanlarla sinema uyarlamalarını üstün tutanlar arasında teorik tartışmalar hâlâ da devam ediyor.
Ben tüm uyarlama teorilerini ve eleştirileri bir kenara bırakıp birini diğerinden üstün görmeye çalışmadan, saf okuyucu ve saf izleyici olarak disiplinlerarasında gidip gelmeye çalışacağım.
1. Rüzgâr Gibi Geçti
Yönetmen: Victor Fleming
Yazar: Margaret Mitchell
Sinema tarihinin en görkemli filmlerinden biri olan Rüzgar Gibi Geçti, Margaret Mitchell’in 1936’da yayımlanan aynı adlı romanından sinemaya uyarlandı. Amerikan İç Savaşı’nın çıkışından “Yeniden Yapılanma” dönemine kadar 12 yıllık bir süreçte Scarlett O’Hara’nın hayatının anlatıldığı roman, Victor Fleming yönetmenliğinde beyazperdeye taşındı.
Margaret Mitchell’ın 10 yılda tamamladığı geniş hacimli Rüzgâr Gibi Geçti'nin ilk film senaryosu 6 saatte geçiyordu. Daha sonra F. Scott Fitzgerald gibi birçok yazarın katkısıyla son halini aldı. Buna rağmen 238 dakikalık film dönemin en uzun Amerikan filmiydi.
Hırslı, tutkulu bir kadın olan Scarlett O’Hara’ya hayat veren İngiliz oyuncu Vivien Leight ise gamzeli gülüşü, konuşan bakışlarıyla sinema tarihinin unutulmaz sahnelerine imzasını bıraktı. Dönemin en gözde aktörlerinden “Clark bakışı”nın yaratıcısı Clark Cable’ın canlandırdığı Rhett Butler karakteri ise genç kızların kalbinde başka bir rüzgâr estirdi.
Çarpıcı bir hikâyenin ve akıllardan silinmez oyunculukların yanı sıra film teknik özellikleriyle de öne çıkıyor. İlk renkli film olan ve dönemin yetersizliklerine rağmen unutulmaz akşam güneşi manzaralarıyla büyüsünü arttıran Rüzgâr Gibi Geçti, Oscar töreninde dokuz heykelcikle tarihi bir başarı yakaladı. 1959 yılında çekilen Ben Hur filmi 11 Oscar kazanana kadar da rekoru kırılamadı.
Mesleği gazetecilik olan Margaret Mitchell, dünyaca üne kavuşan ve 27 dile çevrilen bu başyapıtından sonra başka bir kitap yazmadı.
Kitabı, filmi izledikten sonra okuduğum için hayalimde Vivien Leight’ten başkasını var edemedim. Elbette kitabın hacmini göz önünde bulundurarak filmin ne kadar sadeleştirildiğini tahmin edersiniz. Bu yüzden özellikle kölelik, Amerikan İç Savaşı ve toplumsal değişimle ilgilenenler için güzel bir roman. Öte yandan pek az romanda Scarlett O’Hara gibi güçlü kadın karakterlere rastlayabiliyoruz. Bir yandan toplumsal kuralları hiçe sayan ve tüm zorluklara rağmen dimdik ayakta duran azimli bir iş kadınına dönüşmesi, diğer yandan platonik bir aşkla sevdiği adam uğruna (Ashley Wilkes), kendisini anlayan, destekleyen ve seven bir adamı (Rhett Butler) göz ardı edişi Scarlett O’Hara’yı hem hırslı hem uysal, hem bencil hem merhametli yönleriyle sevmemizi sağlıyor.
2. Susuz Yaz
Yönetmen: Metin Erksan
Yazar: Necati Cumalı
Türk sinemasının en iyi 10 filminden biri kabul edilen Susuz Yaz, Necati Cumalı’nın aynı isimli öyküsünden Metin Erksan tarafından senaryolaştırılıp filme çekildi. 1963 yılında tamamlanan film sansür nedeniyle izleyiciyle buluşamadı. Filmin hem yapımcısı hem de başrol oyuncularından biri olan Ulvi Doğan, filmi Almanya’ya kaçırıp Berlin Film Festivali’ne soktu. Film, festivalde Altın Ayı ödülünü kazandı. Türk sinemasının uluslararası alanda aldığı ilk başarıdır bu. Ancak Ulvi Doğan, yönetmenin adını değiştirdiği ve ödül aldıktan sonra filme farklı eklemeler yaptığı için Metin Erksan’la davalık oldu.
Hülya Koçyiğit’in ilk filmi ve Erol Taş’ın ilk başrolü olan filmde ele alınan su mülkiyeti meselesi de filmin yarattığı farkındalıkla tartışmaya açıldı. Hem öyküde hem de filmde öne çıkan bir diğer gerilim noktası ise küçük kardeşinin karısı Bahar’ı arzulayan ağabeyin, kardeşinin öldüğünü söyleyerek Bahar’ı zorla elde etmesidir. Aynı su mülkiyeti meselesinde olduğu gibi kadının mülkiyeti konusunda da zorba bir otorite söz konusudur.
Necati Cumalı’nın İzmir’de avukatlık yaptığı yıllarda yaşadıklarına dayanarak yazdığı öyküyle film arasındaki en büyük fark ise finali. Okumanızı tavsiye ederim, bakalım siz hangi finali tercih edeceksiniz?
3. Dracula
Yönetmen: Tod Browning
Yazar: Abraham (Bram) Stoker
Universal Stüdyoları 1920’lerden 1950’lere kadar pek çok korku filmi çekti. Bu filmler arasında öne çıkanlardan biri 1931 yapımı Dracula'ydı.
İrlandalı yazar Bram Stoker’ın mektuplar, röportajlar ve günlüklerle farklı kişilerin gözünden anlattığı vampir Kont Dracula’nın hikâyesi 1897’de yayımlandı.
1922 yılında Alman dışavurumcu yönetmen F. W. Murnau’nun Dracula romanından esinlendiği ancak uyarlama haklarını almadan çektiği Nosferatu, Bir Dehşet Senfonisi'nde Kont Dracula tüm karizmasından yoksun bir canavar olarak Kont Orlok adıyla izleyiciyle buluştu. Kitabın ilk gerçek uyarlaması ise 1931’de yönetmen Tod Browning tarafından beyazperdeye taşındı.
Kont Dracula’yı canlandıran karizmatik oyuncu Bela Lugasi daha sonra pek çok korku filmi ve vampir filmi uyarlamalarında karşımıza çıkmaya devam etti.
1931 yılındaki teknik yetersizlik nedeniyle müziksiz çekilen filme 1998 yılında Philip Glass’ın bestelediği müzik eklendi.
Sinemada yüzlerce uyarlaması olmasına rağmen Bram Stoker’ın farklı kişilerin anlattıklarını yapboz gibi birleştirerek tamamladığı Dracula romanını okumak farklı bir keyif veriyor. Sadece korku türünde bir roman olmaktan öte anlatım tekniği ve okuyucuyu ikna edişiyle de öne çıkıyor.
4. Frankenstein
Yönetmen: James Whale
Yazar: Mary Shelley
Yüzlerce versiyonu bulunan Frankenstein'ın bir romandan uyarlanmış olması, üstelik yazarının kadın olması pek çokları için şaşırtıcı olabilir.
Filozof ve yazar anne-babanın kızı olan Mary Shelley, şair eşi Percy Shelley’le çıktığı Avrupa yolculuğunun İsviçre durağında Lord Byron’a komşu oldu. 1816 yazında Percy Shelley ve Lord Byron arasında geçen konuşmalardan, çocukluk hayallerinden, İsviçre’nin yağmurlu havasından esinlenerek yazmaya başladığı bir öykü, korku sinemasının en kült karakterini doğurdu.
1818 yılında, 21 yaşındayken isimsiz olarak yayımladığı ve genç bir bilim adamı olan Victor Frankenstein’ın korkunç öyküsünün anlatıldığı roman, bilimkurgu türünün de ilk örneklerinden biri oldu.
İlk kez 1910 yılında 16 dakikalık sessiz film olarak çekilen Frankenstein’ı saymazsak, ilk büyük uyarlama 1931 yılında Dracula'dan hemen sonra gerçekleşti. Frankenstein’ın yarattığı canavarı canlandıran Boris Karloff farklı uyarlamalarda ve devam filmlerinde de oynadı. Mary Shelley hem bilimkurgu hem de diğer türlerde pek çok öykü yazdı.
5. Hakkâri’de Bir Mevsim
Yönetmen: Erden Kıral
Yazar: Ferit Edgü
Ferit Edgü’nün 1977 yılında yayımlanan O adlı romanının senaryosu Onat Kutlar tarafından yazıldı ve Erden Kıral yönetmenliğinde Hakkâri’de Bir Mevsim adıyla 1982’de beyazperdeye aktarıldı.
O romanında Ferit Edgü, Hakkâri’de öğretmenlik yaptığı kısa dönemi büyülü bir atmosfer kurarak yalın, samimi ve şiirsel bir dille anlatıyor. Edebiyatımızın bu son derece özgün romanını sinemaya uyarlama fikri ise Erden Kıral’ın eşi ve Ferit Edgü’nün çok yakın dostu olan Tezer Özlü’ye ait.
Genco Erkal’ın başrolünü üstlendiği film Türkiye’de yasaklansa da 1983 Berlin Film Festivali’nde başta Gümüş Ayı olmak üzere dört ödül birden aldı. Filmdeki etkileyici müziklerin Timur Selçuk’a ait olduğunun da altını çizmeden geçemeyeceğim. Hem filmi hem de romanı gözden kaçırmış olanlar için tavsiye ediyorum.
6. Marslı
Yönetmen: Ridley Scott
Yazar: Andy Weir
2016’nın en iyi filmlerinden biri sayılan ve Golden Globe kazanan Marslı filmi Andy Weir’ın aynı adlı bilimkurgu romanından sinemaya uyarlandı.
Bilgisayar programcısı Andy Weir, Marslı'yı önce kendi internet sitesinde bölümler halinde ücretsiz olarak yayınladı. Ardından Amazon Kindle’da 99 sent’e satmaya başladı ve roman 2011’de Amazon Kindle’ın en çok satan kitabı olarak birinci sıraya çıktı. Bu başarıyı kitabın bir yayınevi tarafından basılması, New York Times’ın çok satanlar listesine girmesi ve Ridley Scott tarafından sinemaya uyarlanması takip etti.
Marslı, bilim, mühendislik alanında gerçekçi ve ilham verici anlatısının yanında insan doğasının evrenle mücadelesi açısından da düşündürücü. Film, uzayda mahsur kalmasak bile topraktan uzak yaşayan şehir insanlarının ne olur ne olmaz diye sebze meyve yetiştirme yöntemlerine göz atmaları gerektiğini hatırlatır gibi.
Andy Weir romanın ve filmin başarısından sonra yine bilimkurgu türündeki ikinci romanı üzerinde çalışıyor. Çok yakında yazardan yeni bir uyarlama izlemek şaşırtıcı olmayacak.
7. Tiffany’de Kahvaltı
Yönetmen: Blake Edwards
Yazar: Truman Capote
Audrey Hepburn’ün özel tasarım Givenchy elbisesi ve Oliver Goldsmith marka güneş gözlükleriyle beyazperdeye yansıttığı Holly Golighty karakteri hem sinema hem de moda dünyası için ikonik bir simge oldu.
Dönemin sansasyonel yazarı Truman Capote’nin bir moda dergisinde yayımlamak üzere yazdığı ancak daha sonra çıkan anlaşmazlıklar yüzünden yayımlanamayanTiffany’de Kahvaltı, novellası 1958’de başka öykülerle beraber kitaplaştırıldı. Truman Capote’nin en sevilen karakteri haline gelen Holly Golighty kısa sürede ilgi gördü ve öykü 1961 yılında Blake Edwards tarafından sinemaya uyarlandı. (Blake Edwards, Peter Sellars’ın oynadığı Pembe Panter serilerinin de yönetmeni.)
Truman Capote, Holly Golight’ı canlandırması için Marilyn Monroe’yu uygun görmüş olsa da rol Audrey Hepburn’e verildi ve böylece çağın en romantik filmlerinden biri çekildi. (Audrey Hepburn’e eşlik eden George Peppard’ı bir dönemin gençliği “A Takımı”ndaki Hannibal rolüyle tanıyor.)
Filmde Audrey Hepburn’ün pencere kenarına oturarak gitarı eşliğinde seslendirdiği Moon River şarkısı sinema tarihinin en unutulmaz müziklerinden biri olarak akıllara kazındı.
Bu rol Audrey Hepburn’e en iyi kadın oyuncu Oscar’ını kazandırırken, film en iyi uyarlama ödülünü de aldı.
Filmden sonra kitapta da aşk öyküsü okuyacağını sananları uyarmam gerekiyor. Özgür ruhlu Holly’yle yazar Paul Varjak arasında gelişen aşkı anlatan film, kitaptan bu yönüyle ayrılıyor. Truman Capote’nin öyküsünde ikisi arasında dostluğa dayalı bir sevgiden başka hiçbir şey yaşanmıyor. Buna rağmen Holly Golighty karakterini okumak da izlemek kadar keyifli.
8. Üç Tekerlekli Bisiklet
Yönetmen: Ömer Lütfi Akad, Memduh Ün
Yazar: Orhan Kemal
Türk sinemasını eserleri ve senaryolarıyla besleyen Orhan Kemal’in 1970’te yayımlanan son romanı Kaçak'ın 1962’de yazılmış ham öyküsü, Vedat Türkali tarafından senaryolaştırılıp 1962 yılında Üç Tekerlekli Bisiklet adıyla beyazperdeye aktarıldı. 1970 yılında romanın yayımlanmasından sonra Memduh Ün, Kaçak adıyla ikinci bir film daha çekti.
Türk sinemasının klasikleri arasında yer alan Üç Tekerlekli Bisiklet'te başrolleri Ayhan Işık ve Sezer Sezin paylaşıyor. Eşine az rastlanır bir akıcılıkla, temposunu hiç düşürmeden ilerleyen filmin dar mekânlarda geçmesi de gerilimi arttırıyor.
1960 yılında Metin Erksan’ın çektiği Şoför Nebahat tiplemesiyle ünlenen Sezer Sezin, 1965 yılında Üç Tekerlekli Bisiklet'teki Hacer rolüyle İzmir Film Festivali’nde en iyi kadın oyuncu ödülünü kazandı.
Orhan Kemal’in Vukuat Var (“Hanımın Çiftliği I”), Hanımın Çiftliği II ve Kaçak romanlarından oluşan üçlemesi ise elbette tüm Orhan Kemal kitapları gibi kütüphanede ayrı bir yeri hak ediyor.
9. Otomatik Portakal
Yönetmen: Stanley Kubrick
Yazar: Anthony Burgess
1971 yapımı Otomatik Portakal, sinemanın kült klasiklerinden biri.
Anthony Burgess’in yazdığı Otomatik Portakal, 1962 yılında İngiltere’de yayımlandı. Amerika baskısında ise kitabın sonu değiştirildi ve ilk versiyondan daha karanlık bir hal aldı. Stanley Kubrick’in uyarlaması bu ikinci versiyona, Türkiye’deki çevirisi ise daha ılımlı sonlanan İngiliz versiyonuna dayanıyor.
Başkarakter Alex tarafından anlatılan şiddet içerikli olaylar yazarın otobiyografik anlatımı olarak düşünüldüğü için o dönemde tepki gördü. Aynı şekilde şiddet ve seks içerikli görüntülerin sinemada yer alması ve filmin ardından İngiltere’de kopya cinayetlerin yaşanması da Kubrick üzerinde kara bulutların geçmesine neden olmuş, ölüm tehditleri bile almış. Film yine de o yıl dört dalda Oscar’a aday oldu.
Sarsıcı, düşündürücü, ironik hikâyenin yanı sıra Anthony Burgess’in yarattığı özgün dili, Stanley Kubrick’in tasarladığı fütüristik mekânları değerlendirdiğimizde ne romanın ne de filmin başarısının bir diğerini gölgeleyemediğini söyleyebiliriz. Her ikisi de alanlarında öncü ve ufuk açıcı eserler.
10. Selvi Boylum Al Yazmalım
Yönetmen: Atıf Yılmaz
Yazar: Cengiz Aytmatov
Türk sinemasının başyapıtlarından biri olan Selvi Boylum Al Yazmalım, Cengiz Aytmatov’un kısa öyküsünden 1978 yılında sinemaya uyarlandı. Türkân Şoray, Kadir İnanır ve Ahmet Mekin’in başrolleri paylaştığı filmin yönetmenliğini Atıf Yılmaz yaptı.
Senaryolaştırılma sürecinde de yer alan Kırgız yazarın bu dramatik öyküsü, Türk sinemasının tekrar tekrar izlenen filmlerinden biri oldu.
Cengiz Aytmatov, öyküsünde bir gazetecinin farklı zamanlarda karşılaştığı otobüs şöförü İlyas ve yol ustası Baytemir’in kesişen hikâyelerini anlatıyor. Filmde adı Asya olarak değiştirilen Aysel karakterini ise bu iki erkeğin anlatımından tanıyor ve anlamaya çalışıyoruz.
Bu yönüyle filmde Aysel’in yeniden yorumlanışı ve karşımıza güçlü bir Asya olarak çıkışı filmin de başarısını etkileyen unsurlardan biri.