05 HAZİRAN, PAZARTESİ, 2017

İnsanlıktan Kopuş

Listelerde en üst sırada yer alan, çevrenizde en az bir kişinin elinde gördüğünüz Dr. Yuval Noah Harari'nin Sapiens'ten sonra büyük yankı uyandıran kitabı Homo Deus üzerine bir inceleme. 

İnsanlıktan Kopuş

İnsan olmanın en tuhaf zorluklarından biri, sonsuzlukta bir noktadan ibaret anları birleştirmek ve bazen düz, dalgalı ya da kesik olan çizgileri anlamlandırmaya kafa yormak olsa gerek. Anlam arayışı olarak da görülebilecek bu süreç, kiminde varoluşun anlamı ya da anlamsızlığına kanaat getirilmesine, kiminde ise oluşun kendisinin anlamı ortaya çıkardığı görüşüne ulaşır. Dr. Yuval Noah Harari, Homo Deus’unda bu çabalar üzerinden önermelerini şekillendirmiş. Değişen insan yaşamını ve geleceğini masaya yatırırken meselesi, insanın doğada özel bir yeri olmadığı ve içinde yaşadığı kurguda öznelliğini yitirmesi ile birlikte tahtını bambaşka bir akış sistemine – verilerin iş birliğine-  devredebileceği.

Yazarın çoksatanlar listesinden aşina olduğumuz iki kitabı, koyduğu isimler peş peşe geldiğinde Homo Sapiens’ten Homo Deus’a bir dönüşümü işaret ediyor. Ancak Sapiens’teki kapsamlı tarih yorumlaması ne kadar ses getirdi ise de Homo Deus’un bir devam kitabı olduğu yanılgısına düşmemeli. Bu sefer yazarın bilimsel tonda kalmaya çalışmasından ziyade kendi düşünce sisteminden süzülen iç sesi daha fazla duyulur olmuş. Yazar, Hayfa’da büyümüş, akademik kariyeri esnasında Oxford’da bulunmuş, şimdi Kudüs’teki kooperatif bir tarım çiftliğinde eşi ile birlikte mutlu mesut – ne kadar mutlu olduğunu bilemesem de bu kadarı benim kurgum olsun- yaşayan vegan, sıkı bir hayvan aktivisti, üretken bir bilim adamı ve son zamanlarda haiz olduğu ilgiye de bakılırsa trend-setter olmaya aday biri. Bu özellikleri, -eserlerinin önüne koymasam da- ister istemez yazdıklarına olan merakımı arttırıyor.

Dr. Yuval Noah Harari

Sapiens’te insan, bir zamanlar etrafındaki diğer canlılardan çok da farklı olmamakla birlikte bilişsel kapasitesinin de yardımıyla dünya yaşamını kendi iradesiyle etkileyebilir hale gelmiş ve sonunda tatminsiz varlıklara evrilmişti. Harari, bu süreci anlatırken, insan dünyasının kendine nasıl bir zemin oluşturduğunu etraflıca tariflemeye çalışmıştı.

Homo Deus’ta ise önce insanların hayvanlara olan yaklaşımı üzerinde durularak insanın diğer hayvanlarla olan ilişkisinde onları evcilleştirmeyi tercih etmesini gözden geçirmenin gerekliliği bir kez daha vurgulanıyor.

“Bir kovan (arı) tek bir kelebekten çok daha güçlüdür ama bir arının bir kelebekten daha kutsal olduğu anlamına gelmez bu.”

‘Bir insanın diğer bir canlıya çeşitli yöntemlerle acı çektirmesinin meşrulaşma eşiği nedir?’ takdire şayan bir soru. Bu rasyonellikte bakmak ilk başlarda hayal gücüne işkence yapar hale gelse dahi, bir insanın başka bir hayvana acı çektirmesiyle yüzleşmek, bugün için olduğu gibi gelecekte Harari’nin değişeceğini öngördüğü toplumsal roller açısından da yerinde bir tartışma olmalı. Günümüzde insan üzerindeki örneklerine kıyasla diğer hayvanlara kat kat daha fazla uygulanan umarsızlık ve vahşet ele alındığında ileride yapay zekâ ve biyoteknoloji ile donanacak yeni insan'ın türdeşlerine çok daha az merhametli davranma ihtimali yüksek.

İnsanın basamakları hızla tırmanmasının arkasında iş birliği ağları kurmasındaki esnekliğinin olduğu ve bu ağdaki en kritik değişkenin bilgi olduğu görüşünde Harari. Anlattıklarını da bilginin gitgide ağ’ın efendisi durumuna kavuşmasıyla birlikte ağı kuran insanlardan daha kıymetli hale geliyor olması eksenine oturtuyor. Daha önceki kitabında gri kaldığını düşündüğüm alanlarda ise güncel bilimsel makale ve gelişmelere bolca yer vermesiyle öngörülerini güçlendirmiş. Değindiği konuların bazıları çok eskiden beri çözülememiş kavramlar (hayatın anlamı, özgürlük ve mutluluğun farklı okumaları,...), bazıları ise ütopyalardan, distopyalardan, bilim-kurgu romanlarından ve sinemasından aşina olduğumuz öngörüler (ölümsüzlük, zihin kontrolü ya da siborgların yönetimi ele geçirmesi gibi)… Son zamanlarda Avrupa Birliği robotların kimlik alması için bir yasa tasarısı üzerinde çalışırken, Harari sayesinde öğrendiğim Hong Kong’lu bir şirketin bir yapay zekâya yatırım kararları için oy hakkı tanıması şaşırtıcı değil elbette. Ancak Harari’nin başvurduğu örnekler çoğaldıkça, bugün biyoteknoloji ve yapay zekâ alanında gazetelerde rastladıklarımızın buz dağının görünen kısmı olduğu su götürmez.

Biyoteknolojik ya da otonom yapay zekâya sahip bir varlık olgusunun kabul edilmesi, insanların mitler, hukuk ve para gibi kurgularına atfettiği gerçeklik kadar olası bir gelişme. Nasıl mitler, hukuk ve piyasa ekonomisi etik kaygılardan ziyade işlevselliği ölçüsünde yaygınlaşabildiyse, yarın yeni bir kurgunun ortaya çıkmasında da insan iş birliğinde oynadığı rol belirleyici olacak. Harari, bu varsayımında hümanizm felsefesinin evrensel düşünce sistemindeki hakimiyetinin piyasa ekonomisinin ihtiyacı olan oy, müşteri ve asker potansiyeline katkısı sayesinde olduğu görüşüne dayanıyor. Ve uyarıyor, yeni sistemin insan kitlelerine eskisi kadar ihtiyacı kalmayabilir.

Belki Harari insanların baskın enerjisinden –hatta kelimenin içinde human geçmesinden bile- sıkılmış olacak, satırlarında ‘hümanizm’i olumsuz yönde eleştiren bir tat alınıyor. Kendisinin medyaya yansımış söylemlerinden yaptığım çıkarım, bu duruşunun arkasında- odağına bir kere kendisini oturttuktan sonra çeşitli dallara ayrılsa da- insanın doğanın enerjisinden kopuşuyla beraber kaybetmeye mahkûm olduğu düşüncesinin yattığı… Öte yandan hümanizm tartışmasını, kavramsal boyutu ve günümüz insan dünyasının işine gelen şekli olarak iki ayrı kolda sürdürmek daha faydalı olabilir.

“Istıraba anlam verdiği için bir fanteziyle yaşamak, gerçeklikten çok daha kolaydır.”

Robotların kimlik kazanması bir yana, biyolojik beyinlere uygulanan zihin kodlamaları biyokimyasal gelişmelerle içinden çıkılmaz bir hal alırsa insanın sahip olduğu öznel kimliği de tehlikeye girebilir. Bu durumda insan ne kadar özgür olacaktır, bir an için bilişsel özgürlüğünü kaybetti diyelim, artık insanın özgünlüğünden bahsedilebilir mi? Harari’nin ortaya attığı bu olasılık, şimdilerde bile etkin bir şekilde kullanılabilen zihin yönlendirme yöntemlerini, yükseltilmiş sürümündeki sonuçlarıyla beraber düşündüğümde, ürkütücü.

Bedenindeki güdülerinden dolayı insanın bazı kararları, hatta üzerinde uzun uzadıya düşündüğünü sandıklarını bile, farkında olamadan aldığı çeşitli bilimsel araştırmalara çoktan konu olmuş durumda. Bu kararların ise dış etkenlerden etkilenmediğini ve insanın kendi haline bırakılsaydı verecekleri ile aynı olacağını iddia etmek safdillik olur kanısındayım. Harari’nin kafasındaki pek çok senaryo içerisinde benim aldığım, yaşadığımız dünyanın gün geçtikçe daha fazla şekil değiştirmesinden pek de memnun değilsek kendi seçimlerimize sahip çıkmak ve bunun için zeminimizi genişletmek; doğaya, etrafa, diğerlerine ve bilmediklerimize doğru: Evrenler içinde evren, insanlar içinde insan, şüpheler içinde şüphe olabileceğini barındırarak…

0
12406
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage