29 OCAK, CUMA, 2016

Milan Kundera Alışıldık Roman Kalıplarını Zorluyor

“Roman, bir insan hayalinin ürünüdür. Başkasını anlayabilme hayali” diyor Milan Kundera, Gülüşün ve Unutuşun Kitabı’nda. Kitap boyunca da Kundera’nın bu hayali nasıl gerçekleştirmeye çabaladığını görüyoruz. 

Milan Kundera Alışıldık Roman Kalıplarını Zorluyor

Prag Baharı adıyla tarihe geçen, 1968 Ocak’ında Dubçek’in özgürlük ve reform diyerek iktidara gelişi ile başlayan, aynı yılın Ağustos ayında ise Rusya’nın Çek Cumhuriyeti’ni işgali ile süren dönemde, Milan Kundera dahil yüzlerce aydın, sanatçı ruhsal ya da fiziksel işkencelere maruz kalmış, binlercesi ülkesini terk etmek zorunda bırakılmış. İnsanlar o kadar korkunç durumlara düşürülmüşler ki, dostlar karşı karşıya getirilmiş, arkadaşlarını hükümete karşı korumak isteyen insanlar hiçbir suça bulaşmadıkları halde cezalandırılmışlar. Kundera da bu süreçte Fransa’ya yerleşmiş. Gülüşün ve Unutuşun Kitabı yayınlandıktan sonra da, o dönemki Çek Hükümeti tarafından yurttaşlıktan çıkarılmış.

Gülüşün ve Unutuşun Kitabı, o dönem bu süreçlerden geçen insanların yaşadıklarından yola çıkarak oluşturulmuş yedi öyküden oluşan bir roman. Öyküler birbirinden bağımsız olmakla birlikte aynı karakterlerin farklı öykülerde okur karşısına çıkması ile birbirine bağlanıyor. Bu doğrultuda, birçok öyküde karşımıza çıktığından, romanın ana karakteri Tamina. Kundera kitabında Çek Cumhuriyeti yerine Bohemya ismini kullanıyor. Kitap, Bohemya’da yaşananları Tamina’nın yaşamı ile simgeleştiriyor. 

Prag Baharı'ndan fotoğraflar

Kitabı okurken görüyoruz ki, hangi siyasi görüş altında olursa olsun, bir iktidarın, bir faşizmin var olduğu her yerde yaşanan olaylar birbirine benziyor. Kitapta anlatılan olaylar, sahneler, bizim 12 Martımıza, 12 Eylül’e ve hatta Gezi’ye dair benzerlikler taşıyor. Ülkelerin siyasi tarihleri aslında hep benzer.

“İnsanın iktidara karşı savaşımı, belleğin unutuşa karşı savaşımıdır.”

Kundera’nın diğer kitaplarında olduğu gibi bu kitabında da cinsellik kurgu ve anlatımın temel taşlarından biri olarak yer alıyor. Bohemya’da yaşanan siyasi süreç ve bunun sonuçları, yoğun bir cinsellikle buluşturuluyor. Siyaset, aşk, evlilik, dostluk ve yaşama dair alışılagelmiş düşünce ve yaklaşımları alt üst eden Kundera, cinsellik ve kadın erkek ilişkilerinde de ahlak anlayışını ters yüz eden bir anlatımı tercih ediyor. Diğer yandan kadın ve erkeğin toplumsal rolleri açısından alışıldık, erkek egemen bir yaklaşımla karşılaşıyoruz. Erkek karakterler etkin ve hükmeden, kadın karakterler, Tamina dahil, sessiz, edilgen ve itaat eden rolleri ile kitapta yer alıyorlar. Erkekler elde eder, kadınlar elde edilir.

“Çünkü, yaşamın büyük gizi ona yabancı değildi: Kadınlar güzel adam aramazlardı. Onlar güzel kadınları elde etmiş olan adamları ararlardı.”

Milan Kundera

Kundera yazar olarak da hükmeden, kendini neredeyse Tanrılaştıran bir üsluba sahip. Kitabın çeşitli yerlerinde bizzat araya giriyor, karakterlere neden bu davranış biçimlerini seçtiğini, olayları neden bu şekilde yönlendirdiğinin açıklamalarını yapıyor. Dolayısıyla, roman türü olarak da kitap pek alışıldık bir roman değil, Kundera roman kalıplarını da zorluyor. Kitapta yer alan açıklamalar, kitabı romandan çok, uzun bir denemeye dönüştürüyor. Kitap hangi kategoride yer alırsa alsın, Kundera’nın müthiş zekice ve son derece derin bir anlatımla kurguladığı bir kitap yazdığı yadsınamaz.

Kundera bence insanın içinde olup bitenleri en iyi anlatan yazarlardan biri. Karakterlerin hissettiklerini en derinde okura geçirebiliyor. Kitapta beni en çok etkileyen öykü, doğrudan Tamina’nın yaşamının bir bölümünün anlatıldığı Kayıp Mektuplar oldu. Tamina’nın ülkesinden kaçıp bir Avrupa kentinde sürdürdüğü yoksul ve sürgün yaşamı, tutunmaya çalıştığı ince umutların tükenişi, kaderin acımasızlığına boyun eğişi, hepsini Tamina ile birlikte okura da yaşatıyor Kundera. Tamina’nın suskusunun ağırlığı altında eziliyoruz.

Gülüşün ve Unutuşun Kitabı için, Kundera’nın en zor okunan kitaplarından biri diyebiliriz, hem alışılagelmişliği alt üst edişi ile hem de anlatımdaki çeşitlilikle. Her öyküde bambaşka olgular bir araya getirilmiş. Her öyküde gerçeküstü kurgular araya yerleştirilmiş. En ilginç öykülerden biri de kitabın altıncı öyküsü Melekler. Sadece çocukların yaşadığı bir adaya getirilen Tamina burada ada dışındaki yaşamının alternatifi bir yaşamı deneyimliyor. Kavramları başka anlamları ile başka bir bağlamda yaşıyor. İnsanın içsel yolculuğunun kurgulanmış bir hikayeye dönüşmüş halini okuduğumuz bu öyküde Kundera cinselliği yine ters yüz edip gösteriyor okura:

“Buraya kadar cinselliği aşk tarafından işgal edilmişti. (İşgal edilmişti diyorum, çünkü cinsellik aşk değildir, aşkın kendine mal ettiği bir alandan başka bir şey olamaz.)”

Ve Kundera yine kitabının bir yerinde diyor ki;

“……güzellik, anlaşılabilmesi için en küçük sessizliğe muhtaçtır.” 

​Bana öyle geliyor ki, başkalarını anlayabilme hayali peşindeki bir yazarın o sessizliği arayışı ve o sessizliği anlatma çabasıdır Gülüşün ve Unutuşun Kitabı

0
15921
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage