26 OCAK, PERŞEMBE, 2017

Yetimler İttifakı

"Yaklaşık seksen yıldır yazıyorum. Önce mektup, sonra şiir ve konuşma, sonra hikâye, makale, kitap, şimdi notlar." 2017'nin başında kaybettiğimiz John Berger'in son kitabı Hoşbeş üzerine bir değerlendirme.

Yetimler İttifakı

“Seneler boyu beni yazmaya iten şey, yazılması gereken bir şeyler olduğunu ve ben anlatmaya çalışmazsam hiç anlatılmadan kalacağını hissetmemdi. Kendimi ağırlığı olan, profesyonel bir yazardan ziyade, boşlukları kapayan biri gibi görüyorum.”

John Berger’in ölümünden sonra çok şey yazıldı çizildi çok yönlü sanatçılığına dair. Dile kolay; roman, senaryo ve belgesel yazarı, ressam, sanat eleştirmeni. Hakkında hararetle yazılar yazılan bu sanatçıyı tanımak için “hayatı ve eserleri”ne bakmak ne kadar yeterli olur? Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’da değindiğinden yola çıkarsak, 90 yıllık dolu dolu bir ömrü, “hayatı ve eserleri”nden öğrenmeye çalışmak beyhude bir çaba olabilir.

Yazarın ölümünden önce yayımlanan son kitabı, Hoşbeş. Yaklaşık yüz sayfalık bu kitapta, onbir denemeye -kendi deyimiyle notlara yer vermiş. Kimisi birkaç sayfa, kimisi ise yirmi sayfadan fazla olan bu notların herbiri çok katmanlı, içinde sonsuz hikâye olasılığı barındırıyor. Bu kadar yoğun bir içeriği birkaç cümle veya paragrafta sunarak okuyucuya hissi aktarabilmek de yazanın becerisinden kaynaklanıyor.

Kitabın orijinal ismi Confabulations. Karşılığının samimi konuşmalar, rahat, sınırlamasız, seremonisiz konuşmalar olduğu söylenebilir. Hoşbeş, tam da kitabın içeriğiyle uyumlu bir başlık olmuş bu anlamda. Adeta sevdiğiniz bir dostunuzun veya tanıdığınız, saygı duyduğunuz bir büyüğün dost meclisindeymişsiniz gibi, hiç bitmesini istemediğiniz, birbirini izleyen, konu konuyu açan sohbetler. Dolu bir hayatın, damıtılmış, damağınızda hoş, bir parça da buruk kalan tadı...

John Berger’i hiç tanımıyor olsanız veya bütün eserlerini ezbere biliyor da olsanız, Hoşbeş, kendini sıcak ve samimi bir sohbetin içinde bulmak isteyen herkes için ideal bir kitap. Her bir notta insana, zamana, doğaya, farklı ülke ve kültürlere yolculuk vaadi var. 

Otoportre

“Yazma faaliyeti benim için hayati bir faaliyet oldu hep; bir şeyleri anlamlandırmamı ve devam etmemi sağlıyor.”

John Berger kendi portresini çizmekten daha çok dille olan ilişkimizi anlatıyor. Edebi çevirilerde özgün metin ile ev sahibi metin arasındaki ilişkiyi tanımlarken konuşulan dilin canlı bir yaratık olduğundan, anadil teriminden yola çıkarak dilin yaratıcısının dişi olduğundan bahsediyor ve sözel olmayan dillere de değiniyor –işaret dili, davranış dili gibi. 

Rosa’ya Armağan

“Sık sık okuduğum bir sayfadan çıkıp gelirsin -bazen de yazmaya çalıştığım bir sayfadan- ve başını geri atarak gülümsersin.”

Üzeri ötücü kuşların resimleriyle bezeli bir kibrit kutusu koleksiyonuyla zamanda bir yolculuğa çıkıyoruz, Rosa Luxemburg’a ithaf edilmiş bu notta. John Berger “Rosa”ya temsili bir armağan olarak düşündüğü kibrit kutusunun hikayesini anlatırken, sık sık Rosa Luxemburg’un mektuplarından, eserlerinden alıntılara da yer veriyor. 

Münasebetsizlik

“Evrendeki yıldızların yarısından fazlası hiçbir takımyıldıza ait olmayan yetim yıldızlardır. Takımyıldızların hepsinden daha fazla ışık verirler.” 

John Berger, kendisini böyle bir hikâyeci yapanın ne olduğuna dair yaptığı sorgulamada bir ipucu yakalıyor ve sade ve derin bir içgörüyü paylaşıyor; varolan ebeveynin yokluğunda gelişen yetimlik hissini... “Kendimi bildim bileli, bir tür yetim olduğumu hissetmişimdir. Beni çok seven bir ana babaya sahip olduğum için, tuhaf bir yetimlik.”

Düşme Sanatına Dair Bazı Notlar

“Ancak beş paralık bir komedyenim, tek istediğim insanları güldürmek.” diyen komedi dehası Charlie Chaplin’e ithafen yazılmış bu notta, sanatçının küçük yaştan itibaren edindiği öngörülerden yola çıkarak katman katman bir dünya açıyor önümüze John Berger. Ona göre Charlie Chaplin’in ayakta kalabilmesinin sırrı çok katmanlı olması. “Bir yandan aynı, diğer yandan farklı olan yeni bir adam. Chaplin’in dünyasında "gülme" ölümsüzlüğün takma adıydı.”

Ben de Arkadya’dayım

“Her kültür kendi Arkadya’sını yaratır.”

Elli yıllık dostu olan ressam arkadaşı Sven’in dolu dolu hayatından kesitler ve birlikte anılarına yer verirken, cenaze törenine katıldıktan sonra yaşananları anekdotlar halinde aktarıyor. “Sven’in konularını seçmediğini, onların emrinde olduğunu düşünmüşümdür hep.”

“Hikâyelerimizin bizi ele geçirme tehlikesi olduğunu bilsek, başka türlü yazar mıydık acaba?”

Dikkate Dair 

“Yüzücüler olarak bir tür eşitlikçi isimsizliği paylaşırız.” diyerek belediye yüzme havuzlarındaki gözlemlerinden yola çıkıyor John Berger. Havuzun cam duvarlarından gözüken bir akağacı resmederken, bir metni olmasını hedefliyor, “sözsüz bir dilde”. Cam çatıdan gördüğü beyaz bulutların hareketinden ise “sözsüz hikâyeler” geliyor aklına. “Artık ben onları seyretmiyorum; onlar beni seyrediyor.”

La Lalala Lalala La

İtalya’da Comacchio kasabasında, Yılanbalığı Festivali’ndeyiz. “XX Settembre Meydanı’nda çalınan ve doğaçlanan müzik, birbirinden farklı ve eşsiz yüz küsur kalbe nasıl aynı güçle nüfuz ediyor? Kendisinin gerisinde kulak kabarttığı ne?”  Yazar, okuyucuyu da yanına katarak doğanın, müziğin, mekanların yaptığı zaman içindeki aktarımların peşinde düşüyor. “Burada mesafe, ayırmak yerine birleştiriyor.”

Şarkıya Dair Notlar

“Şarkı geçmiş tecrübeleri anlatır. Söylendiğinde şimdiyi doldurur. Hikâyeler de aynı şeyi yapar.”

John Berger, merkezine “şarkı”yı koyduğu bu notunda ayrı ayrı gibi gözüken konular açıyor önümüzde. Garcia Lorca’dan, kendi yaptığı bir çiçek resmiyle ortaklıklar içeren bir dansçı fotoğrafına, Paris metrosunda kendi aralarında işaret diliyle konuşan sağır bir grup gençten, bir köşebaşındaki cambaz ailesine kadar ve daha birçok konuya göz atıp çıkıyoruz yazarla birlikte ve yine son olarak şarkılarda duruyoruz. “Bütün şarkılarda mesafe vardır. Şarkılar bir yokluğa söylenir. Şarkılar bağ kurar, toparlar ve bir araya getirir.”

Bir Ses

“Belki de ilk insani beceri, yönetme becerisi. İnsanı homo sapiens yapan bu.”

Yazar izlediği bir film üzerine -şimdiye kadar gördüğü filmlere hiç benzemeyen- içinde yaşadığımız dünyada topluluklara ve yönetme becerisine dair görüşlerini paylaşıyor. 

Buluşma Yeri

John Berger okumaya başladığı bir şairin şiirlerinden yola çıkarak çölde olma deneyimini düşünüyor ve ortada kalıvermişlik hissinden bahsediyor. Ve buradan hareketle günümüzdeki olaylara yaklaşım içinde tarihin rolünü irdeliyor. “Tarihin, geçmişle geleceği birbirine bağladığı hissi tamamen ortadan kalkmasa da marjinalleşiyor. Bu yüzden de insanlar tarihsel bir yalnızlık hissinden muzdarip.”

Kayıtsızlığa Karşı Nasıl Direnmeli?

Yazar, kitabındaki son notunda, her şeyi sayılara döken istatistiklere, siyasete, haber ve bilgi bombardımanına, yaşanan bir tür kişisel ve tarihsel hafıza kaybına, Einstein’e uzanan geniş bir yelpazeye değiniyor. Ve notlarına kendisinin yakın zamanda yaptığı çiçek resimleri eşlik ediyor. “Doğal görünümleri bir metin gibi “okumak” mümkün müdür acaba?”

0
11002
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage