7-13 yaş aralığındaki çocuklara koro müziği eğitimi alma ve performanslarını sahnede sergileme fırsatı sunan İBB İstanbul Çocuk Korosu için başvurular 20 Mart’a kadar devam ediyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kültür Dairesi Başkanlığı bünyesindeki Orkestralar Müdürlüğü tarafından hayata geçirilen İBB İstanbul Çocuk Korosu projesi hem bireysel hem de toplumsal düzeyde kalıcı ve olumlu etkiler bırakmayı hedefliyor. İBB İstanbul Çocuk Korosu adayları, başvurular sonrasında seçici kurulunun değerlendirileceği performanslarla belirlenecek. Başvuru döneminin ardından koroya seçilen çocuklara, İstanbul’un iki yakasında, iki ayrı noktada eğitimler verilecek ve eğitimlerin sonunda İBB İstanbul Çocuk Korosu ilk performansını, 3. Uluslararası İstanbul Koro Festivali’nin açılışında, 3 Temmuz’da sahneleyecek.
İBB İstanbul Çocuk Korosu projesinde, İstanbul’un farklı sosyo-kültürel çevrelerinden bir araya gelen çocuklar müzik aracılığıyla kendilerini keşfedecek ve aynı zamanda toplumsal farkındalık ve estetik duyarlılık kazanacaklar. Bu eğlenceli ve öğretici deneyim çocukların özgüvenini pekiştirmenin yanı sıra kendilerini ifade etme becerilerini güçlendirecek, ekip ruhunu geliştirecek ve derin dostluk bağları kurulmasına olanak tanıyacak. Koro çalışmaları aynı zamanda çocukların odaklanma yetisini artıracak; nefes kontrolü sayesinde stres ve kaygı dengesi kurmalarına yardımcı olacak. Dil gelişimini de destekleyen program, çocuklara sanatın büyülü dünyasında farklı bir deneyim yaşatacak.
İBB İstanbul Çocuk Korosu’na 20 Mart’a kadar orkestralar.ibb.istanbul adresi üzerinden başvurabilirsiniz.
Başak Doğan yönetimindeki Chromas, sahnedeki 10. yılını 15 Mart Cumartesi akşamı Zorlu PSM Turkcell Platinum Sahnesi’nde vereceği konserle kutlayacak.
Konserde, bugüne kadar Chromas ile bir araya gelmiş sevilen sanatçı ve gruplardan sürpriz performanslar izleyicilerle buluşacak. Işık ve ses tasarımı ile Chromas’ın 10 yıllık hikâyesi, görüntü ve seslerle sahnede hayat bulacak.
Chromas, yenilikçi tarzıyla Gevende, Tarkan, Mercan Dede’den Bobby McFerrin’a, Duygu Soylu’dan Evrencan Gündüz’e kadar pek çok önemli isimle çalıştı. Şimdi ise 10. yıllarını kutlamak için özel bir konser ile dinleyicilerle buluşacak.
15 Mart Cumartesi akşamı saat 20.30’da Zorlu PSM Turkcell Platinum Sahnesi’nde gerçekleşecek Chromas konserinin biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.
Sanatçı ve akademisyen Gülçin Aksoy’un anısına düzenlenen “Aklımda Bir Şey Vardı” başlıklı anma sergisi, 28 Mart tarihine kadar Depo’da sanatseverlerle buluşmaya devam ediyor.
2024 yılında hayatını kaybeden sanatçı ve akademisyen Gülçin Aksoy’un öğrencileri ve kızı tarafından hazırlanan “Aklımda Bir Şey Vardı” sergisi, Aksoy’un farklı dönemlerden çalışmalarını, not defterlerinden alıntılarla birlikte bir araya getiriyor. Sanatçının öğrencileri ve kızı tarafından, Aksoy’un üretim anlayışına sadık bir yaklaşımla kurgulanan sergi, sanatçının bugüne dek sergilenmemiş işlerini de içeren bir seçkiyle izleyiciyle buluşuyor.
Mimar Sinan Üniversitesi’nde 1990 yılında akademik kariyerine başlayan Aksoy, 1992-2008 yılları arasında Zekai Ormancı ile yürüttüğü Halı Atölyesi’ni 2008 yılında devralarak, burayı disiplinlerarası üretime ve etkileşime açık bir ortak alan hâline getirdi. Hafriyat Grubu, Arada Grubu, Atılkunst gibi kolektiflerin bir parçası olan sanatçı, Learning Process ve Ortak Mekik projelerinin de yürütücülüğünü üstlendi. İstanbul ve Münih’te kişisel sergiler açan, Türkiye ve yurt dışında birçok karma sergide yer alan Gülçin Aksoy, dili ve kültürel göstergeleri merkeze alan sanatıyla, Türkiye güncel sanatında önemli bir figür olarak kabul ediliyordu. Sergi kapsamında Ekmel Ertan, Nazım Hikmet Richard Dikbaş, Nermin Saybaşılı ve Zeynep Sayın, Gülçin Aksoy ve sanatına dair kaleme aldıkları metinlerle katkıda bulunuyor. Bu yazıların çeviri ve düzeltileri Ahsen Zeynep Özdemir, Esra Oskay, Merve Vural ve Nazım Hikmet Richard Dikbaş tarafından gerçekleştiriliyor.
Uluslararası konuk sanatçı programı Gate 27’nin de geçmiş dönem Ayvalık konukevi misafir sanatçılarından biri olan Gülçin Aksoy, sanatı ve eğitimci kimliğini birbirinden ayırmadan üretmeye devam eden, akademi, cinsiyet, beden, doğa ve iktidar politikalarına dair sorgulamalar yapan güçlü bir sanat pratiğine sahipti. Kişisel çalışmalarının yanı sıra yurt içi ve yurt dışında birçok sergide yer alan Aksoy, Gate 27’nin Ayvalık yerleşkesine 2021 yılının Eylül ayında konuk olmuştu.
Fotoğraf: Kerim Arslan ve Mert Çağıl Türkay
Alternatif pop ve elektronik müziğin etkileyici seslerinden Aurora, Epifoni organizasyonuyla ve +1’in katkılarıyla 12 Temmuz’da KüçükÇiftlik Park’ta müzikseverlerle buluşacak.
Aurora’nın 6 yıl aradan sonra vereceği ilk İstanbul konserinin biletleri 7 Mart Cuma saat 12.00’de satışa çıkacak. Aurora, sahne şovlarında görsel ve işitsel bir şölen sunarak izleyicilerine unutulmaz anlar yaşatıyor. Etkileyici ışık oyunları, doğadan ilham alan görseller ve enerjik dansları ile her konserinde büyüleyici bir atmosfer yaratıyor.
Tam adı Aurora Aksnes olan Norveçli sanatçı, 15 Haziran 1996’da Bergen yakınlarında doğdu. Doğayla iç içe geçen çocukluğu ve Norveç’in büyüleyici manzaraları, onun müziğinde derin izler bıraktı. Küçük yaşlardan itibaren müziğe ilgi duyan Aurora, 16 yaşında ilk şarkılarını yayımlamaya başladı ve kısa sürede uluslararası sahnede kendine önemli bir yer edindi. Aurora’nın kariyeri, 2015 yılında yayımladığı “Runaway” ile büyük bir çıkış yakaladı. Billie Eilish gibi sanatçılar tarafından ilham kaynağı olarak gösterilen bu şarkı, yıllar sonra TikTok’ta viral hâle gelerek yeniden gündeme geldi. Sanatçının diskografisi, All My Demons Greeting Me as a Friend (2016), A Different Kind of Human (2019), The Gods We Can Touch (2022), What Happened to the Heart? (2024) gibi albümlerle zenginleşti. “Cure For Me”, “Exist for Love” ve “The Seed” gibi parçalarıyla müziğinde hem duygusal hem de politik temalara yer verdi.
12 Temmuz’da KüçükÇiftlik Park’ta gerçekleşecek Aurora konserinin biletlerine Biletix ve Biletinial üzerinden ulaşabilirsiniz.
Los Angeles’lı rock grubu Palaye Royale, BKM Organizasyonu ile 9 Nisan’da Maximum Uniq Box’da konser verecek.
Şubat ve mart ayı boyunca Amerika turnesinde olan Palaye Royale, bahar aylarında rotasını Avrupa’ya çevirerek 9 Nisan akşamı İstanbullu müzikseverlerle buluşacak. Rock sahnesinde adından başarıyla bahsettiren grup “Lonely”, “Mr Doctor Man” ve “No Love in LA”, “Tonight Is The Night I Die”, “Dying In A Hot Tub”, “Little Bastards” gibi hitlere imza attı. Las Vegas doğumlu Remington Leith (vokal), Sebastian Danzig (gitar) ve Emerson Barrett (davul) kardeşlerden oluşan rock grubu, Palaye Royale adını 50’li yıllarda büyükanne ve büyükbabalarının Toronto’da tanıştığı Palais Royale dans salonundan alıyor.
Palaye Royale, Sumerian Records etiketi ile yayımlanan son albümleri Death or Glory ile; müzikseverlere dönüştürücü ve görkemli bir müzik yolculuğu sunuyor. Dayanıklılık ve kendini keşfetmenin bir marşı olan “Death or Glory”, grubun aynı zamanda sanatsal evrimini ve glam-rock art-punk ve brit-pop'un sınırlarını kendilerine özgü bir sese zorlama kararlılığını da temsil ediyor. Albümde “Showbiz” ve “Just My Type” teklilerinin yanı sıra 10 yeni şarkı daha yer alıyor.
9 Nisan’da Maximum Uniq Box’da gerçekleşecek +1 Sunar: Palaye Royale konserinin biletlerine Biletix, Passo ve Biletinial üzerinden ulaşabilirsiniz.
İngiliz edebiyatının ölümsüz eseri Canterbury Hikâyeleri’nden esinlenerek tasarlanan el yapımı porselen at figürleri Rahmi M. Koç Müzesi’ndeki “Beygir Gücü” sergisinde sanatseverlerle buluşuyor.
Rahmi M. Koç Müzesi’nin 30’uncu yılını kutlamak amacıyla düzenlenen “Beygir Gücü” sergisi, M.Ö. 2’nci yüzyıldan günümüze atın sanat ve mühendislikteki izlerini sürüyor, otomobilin endüstri tarihindeki dönüşümünü gösteriyor. Serginin “Rahmi M. Koç Koleksiyonu’ndan At Figürleri” bölümünde farklı coğrafyalardan ve kültürlerden seçilen at formunda yaklaşık 1000 adet obje ve eser sergileniyor. Metal, pişmiş toprak, ahşap, pirinç, teneke, silikon, seramik ve porselen gibi farklı malzemelerden üretilmiş bu objeler sergi kapsamında izleyicilerin beğenisine sunuluyor. Sergide yer alan porselen at figürleri arasında en çok ilgi çeken vitrin ise edebiyat ve sanatı bir araya getiren Canterbury Hikâyeleri’nin figürleri oldu. Canterbury Hikâyeleri’nin karakterlerini günümüze taşıyan el yapımı figürler Rye Pottery imzası taşıyor. Geoffrey Chaucer tarafından 14’üncü yüzyılda yazılan Canterbury Hikâyeleri, İngiliz edebiyatının ilk büyük eserlerinden biri kabul ediliyor. Şiir biçiminde yazılan bu eserde 4’üncü yüzyıl İngiltere’sinin toplumsal yapısı eğlenceli ve eleştirel bir dille anlatılıyor.
Aziz Thomas Becket’in Canterbury’deki mezarını ziyaret etmek için Londra’dan yola çıkan farklı sosyal sınıfların oluşturduğu bir grup hacı, vakit geçirmek için yol boyunca hikâyeler anlatır. Farklı türlerdeki bu hikâyeler, dönemin ahlak değerlerini, halkın günlük yaşamını, din adamlarının yozlaşmışlığını ve soyluların ikiyüzlülüğünü de yansıtır. Chaucer'ın ölümsüz eserindeki en ünlü hacı olan Bath’in Karısı, İngiliz edebiyatının en tanınmış karakterlerinden biri. Diğer dikkat çekici figür ise hayranlık uyandıran karakteri ile Şövalye. Canterbury Hikâyeleri’nin önemli karakterleri ve aynı zamanda bu seçkinin ilgi çeken parçaları arasında Değirmenci, Rahip, Çiftçi, Tüccar, Memur, Hukuk Çavuşu ve Bağışlayıcı bulunuyor. Ayrıca, eserde sürpriz bir karakter de yer alıyor: Hikâyede kendini bir gözlemci olarak konumlandıran yazar Geoffrey Chaucer. Hacılar hakkındaki gerçeği ustalıkla aktaran masum bir anlatıcı rolünü üstlenen Chaucer, hikâyelere kurgu değil, birinin yolculuğunun gerçek anlatımlarıymış gibi bir izlenim veriyor.
“Beygir Gücü” sergisini 10 Haziran’a kadar Rahmi M. Koç Müzesi’nde ziyaret edebilirsiniz.
Arjantinli sanat eleştirmeni María Gainza’nın on bir ressam ve kendi dünyasından, hayatından on bir anı konu edinen romanı Optik Sinir, Sena Akalın’ın İspanyolca aslından çevirisiyle Everest Yayınları’ndan çıktı.
Optik Sinir’in anlatıcısı kendini, yaşadıklarını, geçmişini ve bugününü resim sanatıyla kurduğu ilişkiyle anlamlandırabiliyor. Buenos Aires müzelerinde ziyaret ettiği resimlerin ve ressamların hikâyeleri onun da hikâyesi: Cándido López’in savaşta yaptığı resimlerin akıbeti; Rothko’nun lüks bir otelin siparişiyle yaptığı duvar resimlerini teslim etmeyi son anda reddetmesi; Katalan sanatçı Josep Maria Sert’in, anlatıcının mensup olduğu Errázuriz ailesinin malikânesine tuhaf, kâbusumsu karnaval sahneleri çizişi; Picasso’nun Henri Rousseau’nun onuruna verdiği ziyafet ve bazı resimleri arasındaki itiraf edilmemiş bağ ve sanat tarihinden pek çok başka sahne… Bunların her biri anlatıcının hayatından anlarla eşleşiyor: Arjantin üst tabakasına mensup ailesiyle ilişkisindeki sevme, uzaklaşma ve kırılma anları, ayrılıklar, korkular, ölüler, kemoterapi odalarının kendine has zamanı.
Pera Film, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne özel hazırladığı “Başka Bir Yerde” film programını 5-28 Mart tarihleri arasında izleyicilerle buluşturacak.
Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi Film ve Video Programları (Pera Film), 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne özel hazırladığı “Başka Bir Yerde” film programı kapsamında sinemanın kadın ustalarının yönettiği altı filmden oluşan bir seçkiyi sinemaseverlerin beğenisine sunacak. Program, kadın yönetmenlerin imzasını taşıyan altı filmle, kadın karakterlerin içsel ve dışsal yolculuklarını merkezine alıyor. Beyazperdenin öncü kadın yönetmenleri Chantal Akerman, Jane Campion, Agnès Varda, Lucrecia Martel, Kelly Reichardt ve Payal Kapadia’nın eserlerinden oluşan seçki, seyircisini yalnızca fiziksel mesafelerle değil; zaman, hafıza, beden ve kimlikler üzerinden şekillenen yolculuklara davet ediyor.
Farklı kadın deneyimlerini yansıtan seçkide; 2024’ün en çok konuşulan filmlerinden olan ve yönetmenliğini Payal Kapadia’nın üstlendiği Aydınlık Hayallerimiz, yönetmen koltuğunda avangart ve feminist sinemanın öncü isimlerinden Chantal Akerman’ın oturduğu 1976 yapımı belgesel Evden Haberler, Amerikan bağımsız sinemasının öncü isimlerinden Kelly Reichardt’ın yönettiği ve prömiyerini 2008’de Cannes Film Festivali’nde yapan Wendy ve Lucy, bağımsız sinemanın cesur ve istikrarlı auteur yönetmenlerinden Lucrecia Martel’in imzasını taşıyan ve Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarışan Başsız Kadın, yönetmen Jane Campion’a, Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye kazanan ilk kadın yönetmen unvanını kazandıran Piyano ve Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan da dahil olmak üzere üç ödüle layık görülen, yönetmenliğini Agnès Varda’nın üstlendiği Yersiz Yurtsuz yer alıyor.
Sinemanın öncü ve ödüllü kadın yönetmenlerinin filmlerinden bir seçki sunan “Başka Bir Yerde” programı hakkında detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Program:
Aydınlık Hayallerimiz
5 Mart Çarşamba - 19.00
23 Mart Pazar - 15.00
Evden Haberler
7 Mart Cuma - 19.00
16 Mart Pazar - 15.00
Wendy ve Lucy
12 Mart Çarşamba - 19.00
21 Mart Cuma - 19.00
Başsız Kadın
13 Mart Perşembe - 19.00
28 Mart Cuma - 19.00
Piyano
9 Mart Pazar - 15.00
20 Mart Perşembe - 19.00
Yersiz Yurtsuz
14 Mart Cuma - 19.00
26 Mart Çarşamba - 19.00
Didem Erbaş’ın “Toprak Parçasının Koptuğu An” başlıklı kişisel sergisi 7 Mart-3 Mayıs tarihleri arasında SANATORIUM’da sanatseverlerle buluşacak.
Didem Erbaş’ın yeni sergisi “Toprak Parçasının Koptuğu An”, canlı türlerinin varoluş ve yok oluş süreçlerini, mekânsal kurgular üzerinden çok katmanlı bir bakışla çeşitli malzemeler ve medyumlar aracılığıyla inceliyor. Serginin merkezinde yer alan yerleştirme, plastik şişe, epoksi, fosfor pigmenti, latex, kurşun, metal ve seramik gibi farklı malzemelerle üretilmiş parçalardan oluşuyor. Bu parçalar, gridli bir yapı ve alüminyum kaideler üzerinde konumlanarak hem yeryüzüne hem de yer altına dair bir kesit sunuyor. Bir labirent formunda görünen bu sistem, 18. yüzyılda geliştirilen strateji oyunu Das Kriegspiel’e göndermede bulunarak, mekânsal hareketlilik ve yerinden edilme konularını vurguluyor. Yerleştirmedeki kutular, saklı nesneler ve videoların sunumu bir zooloji ya da arkeoloji müzesini anımsatıyor. Grid yapısı ise yerleştirmedeki video işlerde görülen “hedef” simgesini taklit ediyor. Videolardaki yukarıdan sessizce izleyen insansız hava araçlarını andıran bakış, gözetim ve kontrol mekanizmalarına işaret ediyor.
Sergi mekânına yayılan diğer işlerde, yerin altına ve biyolojik süreçlere dair referanslar bulunuyor. Bu nesneler laboratuvar ortamında üretilen mikroorganizmaları ve yer altındaki boruları anımsatıyorlar. Sanatçının ölmüş böcekler, şarj kabloları, salyangoz kabukları gibi nesnelerin güneş ışığına ve kimyasal boyalara maruz bırakılmasıyla oluşturduğu fotogramlar, Londra’daki “The Warburg Institute” ve Türkiye’deki omurgasız fosiller üzerine yaptığı araştırmaların bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Çizimlerde yer alan fosfor pigmentleri UV ışıklarla belirginleştirilerek, askeri görüntüleme teknolojilerinde kullanılan hedef belirleme sistemlerine referans veriyor. Duvara yansıtılan video iş, Helen Brecht’in kendi sesiyle okuduğu bir metinle birlikte, farklı görüntülerden oluşuyor. Siyah-beyaz SEM (Scanning Electron Microscope) görüntüleri, mikro düzeyde farklı nesne ve materyallerin yapısını ortaya koyarken, anonim savaş videoları ve canlıların direnme stratejilerini sorgulayan videolarla bir araya geliyor. Şiddetin, gözetimin ve hayatta kalma mücadelesinin keskinleştiği bu görüntüler, video ile yerleştirme arasında organik bir bağlantı kuruyor.
Künye: Didem Erbaş, Yerin Altındaki Parıltılar, 2025 (Detay), (Sanatçı ve SANATORIUM’un izniyle, Fotoğraf: Zeynep Fırat)
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından, 28 yıldır Garanti BBVA sponsorluğunda düzenlenen İstanbul Caz Festivali’nin 32’ncisi 1-18 Temmuz tarihleri arasında gerçekleştirilecek.
32. İstanbul Caz Festivali, aralarında Chucho Valdés Royal Quartet, Hermanos Gutiérrez, Max Richter, Meshell Ndegeocello, Grégory Privat, Chiara Civello, Kerem Görsev Quintet, Jazzmeia Horn ve Meltem Ege & Friends gibi usta sanatçı ve grupların yer aldığı programıyla müzikseverlerle buluşacak. Festival, klasiklerden yenilikçi stillere uzanan, cazın özgürleştiren doğasından ilham alan, türler arası yaklaşımlarıyla ses getiren ve dünyada yankı uyandırmış sanatçıları ve cazın geleceğine yön verecek genç yetenekleri dinleyicilerle bir araya getirecek. 32. İstanbul Caz Festivali, 17 gün boyunca 40’a yakın konserde usta isimlerden yeni keşiflere 200’ü aşkın yerli ve yabancı sanatçıyı ağırlayacak.
Festivalin ilk üç gününde Afro-Küba cazının en etkili isimlerinden 7 Grammy ödüllü Chucho Valdés, yeniden yükselen Latin gitarının öncülerinden Hermanos Gutiérrez ve ilk İstanbul konseriyle elektronik ve çağdaş klasik müzik arasında kurduğu köprülerle yeni bir devir açan besteci ve piyanist Max Richter, Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu sahnesinde olacak. Festivalde izleyenleri büyülemeye hazırlanan isimler arasında melodik zenginliği, şaşırtıcı tekniği ve dinamik ritimleriyle cazın son yıllarda en çok konuşulan piyanist ve vokallerinden Grégory Privat, sınır tanımayan vokali ve besteleriyle cazın yenilikçi ismi Jazzmeia Horn ile asi ve yenilikçi stiliyle türler arasında gezinerek bir müzik efsanesine dönüşen Grammy ödüllü Meshell Ndegeocello bulunuyor.
Festival, New York merkezli İtalyan müzisyen Chiara Civello ve Brezilya’nın sevilen samba ve bossa nova müziklerini yeniden dünya sahnesine taşıyan Rogê’nin ilk Türkiye konserlerine ev sahipliği yapacak. Her daim dinamik sahne performansı ve son albümü Clear Horizon’dan mutluluk aşılayan besteleriyle Kerem Görsev Quintet, caz ve klasik müzik alanında ülkemizin değerli trompet sanatçılarından Tolga Bilgin, uzun süredir beklenen yeni albümü Solitude’un Türkiye prömiyeriyle Meltem Ege, Anadolu’ya özgü melodileri modern cazla iç içe geçiren Mehmet Ali Sanlıkol ve İtalyan kontrbas sanatçısı Michelangelo Scandroglio’yu da sahnesine konuk edecek genç ekip Hakan Başar Trio da festivalin Türkiye caz sahnesinden konukları arasında yer alıyor.
Festivalin gelenekselleşen etkinlikleri bu yıl da devam ediyor. Müzikseverlerin Kadıköy’de iyi müziğin peşinden gideceği +1’li Gece Gezmesi bu yıl iki güne yayılıyor; Kadıköy Sineması ve Moda Sahnesi’nde Ghost Note, MY BABY, Cari Cari, Çağıl Kaya, Mehmet Ali Sanlıkol, Berke Can Özcan ve Jonah Parzen-Johnson, Seda Erciyes, Selût, Tuğçe Şenoğul, Istanbul West Side Collective, Şenkop, Zeynep Oktar, Şu Güzel İnsanlar ve Hav Hav! gibi sevilen isimleri ağırlıyor. İstanbul’un sevilen simgelerinden Şehir Hatları vapurunu cazın en neşeli hâliyle buluşturan Caz Vapuru, bu yılki yolculuğunda festival izleyicisini Brassist, Kaan Arslan Co ve Kamucan Yalçın and Friends’in farklı stillerdeki performanslarıyla Anadolu Kavağı’na götürecek. Festivalin, müziği şehrin dört bir köşesine yaydığı ve her yaştan izleyiciye hitap eden ücretsiz Parklarda Caz konserleri bu yıl da İstanbul’un parklarını festival alanına çevirecek.
32. İstanbul Caz Festivali’nin biletleri 11 Mart Salı İKSV’nin Lale Kart üyeleri için başlayacak indirimli ve öncelikli satış döneminin ardından 14 Mart Cuma günü Passo üzerinden genel satışa çıkacak. Festival hakkında detaylı bilgiye ve programa buradan ulaşabilirsiniz.