GÜNDEM
  • 25-01-2025

    8+1 Galeri ve Percepted Project iş birliğiyle düzenlenen “Blank Space” başlıklı karma sergi, 25 Ocak-7 Şubat tarihleri arasında 8artı1 Galeri’de sanatseverlerle buluşacak.

    Farklı pratik ve disiplinlerden gelen 11 sanatçının son dönem eserlerinden oluşan “Blank Space”, çağdaş sanatın güncel ifade biçimlerini keşfetmek isteyenler için özel bir deneyim sunuyor. Barış Köksal, Dicle Çiftçi, Elif Nil, Elif Yurtsever, Emre Yetkin (Skunkkie), Gazi Sansoy, Hülya Sözer, Pınar Birim, Şeyma Türk, Yağmur Yılan, Zeynep Abacı’nın eserlerini izleyiciye sunan sergi, farklı pratiklerden doğan fikirlerin bir araya geldiği, sınırların ve kategorilerin yeniden düşünülerek genişletildiği bir zemin yaratıyor. Sergi, çağdaş sanatın bugününe dair güçlü bir perspektif sunarken izleyiciyi aktif bir katılımcı olmaya çağırıyor.

    Sanatçıların yaratıcı süreçlerini, çağın estetik ve sosyal sorularını ele alarak, yenilikçi ifade biçimleriyle görünür kılan sergi, her bir sanatçının kendi “boşluğunu” nasıl doldurduğunu, disiplinlerin iç içe geçtiği bir kompozisyonun nasıl doğduğunu ve bir sanat yapıtının yalnızca bir nesne değil, bir deneyim olarak nasıl varlık kazandığını gözler önüne seriyor.

    Birbirinden farklı dillerin, yöntemlerin ve anlatıların harmanlandığı bir alan yaratıyor. İzleyicinin yalnızca eserleri gözlemlemekle kalmayıp, her bir eserin yarattığı boşlukta kendi anlamlarını bulmasını sağlamayı hedefliyor. “Blank Space”, sanatın kolektif bir deneyim olarak dönüştürücü gücünü kutluyor ve bu gücü disiplinler arası bir zeminde paylaşıyor.

    0
    0
    299
  • 25-01-2025

    Kültürel eleştirmen ve akademisyen yazar Barry Sanders’ın modern dünyanın birey üzerindeki yıpratıcı etkilerini ele aldığı eleştirel çalışması Naif Ruhlar: İnsanın Yok Oluşu, Aydın Çavdar’ın çevirisiyle Ayrıntı Yayınları’ndan çıktı.

    Kitap; teknolojik gelişmeler, şehirleşme, tüketim kültürü gibi unsurlar karşısında insan doğasının nasıl dönüşüme uğradığını irdelerken insanlığın yok oluş sebeplerini ortaya koyup okurları kurtuluşunun çarelerini de düşünmeye davet ediyor. Sanders, insanın ruhsallığının ve derin düşünme kapasitesinin, modern dünyanın baskısı altında giderek daha fazla törpülendiğini, bireyselliğin kayboluşunu gözler önüne seriyor.

    “Barry Sanders, modern toplumun bireye karşı kayıtsızlığını inceliyor. İnsana gösterilen ilginin yavaş yavaş azaldığı Sanayi Devrimi ile sözlerine başlayan Sanders, insani etkileşimlerin yitip gittiği, ölüme ve hayata karşı ortak tutumlarda radikal değişikliklerin ortaya çıktığı modern çağa uzanırken insanı insan yapan unsurların kaybolmasından yakınıyor. Günlerimiz, dikkat göstermemizi gerektiren ve bizi kendi dünyamızdan çıkarıp insanlık dışı, kısır ve soyut bir dünyaya iten bitmek tükenmek bilmez bir bilgi bombardımanıyla dolu. Aynı zamanda kolektif bilinç duygusunu da kaybettik. Bu kayıp, Avrupalı güçlerin yükselişine ve dünya çapında sömürgeleşmeye kadar uzanan iki yüzyılda doruğa ulaştı. İşte bu ortamda zehrimizi, köktenci yaklaşımların çeşitli biçimleri arasından seçiyoruz; bunların her biri yalnızca diğerine yönelik tehdit oluşturmakla kalmıyor aynı zamanda insanlığın ta kendisine karşı bir tehdit oluşturuyor. Sanders insanlığın yok oluşunun sebeplerini ortaya koyarken, kurtuluşunun çarelerini düşünmemize yardımcı oluyor.”

    0
    0
    473
  • 24-01-2025

    Salt’ın “Tasarımcının Notu” sergisine eşlik eden “Punto, Pikaj, Baskı!” gösterim programı, 2 Şubat’a kadar Salt Beyoğlu’ndaki Açık Sinema’da sanatseverlerle buluşuyor.

    24 Ocak-2 Şubat tarihlerinde Salt Beyoğlu’ndaki Açık Sinema’da gerçekleştirilecek program, tasarımda 1980’lerden itibaren yaşanan değişime odaklanıyor. Elle çalışmanın ağırlıkta olduğu konvansiyonel tasarım pratiklerinden dijital teknolojinin yarattığı devrimsel etkiye, bugünün kitap ve tasarım ilişkisinde belirleyici olan döneme yakından bakıyor. Sekiz belgesel filmden oluşan seçki, Kuzey ve Güney Amerika’dan Avrupa ve Uzak Doğu’ya farklı coğrafyalardan deneyimleri bir araya getiriyor.

    Seçkinin ilk filmi Graphic Means: A History of Graphic Design Production [Grafik Araçlar: Grafik Tasarım Üretiminin Tarihi] (2017), dijital öncesi dönemden masaüstü bilgisayarın yaygınlaşmasına uzanan süreçte tasarımın serüvenini ele alıyor. Tasarımcı Briar Levit imzalı film, tasarım ve matbaacılık alanlarında dijital teknoloji kullanımının toplumsal etkilerini de ortaya koyuyor. Book-Paper-Scissors [Kitap-Kâğıt-Makas] (2019) ise Japonya’nın önde gelen kitap tasarımcılarından Nobuyoshi Kikuchi’nin yazı tipi ve mizanpajdan şömize kadar çeşitli tasarım elemanlarını titizlikle ele aldığı yaratım sürecine odaklanıyor. Meslek hayatı boyunca 15.000’i aşkın kitap tasarımı yapan Kikuchi’nin “metne kendimce kapı aralıyorum” diye ifade ettiği kavramsal yaklaşımını, tasarım dünyasındaki etkisini, yazar ve yayıncılarla çalışma deneyimlerini aktarıyor.

    ​Eda Sezgin ve Salt’tan Fatma Çolakoğlu tarafından hazırlanan programda yer alan tüm filmler, orijinal dilinde Türkçe altyazılı ve ücretsiz olarak gösterilecek. “Punto, Pikaj, Baskı!” gösterim programı hakkında detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

    Künye: Graphic Means: A History of Graphic Design Production [Grafik Araçlar: Grafik Tasarım Üretiminin Tarihi] (2017) filminden bir kare ©Briar Levit

    0
    0
    365
  • 24-01-2025

    Hernan Diaz’ın 2023 Pulitzer Kurgu Ödülü kazanan, bir muktedirin iktidarının nerede olduğuna ve sermayenin asıl hikâyesine dair kaleme aldığı romanı Güven, Kerem Sanatel’in çevirisiyle İthaki Yayınları’ndan çıktı.

    Güven; durmadan değişen bakış açısıyla ve birbirleriyle dinamik ilişkiye giren farklı anlatılarla, çok boyutlu bir başyapıt olarak tanımlanıyor. İlk romanı Uzaklarda ile finale kaldığı Pulitzer Kurgu Ödülü’nü ikinci romanı ile kazandı Diaz. 2022’de aynı zamanda kurgu alanında Kirkus Ödülü’ne layık görülen Güven, Booker adaylarından biriydi ve Washington Post’tan New York Times’a pek çok yayın tarafından yılın en iyi kitaplarından biri olarak gösterildi.

    ​“Amerikan sermayesinin ünlü ailelerinden birinin eksantrik oğlu, New York Borsası’nın en gözde yatırımcısı hâline geldiği para imparatorluğunda, sadece menkul kıymetlerin değil tüm dünyanın kaderini değiştirecek gelişmelerin de mimarı olur: Büyük Buhran’ın arkasındaki bu adam aslında kimdir ve bizzat onun arkasında aslında ne vardır? En az kendisi kadar ilginç eşiyle kurduğu hayat ne gizler barındırmaktadır? Söylentiler ne kadar doğrudur? Hakikat nereden kimin baktığına göre değişiyorsa kime güvenilebilir?”

    0
    0
    574
  • 23-01-2025

    2. Sanat Dünyamız Film Günleri, “Bir de Buradan Bak” başlığıyla 25-27 Ocak tarihleri arasında Yapı Kredi Kültür Sanat Loca’da sinemaseverlerle buluşacak.

    Sanat Dünyamız dergisinin 2024’te 50. yılını kutlamak amacıyla başlattığı Sanat Dünyamız Film Günleri bu yıl ikinci kez düzenlenecek. Küratörlüğünü sinema yazarı Engin Ertan’ın üstlendiği seçki, arşiv materyallerini kullanarak bir anlatı oluşturan kısa ve uzun metraj filmlerden, videolardan oluşuyor. Seçkideki filmler arşiv materyalleri aracılığıyla tarihe farklı yerlerden bakmayı öneriyor. Programın öne çıkan filmleri arasında yer alan Johan Grimonprez imzalı Soundtrack to a Coup d'Etat / Bir Darbenin Soundtrack’i İstanbul’da ilk kez izleyici karşısına çıkacak.

    Film günleri açılışını 25 Ocak’ta seçkide öne çıkan uzun metraj belgesellerden olan, ilk gösterimi Berlin Film Festivali’nin Panorama bölümünde gerçekleşen Olmak İstediğim Her Şey Değilim / I’m Not Everything I Want to Be / Jeste nejsem, kým chci být ile yapacak. Seçki kapsamında ayrıca; Touching Feeling, 36, Bina / The Building / Das Haus, Döndüğün Zaman Ev / Home When You Return, Zarafet ve Şiddet Arasında / Between Delicate and Violent, Bir Aile Filmi / A Family Film, Tatlı Kurgular / Tender Fictions, UNDR, Bir Fedai Film / A Fidai Film, Bir Darbenin Soundtrack’i / Soundtrack to a Coup d'Etat, Üç Dakika: Bir Uzatma / Three Minutes: A Lengthening ve Çiçekler Sessizce Tanıklık Ediyordu / The Flowers Stand Silently, Witnessing filmleri izleyicilerle buluşacak.

    ​​2. Sanat Dünyamız Film Günleri hakkında detaylı bilgiye buradan, biletlerine ise buradan ulaşabilirsiniz.

    0
    0
    516
  • 23-01-2025

    UrlaDam, Ayşegül Sarıgül küratörlüğünde düzenlenen “Açık Bir Kapı” başlıklı sergiyi 2 Mart’a kadar sanatseverlerle buluşturacak.

    Cenkhan Aksoy, Tutku Bulutbeyaz, Baki Bodur, Erol Eskici, Vildan Hoşbak, Can İncekara, İlkem Karakaş, Ekin Kano, Tao Ulusoy, Cem Yünür’ün eserlerinden oluşan “Açık Bir Kapı” sergisi, Ayşegül Sarıgül küratörlüğünde gerçekleşecek 2025 sergi serisinin başlangıç sergisi olma özelliğini taşıyor. 10 sanatçının 27 yapıtını izleyicilere sunan sergi, farklı disiplinlerden sanatçıların yorumlarıyla kapı metaforunun çok katmanlı anlamlarını zaman ve mekân bağlamında ele alıyor.

    ​“Açık Bir Kapı”, kapının içerisi ile dışarısı, özel ile kamusal, gerçek ile hayal gibi ikiliklere odaklanıyor. Kapı, fiziki bir nesne olmanın ötesinde, mahremiyet, belirsizlik ve bilinmeyene yolculuk gibi temaların simgesine dönüşüyor. İçeriye açılan kapılar mahremiyetin ve içsel dünyanın kapısını aralarken, dışarıya açılan kapılar farklı deneyimlere alan açıyor. Sanatçıların eserleri, hem geçmiş ve bugün arasında bir köprü kuruyor hem de sanatçının iç dünyasından izleyiciye açılan bir kapı işlevi görüyor. Sergide, geçmişin tanıdık çağrışımları günümüz perspektifiyle yeniden yoruma açılıyor ve izleyiciyi mekânsal ve zamansal bir geçişe tanıklık etmeye davet ediyor.

    Künye:
    1. Erol Eskici, İsimsiz, 40x50
    2. Baki Bodur, Points, Tuval üzerine Akrilik, 120 x 100 cm, 2024
    3. Cenkhan Aksoy, çeyizimden no2, 25 x 35 cm, gümüş tepsi üzerine mürekkep, 2023

    0
    0
    518
  • 23-01-2025

    Angela Bernhardt’ın okul yaşamı, engellilik, zorbalık gibi konuları odağına alan, “Tek Başıma Okuyorum!” koleksiyonu için yazdığı Pembe Kutunun Gizemi, Julia Dürr’ün resimleriyle, Ufuk Tonka’nın çevirisiyle Tudem Yayınları’ndan çıktı.

    Bu kitap; okul yaşamı, arkadaşlık ilişkileri ve akran zorbalığı üzerine düşünme ve tartışma ortamı yaratıyor. Ayrıca empati kurma, korkularla yüzleşme, cesur davranma ve sorun çözme becerilerini destekliyor.

    Sözlükte yazdığına göre N-A-N-N-A, cesur demekmiş. Öte yandan Nanna, hayatındaki küçük büyük her şeyden korkan bir çocuk. Lakin günlerden bir gün, sınıf arkadaşlarından Milan'ın beklenmedik bir davranışına tanıklık ettiğinde, istemeden bir sırrın içine çekiliyor. Şimdi soruları açıklığa kavuşturma vakti: Pembe kutuyu kim aldı? Ve en önemlisi bu kutu ne işe yarıyor?

    ​Nanna bir hayli tedirgin. İçindeki fırtına, tüm mutluluğunu tek lokmada yutuveriyor âdeta. Neyse ki onu rahatlatıp harika bir plan hazırlaması için yüreklendirecek yakın arkadaşı Lilly ve biricik Lotte teyzesi var...  

    0
    0
    459
  • 21-01-2025

    İlgen Arzık, Zeynep Demirhan, Burak Zafer Kibar ve Oktay Yılmaz’ın eserlerini bir araya getiren “Algının Dönüşümleri” başlıklı karma sergi, 1 Mart’a kadar Simbart Projects’te sanatseverlerle buluşuyor.

    “Algının Dönüşümleri” sergisi, algının katmanlı yapısı üzerinden farklı okumalar içeren işleri değişim ve dönüşüm kavramları etrafında inceliyor. Zaman ve mekânın arasındaki sınırları belirsizleştiren veya ilişki kurduran çağrışımlar algıyı yeniden biçimlendiriyor. İzleyiciyi, sabit bir görüşten ziyade sürekli dönüşüme açık olan varoluşun farklı biçimlerini deneyimlemeye davet ediyor.

    İlgen Arzık fotogram çalışmalarını siyah-beyaz deneysel fotoğraf baskı tekniklerini kullanarak karanlık odada analog olarak üretiyor. Dünyanın ve yaşadığı coğrafyanın kültürel ve politik sorunlarını, doğa ile ilgili kaygılar, gerçeklik ile ilgili sorgulamaları ele alıyor. Sergide yer alan El Pençe Divan serisi günümüzde hayvanların sevilmek, bakım görebilmek, barınabilmek, şefkat ve ihtimama layık görülmek için belirli bir forma sahip olmak ve bu karanlık düzenekte onaylanmayan canlıların da her buyruğa itaat etmeye mecbur hissettirilmekte olması ve yaşama hakları için tetikte kalmasını sorguluyor.

    Zeynep Demirhan’ın Meronomy isimli serisinden fotoğraflar her parça ve formun sürekli bir akış içinde yeniden tanımlandığı yansımalar içeriyor. “Bir şeyin bütünü, parçalarının toplamı mıdır, yoksa ötesine mi geçer?” sorusunu barından çalışmalar, evrenin ritminin doğrusal olmayan, iç içe geçmiş bir döngü olduğunu gösteriyor. Bu zamansızlığın içerisinde algı, donuk ve geçici bir zaman-mekân yaratıyor, insan bedeni ve doğa bütünü sabitlemek yerine, değişip dönüşüyor. Zamanın ve mekânın sınırlarını silikleştiren bu ilişki, varoluşu sabit bir bütün yerine, sürekli dönüşen ve yenilenen bir ritmik akış olarak tanımlıyor.

    Okay Yılmaz Doğaya Dair Taklitçi Bir Deneme serisiyle, doğaya dair temel bir formun, ışık ve gölgeyle etkileşimi üzerinden, Heidegger’in “şey” ve “varlık” kavramlarına dair meseleleri ele alıyor. Seride kullandığı taş formu, ilk bakışta durağan bir nesne gibi görünse de ışığın hareketiyle birlikte sürekli değişen bir form ve zamana vurgu yapıyor. Aydınlık, taşın sınırlarını ve yüzeyini görünür kılarken, karanlık onun sınırlarının ötesinde bir belirsizlik yaratıyor. Taş, ışık- gölge ilişkisiyle doğanın sürekli dönüşüm içinde olduğunu hatırlatan bir aracı hâline geliyor. Bu bağlamda, serideki her iş, taşın sadece bir nesne olmadığını, varlık ile var olan arasındaki ince farkı deneyimleme fırsatı sunduğunu ifade ediyor. Taş, doğanın içindeki yerini ve insanın onu algılama biçimini sorgulayan bir ‘şey’ olarak karşımıza çıkıyor ve bize doğanın en temel unsurları üzerinden bütün bu sorgulamaları yapabilme fırsatı sunuyor.

    ​Burak Zafer Kibar hayatını sürdürdüğü iki farklı ülkenin doğasından ilhamla, düz yüzeyleri ve renkleri temsili mekânlar haline getiriyor. Sergideki çalışmalarında bulunan yeşil, mavi ve gri renkler güncel pratiğinin kolajdaki karşılığı olarak yer alıyor. Gökyüzü ve denizden hareketle, mesafenin temsili olarak mavi rengin öne çıktığı çalışmalarında, kâğıdın yapısıyla oynayarak mekân, zaman ve mesafe algıları üzerine yorumlamalar gerçekleştiriyor. Resimlerinde mekânları renk ve yüzeylere indirgerken bu mekânlar arasındaki dönüşümü, geçiciliği ve mesafeyi farklı kompozisyonlarla gösteriyor. Çalışmalarında hem içsel hem de fiziksel hareketliliğin getirdiği soyut mekânsal bir anlatım oluşturuyor.

    0
    0
    545
  • 21-01-2025

    İstanbul Modern Sinema’nın dünyanın çeşitli festivallerinde gösterilmiş ve ödüller kazanmış, izleyiciyle ilk kez buluşacak yapımların da yer aldığı özel seçkisi “Oscar’ın Yabancıları”, 23 Ocak-2 Şubat tarihleri arasında gösterilecek.

    97. Akademi Ödülleri yaklaşırken, “En İyi Uluslararası Film” kategorisindeki filmlerden oluşan seçkide bu yıl kadın hikâyeleri dikkat çekiyor. Aktivist kadınlar, geçmişteki sırlarını paylaşan kadınlar, zor seçimler yapmak zorunda kalmış kadınlar ve toplumsal direnç gösteren kadınların hikâyelerini anlatan filmler arasında; Danimarka’nın Oscar adayı Şişli Kız, Berlin Film Festivali’nde “Panorama İzleyici Ödülü”nü kazanan Kosta Rika yapımı Tutuşan Bir Bedenin Anıları, Kuzey Hindistan’da erkek egemen bir karakolda işe başlayan polis memurunun mücadelesini izleyen Santosh ve Fas’ta geleneksel şarkılar söyleyen yani “şeyha” olmak isteyen Touda’nın direnişini anlatan Touda’yı Herkes Seviyor yer alıyor. Bu filmlerin yanı sıra programda; Anneannem Ölmeden Önce Nasıl Milyoner Olurum, Armand, Evrensel Dil, Flow: Bir Kedinin Yolculuğu, Jokey ve Shambhala izleyicilerle buluşacak.

    Film Küratörü Müge Turan şunları söyledi: “Çekişmeli Oscar yarışının bu heyecan verici kategorisi, dünya sinemasında o yıl en çok konuşulan konuların özeti niteliğinde oluyor. Farklı coğrafya ve kültürleri temsil eden bu filmler, Oscar ödüllerinin alternatif yüzünü yansıtarak, Hollywood’un ‘ötekisi’ olarak çeşitli festivallerde izlenmiş ve ödüller kazanmış yapımlar olarak dikkat çekiyor. Her biri, sinemanın gücünü ve çeşitliliğini gözler önüne seren, toplumsal, kültürel ve politik bağlamlarda derinlemesine işlenmiş hikâyeleri sunuyor.”

    ​“Oscar’ın Yabancıları” programı hakkında detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

    0
    0
    657
  • 21-01-2025

    Türkiye’nin en köklü müzik yarışmalarından biri olan Roxy Müzik Günleri’nin bu yılki başvuruları başladı.

    24. Roxy Müzik Günleri’nde birinciye 200.000 TL para ödülü dışında, parçalarını kayıt etmek için stüdyo ve dağıtım olanağı sağlanacak. Roxy %100 Müzik Günleri’ne katılmak isteyen ve özgün bestesi olan müzisyenler, başvurularını 14 Mart’a kadar yapabilecek.

    24.⁠ ⁠Roxy Müzik Günleri’ne, 18 yaşından büyük, tüm amatör ve profesyonel katılımcılar özgün, kendi besteleri ile katılabiliyor. Adaptasyon, remix veya yapay zeka çalışmaları kabul edilmiyor. Başvuruların jüri tarafından birkaç kademede değerlendirilmesi sonucu, finale kalan 12 grup, 28 Nisan’da açıklanacak. Finalist gruplar 13, 14 ve 15 Mayıs tarihlerinde Roxy sahnesinde canlı performanslarını, seyirci ve jüri karşısında sahneleyecekler. Dereceye giren gruplar 16 Mayıs gecesi yapılacak özel konserli ödül töreni-partide ödüllerini alacaklar.

    24.Roxy %100 Müzik Günleri jürisinde; Barış Demirel, Batıkan Baksı, Boğaç Gökmen, Cem Selcen, Çağrı Sinci, Ece Duyar, Deniz Ağan, Hakan Tamar, İpek Atcan, İzzet Öz, Kanat Atkaya, Murat Beşer, Murat Hasarı, Nil İpek, Ömer Ahunbay, Övünç Dan, Özge Fışkın, Şafak Ongan, Tibet Ağartan ve Taner Öngür yer alıyor.

    Daha önce Teoman, Hayko Cepkin, Bedük, Can Gox, Aylin Aslım, Özge Fışkın, Gevende, Direc-T, Barış Demirel, Gaye Su Akyol, Melis Danişmend Yasin Topçu, Siyah Tavşan, Jon gibi ünlü isimlerin yolunun geçtiği Roxy Müzik Günleri’ne, 1996 yılından beri 2860 müzik grubu, yaklaşık 14.600 müzisyen ve finalde yarışma hakkında sahip 360 grup ile 46.000 müziksever katıldı.

    24.⁠ ⁠Roxy %100 Müzik Günleri hakkında detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

    24.⁠ ⁠Roxy %100 Müzik Günleri Takvimi:
    Başvurular: 17 Ocak - 14 Mart 2025
    Jüri değerlendirme ve finalistlerin belirlenmesi: 20 Mart - 20 Nisan 2025
    Finalistlerin açıklanması: 28 Nisan 2025
    Finaller/ Finalistlerin sahne alması: 13-14-15  Mayıs 2025
    ​Ödül Töreni: 16 Mayıs 2025

    0
    0
    529
DAHA FAZLA
Geldanlage