İskoçya’nın alternatif rock grubu Franz Ferdinand, Pulse organizasyonu ve +1’in katkılarıyla 13 Eylül’de JJ Arena Ataşehir’de konser verecek.
Glasgow çıkışlı indie rock grubu Franz Ferdinand, İstanbullu müzikseverlerle yeniden buluşmaya hazırlanıyor. Konserin biletleri 14 Mart Cuma 10.30’dan itibaren Biletix üzerinden satışa çıkacak.
İsmini Avusturya-Macaristan Dükü’nden alan ve kurulduğu günden bu yana sayısız başarıya imza atan Franz Ferdinand, aynı anda farklı jenerasyonlardan müzikseverlere hitap etmeyi başaran sound’ları ve çoğalan enerjileri ile JJ Arena’daki dinleyicilerine benzersiz bir akşam yaşatacak.
Pg Art Gallery, Cansu Sönmez’in “Soğuk Su Kadar Eski Bir Tat” başlıklı kişisel sergisini 7 Nisan’a kadar sanatseverlerle buluşturuyor.
Cansu Sönmez, “Soğuk Su Kadar Eski Bir Tat” sergisiyle zeytin ağacına dair çağdaş bir bakış sunuyor. Sanatçı çalışmalarında farklı disiplinleri bir araya getirerek zeytinin çok boyutlu bir portresini çiziyor. Sönmez’in yeni eserleri, tarihsel bir yansıma ve ekolojik bir derinlik arayışıyla, zeytinin dönüşümüne dair yeni bir görsel dil kuruyor. Sanatçı, arşiv, araştırma, belgeleme ve materyal araştırmalarını iç içe geçirirken, yapay zekânın ve Oleatex’in geliştirmiş olduğu zeytin atıklarının birleşiminden doğan deri ile akışkan formlar üzerinden insanın doğayla kurduğu ilişkiyi sorguluyor. Vegan biyo-deri ve biyo-materyallerle şekillenen hacim ve yüzey çalışmaları, doğanın döngüselliğini ve sürekliliğini vurgularken; yaratılan imler, seramik taçlar, kolaj ve yapay zekâ video görüntülerle çok boyutlu bir anlatı oluşturuyor.
“Soğuk Su Kadar Eski Bir Tat”, zeytini yalnızca bir meyve ya da tarihsel bir sembol olarak değil, dönüşümün ve sürdürülebilirliğin dinamik bir unsuru olarak ele alıyor. Sönmez, zeytinin barış, bereket ve bilgelik gibi temsilleriyle olan köklü bağını günümüzün prekar oluşu içinde yeniden düşünmeye davet ediyor. Zeytin sadece geçmişin bilgisini taşıyan bir bellek unsuru değil, aynı zamanda bu bilginin nasıl korunup geleceğe aktarılabileceğini sorgulayan bir metafor hâline geliyor. Keskin hatlar ve sert formlar yerine akışkan ve dönüşebilen yüzeylerle geçmişin bilgeliğini bugüne taşırken; sergi, yok oluşun değil, dönüşümün mümkün olduğunu vurgulayarak zeytinin yalnızca geçmişe ait bir sembol olmadığını, aynı zamanda sürdürülebilir bir geleceğin de anahtarı olduğunu gösteriyor. Sönmez’in eserleri, izleyiciyi doğadan gelenin doğaya dönüşünü ve bu dönüşüm içinde insanoğlunun oynadığı rolü düşünmeye çağırıyor.
İrlandalı komedyen Sean Hegarty’nin yazdığı, Jim Field’in resimlediği eğlenceli 50 şakadan oluşan Çok Komik Biraz Garip adlı kitap, Redhouse Kidz (SEV Yayıncılık) tarafından yayımlandı.
6 yaş ve üzeri gülmek ve güldürmek isteyenler için birebir bu kitabın eğlenceli resimleri Roald Dahl Komik Kitap Ödülü başta olmak üzere pek çok prestijli ödül alan illüstratör Field’e ait.
“Koala neden denize giderken yanına pipet almış?
Annesinin solucanla beslediği yavru kuş ne demiş?
Çorabında kocaman bir delik olması neden iyi bir şey?
Yavru fil bir külah dondurmayı nasıl içer?”
Frankofon Film Festivali, 14 Mart’tan mayıs sonuna kadar Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde yeni ve çoğu gösterime girmemiş filmlerden oluşan geniş bir seçkiyi sinemaseverlerle buluşturacak.
Frankofon Film Festivali, Fransız sinemasının en iyi örneklerini sergileyeceği yeni edisyonu ile izleyicilerle buluşmaya hazırlanıyor. Bu yılki 16 ev sahibi şehir ve ilçe arasında İstanbul, İzmir, Ankara, Bursa, Ayvalık ve Bandırma (Balıkesir), Bergama (İzmir), Çanakkale, Diyarbakır, Edirne, Eskişehir, Gaziantep, Lüleburgaz (Kırklareli), Mersin, Mardin ve Muğla yer alıyor. Festival izleyicileri Frankofon dünya sinemasının yaratıcılığını ve çeşitliliğini keşfetmeye davet ediyor. Fransa, İsviçre, Belçika, Kanada, Lüksemburg ve Romanya Büyükelçilikleri ile ortaklaşa düzenlenen Frankofon Film Festivali ister Uluslararası Frankofoni Örgütü’ne üye ister gözlemci olsun, Fransızcayı ve Fransızca konuşan ülkelerin kültürlerini tanıtmayı amaçlıyor. Bu ortaklıklar, sanatın ve kültürel çeşitliliğin desteklenmesinde uluslararası iş birliğinin öneminin altını çiziyor. Festival boyunca sinemaseverler, Fransızca konuşulan dünyadan sinema başyapıtlarını, aile komedilerini, sosyal ve tarihi dramları ve yenilikçi bağımsız filmleri keşfetme fırsatı bulacak.
Bu edisyon için festival, filmlerin gösterilmesini sağlamak üzere on beş şehirdeki kültür merkezleri de dahil olmak üzere bir dizi Türk iş ortağını bir araya getiriyor. Etkinlik, iletişim tasarımı için Başkent Üniversitesi ve kısa film programı için Uluslararası İzmir Kısa Film Festivali ile iş birliği yaptı.
Institut français Türkiye görsel-işitsel ataşesi ve etkinlik koordinatörü Florent Signifredi şunları söyledi: “Türkiye’de daha önce hiç görülmemiş ve sinemaseverler ile Frankofonların ilgisini çekeceğini umduğum filmlerin yer aldığı, son dönemlerdeki Fransızca yapımların en iyilerini öne çıkaran bu çok zengin programdan çok memnunum. Cannes’da Acid bölümünde gösterilen La Voie Royale, hırs ve benlik arayışı üzerine sürükleyici bir düşünce sunuyor. Toronto’da (TIFF) beğeni toplayan ve Namur Festivali'nde ödül kazanan Kanaval, sizi Haiti'nin renklerine ve geleneklerine eşine az rastlanır bir yoğunlukla taşıyor. Locarno Festivali seçkisinden Les Femmes au Balcon, kadın dayanışmasının dokunaklı bir portresini çiziyor. Son olarak Nina et le Secret du Hérisson, şiirselliği ve şefkatiyle Annecy Festivali’nde izleyicilerin beğenisini kazandı.”
Frankofon Film Festivali hakkında detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) koordinasyonunu üstlendiği Venedik Bienali 19. Uluslararası Mimarlık Sergisi Türkiye Pavyonu’nda sergilenecek Ceren Erdem ve Bilge Kalfa’nın küratörlüğündeki “Yerebasan” başlıklı projenin ayrıntıları açıklandı.
Venedik Bienali Uluslararası Mimarlık Sergilerinin 19’uncu edisyonu bu yıl 10 Mayıs-23 Kasım tarihleri arasında sanatseverlerle buluşacak. Ziyaretçileri toprakla daha derin bir bağ kurmaya davet edecek “Yerebasan”, toprağın hissedilip duyumsanabileceği, etkileşimli bir sergi olarak kurgulandı. Küratörler bu sergiyle sürdürülebilir, dayanıklı ve çevreyle uyumlu inşa ve yaşam biçimleri tasavvur ederken toprağın öğretebileceklerine kulak vermeyi, geleceğin toplumları için toprağı ortak bir zemin olarak değerlendirmeyi öneriyor.
Hüseyin Aksoy, Michael Akstaller, E. Füsun Alioğlu & Senem Akçay, Ali Mahmut Demirel, Sinem Dişli, Yelda Gin, Ali Miharbi, Özgül Öztürk, Serkan Taycan ve Orkan Telhan sergiye bireysel katkılarıyla katılıyor. Bire-Pan, Common Action Walls, Herkes İçin Mimarlık & Poçolana Works, Mono Earth, Ozruh, Rec II, ReYard House, Solidified ve Yalın Mimarlık ise sergiye ekip olarak katkı sunuyor. Bienalin ana mekânlarından Arsenale’de yer alan Türkiye Pavyonu, İKSV’nin koordinasyonunda, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkılarıyla ve T.C. Dışişleri Bakanlığı’nın himayesinde düzenleniyor. Venedik Mimarlık Bienallerinde Türkiye Pavyonu sergileri, 2014’ten bu yana Schüco Türkiye ve VitrA’nın eş sponsorluğunda gerçekleştiriliyor. Bu yıl Türkiye Pavyonu’na Fibrobeton Yapı Elemanları ve STONELINE katkı sağlayan kuruluşlar, Türk Hava Yolları havayolu partneri, FÖRNİ ve SAHA Derneği ise prodüksiyon destekçileri olarak katkı sunuyor.
“Yerebasan, medeniyetleri, ekosistemleri ve sürdürülebilir yaşamın özünü anlamamız için hayati öneme sahip, bütün dinamizmine rağmen çoğunlukla göz ardı edilen bir kaynak olan toprağı ön plana çıkarıyor. Türkiye’den toprak örneklerini içeren sergi, duyusal deneyimler, bilimsel araştırmalar ve sanatsal yorumlar aracılığıyla, toprağın türlü vasıflarını gözler önüne seriyor.
Mimarlık, sıklıkla, temiz ve denetlenebilir ortamlar yaratmak uğruna, toprağa ilişkin özellikleri bastırmaya meyillidir. Bunun aksine Yerebasan, toprağı pavyonun merkezine yerleştirerek onu, zekâya ve eylemliliğe sahip canlı bir varlık olarak sunuyor. Ziyaretçiler, toprağın dokusuyla, kokusuyla ve sesiyle etkileşime geçiyor; onu hem ekolojik bir sistem hem de doğa ve insanlık tarihinin canlı bir arşivi olarak deneyimliyor.
Yerebasan ayrıca inşaat gibi insan faaliyetlerinin tesirleri üzerine fikir yürütürken, Türkiye’nin zengin mirasını, arkeolojik alanlarını ve sürdürülebilir yapı uygulamalarını araştırıyor. Sergi, yerel teknikleri çağdaş yeniliklerle harmanlayarak, doğaya ve kültüre hürmet eden mimari yaklaşımlar tahayyül ediyor; doğayla daha ahenkli yaşam biçimlerine teşvik ediyor.”
“Yerebasan” başlıklı proje hakkında detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Künye:
1. Gulle Games, 2019, Sinem Dişli, archival pigment print
2. Common Action Walls - CAW, 2017
3. Balıktaş Cave, (January 2025) & Karadere Mining Field (October 2023), from multimedia installation Gods of Latmos, (ongoing), Ali M. Demirel, archival pigment print
4. Cosmic Core, 2024, Mono Earth & Solidified, rammed earth Image credit Zeynep Aksu
Uzman psikolog Gloria Mark’ın teknolojinin dikkatimizi nasıl etkilediğine dair onlarca yıldır sürdürdüğü araştırmalarının bir sonucu olan Dikkatin Anatomisi: Odaklanmayı ve Verimliliği Yeniden Keşfetmek, Tuna Sena Kara’nın çevirisiyle Nova Kitap’tan çıktı.
Dikkat dağınıklığı ve çoklugörevler konusunda uzman olan Mark, bilgiye hemen erişme fırsatıyla sarhoş olduğumuz bu yeni çağda, bildiğimizi sandığımız şeylerin ne kadarının yanlış olduğunu gösteriyor. Daha önce ideal odaklanma hâli olarak kabul edilen “akış” kavramının ötesine geçen çalışma, beynimizin dijital çağda nasıl çalıştığını açıklayan yeni bir bakış açısı sunuyor. Dikkatin Anatomisi, yalnızca eğitim ve iş hayatında daha başarılı olmak için değil, günlük yaşamda sağlığı ve zindeliği koruyarak kontrolü ele almak için de bir rehber niteliğinde.
“Bilgisayar kullanımındaki gelişimler ve bilgisayarları, akıllı telefonları ve interneti aşırı benimsememizle birlikte, teknolojiyle günlük ilişkimiz hızlı bir değişime uğradı ve bu, özellikle dikkat davranışlarımızdaki değişikliklerde kendini gösterdi. Artık çoğu insan, uyanık olduğu vakti (gece yarısı uyandıkları zamanlar da dahil) dijital cihazlarına bakarak geçiriyor. Odaklanma kabiliyetimizi etkileyen ve bize kendimizi oldukça bitkin hissettiren cihazlarımızı kullanma şeklimizin bununla nasıl bir ilgisi var?”
Filiz Sızanlı ve Mustafa Kaplan’ın yeni koreografik üretimi Andan Daha Kısa, 17 Mart saat 20.30’da Alan Kadıköy’de sanatseverlerle buluşacak.
20 yılı aşkın süredir ikili olarak üretimlerini sürdüren Filiz Sızanlı ve Mustafa Kaplan’ın kurduğu Taldans, Andan Daha Kısa ile Serializm’in sistematik yapısını beden ve hareket aracılığıyla keşfe çıkıyor. Taldans’ın matematiksel skorlar, diziler ve tekrarlar üzerine odaklanan koreografik araştırması, 20. yüzyılda atonal yapı ve form üzerine sistematik bir yaklaşım öneren Serializm’in benzersiz dinamikleriyle devam ediyor. Taldans, Serializm’in öğeleri olan ton, tını ve ritmi bir ilham kaynağı olarak kullanıyor. Bu yaklaşım beden ve hareketle ilgili görüntüleri nasıl manipüle eder sorusundan yola çıkarak serializmin koreografik yapıya etkisini araştırıyor.
Andan Daha Kısa’da modülasyon, akümülasyon ve tekrar gibi paternlerin sistematiği, Kırmızı Başlıklı Kız masalının tanıdık manzarasında yankılanıyor. Masalın aksine her karakter, mekân ve durum, birbirini öncelemeden ve birbirleriyle hiyerarşik bir ilişki kurmadan yeniden hizalanıyor.
Andan Daha Kısa dans gösterisinin biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.
Künye:
Konsept, Koreografi, Performans: Filiz Sızanlı, Mustafa Kaplan
Ses Tasarımı: Sair Sinan Kestelli
Işık Tasarımı: Utku Kara
Obje Tasarımı: Pınar Akkurt
Yapım: Taldans
Yapım Direktörleri: Fırat Kuşçu, Maya Çelem
Kavramsal Danışman: Enis Gümüş
Fotoğraflar: Zeynep Özkanca
Galerist, küratörlüğünü Anlam de Coster’in üstlendiği “Yanardağ Sevdalısı” başlıklı yeni sergisini 13 Mart-26 Nisan tarihleri arasında sanatseverlerle buluşturacak.
“Yanardağ Sevdalısı” sergisinde, Kuzey ve Güney Amerika, Afrika, Avrupa’nın farklı ülkelerinden ve Türkiye’den 40’a yakın sanatçı yanardağların yaratıcı ve yıkıcı gücünün evrensel sembolizmini keşfe çıkıyor. 18. yüzyıldan günümüze uzanan seçkide, 15’ten fazla sanatçının sergiye özel olarak ürettiği eserler ise ilk kez izleyici karşısına çıkacak.
Susan Sontag’ın Yanardağ Sevdalısı adlı romanından ilham alan sergi, alegorik bir volkan inşa ederek sanatçıları bu eşsiz sembolün farklı boyutlarını keşfetmeye davet ediyor. Yanardağ, insan psişesinin bilinçdışı güçlerini temsil eden arketipsel bir figür olarak, içimizde uyuyan ilkel enerjileri, bastırılmış arzuları, gizli saplantıları ve patlayarak arınmanın katartik gücünü yansıtıyor. Bireysel olanın ötesinde, yanardağlar mitolojik ve kültürel anlatılarla da güçlü bir bağ kuruyor. Tanrılar, ruhlar, simya ve kozmik güçlerle ilişkilendirilen bir figür olarak, dünyevi olan ile ilahi olan arasında bir eşik işlevi görüyor; yeraltı dünyasına açılan bir kapı sunarken, zorlu bir yolculuğun ardından yeniden doğuşun mümkün olduğunu düşündürüyor.
Bu çok katmanlı bakış açısıyla “Yanardağ Sevdalısı”, sanatçıların volkan metaforunu kullanarak insan olmanın derinliklerine nasıl indiğini araştırıyor. Sergide; Melike Abasıyanık Kurtiç, Beatrice Arraes, Dalya Baruh, Lysandre Begijn, Hera Büyüktaşcıyan, Alex Červený, Marta Cypel, Sophie Dries, Pietro Fabris, Azzurra Galatolo, Dimitris Gketsis, Cecilia Granara, Başak Günak, Mariana Hahn, Jen Hitchings, Ahmet Doğu İpek, Merve İşeri, Marie Jacotey, Onur Kılıç, Stanislao Lepri, Yıldız Moran, Lara Ögel, Zoë Paul, Anousha Payne, Moritz Eduard Pechuël-Loesche, Camila Rocha, Thiago Rocha Pitta, Friedrich Rehberg, Johanna Seidel, Yusuf Sevinçli, Pari Sofianou, Ayla Tavares, Ayça Telgeren, Margaret R. Thompson, Gina Tibbott, Elif Uras, Burcu Yağcıoğlu ve Robert Wilson’un eserleri bir araya geliyor. Bu sanatçılardan 19’u, Türkiye’de ilk defa izleyicilerle buluşacak.
Künye:
1. Yusuf Sevinçli Cadaques 002, 2019 Arşivsel pigment baskı 80 x 120 cm Ed. 5 + 1 AP Sanatçının ve Galerist’in izniyle
2. Jen Hitchings 24 Saat (Yellowstone, Devedikenleriyle), 2024 Panel üzerine yağlıboya 61 x 91,5 cm Sanatçının ve Taymour Grahne Projects’in izniyle
3. 19. Yüzyıl İtalyan Ekolü Napoli Körfezi, Vezüv Yanardağı Akşam Patlaması, yaklaşık 1822 Tuval üzerine yağlıboya 49 x 43 cm Antonacci Lapiccirella Fineart’ın izniyle
4. Yıldız Moran İsimsiz (Ağrı, Türkiye), 1957 Arşivsel pigment baskı 14 x 14 cm Ed. 3 + 1 AP Yıldız Moran Arşivi ve Galeri Nev’in izniyle
5. Thiago Rocha Pitta Yanardağ’ın Gölgesi, 2024 Kağıt üzerine suluboya 90 x 66 cm Sanatçının izniyle
Susan Sontag’ın “kadınların acısı ve öfkesi üzerine bir oyun” olarak tanımladığı Alice Yatakta adlı kitabı Nihal Geyran Koldaş’ın çevirisiyle Everest Yayınları’ndan çıktı.
Alice Yatakta, gerçek bir şahsiyet ile hayali bir karakteri, Henry James’in kız kardeşi Alice James ile Lewis Carroll’ın Alice’ini kendinde birleştiren ana karakteriyle düşsel bir tiyatro oyunu.
Sontag’ın deyişiyle Alice Yatakta, “kadınları ele alan bir oyun. Onların kuşkularını ve benliklerinin bilincine varma çabaları üzerine kurulu (…) Alice James üzerine temellendirilmiş özgür bir fantezi.”
İğneada: Caz Maz, 2025’in ilk edisyonu ile 11-13 Nisan tarihlerinde İğneada Longosphere’de müzikseverlerle buluşacak.
İğneada: Caz Maz, 2025’in ilk edisyonunda ilhamını Orhan Veli’nin Açsam Rüzgara şiirinden alıyor. Katılımcılarını Longoz Ormanları’nın içinde baharı karşılamaya, doğanın uyanışıyla yenilenmeye davet eden etkinlik, bu yıl daha geniş bir program sunmaya hazırlanıyor. Festival, canlı müzik ve DJ setlerinden söyleşilere, atölyelerden nefes ve ses terapilerine kadar zengin bir içerikle doğayla bütünleşen farklı bir deneyim sunacak.
Bu yıl festivalin açılışını, Metin Türkcan’ın solo olarak sahneleyeceği, Anadolu’nun kadim ezgilerini çağdaş bir gitar yaklaşımıyla yorumladığı etkileyici projesi Anatolian Resonance yapacak. Soft Analog cumartesi akşam sahnesini retro-fütüristik synth tonları ve analog seslerle şekillendirdiği modern sound’u ile buluşturduktan sonra gecenin ilerleyen saatlerinde, yenilikçi trompet sound’u ve katmanlı besteleriyle Barış Demirel & Emiran izleyicilerle buluşacak. Diğer sahnelerde bir çoklu enstrüman projesi olarak etnik dokularla süslenmiş ritimleriyle Cesar & Vibetribe, Anadolu ve dünya müziklerini harmanlayan setlisti ile Derdo Disco by Mislina, elektronik müzikte kendine özgü bir dil geliştiren Kaan Düzarat ve köklü reggae ve dub geleneğini yaşatan Simba Roots Soundsystem ise festivalin diğer konukları olarak, müzikal anlamda bütünlüğü hedefleyen bir programı “Caz Maz” severler ile buluşturacak.