Susan Sontag’ın “kadınların acısı ve öfkesi üzerine bir oyun” olarak tanımladığı Alice Yatakta adlı kitabı Nihal Geyran Koldaş’ın çevirisiyle Everest Yayınları’ndan çıktı.
Alice Yatakta, gerçek bir şahsiyet ile hayali bir karakteri, Henry James’in kız kardeşi Alice James ile Lewis Carroll’ın Alice’ini kendinde birleştiren ana karakteriyle düşsel bir tiyatro oyunu.
Sontag’ın deyişiyle Alice Yatakta, “kadınları ele alan bir oyun. Onların kuşkularını ve benliklerinin bilincine varma çabaları üzerine kurulu (…) Alice James üzerine temellendirilmiş özgür bir fantezi.”
İğneada: Caz Maz, 2025’in ilk edisyonu ile 11-13 Nisan tarihlerinde İğneada Longosphere’de müzikseverlerle buluşacak.
İğneada: Caz Maz, 2025’in ilk edisyonunda ilhamını Orhan Veli’nin Açsam Rüzgara şiirinden alıyor. Katılımcılarını Longoz Ormanları’nın içinde baharı karşılamaya, doğanın uyanışıyla yenilenmeye davet eden etkinlik, bu yıl daha geniş bir program sunmaya hazırlanıyor. Festival, canlı müzik ve DJ setlerinden söyleşilere, atölyelerden nefes ve ses terapilerine kadar zengin bir içerikle doğayla bütünleşen farklı bir deneyim sunacak.
Bu yıl festivalin açılışını, Metin Türkcan’ın solo olarak sahneleyeceği, Anadolu’nun kadim ezgilerini çağdaş bir gitar yaklaşımıyla yorumladığı etkileyici projesi Anatolian Resonance yapacak. Soft Analog cumartesi akşam sahnesini retro-fütüristik synth tonları ve analog seslerle şekillendirdiği modern sound’u ile buluşturduktan sonra gecenin ilerleyen saatlerinde, yenilikçi trompet sound’u ve katmanlı besteleriyle Barış Demirel & Emiran izleyicilerle buluşacak. Diğer sahnelerde bir çoklu enstrüman projesi olarak etnik dokularla süslenmiş ritimleriyle Cesar & Vibetribe, Anadolu ve dünya müziklerini harmanlayan setlisti ile Derdo Disco by Mislina, elektronik müzikte kendine özgü bir dil geliştiren Kaan Düzarat ve köklü reggae ve dub geleneğini yaşatan Simba Roots Soundsystem ise festivalin diğer konukları olarak, müzikal anlamda bütünlüğü hedefleyen bir programı “Caz Maz” severler ile buluşturacak.
Quentin Tarantino’nun en ikonik filmlerinden biri olan Pulp Fiction (Ucuz Roman), 30. yılını kutlamak için restore edilmiş 4K kalitesiyle 25 Nisan’da yeniden vizyona girecek.
1994’te Cannes’da Altın Palmiye kazanan ve En İyi Özgün Senaryo Oscarı’nı alan Pulp Fiction, 30. yılını kutlamak için Nisan 1995 vizyonundan beri ilk defa Türkiye’ye dönüyor. Reservoir Dogs (1992) ile çıkış yaparak, stilize çekimleri ve keskin diyaloglarıyla kendine özgü bir sinema dili oluşturan Quentin Tarantino, Pulp Fiction ile çağımızın en önemli yönetmenleri arasına girdi. Tarantino, daha sonra Kill Bill, Inglourious Basterds ve Django Unchained gibi yapımlarla sinema tarihine damga vurdu. Pulp Fiction, 30 yıl sonra bile hâlâ modern sinemanın en büyük başyapıtlarından biri olarak kabul ediliyor.
Pulp Fiction, 30. yıl kutlamaları çerçevesinde, 12 Nisan Cumartesi günü İstanbul Film Festivali’nde özel bir geceyle galasını yapacak. Film, bu unutulmaz gecede sinemaseverlerle buluşacak ve festival programında yerini alacak.
Jason Reynolds’ın mücadeleye hazır olduklarını önce kendilerine kanıtlamaları gereken bir grup genç atletin hikâyesini anlatan “PARKUR” serisinin ilk kitabı Hayalet, Mert Doğruer’in çevirisiyle Domingo Yayınevi’nden çıktı.
Amerikan çocuk gençlik edebiyatının en önemli isimlerinden Reynolds’ın 10 yaş ve üzeri okurlara hitap eden bu romanı National Book Award finalisti.
“Castle Cranshaw ya da kendine taktığı isimle Hayalet’in özel bir yeteneği vardı: KOŞMAK. Parkura çıksa tüm şehri geçebilecek kadar hızlıydı. Ama o birilerini geçmek için değil, babasından kaçmak için öğrenmişti koşmayı.
Bir gün yolunun tesadüfen parkura düşmesi ve takımın en hızlı atletini geçmesiyle her şey değişecekti. Ondaki müthiş yeteneği gören Koç Brody, Hayalet’i takımında istiyordu. Yalnız bir şartla: Uslu duracak, hem parkurda hem okulda sorun çıkarmayacaktı. İşte bu, sorunlardan koşarak kaçılabildiğine inanan Hayalet için, zorlu bir yolun başlangıcıydı. Neyse ki zamanında kendi şansını harcamış Koç Brody, Hayalet’in kaybolmasına izin vermemeye kararlıydı.”
Bu sene 30 Ağustos’ta Bonus Parkorman’da gerçekleşecek Feel Real Presents: Babylon Soundgarden’da ana sahnede yer alacak ilk isim Avustralyalı elektronik ikilisi Empire of the Sun oldu.
Luke Steele ve Nick Littlemore’dan oluşan Empire of the Sun, ilk kez Türkiye’de Feel Real sunumuyla gerçekleşecek Babylon Soundgarden kapsamında sahnede olacak. “Walking On a Dream” ve “We Are The People” gibi hitlere imza atan grup, Ask That God turnesi kapsamında İstanbul’da müzikseverlerle buluşacak. Festivalin biletleri 14 Mart’ta Biletix ve Passo üzerinden satışa çıkacak.
Müzisyenlerin “ruhsal bir yol filmi” olarak tanımladıkları Empire of the Sun grubunun çıkış albümü Walking On A Dream, “Walking On A Dream” ve “We Are The People” gibi ikonik şarkılarıyla dikkat çekti. Grubun ikinci albümü Ice On The Dune, “Alive” ve “DNA” gibi şarkılarla öne çıkarken, üçüncü albümü Two Vines’da ise Lindsey Buckingham, David Bowie’nin Blackstar albümündeki bazı müzisyenler ve Prince & the Revolution’dan Wendy Melvoin gibi konukları ağırladı ve “High And Low” ve “Way To Go” gibi teklilerle dikkatleri üzerine çekti. Empire Of The Sun, ticari başarılarının yanı sıra, sekiz ARIA Ödülü, iki APRA Ödülü ve bir APRA Billions Ödülü gibi etkileyici ödüller kazandı. Son albümünün üzerinden sekiz yıl geçtikten sonra, 2024 yılı yeni bir dönemin başlangıcını müjdeleyen Ask That God albümleri yayımlandı.
Jinoos Misaghi’nin “Soyut Bir Durum İçinde Gezinmek” başlıklı kişisel sergisi 8 Mart-18 Mayıs tarihleri arasında Eldem Sanat Alanı | Fırın’da sanatseverlerle buluşacak.
SAHA Sürdürülebilirlik Fonu desteğiyle gerçekleştirilen “Soyut Bir Durum İçinde Gezinmek” sergisi, algı, gerçeklik ve insan zihninin anlam yaratma biçimlerini araştırıyor. Tahran doğumlu ve Eskişehir’de yaşayan Jinoos Misaghi, ilk kez sergilenecek farklı boyutlardaki tuval üzerine akrilik resimlerinde izleyiciyi kesinliğin yok hükmünde olduğu bir dünyada görsel bir gezintiye çıkarıyor. Akışkan ve parçalı bir şekilde katmanlarına açılan resimler, algı ve bağlamın kavrayışımızı nasıl şekillendirdiğini ve hatırlama, gözlemleme ile yorumlama süreçlerinin ne denli kırılgan ve öznel olduğunu keşfetmeye yönlendiriyor.
Sanatçının resimleri, perspektifin dinamik bir oyun alanına dönüştüğü çok katmanlı bir yapı sunuyor. İran minyatür sanatına özgü çoklu bakış açıları, Batı peyzaj geleneğinin doğrusal perspektif ilkeleriyle iç içe geçerek izleyicinin bakışını tek bir noktaya sabitlemek yerine farklı güzergâhlarda gezinmesine olanak tanıyor. Bu geçişkenlik, resimlerin anlatısal yapısında derinlik katmanları oluştururken, izleyiciyi alternatif bakış açılarıyla düşünmeye teşvik ediyor.
Sanatçının sunduğu bu çok katmanlı yapı izleyiciyi sürecin içine çekerken, geleneksel anlatım biçimlerinin de dışına çıkıyor. Kolaj tekniğini hem kavramsal hem de biçimsel bir strateji olarak benimseyen sanatçı, basın fotoğraflarından sosyal medya imgelerine, reklam görsellerinden tarihî sanat eserlerine uzanan geniş bir görsel repertuarı bir araya getiriyor. Özgün bağlamlarından kopartılan ve yeni bir mekânsal çerçevede yeniden konumlandırılan imgeler, anlamda kırılmalar yaratarak sayısız yorum olanağı sunuyor. Tanıdık unsurlar, fantastik öğelerle bir arada durarak, ortaya çıkan ortamın ne gerçek dünyanın doğrudan bir temsili ne de tamamen hayâl ürünü olduğunu gösteriyor. Soyutlanmış durumun içinde kalan izleyici, gerçekliğin, anlatının ve temsilin doğası üzerine düşünmeye sevk ediliyor.
Künye:
1. Doubt about the validity of the flâneur's observations, Acrylic on Canvas, 210x185 Cm, 2024
2. Soldaki Eser: Doubt about the validity of the result, Acrylic on Canvas, 150x130 Cm, 2025 Ortadaki Eser: Apophenia, Acrylic on Canvas, 150x130 Cm, 2024 Sağdaki Eser: From the “ Remembering the details of the man Story” Series, Acrylic on Canvas, 25x20 Cm, 2025
3. Soldaki resimler: From the “ Remembering the details of the man Story” Series, Acrylic on Canvas, 25x20 Cm,2025 Ortadaki eser: Doubt about the validity of the flâneur's observations, Acrylic on Canvas, 210x185 Cm, 2024 Sağdaki Eser: Untitled, Acrylic on Canvas, 20x20 Cm, 2020
Ingrid Chabber'in yazıp Sébastien Chebret’in resimlediği sıkılmaktan hiç hoşlanmayan çocukların düşüncesini tersine çevirecek resimli öykü Yaşasın! Çok Sıkılıyorum, Ayşegül Utku Günaydın’ın çevirisiyle Uçanbalık’tan çıktı.
5 yaş ve üzeri okurlarına sıkılınca yapabileceklerinin hayal ettiklerinden bile fazla olabileceğini gösteriyor bu kitap. Yaşasın! Çok Sıkılıyorum; empati kurdurarak sıkılma duygusuyla başa çıkmanın yollarını keşfettiriyor ve yaratıcı düşünmenin problem çözme sürecinde önemli bir bileşen olduğunu fark ettiriyor.
“Yağmur damlalarını seyretmek, dilini burnuna değdirmek, yuvarlanıp taklalar atmak...
Bakalım, sıkılmamak için siz hangi önerileri getireceksiniz? O zaman gelin, hep birlikte doyasıya sıkılalım.”
İKSV Alt Kat tarafından Paribu'nun desteğiyle 2023 yılından bu yana devam eden “Sanatta Yaratıcı Bakışlar” programının üçüncüsü için başvurular başladı.
“Sanatta Yaratıcı Bakışlar” programı bu yıl Nisan-Mayıs ve Ekim-Kasım olmak üzere iki dönemde gerçekleştirilecek. Program, 15 Nisan’da İpek Erden ile film yapımcılığı atölyesiyle başlayacak.
16-25 yaşları arasındaki katılımcılara yönelik farklı disiplinlerden sanatçıların hazırladığı atölyelerden oluşan program, fiziksel ve çevrim içi ortamda sanatçıları ve gençleri bir araya getirecek. Her birinin kapasitesi 25 kişiyle sınırlı olan atölyeler ücretsiz olarak gerçekleştirilecek. Her biri 4 hafta sürecek atölyelerde katılımcılar; İpek Erden ile film yapımcılığı, Günseli Naz Ferel ile dinleme pratikleri ve yaratıcı ses, Beliz Güçbilmez ile kurmacayı yaratmak, Ahmet Rüstem Ekici ve Hakan Sorar ile yeni nesil hikâye anlatımı, Merve Mepa ile medya arkeolojisi başlıklarında sanatın farklı dallarında deneyim kazanacak.
“Sanatta Yaratıcı Bakışlar” programı hakkında detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
“Sanatta Yaratıcı Bakışlar III” Atölye Programı:
İpek Erden ile film yapımcılığı (19-22 yaş)
Tarih: 15 Nisan Salı, 22 Nisan Salı, 29 Nisan Salı, 6 Mayıs Salı
Günseli Naz Ferel ile dinleme pratikleri ve yaratıcı ses (16-18 yaş)
Tarih: 17 Nisan Perşembe, 24 Nisan Perşembe, 28 Nisan Pazartesi, 5 Mayıs Pazartesi
Beliz Güçbilmez ile kurmacayı yaratmak (23-25 yaş)
Tarih: 8 Ekim Çarşamba, 15 Ekim Çarşamba, 22 Ekim Çarşamba, 30 Ekim Perşembe
Ahmet Rüstem Ekici ve Hakan Sorar ile yeni nesil hikâye anlatımı (19-22 yaş)
Tarih: 15 Ekim Çarşamba, 22 Ekim Çarşamba, 30 Ekim Perşembe, 5 Kasım Çarşamba
Merve Mepa ile medya arkeolojisi (23-25 yaş)
Tarih: 16 Ekim Perşembe, 23 Ekim Perşembe, 31 Ekim Cuma, 6 Kasım Perşembe
Erinç Seymen’in müzikle olan ilişkisini keşfederek sanatsal üretimde müziğin rolünü araştıracağı söyleşisi 13 Mart Perşembe günü İstanbul Modern’de gerçekleşecek.
İstanbul Modern’in Paribu desteğiyle gerçekleştirdiği “Sizin Perşembeniz” Sanatçı Buluşmaları’na bu ay Erinç Seymen konuk olacak. Söyleşide, müzik ve sanatın nasıl birbirini beslediği ve müziğin yaratıcı süreçlere nasıl etki ettiği ele alınacak. Ayrıca katılımcılar, orta çağ müziği, caz, ambient, elektronik ve çağdaş müzik gibi farklı türlerden örnekler dinleyecek ve sanatçının deneyimlerinden yola çıkarak sanatsal imge ve müzik arasındaki ilişkiyi keşfedecekler.
13 Mart Perşembe 13.00-14.30 saatleri arasında gerçekleşecek Erinç Seymen söyleşisi hakkında detaylı bilgiye egitim@istanbulmodern.org adresinden ulaşabilirsiniz.
Melida Tüzünoğlu’nun tüm çelişkileriyle yakın tarihin ve tüm naifliği ile insanlığın coşkulu, ilham verici ve trajikomik hikâyesini anlattığı yeni romanı Her Şey Konuşacak, April Yayıncılık’tan çıktı.
Okurların; Ambulansla Dünya Turu, Annem Bir Robot Doğurdu, Cimri Cömert ve Size Müthiş Bir Yemek Hazırladım kitaplarıyla tanıdığı Tüzünoğlu beşinci kitabı Her Şey Konuşacak’ta ana kahramanı elbise olan bir macera kaleme alıyor.
Aral Gölü, Angora Keçisi, Gazze bezi, çöldeki paslı gemi, Avrupa'dan Türkiye’ye taşınan çöpler, lüks modaevleri, Baltalimanı Anlaşması, naylon çoraplar, Prenses Diana... Hepsini birbirine bağlayan, aynı makineye atan sistemin hikâyesi bu. Tüzünoğlu, kıyafetleri konuşturuyor, bir zamanlar canlı olan hammaddelerden üretilenler kelimelerle hayata geri dönüyor. Her ilmekte sömürgeciliğin tarihi, her katmanda bilinçsizliğin yıkıcılığı var. Adaletsizliklerle, uluslararası anlaşmalarla, zorbalıkla örülmüş yüzyılların sonunda bu kez söz bizi sarıp sarmalayan yumuşacık kıyafetlerde.
“Güven duygunuz o kadar büyümüş ki gevşemiş. Güvenince kontrolü kaybetmişsiniz. Fazla güven, aklınızı kullanmanızı engellemiş, aptallaştırmış. İçini boşaltmış her şeyin. Göz göre göre yanlış düğmeye bile basacaksınız. Çünkü çok rahatlamışsınız. Yanlış bir program bile doğru yıkar, diyecekseniz neredeyse. Oysa yanlış hayat doğru yaşanmaz; yanlış program da doğru yıkamaz.”