Onlar kendi tabirleriyle “progresif düğün müziği” yapıyorlar. Söylenene göre akraba düğünlerinden kaçan nesle çatır çatır göbek attırıyorlarmış. Son on yılda Kolektif İstanbul’un oynatmadığı pek az insan kalmış etrafımızda. Kolektif İstanbul’un yeni albümü Pastırma Yazı raflarda yerini almış ve yeni klipleri Acımadı Yine ele güne göbek attırırken grup ile buluşup müzikal yolculuklarını konuştuk.
Yeni albümünüz Pastırma Yazı nasıl hazırlandı?
Bizim sahnede yaşıyor olmak gibi bir derdimiz var. Çok az prova yapıyoruz, çok az şarkı kaydediyoruz. Dolayısıyla “Albüm sahnede hazırlandı” demek yalan olmayacaktır. Pastırma Yazı’nda birkaç yeni şarkı var ama birçok şarkıyı sahnelerde ya da arkadaş arasında sürekli çalıyorduk zaten. On yılın bir dökümünü çıkarmak istedik bu albümde. İlk yola çıktığımız günden bugüne kadar dolaştığımız yelpaze içinde şarkılar seçtik. Teknik olarak yaşayabileceğimiz tüm aksaklıkları istisnasız yaşadık. Kaydedeli çok oldu ama çok bekledik bu albümü. Diğer albümlere oranla stüdyoda biraz daha fazla vakit geçirdik. Zanaatkâr gibi ince ince çalıştık her şeyin üzerine. Her şeyi biz çaldık, hiç konuk almadık. Yine hiçbir telli saz kullanmadık. Daha önce hep akustik enstrümanlar kullanıyorduk. Bu kez dijital sesler ve pedallar kullandık. Kaydederken en çok eğlendiğimiz albüm oldu diyebiliriz. Bir taraftan da “ya herrü ya merrü” albümü oldu bizim için. Kolektif İstanbul için her şey çok hızlı gelişti. Bir anda kendimizi çok farklı ülkelerde ve çok büyük sahnelerde bulduk. Son bir iki yılımız biraz sakin geçti. “Bitirsek mi acaba artık Kolektif İstanbul’u” diye düşünüyorduk. Ama albüm bize iyi geldi.
Bu kez hücum kayıt yapmak yerine kanal kayıt yapmışsınız. Rahat ve stressiz bir stüdyo süreci geçirmenizde bunun da payı olabilir mi?
Bir yandan avantajları bir yandan dezavantajları var kanal kayıt yapmanın. Hücum kayıtta hata yapma şansın yok. Birisi hata yaparsa herkes en başa dönüyor ve en baştan kaydediliyor şarkı. Fakat kanal kayıtta da sadece metronom duyarak şarkını kaydediyorsun. Her şeyi milimetrik olarak doğru yapman gerekiyor. Hücum kayıtta ufak hataları duymadığın için problem olmuyor ama kanal kayıt biraz zorluk çıkarıyor. Önceki tüm albümlerden farklı olarak kendi stüdyomuzda kaydettik bu albümü. Bir yandan da bunun rahatlığını yaşadık. Tüm etkenlerin farklı motivasyonları var fakat bizim için kesin olan bir şey var ki biz bir stüdyo grubu değiliz. Normalde grupların kayıtları kusursuzdur fakat dinleyiciler canlı performanslarından tatmin olmazlar. Bizde tam tersi bir süreç işliyor. O yüzden her albümde farklı bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Tüm albümlerde yeni şeyler aramaya devam edeceğiz.
Kendi stüdyonuzda, kendi kadronuzla, kendi istediğiniz gibi şekillendirerek Pastırma Yazı’nı hazırlamışsınız. Bu kadar çok kendinize ait şey olması albümü diğer albümlerinize kıyasla başka bir yere taşıyor mu?
Prodüktörle çalışmak başka bir keyif, kendi kendine yapmak başka bir keyifmiş. Otomatik olarak başka bir yere koyuyorsun. Ciddi ciddi kafa patlattık bu albüm için. Her şeyini sahnede yapan bir grubun kayıtta bu kadar düşünmesi başka bir şeydir. Biz bir arkadaş grubuyken müzik grubuna dönüşmedik. Müzik yapmak için bir araya gelmiş bir grubuz. Böyle bir ekip olduğumuz için de normalde “Şunu şöyle çalalım, böyle yapalım” gibi uzun süren konuşmalar yapmıyoruz. İlk kez bu kadar çok vakit geçirdik ve hepimize çok iyi geldi. Böyle de güzel oluyormuş.
Türküleri caz formatına getirenleri, balkan müziğine hip hop ritimleri ekleyenleri, konçertoları alaturka enstrümanlarla çalanları görmüştük de Fransız “chanson”larına oyun havalarını bir araya getirmek şaşkınlık verici açıkçası. Nedir bunun hikâyesi?
Baya devrimci bir hareket oldu. Bir gün böyle bir şey yapacağımızı düşünmüyorduk. Tamamen kaza eseri oldu. Babylon Studio’da kayıt yapacaktık. Tamer (Karaoğlu) beklerken bir piyanist şantör edasıyla bir şeyler çalmaya başladı. Arkasından Richard (Laniepce) yanına oturdu ve bir şeyler söylemeye başladı. Hep böyle oluyor zaten. Kendiliğinden bir şeyler çıkıyor sonra peşine düşüyoruz. Bizim en çok bilinen şarkımız Bir Elmanın Yarısı da bu şekilde kaza sonucu ortaya çıktı. Richard Fransa’dan “Ben bir şarkı biliyorum” diye geldi fakat kimse bilmiyor şarkıyı. TRT arşivinde bile bulamadık. Meğer hikaye şöyleymiş: Bulgaristan’da Türkçe müzik yasaklandığında düğünlerde yeni şarkı çalmak istiyorlarmış. İbrahim Tatlısesler, Ferdi Tayfurlar yasak. Kamyoncular Türkiye’den kaset getiriyorlarmış Bulgaristan’a. Bir tır şoförü de Mersinli İsmail’in kasetini bırakmış. Bir şekilde o şarkı orada yayılmış. Bütün göçmenler şarkıyı biliyor fakat Türkiye’de bilinmiyor. Bizden sonra Mersinli Ali birkaç turne yaptı. (Gülüyorlar)
Bir röportajınızda “Geleneksel müzikten besleniyoruz” demişsiniz. Gelenekten beslenip yeni bir şey ortaya çıkarmak için de geleneği biraz dezenforme etmek gerekiyor. Sınırı nasıl belirliyorsunuz?
Deneye deneye yolumuzu buluyoruz aslında. Herkes kendi enstrümanıyla bir şeyler deniyor bulduğumuz melodinin üzerine. Bir kompozisyon ortaya çıktıktan sonra sahnelerde çalıyoruz. Birçok şarkı sahnede değişiyor.
Selim Sesler’e adadığınız bir şarkı var albümde: Kalpazan Havası…
Bir enstrümantistin nasıl olduğunu ilk kez gözlemlediğimiz insan Selim Abi. Bizim onunla ilişkimiz “Sevgili Sezen’den bir şarkı aldık” şeklinde değildi. Sadece müzik yapmak için bir araya gelmiyorduk. Fransa’dan Selim Abi’ye ders almak için çok insan gelirdi. Genelde çevirmenleri de Aslı (Doğan) olurdu. Selim Sesler bir dönemin son temsilcisiydi. Bugün çok insan klarnet çalıyor fakat herkes onun gibi çalmaya çalışıyor. Müzikal karakteri olan az sayıdaki enstrümanistten biriydi. Onun müzik ve hayat ile ilişkisi çok özeldi. Yaptığı iş Türkiye’de belki o kadar anlaşılmadı ama Türkiye dışında kıymetini biliyorlardı. Çok önemli sahnelere çıktı. Çok önemli insanlarla çalıştı. Bu denizin en önemli dalgalarından biriydi. Bizim hayatımızda da ciddi yeri olan bir insandı. Richard’a hep “Kalpazan” diye seslenirdi. O sebepten bu şarkının adı Kalpazan Havası…
Son yıllarda dinleyiciler dinledikleri gruplara çok daha sıkı bağlanmaya başladılar. Bir sahne grubu olarak bu değişim sizi ne kadar etkiliyor?
Yaptığımız müzikten dolayı seyirciden uzak kalamıyoruz. Yaptığımız müziğe reaksiyon almazsak orada çalıyor olmamızın hiçbir manası yok. Biz seyirciye samimiyetimizi lütfetmiyoruz. Çünkü biz onlara muhtacız. Eğer seyirciden doğru tepkiyi alamazsan o konser “Bitse de gitsek” konseri olur. Her konserin nasıl gideceğine, ne kadar süreceğine, bir sonraki şarkının ne olacağına hep seyirci karar veriyor. Bizim 3 saat 45 dakika ara vermeden çalmışlığımız var. O gün seyirci çok güzeldi ve bir türlü gitmediler. Bizim müziğimiz mutlu olmak ve dans etmek üzerine kurulu. Tüm konserlerde seyircinin durumuna göre farklı farklı çalıyoruz şarkıları. Kendimize de sürpriz yapıyoruz. Davulun ritmi değişebiliyor, temposu değişebiliyor, solo yapan enstrüman değişiyor. Hep aynı şekilde çalarsak biz de sıkılırız.
Yakın zamanda Acımadı Yine şarkısına yeni bir klip çektiniz…
İlk klipte tüm bütçeyi harcadığımız için kendimiz çekmek zorunda kaldık. (Gülüyorlar) Hamamcı Teyze biraz daha karanlık bir klip oldu. Bir modern dans performansı vardı. Acımadı Yine’de arkadaşlarımızı eşimizi dostumuzu oynattık. İnsanlar göbek atarken çok güzeller. Biz on yıldır sahneden her şeyini bir kenara bırakıp göbek atan insanlar görüyoruz. İnsanların böyle bir şeye ihtiyacı olduğu zamana denk geldi sanırım. Çünkü hiç beklemediğimiz kadar çok paylaşıldı ve geri dönüşler aldık.