Robbie Williams, XXV adlı yeni albümünde yer alan “Lost” isimli şarkısını müzikseverlerle buluşturdu.
Duygu dolu sözlerin piyano ve yaylılar ile bir araya geldiği “Lost” şarkısının prodüktörlüğünü Guy Chambers ve Chris Flack üstleniyor. Robbie Williams yeni şarkısını şu sözlerle açıklıyor: “’Lost’, hayatımdaki pervasız davranışlarla kendimi terk ettiğim zamanlarla ilgili.”
Robbie Williams’ın solo kariyerinin 25. senesini kutlayacak XXV albümünde, sanatçının Metropole Orkestrası eşliğinde yeniden kayda alınan hitleri yer alıyor. Williams’ın XXV adlı yeni albümü 9 Eylül’de yayımlanacak.
Robbie Williams’ın yeni şarkısı “Lost”u buradan dinleyebilirsiniz.
Lady Gaga, sosyal medyada bir fragman paylaşarak Joker’in devam filmi olan Joker: Folie à Deux’de rol alacağını duyurdu.
Resmi adı Joker: Folie à Deux olan devam filminde Gaga, Harley Quinn karakterine hayat verecek. Joker ile En İyi Erkek Oyuncu Oscar’ını kazanan Joaquin Phoenix devam filminde Joker rolüne geri dönecek. Fragmanda Gaga’nın Tony Bennett ile birlikte coverladığı “Cheek to Cheek” şarkısı yer aldı. Joker: Folie à Deux filmi 4 Ekim 2024’te vizyona girecek. Lady Gaga’nın Twitter hesabından paylaştığı fragmanı buradan izleyebilirsiniz.
Yönetmen Todd Phillips, filmin senaryosunun kapağını 7 Haziran’da Instagram’da paylaştı ve “Folie à Deux” ismi ilk böyle oraya çıktı. Bu tabir, ortak bir sanrısal bozukluğa atıfta bulunuyor. Joker’in -Batman dışında- tek gerçek arkadaşı olan Harley Quinn, ilk olarak 1990’ların başında Batman: The Animated Series için yaratılmıştı.
Kaynak: Variety
28 Grammy sahibi Beyoncé, 21 Haziran’da yayımladığı “BREAK MY SOUL” teklisi ile duyurduğu 16 şarkıdan oluşan RENAISSANCE isimli yedinci solo albümünü Sony Music etiketiyle müzikseverlerle buluşturdu.
Instagram hesabı üzerinden pandemi döneminde kayıtlarını gerçekleştirdiği albümünün duyurusunu yapan Beyoncé, şunları söyledi: “Bu albümü yaratmak kendime dünyanın korkunç bir döneminde hayal kurabileceğim ve kaçış bulabileceğim bir yer oluşturmamı, pek az şeyin hareket ettiği bir zamanda özgür ve maceracı hissetmemi sağladı. Bu projeyle niyetim, güvenli ve yargısız bir alan yaratmaktı. Mükemmeliyetçilikten ve fazla düşünmekten arınmış bir alan. Doyasıya bağırmak ve özgürleşmek için bir yer. Güzel bir keşif yolculuğuydu. Umarım bu müzikte neşe bulursunuz. Umarım size de kıpırdamanız, olduğunuz gibi eşsiz, güçlü ve seksi hissetmeniz için ilham verir!”
Beyoncé’un altı yıl aradan sonra yayımladığı RENAISSANCE isimli yeni albümünü buradan dinleyebilirsiniz.
Amerikalı sanatçı Adam Parker Smith’in altı yeni heykelinin yer aldığı “Crush” sergisi 20 Ağustos tarihine kadar The Hole L.A’da sanatseverlerle buluşuyor.
Sanatçının galerideki beşinci kişisel sergisi olan “Crush” sanatçı için hem malzeme hem de ölçek açısından büyük bir ilerlemeyi temsil ediyor. Sergi Smith’in, stilistik mizah anlayışını ve klasik biçimlerin meşruiyetine yönelik uzun süredir devam eden araştırmasını izleyiciye sunuyor. Her biri bir metreküp yer kaplayan Smith’in yeni Carrara mermer heykelleri, ilk bakışta hem normal gibi hem de bir grup klasik heykeli çöp sıkıştırıcıdan geçirmiş gibi tuhaf bir şekilde tekinsiz görülebiliyor.
Kalabalık bir ekiplerle birlikte çalışan Adam Parker Smith, her dijital formu kompakt bir küpe sıkıştırmadan ve heykelleri Carrara mermer bloğundan kesmeden önce Helenik ve Barok heykellerin bazılarını 3D modelleme programlarında işledi. Mermer, Smith’in antik saygısı için seçtiği heykeller -Belvedere’li Apollo, Cupid Triumphant, Bernini’nin David’i ve diğerleri- arasında, bu paradigmatik eserleri, radikal bir şekilde yeniden şekillendirilmiş hâliyle izleyicinin önünde daha önce görmedikleri bir şeymiş gibi görünmeleri için somut ve keskin bir çizgi çekiyor.
“Crush” ayrıca Smith’in Roma’da yaşarken zamanını geçirdiği bu heykellere olan karmaşık duygularını da yansıtıyor. Sanatçı, bu figürlerin tanrısal yüzlerini taklit ederek veya bunlara tepki olarak, antik heykelin çoğu zaman ezici bir hayranlık duygularına ilham verdiğini belirtiyor. Bu mükemmel bedenlere hem ideal hem de benzer olarak bakarız; ölçekleri ve konumları, onları göz göze görmeye çalışabileceğimizi gösteriyor. Sergide Smith başka bir şey yapıyor, bu formları bloklar hâlinde yoğunlaştırıyor, böylece belirli nesneler küçük bir hâle bürünüyor - sevk edilebilecek, stoklanabilecek, sayılabilecek veya küçültülebilecek türden. Bunu yaparken, bu tür biçimlere duyduğumuz hayranlığı ve coşkuyu kesintiye uğratarak onları tamamen yeni bir şekilde görmemizi sağlıyor.
Kaynak: designboom
Filippo Nassetti; Hieronymus Bosch, Canaletto ve Caravaggio gibi sanat tarihinin önde gelen sanatçılarının resimlerine uzay gemilerini entegre eden bir dizi yapay zekâ eserini izleyiciyle buluşturuyor.
İtalyan mimar ve tasarımcı, orijinal eserler üretmek için tasarlanmış bir yapay zekâ olan Midjourney ile deneyler yapıyor. Nasetti, yazılımın sınırlarını ünlü sanatçıların eserlerine sanatçıların var olduğunu hayal bile edemeyecekleri bir nesne olan uzay gemisini entegre etmeyi talimat vererek test ediyor. Midjourney, geniş bir sanat eseri ve görüntü veri tabanını inceleyerek, adeta onların görsel dilini öğreniyor ve orijinal içerik üretiyor.
Nasetti’nin bu deneyinin sonucunda, ünlü sanatçıların boyalarla ifade ettikleri dünyalarının neredeyse bilimkurgu benzeri bir yorumdan oluşan koleksiyonu ortaya çıkıyor. Sanatçıların kendilerine has stil ve teknikleri yapay zekâ tarafından başarılı bir şekilde taklit ediliyor ve orijinal resimlerin görsel dilleri ile atmosferleri inandırıcı bir şekilde yeniden üretilerek uzay gemilerini oluşturmak için kullanılıyor. Ortaya çıkan eserlerde nesneler bağlamsal olarak onların tasarımlarına ve tabiatlarına aykırı görünseler de stil olarak uyum içerisinde oluyorlar.
Eserlerde görülen uzay gemilerinin şekli ve görünüş biçimleri her sanatçının tarzına göre değişiklik gösteriyor. Filippo Nasetti, “Onlar sadece bu sanatçıların tarzında resmedilmekle kalmadı, aynı zamanda aynı şekilde tasarlandı” diye açıklıyor. Resim koleksiyonunun arasında Venedik kıyısında sisli bir gölün üzerinde uçan gemilerin olduğu bir Canaletto, hafif bir uçakta bulunan insanlarla resmedilmiş karanlık ve dramatik bir Goya ve objelerin zengin bir gökyüzüyle flulaştırıldığı Turner eserleri de yer alıyor.
Filippo Nassetti projesi hakkında şunları söyledi: “Bu resim koleksiyonunun ötesinde, Midjourney’nin konsept tasarımlar için oldukça güçlü bir araç olduğunu düşünüyorum. Midjourney, otorite ve telif hakkı kavramımıza, konsept ve geliştirme arasındaki ilişkiye ve tekniğin rolü gibi fikirlere meydan okurken sanat ve tasarım keşfi için birçok yeni alan açıyor. Bu resimleri devam eden dönüşümleri ve yeni ufukları tartışmaya açmak için üretmeye karar verdim.”
Kaynak: designboom
İklim değişikliği protesto grubu Just Stop Oil’den aktivistler, İngiltere’nin en ünlü sanat eserlerinden birkaçına kendilerini yapıştırarak hükümeti yeni petrol ve gaz çıkarma çalışmalarını son vermeye davet ederken kurumları da sivil direnişte onlara katılmaya çağırdılar.
Just Stop Oil grubundan göstericiler, Londra’daki Kraliyet Sanat Akademisi’ne giderek kendilerini Giampietrino’nun Son Akşam Yemeği’ne (1515-1520 civarı) yapıştırdılar. Bu son gösteri, uzun bir kampanyanın ardından gerçekleştirildi.
Bugünkü protestoya katılan 21 yaşındaki sanat öğrencisi Jessica Agar şunları söyledi: “Hiçbir resim altı aylık yeğenimin hayatından daha değerli değil. Hiçbir heykel aşırı sıcağın öldürdüğü ekinler sebebiyle açlıktan ölen bebekleri besleyemez. Eğer bu galerinin yöneticileri gerçekten sanatın dünyayı değiştirme gücüne sahip olduğuna inanıyorlarsa, o zaman bu gücü elde etmelerini, galeriyi kapatmalarını ve hükümet yeni petrol kuyusu açmamayı taahhüt edene kadar açmayı reddetmelerini talep ediyorum.”
Dün, grup üyeleri Londra’daki Courtauld Galerisi, Glasgow’daki Kelvingrove Sanat Galerisi ve Müzesi ve Manchester Sanat Galerisi’ndeki benzer yapıştırıcı bazlı gösterilerin ardından Londra Ulusal Galerisi’nde John Constable’ın The Hay Wain (1821) adlı eserine kendilerini yapıştırdılar.
The Museum of Fine Arts, Edgar Degas’ın tablolarının korunmasına finansman sağlamak amacıyla koleksiyonundaki sanat eserlerinin NFT’lerini satışa çıkartıyor. Müze Monet, Degas ve Millet gibi sanatçıların eserlerini NFT’lere dönüştürüyor.
Boston’da bulunan The Museum of Fine Arts, koruma çalışmalarına fon sağlamaya yardımcı olmak için nadiren sergilenen empresyonist eserlerden oluşan bir NFT koleksiyonu oluşturuyor. Proje, fiziksel sanat eserlerinin yüksek kaliteli dijital versiyonlarını yaratan bir şirket olan LaCollection iş birliğinde gerçekleştiriliyor. Monet ve Degas gibi sanatçıların 1860 ile 1910 yılları arasında yaptıkları eserlerinden oluşan koleksiyon, 14 Temmuz’dan itibaren LaCollection’ın dijital pazarı üzerinden satışa çıkacak. NFT satışından elde edilen gelirler, Edgar Degas’ın müze koleksiyonunda yer alan Edmondo and Therese Morbilli (1865) ve Father Listening to Lorenzo Pagans Playing the Guitar (1869-72) tablolarının korunmasında kullanılacak.
NFT koleksiyonundan öne çıkanlar arasında Monet’in Broad Landscape (1862) ile View of the Sea at Sunset (1862) eserleri ve sanatçının 1874’te Paris’te sergilediği bir manzarası yer alıyor. Ayrıca Jean-François Millet’in Dandelions (1867-68) ve Farmyard by Moonlight (1868) eserleri ve Degas’ın diğerleri dahil yedi çalışması bulunuyor. Bunlardan ikisi, sanatçının ikonik balerin serisinden, Dancers Resting (1881–85) ve Dancers in Rose (yaklaşık 1900).
Toplamda 24 NFT, her biri 314$’dan başlayan fiyatlarla açık artırmaya çıkarılacak. Daha sonra her kazanan, MFA'nın korumayı planladığı iki Degas tablosunun bir NFT’sini kazanmak için bir çekilişe katılacak.
MFA’nın baş işletme görevlisi Eric Woods şöyle söyledi: “Monet, Degas, Millet ve diğerlerinin bu çalışmalarının NFT’lerini üreterek, koleksiyonumuzu daha geniş bir şekilde paylaşabilmek için yeni yöntemlerden yararlanıyoruz.”
2021 yılında Jean-Sébastien Beaucamps ve Fabian Langlet tarafından kurulan LaCollection, kendisini kültürler arasında bir köprü olarak tanımlıyor. LaCollection, geçmişte British Museum ve Viyana’daki Leopold Museum ile çalıştı. LaCollection ve MFA birlikte, Monet’nin memleketi Giverny, Fransa’da 29 Temmuz’da açılacak koleksiyonunun dijital sergisine de ev sahipliği yapacak.
Kaynak: Artnet
The National Gallery, 200. yıldönümü için Constabl’ın The Hay Wain'i, Botticelli’nin Venus and Mars’ı ve Renoir’in The Umbrellas’ı da dahil olmak üzere 12 ünlü sanat eserini Birleşik Krallık’ta dolaştıracak. 10 Mayıs 2024’te 12 kurumda eş zamanlı açılacak olan sergilerde yer alacak olan eserlerden bazıları daha önce The National Gallery tarafından başka bir ülkeye hiç ödünç verilmemişti.
95 milyon sterlin değerinde 200 yıllık eserlerin sergileneceği gösterimler içerisinde gişe rekorları kıran bir Van Gogh gösterisi, koleksiyonun dünya çapında erişilebilir olmasını sağlamak için yeni bir dijital galerinin oluşturulması, İngiltere’de bir sanat atölyesi gezisi ve Londra’daki Trafalgar Meydanı’ndaki The National Gallery’nin sitesinin yenilenmesi planları da yer alıyor.
Turner Ödüllü sanatçı Jeremy Deller, 200 yıllık kamusal sanatı kutlayacak bir eser yaratmakla görevlendirildi. Ayrıca galerinin en ünlü eserlerinden biri olan Van Gogh’un Ayçiçekler’i ile ilgili olarak bir “sürpriz” duyuru da yapılacak.
Kültür Bakanı Nadine Dorries, sanatın sadece ayrıcalıklı bir azınlıkla değil, herkesle paylaşmak için olduğunu söyledi ve ekledi: “Yıllar içinde bu fikirle bağlantımızı kaybettik, ancak The National Gallery’nin gerçekten anladığı bir şey ve kültür sekreteri olarak bana rehberlik eden ana konu bu… Kim oldukları veya nereden geldikleri önemli değil, herkesin birinci sınıf sanat ve kültürümüze erişmesini istiyorum.”
12 başyapıt, Birleşik Krallık’ın dört ülkesindeki 12 müze ve galeriye gönderilecek. Eserlerden ikisi daha önce The National Gallery tarafından hiç ödünç verilmemişti. Botticelli’nin Venus and Mars’ı ve İngiltere’de şimdiye kadar üretilmiş en büyük resimlerden biri olan The Wilton Diptych, The National Gallery tarihinde ilk kez Londra dışında sergilenecek.
The National Gallery direktörü Dr Gabriele Finaldi, bunun şimdiye kadar üstlendikleri en iddialı ulusal program olduğunu söyledi. Finaldi bunun bütün ulusun dört bir yanına ulaşmakla ilgili olduğunu belirterek şöyle söyledi: “Faaliyetlerin önemli bir kısmı bölgesel yerlerde ve çoğunlukla ücretsiz. Ayrıca küresel olarak ulaşmak ve Birleşik Krallık’ı tanıtmak istiyoruz.”
Program Mayıs 2024’te açılacak. 12 başyapıta ev sahipliği yapacak 12 mekân ise daha sonra açıklanacak.
12 Ulusal Hazine:
A Young Woman standing at a Virginal - Vermeer
The Supper at Emmaus - Caravaggio
The Toilet of Venus - Velázquez
The Fighting Temeraire - JMW Turner
The Water-Lily Pond - Monet
Self Portrait as Saint Catherine of Alexandria - Artemisia Gentileschi
The Umbrellas - Renoir
The Hay Wain - Constable
Whistlejacket - Stubbs
Venus and Mars - Botticelli
The Wilton Diptych - unknown
Self Portrait at the Age of 34 - Rembrandt
The National Gallery, yaklaşık 200 yıl önce Parlamento tarafından halkın kullanımına yönelik bir tablo koleksiyonu oluşturmak üzere kuruldu. Ancak son iki yüzyılın büyük bir bölümünde, halkın sanatı görmesinin tek yolu bizzat Londra idi. Tüm koleksiyon yalnızca bir kez taşındı; ancak daha geniş bir kitleye hitap etmek için değil, Alman bombalarından korumak için. İkinci Dünya Savaşı’nda, 2.000 resmin tamamı güvenli bir şekilde saklanması için Snowdonia’daki eski bir taş ocağında saklanmadan önce Galler’deki geçici alanlara nakledildi. Gwynedd, Blaenau Ffestiniog’daki Manod Taş Ocağı bombalamaya karşı neredeyse etkilenmeyecek kadar dayanıklıydı. Çok gizli bir girişimde Turner, da Vinci, Van Dyck ve diğer eski ustaların eserleri, savaş bitene kadar Manod dağının kalbindeki büyük bir mağarada hava geçirmez, iklim kontrollü tuğla kulübelere yerleştirildi. Eserlerin Galler’e dönmesi on yıllar aldı. Birleşik Krallık vergi mükelleflerinin koleksiyonu finanse etmesine ve ortak sahibi olmasına rağmen kurumun eserleri zaman geçtikçe başkalarına ödünç vermesi sebebiyle bir İngiltere vatandaşının Rembrandt’lardan veya Monet’lerden birini yurtdışındaki bir müzede görmesi Birleşik Krallık’taki bir galeride görmesinden daha olası hâle geldi.
Son yıllarda galeri, sanatını dünya çapında daha geniş kitlelere yayma çabasını hızlandırdı. 2018’de 17. yüzyılın ünlü İtalyan sanatçısı Artemisia Gentileschi’nin bir otoportresini satın aldıktan sonra resmi müze ve galerilere değil, farklı türden insanların gerçekten görebileceği yerlere İngiltere turuna çıkardı. Eser, Yorkshire’daki bir doktorun ameliyathanesinde, Newcastle’da bir kız okulunda, Glasgow’da bir kütüphanede ve hatta Surrey’de bir kadın hapishanesinde sergilendi.
Kaynak: BBC
Künye:
1. The Wilton Diptych
2. Monet, The Water-Lily Pond
3. Artemisia Gentileschi, Self Portrait as Saint Catherine of Alexandria
4. Van Gogh, Sunflowers
5. Renoir, The Umbrellas
6. Botticelli, Venus and Mars
Belçikalı indie rock grubu Balthazar’ın solisti Maarten Devoldere’in tek kişilik projesi Warhaus, “Open Window” isimli yeni teklisini müzikseverlerle buluşturdu.
“Open Window” teklisi, Maarten Devoldere’in 2017 yılında yayımladığı ikinci solo albümü Warhaus’tan bu yana derin ve aynı zamanda karanlık hem romantik hem de romantik olmayı başaran aşk ve nefret şarkılarının ilk tadını dinleyiciye sunuyor.
Warhaus şarkı hakkında şunları söylüyor: “‘Open Window’, gerçekliği o rahat inkâr baloncuğunda korumakla ilgili. Kesinlikle en sevdiğim kalp kırıklığı evresi.”
Warhaus, “Open Window” isimli yeni şarkısını buradan dinleyebilirsiniz.
Akademi ödüllü Jordan Peele’ın Get Out ve Us filmlerinden sonra yazıp yönettiği yeni korku filmi Nope (Hayır)’tan yeni bir fragman paylaşıldı.
Get Out, Judas and the Black Messiah’tan tanınan Akademi ödüllü Daniel Kaluuya’nın Keke Palmer ile başrolleri paylaştığı filmin oyuncu kadrosunda Steven Yeun, Michael Wincott ve Brandon Perea yer alıyor. Oyuncular Kaliforniya’nın iç kesimlerindeki tenha bir kanyonda yaşayan, esrarengiz ve ürpertici bir keşfin tanıkları olarak karşımıza çıkacaklar.
Nope filminin yapımcılığını Ian Cooper ile Monkeypaw Productions adına Jordan Peele üstlendi. Filmin dağıtımını ise tüm dünyada Universal Pictures gerçekleştirecek.
Nope, 12 Ağustos'ta sinemalarda izleyiciyle buluşacak. Filmin fragmanını buradan izleyebilirsiniz.
https://www.youtube.com/watch?v=Gb8qOMbjVtc