Her ne kadar daha çok koleksiyonerler, galeriler ve müzeler gibi fotoğrafın piyasa ayağının aktörlerini ilgilendiriyor gibi görünse de, başta fotoğraf özelinde şehirde yarattığı dinamo etkisiyle daha sonra da hem kimi keşiflere aracı olan -garantici olmayan- cesur galerilerle hem en prestijli fotoğraf kitabı ödüllerinden Paris Photo-Aperture Foundation PhotoBook Awards kısa listesine kalan kitaplar seçkisiyle hem de bu yıl hayata geçen Book Machine ve Prismes bölümleriyle Paris Photo, bir şekilde fotoğraf dünyasının ilgisini Kasım aylarında Paris’e yönlendirmeye devam ediyor. Bu yıl 19.’su düzenlenen fuar, 13 Kasım’da Paris’i kana ve korkuya bulayan saldırılardan ötürü ilk iki günün ardından kapılarını ziyaretçilere kapatmak zorunda kaldığından muhtemelen fotoğraf piyasasını tatmin eden bir seviyeye ulaşamadı. Fuarla eş zamanlı düzenlenen Off Print, Polycopies, Le PhotoBook Fest, FotoFever gibi pek çok etkinlik de aynı makûs talihi paylaşarak programlarını ya değiştirmek zorunda kaldı ya da tamamen iptal etti. Bu nedenle bu yazıda Paris Photo ve uydu etkinliklerden ziyade, kasım ayında açık olan ve halen de devam etmekte olan sergilerden bir seçkiye yer vermeyi yeğleyeceğim. Önümüzdeki yazıda ise iki müzeye birden yayılan ve fotoğrafın ilk yüzyılındaki kadın fotoğrafçıları dönemsel ve tematik başlıklar altında konu alan “Qui a peur des Femmes Photographes?” (Kim Korkar Kadın Fotoğrafçılardan?) sergisi üzerine yazacağımın ipucunu da vereyim. Ama sergilerden önce yeni bir fotoğraf bienali notu düşmeden de geçmeyeyim. Paris, ‘Batı’ dışı fotoğraf örneklerine kucak açan ve bu yıl “We are Family” (Biz Bir Aileyiz) başlığı altında 22 Eylül-22 Kasım’a tarihlenen Photoquai’ye kardeş gelen bir fotoğraf bienaline daha kavuştu: “Biennale des Photographes du Monde Arabe Contemporain” (Çağdaş Arap Dünyası Fotoğrafçıları Bienali). 11 Kasım’da başlayan ve 17 Ocak’a kadar devam eden bienal, 2000’lerin başından bu yana Arap dünyasında ya da Arap dünyası hakkında çalışan yaklaşık elli sanatçının işlerine sekiz mekânda yer veriyor. Maison Européenne de la Photographie ve Institut du Monde Arabe ortaklığında hayata geçen bienal, birkaç heyecan verici işi barındırmanın çok da ötesine geçmeyi başarabilmiş gibi görünmüyor. Lafı daha fazla dolandırmadan sergilere geçelim...
Jeff Wall ve Daha Küçük Fotoğrafları
Fondation Henri Cartier-Bresson’daki Jeff Wall sergisiyle başlayalım. Charles Baudelaire’in "modern yaşamın ressamı" tanımını kendine şiar edinen, karşılaştığı/şahit olduğu olayları/durumları bir ressam tavrıyla daha sonradan yeniden kurguladığı/sahnelediği/yönettiği ve büyük boyutlu ışıklı panolarda sergilediği ‘tablo’ fotoğraflarıyla 1970’lerin sonundan itibaren güncel fotoğrafın en ilham verici isimleri arasında yer alan Kanadalı sanatçı Wall, bu kez hiç de ondan görmeye alışık olmadığımız ‘küçük’ boyutlu fotoğraflarıyla karşımıza çıkıyor. “Smaller Pictures” (Daha Küçük Fotoğraflar) ağırlıkla sanatçının kendi kişisel koleksiyonunda bulunan ve en baştan itibaren ‘küçük’ boyutlu sergilenmek üzere tasarlanan 35 fotoğraftan oluşuyor. Aldığı sanat tarihi eğitiminin ardından Kanada’daki çeşitli üniversitelerde sanat dersleri veren ve Avrupa’ya yaptığı bir seyahat sırasında Vélasquez’in tablolarını canlı canlı keşfetmesini takiben bir ressam tavrıyla tablolar yaratma geleneğini fotoğrafları aracılığıyla yapmaya öykünen Wall, aslında ilk baştan beri geleneksel fotoğraf sunum boyutlarını ‘küçük’ bulan ve aksine işlerini gerçek yaşamdaki boyutlarına yakın ölçülerde sunarak izleyicisine farklı bir algı deneyimi yaşatmayı yeğleyen bir isim. Editions Xavier Barral işbirliğiyle yayımlanan bir kataloğun da eşlik ettiği “Smaller Pictures”taki fotoğraflar, Wall’un kariyerinin ilk günlerinden bugüne geniş bir zaman dilimine tarihlense de daha çok 1990’ların sonundan itibaren sayıca katlanıyor. Wall’un sözleriyle “kimi kendileri için öngörülen daha büyük planlarda yer almayı reddeden kimi dahil oldukları büyük plandan bir süre sonra geri çekilen kimi de yol kazaları olan” bu muğlak ve gizemli ‘daha küçük fotoğraflar’, daha çok dokular, detaylar, vitrinler gibi sıradan şeylere odaklanırken Wall’un fotoğraflarında vazgeçilmez olan insanlar ve sembolik öğelere bölük pörçük yer veriyor. 20 Aralık’a kadar devam eden sergideki fotoğrafların pek çoğu ne teknik ne de içerik olarak Wall’un ‘asıl’ fotoğrafları kadar heyecan verici olmasa da “Smaller Pictures”, boyutun en önemli ve tanımlayıcı öğelerden biri olduğu işleriyle izleyicisini cezbeden Wall’un bir anlamda kendi sanatsal pratiğine de yeniden bakıp sorguladığı bir iş olarak ilgiyi hak ediyor.
Toz Ekseninde Yazılan Şüpheli Bir Yüzyıl Tarihi
Paris’in fotoğrafa odaklanan mekânları arasında kısa geçmişine rağmen vazgeçilmez duraklardan biri haline gelen Le Bal, beşinci yıldönümünde, yazar, küratör ve sanatçı David Campany’nin tasarladığı “A Handful of Dust” (Bir Avuç Dolusu Toz) başlıklı sergiye ev sahipliği yapıyor. Modern zamanların en zapt altına alınmaya çalışılan, istenilmeyen, kaçınılmaz ve tahrip edici maddesi ‘toz’ ekseninde, geçtiğimiz yüzyılın spekülatif bir tarihini yazmaya girişen “A Handful of Dust”, 1922 tarihli iki sanat eserini çıkış noktası olarak alıyor: Bunlardan ilki, 1920’de Man Ray ve Marcel Duchamp tarafından ‘yapılan’ ve ilk kez 1922’de Littérature dergisinde yayımlanan Èlevage de Poussière (Toz Üretimi) isimli fotoğraf; diğeri ise T.S. Eliot’ın The Criterion dergisinde yayımlanan -“Bir avuç dolusu toz içinde sana korkuyu göstereceğim” satırlarını da içeren- modernist başyapıtı The Waste Land isimli uzun şiir. Bu iki eseri, özellikle de 1960’lardan itibaren kavramsal sanatçıların anlam, bağlam ve süreç üzerine ürettikleri işlerin öncülü olarak değerlendirdiği Èlevage de Poussière’yi başlangıcına oturtan “A Handful of Dust”, Walker Evans’tan Ed Ruscha’ya Sophie Ristelhueber’den Mona Kuhn’a farklı janrlardan isimleri ve hava fotoğrafları, adlî fotoğraflar, manzara soyutlamaları, yıkım fotoğrafları, toz fırtınalarını konu alan basın fotoğrafları, film klipleri, belgesel fotoğraflar ve kartpostallar gibi pek çok kulvardan işi bir araya getiren etkileyici bir sergi.
Aslında Marcel Duchamp’in New York’taki stüdyosunda, üzerinde kalın bir toz tabakası birikmiş -daha doğrusu sanatçı tarafından zamanın yoğunluğunu temsil etmek üzere aylardır özellikle üzerinde toz biriktirilmiş- bir cam parçasının fotoğrafı olan ve ilk yayımlandığında ‘Bir uçaktan görünüm’ olarak isimlendirilen Èlevage de Poussière, hem bir belge hem bir sanat eseri hem bir sanat eserinin belgesi olarak nitelendirilmesi, hem gerçekçi hem soyut olarak değerlendirilmesi, hem bir natürmort hem bir hava fotoğrafı olması gibi birçok farklı nedenden ötürü fotoğraf tarihinin ikonik fotoğraflarından biri. “A Handful of Dust” da tıpkı bu fotoğrafta olduğu gibi tüm bu kavramların etrafında dolanan -toz eksenindeki- işleri bir araya getirerek şüpheli bir yüzyıl tarihi önermesinde bulunuyor. David Campany’nin yaklaşık on yıldır üzerinde çalıştığı “A Handful of Dust”, sadece bir sergiden ibaret kalmayıp, Le Bal ve Mack Books işbirliğinde aynı isimle yayımlanan bir kitapla da taçlanıyor. 17 Ocak’a dek devam eden sergiyi kaçıranlar, sergidekinden daha fazla işi ve metni barındıran bu mihenktaşı kitabı kitaplıklarına dahil ederek bu açığı kat be kat kapatabilir.
Philippe Halsman’ın Kırk Yıllık ‘Şaşırtıcı’ Kariyeri
Kırk yıldan uzun bir zamana yayılan başarı dolu kariyeriyle geçtiğimiz yüzyılın önde gelen fotoğrafçılarından biri olan ve 101 kapakla Life dergisine en çok kapak fotoğrafı çeken isim olan Magnum Photos üyesi Philippe Halsman, üç yüzü aşkın fotoğraf ve (kontakt baskılar, orijinal fotomontajlar, prova baskılar gibi) belgeden oluşan “Étonnez-moi!” (Şaşırt Beni!) isimli retrospektifiyle Jeu de Paume’a konuk oluyor. “Étonnez-moi!”, 1906 yılında Riga’da doğan, on beş yaşında babasının kamerasıyla fotoğraf çekmeye başlayan Halsman’ın yirmi beş yaşında geldiği Paris’te dönemin resimli dergilerine portre ve moda fotoğrafları çekerek başladığı ve 1970’lerin başında sağlığının kötüleşmesi nedeniyle sona eren kariyerini dört ana başlık altında ele alıyor: 1930’larda Paris, Portreler, Mizansenler ve Halsman-Dali.
1930’larda Paris, Almanya’nın Fransa’yı işgal ettiği 1940’a kadar Paris’te yaşayan Halsman’ın Sürrealizm akımından etkilendiği ve sürekli farklı ışıklandırma tekniklerini araştırarak kendini geliştirdiği bu dönemde Vogue, Vu ve Voila gibi dergiler için çektiği Marc Chagall, Le Corbusier, André Gide ve André Malraux gibi ünlülerin portrelerine, editoryal fotoğraflarına ve farklı müdahalelerde bulunarak oluşturduğu baskılara yer veriyor. Portreler, 1940’ta kaçmak zorunda kaldığı New York’ta yine dergiler için çalışan Halsman’ın Rita Hayworth’dan Richard Nixon’a, Albert Einstein’dan Duke Ellington’a dönemin ünlü isimlerinin portrelerine yer vermenin yanı sıra 1949-59 yılları arasında pek çok kez fotoğrafladığı Marilyn Monroe’ya ve Fransız aktör Fernandel ile gerçekleştirdiği The Frenchman (Fransız, 1949) isimli resimli kitabına özel birer bölüm ayırıyor. Sergideki üçüncü ana başlık olan Mizansenler ise Jean Cocteau ile yaptığı seride olduğu gibi Halsman’ın medyumun olanaklarıyla oynadığı ve mizahî ağırlığıyla da öne çıkan çalışmalara yer veriyor. Mizansenler’in en çarpıcı bölümü ise Halsman’ın ‘psikolojik portreler’ yaratmasına olanak sağladığını söylediği ve kendi uydurduğu bir kavram olan ‘jumpology’ (zıplamaloji) serisi. Zıplarken insanların harekete odaklandığını ve maskelerinin düştüğünü söyleyen Halsman, 1950’ler boyunca aralarında politikacılar, bilimadamları, sanatçılar ve işadamlarının da bulunduğu yüzlerce ismi dergiler için portreledikten sonra zıplarken de fotoğraflamış. Sergideki seçkide, aralarında geçtiğimiz aylarda İstanbul Modern’de de açılan “Magnum Kontakt Baskılar” sergisinde de yer alan meşhur Dalí Atomicus’un da bulunduğu onlarca örneği görmek mümkün. Serginin son bölümü olan Halsman-Dali ise isminden de anlaşılacağı üzere Halsman ve Salvador Dalí’nin 37 yıllık arkadaşlıkları boyunca bir araya geldikleri 47 oturumdaki yaratıcı fotografik performanslara yer veriyor. Sanat, fantazi ve gerçeklik sularında dolanan bu işbirliği beş yüzün üzerinde fotoğraftan oluşuyor ve belki de doruk noktası Dalí’s Mustache (Dali’nin Bıyığı, 1954) başlıklı kitap. Katalan ressamı, ilham gücünü simgelediğini düşündüğü bıyığını şekilden şekile soktuğu pek çok mizansende gösteren kitap, tıpkı The Frenchman’de olduğu gibi bir sayfada anonim bir gazetecinin Dalí’ye yönelttiği sorulara hemen yanındaki sayfada da Dalî’nin bu sorulara mizahî ve özgüven yüklü yanıtlarını bir fotoğraf ve künyesi şeklinde veren bir akışa sahip. Jeu de Paume’da 24 Ocak’a kadar devam eden ve Halsman Archives ile Musée de l’Elysée işbirliğinde hazırlanan "Étonnez-moi!"nın önümüzdeki 1,5 yıl içerisinde sırasıyla Kunsthal Rotterdam, CaixaForum Barcelona ve CaixaForum Madrid’te de sergileneceğini ve sergiye hacimli bir Halsman kataloğunun da eşlik ettiğini söyleyerek bitirelim...