02 TEMMUZ, PERŞEMBE, 2015

Varoluş Biçimin İhtimam Göstermek Üzerine Kurulu

Hem doktor hem küratör… Biri meslek icabı, diğeri ise bir tutku. Venedik Bienali’nde farklı pavyonlardan sorumlu Vittorio Urbani bu iki yönünü kendi sözleriyle şöyle açıklıyor: “Esasında benim varoluş biçimim ihtimam göstermek. Her iki alanda da, gerek ilaç verirken gerek bir resmi nasıl asacağıma karar verirken, gene değişik şekillerde bunu yapmış oluyorum.”

Varoluş Biçimin İhtimam Göstermek Üzerine Kurulu

İtalya Venedik’te yaşayan Vittorio Urbani, 1993 senesinden beri kâr amacı gütmeyen Nuova Icona’nın direktörü olarak çağdaş sergiler organize ediyor, sanat kitapları ve katalogların küratörlüğünü yapıyor. Türkiye de dahil olmak üzere, birçok ülkeye misafir küratör olarak davet ediliyor.

Bin tarakta bezi olduğu için ve sanata olan tutkusundan dolayı, bir grup arkadaşı ile birlikte ‘bir şeyleri realize etmek için’ sorumluluk üstlendi ve Venedik Bienali ile işe başladı. Venedik Bienali, son yüzyıldan fazla bir zamandır dünyadaki en prestijli kültürel kurumlardan birisi. 1895 senesinde kurulduğundan beri, avangard safhada yeni sanatsal trendleri ön plana alarak, multidisipliner bağlamda uluslararası çağdaş sanat organizasyonları ile kendine has varlığını ortaya koyan bir yapıya sahip. Vittorio Urbani ise 1992 senesinden beri Venedik Bienali’nde aktif rol almış, farklı dünya ülkelerinin pavyonlarında üst kademe yetkili olarak bir nevi kültür ataşeliği görevi üstlenmiş bir isim.

Kendisi ile yaptığımız söyleşide küratörlük ve bienaller irdelediğimiz konulardan bazılarıydı.

Mesleğiniz doktorluk, küratörlük ise tutkunuz; hangisini gerçek mesleğiniz olarak görünüyorsunuz?

İkisini de. Bu soru beni hep şaşırtıyor. Bir anne aynı zamanda da bir yazar, bir rahip bir çiftçi, bir eczacı bir yelkenci olamaz mı? Ben tıp eğitimi aldım ve bu benim gerçek mesleğim. Ama sanat yönetimi ve küratörlüğünü de sahada öğrendim. Esasında benim varoluş biçimim ilgilenmek, ihtimam göstermek, himaye etmek ve dolayısıyla her iki alanda da gerek ilaç verirken, gerek bir resmi nasıl asacağıma karar verirken gene değişik şekillerde bunu yapmış oluyorum. Ama insanlar çok fazla tarakta beziniz olmasından hoşlanmaz. Sizi hasıraltı etmek isterler. Bir de biliyor musunuz, ben aynı zamanda da yetenekli bir bahçıvanımdır. En iyi yaptığım şey bu olduğu için belki de mesleğim bu olmalıydı (Eğer zamanım olsaydı!).

Sara Zolla ve Vittorio Urbani

Sanatla ilgilenmeye nasıl karar verdiniz?  

1992 senesinde ben ve birkaç arkadaşım Venedik’te gösterimde olan çağdaş sanattan çok tatmin olmamıştık.  O tarihte Venedik’te sadece bir iki ticari sanat galerisi vardı ve kapanmak üzereydiler. Kısa bir süre içinde Palazzo Grassi, Fenikeliler gibi büyük başarı elde eden sergilere döndü. Bienal ise sadece açılış haftasında canlıydı. Eğer günlerimiz sanatla dolu olsun istiyorsak, bu çok yetersizdi. Ve biz kolları sıvadık ve ilgi duyduğumuz şeyleri gerçekleştirmeye başladık


Bize 1993 senesinde başlatmış olduğunuz, kâr amacı gütmeyen kuruluşunuz ‘Nuova Icona’dan ve onun uluslararası dünyadaki konumundan bahsedebilir misiniz?

Nuova Icona 1993 senesinde teşekkül buldu ve ilk sergi önemli bir ‘arte povera’ sanatçısı olan Hidetoshi Nagasawa’nın kişisel sergisi idi. Sanatçı bir Japon vatandaşı olarak dünyaya gelmiş ama 1970’lerden beri Milano’da yaşıyor.

Nuova Icona genç sanatçılara fırsatlar yaratmak amacı güden bağımsız bir bireyler şirketiydi. Daha sonra iş biraz daha büyüdü ve mesleğinde ilerlemiş sanatçıların yeni çalışmalarına da destek olmaya, uluslararası sergilerin küratörlüğünü yapmaya, yuvarlak masa tartışmaları ve sanatçı rezidans programları yapmaya başladık. En önemlisi de, özel bir görev olan, bienalde yabancı ülkelerin yerel yöneticiliğini üstlenmekti.

Sloganınız ‘Her şey gerçekleştirilir’ nasıl meydana geldi? ‘Sınırları aşmak’ ne ifade ediyor sizin için?

Bizim gerçek görevimiz bir şeyleri gerçekleştirmek; bu sahada kazanmış olduğumuz takdir birlikte çalıştığımız sanatçılarca da biliniyor. Başlangıçta sanatçılarla çalışmanın onlarla estetik tartışmak, birlikte sanat tarihini incelemek demek olacağını düşünmüştüm. Ama küratörlük, haziran ayında zamanından çok önce yılbaşı ağaçları bulmak, son anda Venedik Bienali açılış haftasında pahalı olmayan oteller ayarlamak ve hatta sergiler için kutsal bir alan bulmak gibi durumlarda çözümler üretmekmiş.

Sınırları aşmak ise, projeye ve sanatçılara sadık kalmak ve çoğu zaman finansal bütçenin üst sınırlarını zorlamak demekmiş.

Giardini, Venezia

2015


56. Esposizione Internazionale d’Arte - la Biennale di Venezia, All the World’s Futures

56th International Art Exhibition - la Biennale di Venezia, All the World’s Futures


Photo: Alessandra Chemollo

Courtesy: la Biennale di Venezia 

Küratör olarak çalışmaya nasıl başladınız? İlk küratörlük projeniz ne idi?

Ben bir işkoliğim. Bir failim. Sanatçılarla çalışmaya profesyonel konumumu fazla sorgulamadan başladım. Bu iş için, pratik olmayı öğrenmek ve hatta çoğu zaman da tuhaflıklara göğüs gerebilmek gerekiyor; işte bu tip durumlarda beni 19. yüzyıldan bir tiyatro emprezaryosuna benzetiyor olabilirler. ‘Küratör’ ünvanı ise bana sonradan, başta Beral Madra olmak üzere, küratör meslektaşlarım tarafından verilmiştir.

1993 senesinde ilk defa Venedik Bienali çerçevesinde nasıl görev aldınız? Her sene Venedik Bienali’nde komisyon üyeliği veya delegeliği konumunda ne gibi sorumluluklarınız oluyor?

Bununla ilgili komik bir hikaye var; bir akşam eve döndüğümde, telesekreterimde Roma’da bulunan İrlanda Büyükeçiliği'nden sahte bir İngiliz aksanı ile bırakılmış bir mesaj buldum. Neredeyse 20 senedir Venedik Bienali’nde yer almayan İrlanda Pavilyonu'nun kurulumu için yardım isteniyordu. Önce bir arkadaş şakası olduğunu düşündüm ama öyle değildi. İşte bienal ve yabancı ülkeler ile işbirliğimiz bu şekilde başlamış oldu. Pavyon yetkilisi neredeyse bir yönetici görevi görüyor. Serginin arka sahnesinde yer alan, birçok maddi yönle ilgilenmek zorunda kalıyor; müteahhitler, sigorta, izinler, gözetim, yeme içme organizasyonu, vb. 

Dünya görüşümüzün sahip olduğumuz kültür yoluyla şekillendirildiğini düşünürsek ve dünya ülkeleri arasındaki sınırların bugünkünden daha katı ve aşılması zor, ülkelerin ise daha izole olduğunu varsayacak olursak, sizce bu şartlar beraberinde ne getirirdi?

Bir yerde, 19. yüzyılın cömert beynelmilel idealleri ve insanlar arası eşitliğin yavaş yavaş alt kültür ve bölgesel bölümlenmeler sebebiyle yok olmakta olduklarına şahit olmak oldukça şaşırtıcı ve üzücü. Mesela Lega Veneta Partisi'nin büyümekte olan Avrupa Birliği bahanesiyle neden Kuzey İtalya’yı birleşmiş devletler çerçevesinde bölmek istediğini merak ediyorum. Bu iki süreç birbiri ile çelişkili. Bana öyle geliyor ki devlet şimdi daha güçlü. Fakat uluslararası bir kültürün gerçekten var olduğuna dair ikna olamadım; bu sadece bir nevi tüketicilik. Uluslararası sanatçı tabiri ise bilinirlik kazanmış sanatçılar anlamına geliyor, yani Kuzey Avrupa ve anglo-sakson ülkelerin sanatçıları. Bu zamanla değişebilir ama vizyonun gelişmesi önemli.

56. Esposizione Internazionale d’Arte - la Biennale di Venezia, All the World’s Futures

56th International Art Exhibition - la Biennale di Venezia, All the World’s Futures


Photo: Stefano Marchiante

Courtesy: la Biennale di Venezia 

İtalya ve Türkiye’de değişmekte olan kültürel kodlarda bir paralellik gözlemliyor musunuz?

İtalya’da ve Türkiye’de gençlerin tavır ve ilgi alanları benzerlik taşıyor. Sadece iPhone’ları ile olan obsesyonlarından dolayı değil, aynı zamanda da aynı tip giyiniyor olmalarından kaynaklanıyor bu benzerlik. Gezi Parkı günlerinde ben de birkaç kez aralarındaydım ve orada olmak beni hem ürkütüyor hem de mutlu ediyordu (tabii gaz yediğim zamanlarda değil). Ama genç entelektüel insanlarla daha yakın olmayı ve onlarla bu konuları esaslıca tartışabilmeyi arzu ederdim. Tekrar İstanbul’a geldiğimde, bunu yapmaya çalışacağım.


Bienallerin yerel sanat sahnesine sadık kalabildiğini düşünüyor musunuz? Proje işin yurt dışından kısa süreliğine gelmiş bir küratörün yerel platforma hakkane bir yaklaşımı olabileceğine inanıyor musunuz?


Hiçbir zaman olamıyorlar.  Onların zaten bir favori sanatçılar listesi hazır bulunuyor; ek olarak bienal bölgesinden bazı yerel sanatçılar ve bazen de bir iki tuhaf veya alışılagelmişin dışında sanatçı daha ekliyorlar heyecan yaratmak için. Bence bu çoğu zaman açık görüşlü bir formül değil, sadece bir formül oluyor.


Sanatın farkındalık ve bilinç yaratarak dünyayı değiştirme gücüne sahip olduğunu düşünüyor musunuz?

Keşke bu güce sahip olabilseydi, ama bundan emin değilim. Sanat dünyayı bir bakış açısından yola çıkarak temsil ediyor: Orijinal çıkış noktasını tam olarak anladığınızda daha fazla güç kazanan, anamorfoz yani şekilden yoksun bir resim. Ama mutlaka böyle olacak diye bir şey yok. Asurlular hakkında bir şey bilmeden Niniveh’teki geçiş kapısının kıymetini anlayabilirsiniz. Bir Jackson Pollock eseri kendini belli eder.

Sorunuza geri dönecek olursak, dünyayı temsil ediyor, onun için ifade veriyor. İnanıyorum ki dünya biz onu düşündüğümüz için var. Realite ise bizim varsaydığımız kadar gerçek değil; daha ziyade zihinsel bir manzara. Bu sebeple sanat aslında dünyanın temsilinden başka bir şey değil. Bir teminat. Değerleri tamir etmek veya onları eleştirmek gibi bir tutuma sahip. Toplumsal huzursuzluk olduğunda ise, sanatçılar ve entelektüeller genelde protesto etme ve toplumsal değişim talep etme öncülüğünü üstlenirler. Semboller çok önemlidir çünkü meseleyi düzene koyma, bir araya getirme ve onlara hız kazandırma gücüne sahiptirler.

0
6407
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage