Psikiyatri profesörüsünüz ama çalışma hayatınız boyunca alanınızla ilgili akademik, yarı akademik yayınlar yaptığınızı biliyorum. Tüm bu deneyimlerin sonucunda 2009 yılında Psikeart dergisini çıkarmaya başladınız. Psikeart dergisini bir kere okuyan herkes sıkı bir takipçisi oluyor. Dergiyle henüz tanışmamış kişilere derginin psikoloji ve sanat dergisi olduğunu söylediğimde, “Psikoloji ve sanatı nasıl iç içe geçiriyorsunuz?” diye soruyorlar. Ben de size sormak istiyorum. Psikoloji ve sanat nasıl bir araya geliyor?
Psikiyatri en genel tanımıyla insan ruh hallerini, kırılma noktalarını anlayan, bireyin ruhsal dokusunun sağlıklı gelişimini sağlayan bir bilim. Bu nedenle hayatı anlama, anlatma ve şahit olma iddiasındaki sanatla yolları kesişiyor. İnsanı anlamaya çalışan, anlatan, insan hallerine şahitlik eden sanatın psikiyatriyle ilişkisi bir yandan bireyin farkındalığını artırıyor, diğer yandan sanatın dilini anlama, sanatı derinleştirme, zenginleştirme ve yalınlaştırma bağlamında önemli katkı sağlıyor.
Sanatın anlattığı meseleyi kavramak için psikiyatrinin analitik yaklaşımına ihtiyaç duyulur ama bu durum psikiyatri bilimini de derinleştirir. Mesela, mental süreçleri ilgilendiren yaratıcılık her iki alanın ortak konusu. Bireyde yaratıcılık sanata dönüşürken psikiyatri de yaratıcılığın kökenlerini araştırır. Psikiyatri yıllardır yaratıcılık-psikopataloji, yaratıcılık-plastiklik, yaratıcılık-zekâ üzerine kafa yoruyor.
Tabii sanatın bir ifade biçimi olması yanında sağaltıcı özelliğini de unutmamalıyız. Tüm bu nedenlerle psikeyle bütünleşen sanatın her dalına sayfalarımızda yer vermeye çalışıyoruz. Psikeart için seçtiğimiz evrensel temalara uygun olarak hem yerli sanatçılarla hem de değişik ülkelerden sanatçılarla işbirliği yapıyoruz.
Psikeart tematik bir dergi, tematik derginin okuyucu açısından ne gibi bir avantajı var?
Psikeart’ın temaları için evrensel diyebileceğimiz gibi zamansız da diyebiliriz. Yola çıkarken, okurların ellerinin altında yıllarca faydalanabilecekleri bir kaynak olmalı diye düşünüyorduk. Bu da temayı mercek altına alırken, farklı bakış açılarını bir araya getiren disiplinlerarası ve detaylı bir çalışmayla mümkün olabilirdi ancak. Okurlar temayla buluştuğunda bu zenginliği hemen fark ediyorlar ve Psikeart’ı kütüphanelerinde gerektiği zaman ulaşabilecekleri bir yere koyarak, biriktiriyorlar. “Ayrılık”, “Yalnızlık”, “Şiddet”, “Anksiyete”, “Aşk Acısı”, “Tükenmişlik”, “Erteleme”, “Yaratıcılık” gibi temaları, üzerinden zaman geçse bile yeniden okuma ihtiyacı hissedebilir insan.
Okuyucularla sohbet ederken doğal olarak herkes en sevdiği temayı söylüyor. Sizin en sevdiğiniz Psikeart teması hangisi?
Doğru, bazen okurların bir temayla diğerlerinden daha yakın bağ kurduğunu görüyorum ben de. “Aşk” en hızlı tükenen sayımızdı. Benim için seçim yapmak daha zor ama ilk göz ağrısı olduğu için birinci sayımız “Tutku ve Kıskançlık” diyebilirim. Her sayıda çok değerli yazarlarımız oluyor. Farklı kalemlere, farklı alanlarda uzmanlaşmış kişilere yer veriyoruz. Dünyaca ünlü psikiyatristlerle, psikologlarla söyleşiler yapıyoruz. Şu anda “Nefret” sayımız piyasada; toplamda 42 sayımız oldu. Benim için bu 42 sayı birbirine bağlı yaklaşık 6 bin sayfalık bir arşiv gibi. Birbirlerinden ayrı düşünemiyorum.
Eğitime de önem veriyorsunuz ve Psikeart Günleri sizin bu konudaki hassasiyetinizin bir sonucu olarak gelişti. Psikoloji ve sanatla ilgilenen herkesin derinlemesine bilgiler alabileceği ve akademisyenlerle buluşabileceği bir ortam yarattınız.
Psikeart ve okuyucuları arasındaki bağ kuvvetlendikçe, yazarların dergi sayfalarından çıkıp okuyucularla buluştuğu bir ortam oluşturmak istedim. Böylece Psikeart Günleri fikri doğmuş oldu. 2012’den beri her yıl bir üniversiteyle beraber üç gün süren bir eğitim, sanat ve kültür ortamı yaratıyoruz. Program içeriği de giderek zenginleşiyor. Tüm gün süren, dolu dolu geçen bir paylaşım ortamı oluyor. Geçen sene İstanbul Üniversitesi’nde, eşzamanlı olarak üç ayrı salonda atölye çalışmaları ve konferanslar düzenledik.
Her yıl da katılımcı sayısı artıyor. Psikeart Günleri hayal ettiğiniz yere geliyor mu?
Psikoloji farklı alanlarda çalışan kişilerin mesleki veya kişisel olarak ilgi duydukları bir konu. Bu projeyi geliştirirken önceliklerimden birisi konuyla ilgilenen herkesin faydalanabileceği bir organizasyon yapabilmekti. Bu nedenle Psikeart Günleri’ni dört yıldır ücretsiz olarak düzenliyoruz. Bu zenginlikte bir etkinliğin ücretsiz olduğu pek fazla örnek yoktur sanırım. Bu açıdan artan katılım da beni mutlu ediyor. Daha da fazla kişiye ulaşabilmeyi istiyoruz. Gelecek sene içeriği ve süresi bakımından öncekilerden farklı olacak. Tabii hayal ettiğim daha pek şey var ancak proje ortaklarıyla buluşabildikçe ve kaynaklarımız elverdiğince gerçekleştirebileceğiz.
Çok çalışkan ve üretkensiniz. Bu yıl eylül ayında yeni bir derginiz daha doğdu. Psikesinema dergisi fikri nasıl oluştu?
Evet, son zamanlarda Psikesinema dergisi beni çok heyecanlandırıyor. Sinema hep ilgi alanımdı. Sinema ve psikoloji ortaklığını öne çıkaran bir dergi fikri uzun zamandır aklımdaydı. 2013 yılında Psikeart Günleri’nde “Sinema ve Psikiyatri” konusunu işledik. Sonraki yıllarda da psikoloji ve sinema dengesinde devam ettirdik bu etkinliği. Orda aldığım geribildirimler bana Psikesinema’yı çıkarmak için cesaret verdi. Türkiye’de uzun zamandır çıkan iyi sinema dergileri var ancak biz okuyucuya farklı bir bakış açısı sunuyoruz. O da tabii ki meselesi anlatmak olan sinemayla meselesi anlamak ve çözmek olan psikiyatri arasındaki ilişkiyi sayfalara taşımak…
Derginin içeriğine baktığımda hem popüler hem de akademik bir yayın olduğunu görüyorum. Siz Psikesinema’yı nasıl tarif edersiniz?
Sinema tarihine baktığınızda kısa sürede büyük bir birikim oluştuğunu görüyorsunuz. Dünya sinemaları, akımlar, iz bırakan filmler, yönetmenler derken bir de dünya çapında sürekli üretim halinde olan bir endüstriden bahsediyoruz. Psikesinema’nın güncel haberlere, röportajlara ve yeni film analizlerine yer verdiği popüler bölümünün yanı sıra bir de yorum ve derleme bölümü var. Her sayıda farklı bir psikolojik temanın işlendiği dosya bölümüyle bilimsel makalelerin yer aldığı akademi bölümlerinden oluşuyor. Zengin bir yazar kadrosuyla, geniş bir yelpazede dergiyi hazırlıyoruz. Böylece okuyucu her sayıda hem sinema tarihine dair değerlendirmeleri okuyabiliyor hem de güncel sinema gelişmelerinden haberdar oluyor.
İzleyiciyi, oyuncuları ve yönetmenleri ele alırsak, psikoloji bilgisi sinema için neden önemli?
Psikeart Günleri’nde psikolojik bir bakış açısıyla filme nasıl bakılacağını anlattığımızda, bir katılımcı izlediği filmi hiç izlememiş gibi hissettiğini söylemişti. Psikoloji bilgisi bakılan nesneye farklı bir açıdan da bakabilmeyi sağlıyor. Bu bakımdan kişiyi zenginleştiriyor.
Psikoloji, oyuncular ve yönetmenler için çok temel bir eğitim olmalı çünkü bir karakterin psikolojik geçmişi tüm kurgunun gidişatını etkiliyor. İzleyicinin algısını, senaryonun tutarlılığını ve hikâyenin derinliğini değiştiren bir bilgi. Oyuncu için de büründüğü karakterin göz önünde olmayan, söylenmeyen ancak gizlice hareketlere yansıyan özelliklerini anlaması, gerçekçiliğini artırması açısından önemli.
O zaman Psikesinema bu ayrımların anlaşılmasında da bir farkındalık ve tartışma ortamı yaratacaktır. Peki sizce her Psikeart okuru bir Psikesinema okuru mu?
Tabii, hem sinema ve ruh sağlığı alanında çalışanların hem sinemaseverlerin ilgiyle takip edecekleri bir dergi Psikesinema.
Biraz da gelecek etkinliklerden bahsedelim. 5. Psikeart Günleri’nin hem Psikeart hem de Psikesinema dergilerinin gücüyle 2016 yılında sinema ve psikoloji şölenine dönüşeceğini biliyorum. Siz de organizasyonla ilgili küçük tüyolar vermeye başlamıştınız. Planlarınızdan biraz daha bahseder misiniz?
Geleneksel Psikeart Günleri’ni konferanslar ve atölye çalışmalarına ek olarak film gösterimlerinin yapılacağı bir sinema festivaline dönüştürmeye çalışıyoruz. Bir hafta sürecek bu festivalde organize edeceğimiz çeşitli etkinliklerimiz olacak. Bir de geçen sene yaptığımız gibi bu yıl da temaya uygun bir kısa film yarışması düzenleyeceğiz.
2016’da gerçekleşecek Psikeart Günleri’nin teması ne olacak?
“Aşkın Gerçek Yüzü” başlığı altında aşkın tüm boyutlarını panel, konferans, film gösterimi ve tartışma bölümlerinde sorgulayacağız. Kısa film yarışmamızın konusu da bu. Genç yönetmenleri desteklemek istiyoruz. Hem festivale hem de yarışmaya geniş bir katılım bekliyoruz.
Yurtdışından konuşmacılarınız olacak mı?
Evet, bu sene daha da çok uluslararası katılım olmasını hedefliyoruz. Organizasyon için yurtdışından psikiyatrist, yönetmen ve oyuncularla temasa geçtik. Olumlu dönüşlerini aldık. Programı daha sonra açıklayacağız. Her zaman olduğu gibi alanlarında isim yapmış değerli psikiyatristler, yönetmenler, eleştirmenler, oyuncular ve yazarlar organizasyonumuzda yer alacaklar.
Son olarak sinemayla bitirelim; psikolojiyle ilgilenenlerin mutlaka izlemesi gereken 10 film hangisi sizce?
Aklıma gelenlerle şöyle bir liste yapabiliriz:
Aşk, Spike Jonze
Modern Zamanlar, Charlie Chaplin
Yay, Kim Ki-Duk
Arzunun O Belirsiz Nesnesi, Luis Buñuel
Çığlıklar ve Fısıltılar, Ingmar Bergman
Kıyamet, Francis Ford Coppola
Dalgaları Aşmak, Lars von Trier
Dövüş Kulübü, David Fincher
Sophie’nin Seçimi, Alan J. Pakula
Saklı, Michael Haneke