20 OCAK, ÇARŞAMBA, 2016

Ağaç Barıştır

Dünya Barışı isteniyorsa ülkelerin ciddi bir “edebiyat çevirisi politikası” olmalı. Ve bireyinden ülkesine herkesin bir “ağaç politikası”. Ağaç barıştır. Oksijendir, hayattır. Yanıttır, sorudur, mektuptur. Sonsuzluktur ağaç, çünkü bu mavi gezegen için sonsuzluğa yolculuğun biletidir. Ağaç varsa dünya var, yoksa yalnızca kabuk.  

Ağaç Barıştır

“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür… ve bir orman gibi kardeşçesine…” Görünen o ki Nâzım Hikmet’in uzun zaman önce yazdığı bu dizelerdeki, “Davet” şiirindeki, hasret yıllar sonra günümüz için de hâlâ geçerli. Bu geçerlilik şiirin, edebiyatın öngörüsü, geleceğe de gelecekte söz söyleyen evrenselliği adına sevindirici olsa da dünya barışı ve insanlığın hali adına oldukça üzücü. Hem özgür hem kardeşçe yaşamaya örnek olan ağaç yalnızca içini doldurduğu bu imgeyle değil, varlığıyla doğaya, dünya kültürlerine etkisiyle, sanata ve edebiyata katkısıyla da barıştır. Ağaç barıştır. Salt bu ifadenin asıl sahibi zeytin hakkında yazılsa sayfalar sayılmaz ya, ağaç hakkında yapılan ve yazılanların da ucu bucağı yok. Ki olmasın. Ağaç sonsuzluktur, çünkü bu mavi gezegen için sonsuzluğa yolculuğun biletidir. Ağaç varsa dünya var, yoksa yalnızca kabuk. 

Azuma Makoto

Eskiden “Dünya Barışı isteniyorsa ülkelerin ciddi bir edebiyat çevirisi politikası olmalı” derdim, hâlâ diyorum ve ekliyorum: bireyinden ülkesine herkesin “ağaç politikası” da olmalı. “Her ne kadar ‘politika’ burada yanlış bir kelime olsa da” deyip “Ağaç Diken Adam”ın yazarı Jean Giono’nun da notunu düşerek. Ömrünü, neredeyse ölü yüzlerce hektarlık bir araziyi ağaçlandırmaya adayan bir insanın hikâyesi “Ağaç Diken Adam”. Doğanın emeğe nasıl katbekat yanıt verdiğinin, inancın, inançla devam ettirilen eylemin kazanmada öneminin, ağaca inanmanın mucizesinin kitabı. Bir insanla, o insanın ağaçlarıyla bir bölgeye nasıl hayat geldiğinin. “Kişinin eylemleri bencillikten tamamıyla arınmışsa, onu eyleme yönlendiren itki eşsiz bir yücegönüllülük örneğiyse, hiçbir ödül beklemediği kesinse ve dahası yeryüzünde silinmeyecek izler bırakmışsa, işte o vakit gerçekten de, hataya yer bırakmayacak bir kesinlikle, unutulmaz bir insandan bahsediyoruz demektir”. Anlatıcının daha kitabın ilk sayfasında söylediği bu sözle takılıveriyorsunuz peşine bu kahramanın. Jean Giono’nun şiirsel tavrının yanında anlattıkları o kadar gerçeğe yakın ki, ya da siz gerçek olmasını o kadar çok istiyorsunuz ki, kahramanı Elzéard Bouffer’in gerçek hayatta yaşayıp yaşamadığını merak ediyorsunuz. Yaşamış olsun istiyorsunuz, tüm hikâye gerçek olsun. Ağaç gerçektir.

Ağaç oksijendir; iklimin, toprağın, yağmurun öyleyse suyun koruyucusu; erozyonun, depremin, kuraklığın, hava kirliliğinin önleyicisi; sıcağın soğuğun dengeleyicisi; stresin silicisi ruh sağlığının şifacısı; insan ve hayvanların besin kaynağı; toplulukların buluşma yeri, birleştiricisi; canlı yaşamının yuvası ve daha nelerdir ağaç. Mucizedir. 

Azuma Makoto

Dünya gezegenindeki canlı yaşamı için varlığı hayati önem taşıyan ağaç, birçok kültürün içinde mit ya da kült olarak yer alarak sosyal alanda da önemli bir yere sahiptir.  Özellikle Türk Kültürünün “yaratılış” efsanesi ağaç kültü çevresinde kurulmuştur. Meraklısı, Pervin Ergun’un “Türk Kültüründe Ağaç Kültü” adlı çalışmasını okumaya kalkıştığında ağacın yaratılıştan bu güne, doğumda ölüme salt Türkler için değil dünya kültürleri için de olan değerini anlayacaktır. Kalkışmak diyorum çünkü 1124 sayfa olan bu büyük boy kitap tam bir kaynak niteliğinde. Bir kaynak kitap da “Alıç Ağacı ile Sohbetler” olabilir yine meraklısına. Çocuklar için ise Mandolin Yayınları’nın “Genç Kâşifin Doğa Rehberi” dizisinin ilk kitabı “Türkiye’nin Ağaçları” bir başlangıç kaynak kitap olabilir.

Melih Cevdet Anday  “Ona bir kitap vereceğim / Rahatını kaçırmak için / Bir öğrenegörsün aşkı / Ağacı o vakit seyredin” der “Rahatı Kaçan Ağaç”ta, ama yapı malzemesi gereği kitap zaten ağaçtır. Ağacın kendisi ise özellikle son yıllardaki Türkiye’de ve dünyada ilk okunması şart olan kitaptır. Anday’ın asıl imlediği aşk meselesi için ise ne denebilir ki?.. Elbette ağaç aşka ne dese yeridir. Ağaç yanıttır.

Ardan Özmenoğlu

Ve sorudur ağaç. “Godot’yu Beklerken”de Didi ve Gogo bekleyişlerini neden boyu, türü, yaprağı belirtilmemiş ağacın çevresinde gerçekleştirirler? Onlar Godot’yu beklerken ağaç ne bekler? Pinokyo’nun yalancılığı ya da dürüstlüğü ağacı ilgilendirir mi? Ne kadar ilgilendirir? Zeze’nin “Şeker Portakalı”, kitabı okuyan hangi çocuğa yaşamın gerçeklerine karşı dayanıklılık ve olgunluk için ilham olmamıştır? Sartre bile “varoluşçuluk” felsefesini “Bulantı’da yer verdiği ağaç ve kökü ile açıklamamış mıdır?

Ve mektuptur. Shakespeare’in “Nasıl Hoşunuza Giderse” piyesinde Ardenne ormanlarına sığınan Orlando, Rosalinde’ye seslenirken aslında bir replikten çok şiir söyler: “Ey Rosalinde! Orman sana mektubum olsun; halimi bütün ağaçların kabuklarına kazıyacağım.” Bu güçlü repliğin edebi etkisi bir yana, ağaç gövdesine adını kazımak tartışmaya açılası bir konudur. Goethe “Şiir ve Gerçek”te bir ıhlamur ağacına önce kendi adını, bir zaman sonra da onun üstüne sevdiğinin adını kazıdığını ve daha bir süre sonra ise bu ağacın, gövdesine kazınmış harfleri ıslatarak gözyaşı döktüğünü söyler. 

Ama öyle günlerden geçiyoruz ki sanki dünyanın bir kısmı rant, manzara vb. keyfi nedenlerle ağaçları öldürmeye ant içmiş gibi davranırken, gün geçmiyor ki ağaçlar hakkında yeni keşifler, yeni bilimsel çalışmalar, yeni hoşluklar yapılmasın. Arjantin’de yayımlanan “Mi Papá Estuvo en la Selva (Babam Ormandaydı)” adlı çocuk kitabı okunduktan sonra ekilebiliyor mesela, birkaç hafta içinde de ağaç oluyor. Ya da mesela ağaçların konuşup konuşmadığına kafa yoranlar var. Kent kır fark etmez ağaçlara sarılanlar… Sarılmakla kalmayıp yanaklarını dayayanlar. Yanaklarını dayamakla kalmayıp öpücükler konduranlar… Hâlâ ağaçlar için, ağaca ilişkin şiirler, kitaplar yazanlar, sanat eserleri üretenler... Bu da demek ki dünyanın çoğu da ağaçları yaşatmak, ağaçlarla birlikte yaşamak, onlarla bir yaş almak için ant içmiş durumda. Ağaca faydalanmak için yaklaştıklarında ondan izin alırlar Anadolu’da. Kızılderililer de izin alırmış, ağacın yanına varıp şöyle derlermiş.

“Bak bana dostum

giysi istemeye geldim senden.

Sensin ömrümü uzatan

ricamı dinle.

Zambak kökleri için,

senden sepet yapacağım.

Yalvarırım, dostum, kızma sakın…”

Görseller Ardan Özmenoğlu, Azuma Makoto ve Giuseppe Licari'ye aittir.

0
9215
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage