Carlie Sorosiak’ın golden retriever cinsi bir köpek olan Cosmo’nun gözünden aile olmak, sevmek ve sevilmek, arkadaşlık, fedakârlık gibi insan dünyasına ait kavramları yorumladığıromanı Ben Cosmo üzerine bir yazı.
Son zamanlarda çocuk ve genç kitapları okuduğumdan olsa gerek, kitapları neye göre kategorize ettiğimizi düşünür oldum. Yetişkin kategorisindeki kitapları yeterince yetişkinlere yönelik yapan ne mesela? Çocuk kitaplarını çocuklara özgü kılan ne? Bu kategorileri en baştan, alıştığımızın dışında isimlendirmek mümkün mü? Aklımda bu sorularla, Ben Cosmo’dan bana kalanları yazmaya başladım.
Carlie Sorosiak’ın kaleme aldığı Ben Cosmo, Genç Timaş etiketiyle ve Esma Fethiye Güçlü çevirisiyle geçtiğimiz aralık ayında yayımlandı. Cosmo ile ailesinin hikâyesini sadece gençlere kaptırmak haksızlık olurmuş, kitabı okuduktan sonra bunu anladım. Cosmo, sevme ve sevilme konusunda hududu olmayan golden retriever cinsi bir köpek. Son dönemde biraz yaşlansa da içgüdüleri hâlâ sağlam: Duyguları koklayan biri olarak, ailesindeki gerginlik ve öfkenin farkına varıyor. İstediği tek bir şey var: En yakın arkadaşı Max mutlu olsun, aile birbirinden kopmasın ve elbette Cosmo da hep onların yanı başında kalsın. Bunun için elinden geleni, hatta daha da fazlasını yapmaya hevesli, ortada gördüğü yiyeceklere dayanamayan, sevimli Cosmo'nun gözünden okuyoruz tüm yaşananları.
Her ilişkide kriz zamanları vardır. Ebeveynler arasındaki kriz, çocuklardan saklanmaya çalışılır. Anne ile baba, bunu başardıklarını düşünseler de çocuklar genellikle birçok şeyin farkındadır. Cosmo'nun ailesinde de benzeri bir süreç yaşanır. Eskiden neşe ile bir araya gelen, birlikte geçirdikleri her ânın kıymetini bilen, sevgi dolu aile tablosunun renkleri, anne ile babanın arasındaki söylenmeyen şeylerin birikmesiyle solmaya başlar. Önce kavgalar çoğalır, ailelerin devreye girmesiyle kriz derinleşir, nihayetinde aynı evde yaşayan ancak birbirlerine söyleyecek pek bir şeyleri kalmamış ebeveynler ve tüm olanlara rağmen ailelerinin bir arada kalmasını uman çocuklar sahnede kalır. Bu hikâyede, bu çocukların yanında bir de Cosmo var: Cadılar Bayramı kostümü giymekten nefret etmesine ve çoban köpeğinden delicesine korkmasına rağmen, ailesi için her şeyi yapmaya hazır, sevgi dolu bir arkadaş.
Çocukların Reggie dayısının eve gelmesiyle birlikte, bir dans yarışması gündemi olur ve bu yarışma, hayatlarının tam ortasına gelip yerleşir. Cosmo ile arkadaşı Max, Reggie dayının da desteği ile haftalar, aylar boyunca bu yarışma için çalışır. Yarışmada her cinsten köpek vardır, bazıları da bu dans işine biraz fazla yetenekli gibi. Yine de Cosmo, elinden geleni yapar. Yarışmanın sonucunda ne olduğu, bizimkilerin hayallerine ulaşıp ulaşmadığını ve aslında onları bu yarışma için bu denli motive eden şeyin ne olduğunu anlatmayayım ki siz de kitabı benim gibi heyecanla okuyun. Cosmo'nun hikâyesinde her birimize ilham verecek, kendi deneyimimiz üzerine düşünmemizi sağlayacak noktalar var.
Kitapta takıldığım tek bir nokta var: Cosmo'nun tüm yorgunluğu ve zaman zaman sağlıkla ilgili engellerine rağmen, sırf arkadaşını mutlu etmek ve ailesi için büyük fedakârlıklar yapması. Sevme ve sevilme ile ilgili hep fedakârlık temelli mesajlarla büyütülüyoruz, bu mesajlar elbette ailede başlıyor. Ailemiz ya da sevdiklerimiz söz konusu olduğunda kendimizi önceliklendirmek istersek, buna suçluluk hissi eşlik edebiliyor. Bu, özellikle ailenin sevgi ve bakım vereni olarak konumlandırılan kadınlar için geçerli. Ancak tüm bu fedakârlık çemberi içerisinde, kendimizi sevmek ve sağlıklı sınırlar koymak ile ilgili şeyleri es geçebiliyoruz. Böylece severken ve sevilirken bir süre sonra tükenmiş ya da yetersiz hisseden yetişkinlere dönüşebiliyoruz. Aile kavramı ve aile olmak üzerine düşünürken bir de bu taraftan bakmanın kıymetli olduğunu düşünüyorum.
Ben Cosmo; aile olmak, sevmek ve sevilmek, arkadaşlık, fedakârlık gibi insan dünyasına ait kavramların bir köpeğin gözünden nasıl yorumlandığı ve yaşandığını anlatıyor. Okuru bol olsun.