Nihat Ateş'in yeni şiir kitabı Yitikülke Yayınları'ndan çıktı...
“Bir aklın alabildiği halleri okuyunca çok şaşıracaksınız.”
“Akla veda”dan “elvada proletaryaya” uzanan bir tarih... Bu tarihe bakmaya çalışırken çocuk aklıdan, insan yüreğine uzanan bir kişisel tarihle nasıl çakışıyor? Modernizmle hesaplaşılan, Aydınlanma kaçkını bir dönemden çıkışın izlerini süren bir akıl ve yürek toplamı...
İşte buna bir işaret koyar gibi Baudelaire'den bir alıntıyla açılıyor Nihat Ateş'in “Akla Çarpan”ı: “İçine, can sıkıntısının zehrini akıtan Akıl adlı solgun bir hayaletin eşliğinde, cılız ışıklı bir fenerin aydınlattığı yolda -zaman zaman yakalandığı tutkunun, artan susuzluğunu gidermek için- daha önce geçtiği yolun aynısı olduğunu bildiği çöl yolunda mutsuzca yürür durur.“ (Fanfarlo, çev: Tozan Alkan, Salyangoz Yayınları, 1. Basım Kasım 2006, s.22)
Bütün bunlar şiirin yapabileceği şeyler değil mi? Bu soruya “Ama şiirle devrimlerin yapıldığı bir çağdan geldik” diye yanıtlayarak aşağıda soruları yöneltiyor şair:
Akıl sadece felsefenin ve bilimin dilini, sanat sadece duyguların dilini mi meydana getirir? Bu soruyu sormak bile estetiğin, felsefenin ve bilimin işi midir? Sanat da bu sorunun peşine düşebilir mi?
Akla Çarpan bu türden soruların peşine kuytu kütüphane raflarıyla bağdadi duvar arasında aklını ele geçirerek düşüyor.
Estetiğin, felsefenin ve bilimin sorduğu sorulara kendi yöntemlerine göre yanıt vermelerini bekleriz, sanattansa böyle bir yanıt ummayız. Belki aradaki tek fark da budur. Akla Çarpan çocuk aklından, tanık olduğu tarihten (Ne kadarına gerçekten tanıktı, ne kadarını okuduklarından, öğrendiklerinden yola çıkarak tanık kesildi bilmeden...) devrime uzanacak bir mücadelenin izlerini sürüyor. Bunu geleceğe yürüyen insana tanıklık etmeye çalışarak yapmaya çalışıyor.
Tarık Günersel'in dediği gibi: “Akla Çarpan gönle de çarpıyor”...
Kitaptan:
Bugünlerde Aklım
bir pencere gibi kullanıyorum aklımı bugünlerde
sabah güneşine açıyorum kanatlarımı
aydınlanıyor köşe bucak
şu iz oradaki ne kadar uzak
yağmurun ardından ohlayıp soluğunu camıma
yüreğini çizip harflerini bırakmış bana
akşam olmuş bir gün sıradan bir akşam
o kıvır kıvır yüzüyle yansıyıp cama
uzun ve kıvrak öyküler anlatmış bana
kar yağmış başka bir gün
buz tutmuş pervazım
ne açılıp ne kapanmışım aylarca
bir kelebek küremiş kanatlarımı
o günden bu yana içime
hep rüzgâr alırım
***
Kuytu Kütüphanenin Rafları
kitaplarına el değmeyen
kuytu bir kütüphanenin
tozlu rafları gibi
kullanıyorum aklımı bugünlerde
gün vurmamış
yel savurmamış
nem çekip kabarmış
ciltleri içimin
yalnız bir adamın
şu köşede kısılıp kalmış
aşkı çağıran şiiri kadar
ağır şimdi yüküm
oysa yıllar var
bir kadın okumuştu onu
karamsar bir yürekle
hafiflemiştim
zaman burada da geçerdi
eller dokunur
uçuşurdu içimin
mavi ciltleri
en son kim gitmişti buradan
hatırlamıyorum
bir tarih cildimi
çekip almıştı raflarımdan
zaman onda akıyor
bende durdu şimdi
***
Akla Çarpan
Nihat Ateş
Yitik Ülke Yayınları
Kasım 2013
48 s