Andersen’in yeni bulunan ilk masalı “The Tallow Cande” ilk kez Türkçede
Geçtiğimiz günlerde Danimarka milli arşivlerinde heyecan verici bir keşif yapıldı. Danimarkalı yazar Hans Christian Andersen’ın şu ana kadar bilinen ilk masalı bulundu. "Kibritçi Kız", “Çirkin Ördek Yavrusu”, “Küçük Deniz Kızı”, “Parmak Kız”, “Kurşun Asker” gibi masalları dünya edebiyatına armağan eden Andersen’in, “The Tallow Candle (Don Yağı Mum)” adlı bu masalı okul yıllarında yazdığı düşünülüyor. Dil ve anlatımdaki acemilikle birlikte bu masal önemli bir edebi buluş çünkü Andersen’in daha gençlik yıllarında masallara ilgisi olduğunu göstermekte. Andersen’in aile dostları için basılmış bir kopya olarak bulunan masal Bayan Bunkefold’a adanmış.
Artful Living olarak bu masalı Türkçede ilk kez yayımlıyoruz
Ona candan bağlı
H.C. Andersen’den
Bayan Bunkeflod’a
Don Yağı Mum
Alevler kazanı ısıtırken çıtırdadı ve fışırdadı -Don Yağı Mum’un kazanıydı- ve ılık kazandan dışarıya kusursuz bir mum çıktı; katı, bembeyaz ve ince, her göreni onun aydınlık ve parlak bir gelecek sözü olduğuna inandıran bir biçimi vardı -ona bakan herkesin gerçekten sahip çıkıp gerçekleştirmeyi istediği sözlerdi bunlar.
Koyun -bir iyi küçük koyun- mumun annesiydi ve kaynayan kap da babası. Annesi ona beyaz bir beden ve yaşam hakkında bir ipucu vermişti, babasından ise ilik ve kemiğinden geçerek yaşamın içinde onun için parlayacak alev alev yanan ateşe karşı doyumsuz bir açlık almıştı.
İşte böyle doğdu ve büyüdü; ve en iyi, en neşeli beklentiyle kendini varlığın içine kattı. Orada, ilişkiye girdiği pek çok yabancı yaratıkla tanıştı, yaşam hakkında öğrenmek arzusuyla –ve belki en iyi uyum sağladığı yeri bulma arzusuyla da. Ancak sadece kendini umursayan dünyanın içinde çok fazla inanç vardı ve her şey Don Yağı Mum ile ilgili değildi. Mumun değerini anlayamayan bir dünyaydı ve bu yüzden de onu kendi çıkarları için kullanmaya çalışan, mumu elinde yanlış tutan bir dünyaydı; kara parmakları onun bozulmamış ama sonunda kaybolup giden, onu çevreleyecek denli yakına gelmiş bir kir dünyasıyla kaplanan beyaz masumiyeti üzerinde giderek daha da büyüyen lekeler bıraktı; mumun dayanamayacağı kadar yakına gelmişti bu dünya, saflıktan söz edemeyeceği denli -içeride bozulmamış ve çürümemiş kalsa da.
Yanlış arkadaşlar onun içteki kişiliğine ulaşamadıklarını söylediler ve onu işe yaramaz diye öfkeyle uzaklaştırdılar.
Kirli dış kabuk lekelenip kirlenmekten çekinenleri korkutarak yoluna devam etti ve onlar da uzak durdular.
Böylece Don Yağı Mum ne yapacağını bilemez halde, kimsesiz ve yapayalnız kaldı. İyiler tarafından reddedilmiş, yalnızca kötülüğe hizmet eden biri olduğunu anlamıştı artık. Kendini inanılmaz derecede mutsuz hissetti, çünkü hayatını iyi bir son için harcamamıştı -hatta belki çevresindekilerin daha iyi taraflarını da kirletmişti. Ne için yaratıldığını ya da nereye ait olduğunu belirleyememişti işte; bu dünyanın üzerine niye konulmuş olduğunu -belki de kendine ve başkalarına zarar vermeyi sona erdirmek için.
Gittikçe daha da derinlere dalarak düşünüp taşındı -ama kendini değerlendirdikçe daha çok umutsuzluğa kapıldı, kendisi için hiçbir iyilik, elle tutulur hiçbir şey, varoluşu için ise doğarken verilmiş hiçbir gerçek amaç bulamadı. Sanki kirli pelerin gözlerini de kaplamıştı.
Ancak sonra küçük bir alevle karşılaştı, bir kibrit kutusu. Don Yağı Mum’u ondan daha iyi tanıyordu. Kibrit kutusunun berrak bir görüşü vardı -dış kabuğu delip geçen- ve içeride çok fazla iyilik bulan. Daha da yakına geldi ve mumun içinde parlak bir umut oluştu -yandı ve kalbi eridi.
Mutlu bir düğünün sevinçli meşalesi gibi alev aldı. Tüm çevreye ışık saçıp her yeri aydınlattı, şimdi artık parıltısındaki gerçeğin peşinde olan çevresindekilerin önlerindeki yolları yıkadı -doğru arkadaşlarının.
Bedeni coşkun alevi besleyecek kadar güçlüydü. Damla damla, eski kiri bedenleriyle örten yeni bir hayatın tohumları gibi, akıp mumun dibinde toplandı.
Onlar yalnızca bedensel olarak değil, ruhsal olarak da evliliğin sonuçlarıydı.
Böylece Don Yağı Mum yaşamdaki doğru yerini bulmuştu -ve gerçek bir mum olarak gösterilip yıllarca ışık saçmaya devam etti, kendini ve etrafındaki diğer yaratıkları memnun ederek.
H.C. Andersen
Türkçesi: Nurduran Duman