Çocuk edebiyatımızın önemli yazarlarından Sevim Ak’ın çocuklara bazen kendini tanımanın iyi bir arkadaşlıkla mümkün olduğunu gösterdiği, iyi arkadaşlıkların öyküsünü anlattığı, Ayşe Deniz Şahin’in desenleriyle hayat bulan kitabı Sen, Ben, Elma Ağacı üzerine bir yazı.
Çocuk edebiyatının usta kalemi Sevim Ak’ın yeni kitabı Sen, Ben, Elma Ağacı, 2021’in ilk güzel haberlerinden biri olarak şubat ayında Can Çocuk tarafından yayımlandı. Edebiyat yolculuğunda otuz beş yılı geride bırakan Ak, oldukça üretken bir yazar olduğu kadar kitaplarıyla hem Türkiye’de hem dünyada adından söz ettirmeye devam ediyor. Kitaplarıyla daha önce Astrid Lindgren Anma Ödülü ve Hans Christian Andersen Ödülü’ne aday gösterilen yazar, bu defa sevme ve sevilme; başarı ve başarısızlık; bizimki ve öteki gibi çok temel zıtlıkları sorgulayan bir kitapla karşımızda.
Sen, Ben, Elma Ağacı, başkarakter Bilgin’in matematikle başının belada olduğunu anladığımız bir kış günüyle başlıyor. Ailesi bu konuda oldukça endişeli, gözleri gibi baktıkları oğullarına bu muhtemel “başarısızlığı” yakıştıramıyorlar. Öte tarafta, onu eksiğiyle ve fazlasıyla, olduğu gibi sevmeyi bilen bir babaanne var. Bilgin, anne ve babasından göremediği şartsız iyi niyeti şehrin dışındaki bir sitede oturan bu yaşlı kadında buluyor. Sevim Ak’ın, mükemmeliyetçi olayım derken zalimleşen modern ailenin karşısına merhametli bir sığınak olarak öncülü kuşaktan birini koyması (hem de aileden birini!) hikâyenin katmanlarını genişletiyor.
Bilgin’in serüvenine eklenen bir diğer ve belki de en önemli katman, sınıfına sonradan gelen Suriyeli çocuk Musa: Yaşıtlarıyla iletişim kurmakta zorlanan, kendi deyimiyle “üçlü çete” ile başı dertte olan Bilgin’in kısa zamanda en iyi arkadaşı oluyor. Görüyor ve şaşırmıyoruz ki, Bilgin’in ailesi çocuklarının ne idiği belirsiz bir öteki olan bu yabancıyla dostluğundan mutlu değil. Onun kendisi gibi “normal” arkadaşları olsun istiyorlar. Yazar, burada bir kez daha babaanneyi giderek zalimleşen ailenin karşısında konumluyor.
“Nasıl konuşuyorsun sen? Sevgi, empati, dayanışma kavramlarının içi ne zaman boşaltıldı? Zavallı çocuk yabancı bir ülkede, kimi kimsesi yok, tutunacak dal arıyor. Sen sırça köşküne oturmuş, nelerden söz ediyorsun? Kapımıza ilgiye aç bir çocuk gelmiş. Bunu iki tarafın da şans olarak görmesini beklerdim! ‘Yersiz yurtsuz bir çocuğu en zor döneminde nasıl rahatlatırız?’ sorusunun yanıtının peşinden koşmanı beklerdim… Biz çocuklarımızı çevrelerine sorumlu yaklaşsınlar, dayanışma bilinciyle dertlinin derdine çare arasınlar düşüncesiyle eğitmeye çalıştık. Senin davranışının elle tutulur yanı yok, bilesin!” (s. 106)
Yetişkin okur, hikâyede bu çatışmaları arasa da, 9 yaş ve üzeri çocuklar için uygun olduğu belirtilen kitabın özünde anlatmak istediği şu: Bir tarafta, ebeveynlerinin anlamsız kaygıları ve küçük problemleriyle aydınlık dünyası kararan bir çocuk; öte tarafta savaştan kaçan, ülkesini, ailesini, dilini yitiren yapayalnız ama umut dolu bir başka çocuk. Bilgin’in sahip olup da anlamlandıramadığı ne varsa, Musa’nın yitirip de her an yanında taşıdığı şeylerle tamamlanabilir. İyiliğiyle kötülüğüyle, başarılarıyla başarısızlıklarıyla ve eksikleriyle noksanlarıyla iki çocuk birbirine iyi gelir.
Bu yönüyle gerçek bir arkadaşlığın öyküsünü sunuyor Sen, Ben ve Elma Ağacı. Bu kitap, çocukların gerçek arkadaşlığı anlamasını kolaylaştıracaktır; fakat yetişkinlerin okuması daha mühim bana kalırsa: Böylece öğrenmekte geciktikleri sevmeyi ve iyiliği görecekler.