O günü çok iyi hatırlıyorum. Kapının önünde kuyruk olmuştuk. Psikolojiye Giriş dersi alan öğrenciler deneye katılmak karşılığında dönem sonunda fazladan puan alacaklardı. Amerika’da bu tür deneyler için para ödendiğini ama burada ödemenin notla yapıldığını konuşup gülüşüyorduk. İçeriden çıkanlara ne olduğunu sorsak da söylemiyorlar, alaycı bir gülüşle ‘girin kendiniz görün’ diyorlardı. Heyecanlıydım, üniversitede ilk yılımdı, sert bir liseden yeni çıktığım için Boğaz’ın en güzel yerine kurulmuş olan üniversite benim için cennetin yeryüzüne inmiş hali gibiydi. Sıra bana geldiğinde içeri girdim. Dişçilerde bulunan yeşil deri bir koltuğa oturmamı istediler. Jaluziler inikti, odaya sarımsı tatlı bir ışık veren halojen lambanın aydınlattığı yerin dışında her şey bulanık görünmüştü gözüme. Nikotinden sararmış Nietzsche bıyıklarının arkasından konuşan beyaz gömlekli asistanı dinlerken iyiden iyiye heyecanlanmıştım. Az sonra bir grup kadın resmi göstereceğini, bunlar arasında en çekici bulduğumu işaretlememi söyledi. Çok kolaymış diye düşünmüştüm. Bu deney sırasında kalp atışlarımı dinleyeceklerini hatta takacağım bir kulaklıkla kendi kalp atışlarımı duyabileceğimi de ekledi. Stetoskopa benzer bir aleti göğsüme bantlayıp kulaklığı taktım. Ardından da fotoğraflara bakmaya başladım. Sanırım Playboy türü bir dergiden alınmışlardı. Hemen hepsi birbirine benzeyen mayolu mankenlerdi. Slaytlar ilerlerken bir tanesine gelince kalbimin daha şiddetli çarptığını duydum. Gerçekten de bal rengi saçları ve harika gülümsemesiyle hepsinden açık ara öndeydi bu fotoğraftaki kadın... Kalbim normalden iki kat hızlı atıyordu, bu kadar heyecanlanacağımı beklemezdim. Deney bittikten sonra ben de önceki denekler gibi ağzım kulaklarımda dışarı çıktım odadan... Sonuç? Aslında sonucu hemen öğrenemedim. Bu tür deneylerde elde edilen veriler deneklere bildirilmezmiş. Daha sonra bir iki kez Nietzsche bıyıklı asistanın ağzını aramıştım, neyi ölçtüklerini sormuştum. Sigara dumanlarının arasından dudak bükmüştü; verilerin incelenmesi aylar alır, sonuçların yayımlanması ise kimi zaman yıllar, demişti. Ben de bir süre sonra unutmuştum bu deneyi ve sonuçlarını…
Üç yıl sonra, son sınıfa geldiğimde yüksek lisans öğrencilerinden birinin tez sunuşu sırasında öğrenecektim katıldığım deneyin anlamını. Evet çekicilik üzerine bir araştırmaymış yapılan bunu biliyordum zaten. İnsanlar birbirlerini neden çekici bulurlar sorusunun peşinden giden araştırmacılar yanıltıcı ipuçlarının nasıl olup da çekicilikle ilişkilendirildiğini gözlemeye başlamışlar. Başka bir nedenle yaratılan heyecanın yanlış yorumlanması kişinin karşısına çıkanı olduğundan çok daha fazla çekici bulmasına yol açıyormuş. Daha doğrusu bu tezi sınamak için bir dizi deney yapmışlar. Bu yüksek lisans öğrencisi de benzer deneyleri burada tekrarlamış ve hemen hemen aynı sonuçları bulmuş. Meğer fotoğraflara bakarken kulağıma verilen kalp atışı sesleri bana ait değilmiş aslında. Rastlantısal olarak bir fotoğrafta hızlandırılmış kalp atışları verilmiş kulağıma ve ben de diğer tüm katılan denekler gibi kalp atışlarımın hızlandığını sanarak o anda hangi fotoğrafa bakıyorsam o kadını çekici bulmuşum!
Daha sonra deneyin çeşitlemelerini de öğrendim. Bu deneylerden ilki 1970lerde Donald Dutton ve Arthur Aron tarafından yapılmış. Erkek deneklerin kadın araştırmacıyı ne kadar çekici buldukları üzerine kurulu bir deney. Değişken olan ortam. Bir grup erkek bu kadın araştırmacı tarafından korkutucu tekinsiz bir köprüde yürürken test edilmiş, diğer kontrol grup ise normal bir köprüde. Sonucu tahmin edebildiniz mi? Korkunç köprüde on on beş dakika yürüdükten sonra test edilen denekler araştırmacıyı daha çekici bulmuşlar, nedeni de kişinin korktuğu zaman heyecanlanması, kalbinin daha hızlı atması, avuçlarının terlemesi ve kişinin bu emareleri yanlış yorumlaması... Korkunun yarattığı fizyolojik değişimler aşk başlangıcı diyebileceğimiz bir duyusal yükselme ile kolaylıkla karışabiliyor bu araştırmanın sonuçlarına göre.
Başka araştırmalar da var: Denekleri yürüme bandında yürütüp kalp atışlarını hızlandırıp sonra test etmek gibi. Artık kolaylıkla tahmin edebileceğiniz gibi bedensel olarak uyarılmış denekler karşılarına çıkan kadınları normal şartlarda yapacakları değerlendirmeye kıyasla daha fazla çekici buluyorlar.
Deneyler birbirlerini doğrular nitelikte: İnsan, kimi zaman bedeninde oluşan değişimleri yanlış yorumluyor, kalp atışlarını hızlandıranın karşısına çıkmış kişi olduğunu sanabiliyor. Belki de öyle olsun istiyoruz. Koyu bir kahve içerken karşımızdakinin gözleri daha güzel görünmeye başladıysa ya da zorlu ve tehlikeli bir doğa yürüyüşü sırasında yanımızdaki kişinin tam da aradığımız o kişi olduğunu sanıyorsak belki de öyle olmasını çok derinden umut ettiğimiz içindir... Tabii zihnimizin kalbimize oynadığı bu küçük oyunun sonuçları bazen çok tatsız da olabilir. Yaşamadan bilemeyiz. O halde sevgili okurlar, siz siz olun kalbinizin atışlarına kulak verirken iki kez düşünün…
(Görsellerin sanatçıları: Tiago Ribeiro, Maud Chalard)