11 KASIM, CUMA, 2016

Aşkın Ve Devrimin Yazarı Vedat Türkali’ye Uğurlama

Vedat Türkali, Türkiye edebiyatı için özel bir vakadır... 

Aşkın Ve Devrimin Yazarı Vedat Türkali’ye Uğurlama

Türkali, “(Bekle Bizi) İstanbul” gibi dilden dile dolaşan şiirlerin şairiyken, ellili yaşlarında romana yönelerek, ilk romanı Bir Gün Tek Başına'yı yazmıştır ve bu ilk roman, edebiyat tarihinde kült eserler arasındaki yerini almıştır. Sonrasında, iki ciltten oluşan Güven, Yeşilçam Dedikleri Türkiye, Mavi Karanlık, Kayıp Romanlar gibi birçok romanı kaleme alarak, yıllar içinde edebiyat verimliliğinden kopmamıştır.

Vedat Türkali’nin yaklaşık kırk yıl önce kaleme aldığı Bir Gün Tek Başına romanı, daha önceki bir yazımda da belirttiğim gibi, bir kuşak için Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk’un ünlü cümlesi, “Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti”ye denk düşmektedir. Romanın ölümsüz karakterleri Günsel ve Kenan’ın hikâyesi, kadın karakterin devrime dair inancıyla, erkek karakterin aile kurumu ve aşk arasındaki yazarın kullanmayı sevdiği sıfatla “ikircikli” bir konumda kalışıyla örülmüştür. Roman, arka planda ellilerdeki sol hareketi anlatarak tarihsel bir nitelik kazanmaktadır. Ancak katmanlı bir eser olan Bir Gün Tek Başına, insan ilişkilerini de derinlikli bir biçimde aktarabilmiş, böylelikle hem zamansız hem de evrensel bir edebiyat metni olma özelliğine sahip olmuştur. Günsel ile Kenan’ın, Kenan’ın eşi ile ilişkisini yansıtırken, tabu olarak devlet ve toplumun temel bileşeni aile kurumuna ciddi eleştirilerde bulunmuştur. Türkali, romanına toplumsal cinsiyet üzerinden sol içi eleştiriyi de dâhil etmiştir. Günsel toplum için devrimi, değişimi düşlerken, cinselliğe ilişkin dogmalarla da zihninde mücadele eder. Türkali, Günsel’e sevgilisi Kenan’la ilk buluşmalarından birinde “İşin kötüsü ben de istiyorum,” cümlesini söyleterek, bu zihinsel mücadeleyi billur bir biçimde dile getirebilmiştir.

Bir Gün Tek Başına romanının sonrasında, yazarın kaleme aldığı oylumlu roman Güven, iki ciltten oluşmaktadır. Güven yöntemsel olarak bir romanda olması gereken niteliklere sahiptir. Aynı zamanda, Türkiye Komünist Partisi’nin de tarihini ansiklopedik bilgi aktarımına kaymamaya çalışarak yansıtmıştır. Yine tarihsel arka planını, insan ilişkilerinden örülü bir geniş perdenin ardından aktarmıştır. Yazar Vedat Türkali’nin eserlerinde roman kişisi olarak dolaştığı da dikkatli okurlarının gözünden kaçmaz. Türkali, bazen Güven'deki Turgut’tur, bazen deYeşilçam Dedikleri Türkiye adlı romanında Gündüz olarak mı geziniyor diye düşünülür. Türkali’nin romanlarının tarihsel olma özelliğinden dolayı okurlar, gerçek yaşamdaki tanınır figürleri onun eserlerinde ararlar. Ancak iyi bir edebiyat okuru için kurmacanın estetik lezzetinin yeterli olduğunu, romanların tarih ansiklopedileri gibi okunmasının doğru bir okuma biçimi olmadığını düşünüyorum. 

Türkali’nin bir diğer romanı, Tek Kişilik Ölüm yine solun tarihine ilişkin bir belgesel roman niteliği taşısa da, edebi estetikten kopmamış ve dikkat çekici bir biçimde, yazarının da içinde bulunduğu sol hareketlere dair özeleştirel gözünü yitirmeden hikâyesini aktarmıştır. Yazarın diğer romanlarına göre daha kısa bir metinden oluşan Tek Kişilik Ölüm, bir yüzleşme romanıdır. Romanın hikâyesi göstermektedir ki, Türkali, biraz da yaşama dair kriz anlarını soğukkanlı kalemiyle edebiyata aktarabildiği için büyük bir kalemdir.

Türkali’nin edebiyattaki eleştirel keskin göze sahip bir yazar olduğunu söylediğimizde, entelektüel dünyaya ilişkin de saptamaların yer aldığı Mavi Karanlık'tan söz açmamak olmaz. Mavi Karanlık’ta bir grup entelektüel insan merkezin uzağında, bir sahil kasabasında yaşamı, inançlarını, ideallerini ve ilişkilerini otopsi masasına yatırmış gibilerdir, dinamik anlatımıyla Mavi Karanlık ayraçsız okunacak bir romandır.

Vedat Türkali’nin akıcı anlatımından dolayısıyla, anlatım tekniklerinden söz ederken, sinematografik bir anlatımla anlatmak istediği hikâyeleri aktardığını öncelikle belirtmek gerekir. Türkali’nin yakın arkadaşlarının bildiği bir gerçek, yazarın betimlemek istediği mekânların birçoğuna önce giderek, inceleyerek fotoğraflarını çektiği, fotoğrafları albümleştirdiği ve çektiği fotoğraflar üzerinden betimlemelerini kaleme aldığıdır. Vedat Türkali’nin gerçeğe yakın bir anlatımı yakalayabilmesinin ardındaki sırlardan bir tanesi de budur. Edebiyat tarihi için çok değerli olan bu albümler, dilerim, bir gün tek başınalıktan kurtularak, metinleriyle yan yana durdukları bir sergide yer alırlar.

Türkali’nin sinematografik anlatımına değinirken, yazarın romanlarının dışında birçok senaryoya ve oyuna da imza attığını söylemek gerekir. Geniş halk kitleleri tarafından, yazarın tanınırlığı bu senaryolardan da kaynaklanmıştır. Mesela, 1986 yılında film olarak, 2010’da dizi olarak çekilen Fatmagül’ün Suçu Ne? isimli eserin senaryosu Vedat Türkali’ye aittir.

Vedat Türkali’nin büyük edebiyatında, gerçekle kurmaca, düşleme olduğu kadar göze de hitap eden bir biçimde anlatılmıştır. Bundan dolayı, Türkali’nin karakterlerinin isimleri dahi unutulmazdır. Yazar, okurunun, eseri okumaya başladığında zihnen imzaladığı, “Bu eser yazarın kurgusu, ona inanmayacağım” cümlesini gerçeklerle örülü güçlü kurmaca anlatımıyla ihlale çağırır. Belki bundan, Türkali’nin ilk romanı, Bir Gün Tek Başına'ya özellikle gençlik çağlarında tesadüf edenler, bu eserde yaşamlarını değiştirecek itici gücü bulmuşlardır. Bir gün, Bir Gün Tek Başına’nın sayfaları arasında yaşayabileceklerini hayal etmişlerdir.

Vedat Türkali’nin romanları arasında anlatım teknikleriyle de dikkati çeken, Kayıp Romanlar ve Yalancı Tanıklar Kahvesi'ni de unutmamak gerekir. Türkali’nin yaşarken yayımlanan son romanı Bitti Bitti Bitmedi yazarın düşün dünyası açısından önemli bir yer kaplamaktadır. Bu romanında coğrafyamızdaki Kürt ve Ermenilerin yaşadığı acıları edebiyat vicdanında bir araya getirebilmiştir.

Vedat Türkali edebiyat yaşamı boyunca birçok roman kaleme almasına rağmen, onur ödülleri dışında lâyık görüldüğü iki edebiyat ödülü de Bir Gün Tek Başına'ya aittir: 1974 Milliyet Roman ödülü ve 1976 Orhan Kemal Roman ödülü.

Vedat Türkali, yaşamı boyunca insanlığın evrensel değerlerinin dünyada egemen olabilmesi için çaba göstermiştir. Yazar siyasi faaliyetlerinden dolayı, otuzlu yaşlarında hapis cezası almış, yaklaşık yedi yıl hapiste kalmıştır. Hapisten çıkışının ardından da siyasi faaliyetlerini sürdürmüştür. Türkali, inandığı değerlerden hiçbir zaman geri adım atmayarak, edebiyatın vicdanlı kalplerinden olmuş, kendisinden sonra gelen kuşaklara da onurlu bir edebiyat yaşamı mirası bırakmıştır. Türkali yaptığı bir söyleşide, “Bırakın, yüz çiçek açsın” diyerek, edebiyatın bir diğer vicdanlı damarı Yaşar Kemal’e benzer biçimde huzur ve barış için ileriki yaşlarında dahi uğraş veren yazarlar arasında yer almıştır.

Vedat Türkali, romanlarında yaşadığımız coğrafyaya ait sol siyasi tarihi bir arka plan olarak aktarsa da, insan ilişkilerine dayalı hikâyeleri de ustaca işlemiştir. Aşk, ihtiras, ihanet gibi zamansız, çağsız, coğrafyasız insani çelişkiler romanlarında yer alır. Türkali’nin bir ayağı hep bu coğrafyanın topraklarına bassa da, uzakları da gören gözleri vardır. Böylelikle, bu topraklardan daha uzaklara hitap edecek metinleri de kaleme almıştır. Ancak, Türkali’nin yazmış olduğu eserlerin hiçbirini yazılmış olduğu dil olan Türkçe dışında okuma olanağı yoktur. Türkali’nin romanları hiçbir dünya diline çevrilmemiştir.

"Vedat Türkali’nin romanları neden hiçbir dile çevrilmemiştir?" Bu soru edebiyat kamusunun zihninde asılı kalması gerekir. Vedat Türkali’nin yazdığı eserlerin evrensel boyutları olmasına rağmen, romanlarının dil köprüsü, farklı ülkelerle, farklı kültürlerle kurulamamıştır. Dünyada, ülkemizde insan köprülerinin kurulmasına ömür vermiş bir yazarın eserlerinin dil köprülerini kurmak, ardından gelenler için ödevdir.

0
9208
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage