Knut Hamsun'un Norveç kırsalıyla, pastoral ayrıntılarla ve tabiat övgüsüyle harmanlayarak ümitsiz bir aşk hikâyesini anlattığı kitabı Benoni üzerine bir yazı.
Türkiye’deki okurun İskandinav edebiyatına karşı ilgisi gittikçe artıyor. Bu yorumu, geçtiğimiz yıllarda Doppler’in ne kadar okunduğunu ve konuşulduğunu, hatta kitabın yazarı Erlend Loe’nin ikinci kitabının epey kişi tarafından dört gözle beklendiğini göz önünde bulundurarak yapıyorum. Loe’nin kitaplarındaki kent yaşantısını reddediş ve doğaya-kıra kaçış teması, doğa ile baş başa kalan bir adamın eski yaşantısına dair tespitleri hepimizi etkilemiş, belki çoğumuza hayatla ve eşyayla kurduğu ilişkimizi sorgulatmıştı. Doppler’in ana kahramanının yaşadıklarını, başkalarının ne düşündüğünden ve ne dediğinden sıyrılma hikâyesi olarak da adlandırabilir. Hamsun’un Benoni’sindekine benzer bir hikâye.
Timaş Yayınları’nın Knut Hamsun kitaplığından çıkan Benoni, bir üçlemenin ikinci kitabı ve Hamsun’un kitaplarında sıklıkla gördüğümüz temaları bir araya getirmesiyle önem kazanıyor. Kitabı Türkçeleştirenin Behçet Necatigil olması da büyük şans. Necatigil, Knut Hamsun’un dünya edebiyatı için önemini şu sözlerle açıklıyor: “Çağımızın yazarları arasında, orijinal yaratıcılık yönünden Hamsun’u kenara itebilecek tek bir kişi bile göremiyorum. Üslubu dış görünüşüyle ihtişam ve süsten uzaktır. Güzellik Onun sadeliğinde gizlidir… Anlatırken felsefe yapar. Ama Onun önceden ne diyeceğini kestirmeye çalışmak boşunadır… Ahlaki bir dogma, sosyal bir hipotez ortaya atmaz. Onun düşünceleri bir ideal kadar hürdür.”
Benoni, kederli ve umutsuz bir aşk hikâyesinin etrafında şekilleniyor. Bu aşk hikâyesine dahil olan iki ana karakter, Benoni ile Rosa, kitabın ana çatışmasının iki ucunu da temsil ediyor: Taşra ile kent. Bir taşralı olan Benoni, yoksulluk ile çevrelenmiş hayatının içerisinde günü kurtarmak ve karnını doyurmak için çeşitli işlerde çalışan bir taşralıdır. Postacılık yaparken papazın kızı Rosa ile tanışır ve ona aşık olur. Lakin Benoni’nin fakirliği, bu aşkın üzerindeki en büyük gölgedir. Rosa’nın vaftiz babasının gizli planıyla Benoni kısa sayılabilecek bir zaman içerisinde yüksek meblağlarda para biriktirir ve yeniden Rosa’nın dikkatini çekmeye çalışır. Nişanlanmaları ile sonuçlanan bu ikinci girişim de mutlu sonla bitmez. Benoni ile Rosa ayrılır, Rosa eski flörtüyle evlenir. Benoni, bir zamanlar kendisini zengin eden Mark nedeniyle bu sefer parasız kalır. Kalan son parasıyla aldığı arası, Benoni’nin bu dünyadaki hikâyesini tümüyle değiştirecektir.
Hamsun’un bu kitapta kurduğu tüm çatışmaların temelinde taşra ile kentteki ahlaki değerlerin farklılığı var. Mekânsal farklılıkların gündelik pratikleri ve etik ilkelerin gelişimini ne denli etkilediğini şiirsel bir dille aktaran Hamsun, bu farklılıkta bocalayan karakterler ortaya koymuş. Ana karakter Benoni, soylular ya da zenginler sınıfının çok uzağında doğup büyümüş, sade bir hayat süren bir postacı. Kendisine sunulan fırsatları değerlendirip zengin olmayı başarıyor. Dolayısıyla çağdaşları gibi Hamsun da yan çatışmaları gelenek ile modern, kapitalizm ile para ekseninde kuruyor. ¨Yazar bununla beraber, yazının başlığında da atıfta bulunulduğu gibi insan ilişkilerinin para üzerinden ilerlemesine, yozlaşmış değerlere, mevkiye ve güce gereğinden fazla değer verilmesine tıpkı bir Nasrettin Hoca eleştirelliğiyle yaklaşarak ironik tutumunu da alttan alta hissettirir. Bunun en somut göstergesi Benoni'ye postacılık yaptığı ve parasını kaybettiği yani fakir olduğu dönemlerde çevresindekilerin yalnızca ilk adıyla hitap ederken zengin olduğu, özellikle mavi kürkünü giydiğinde Benoni Hartvigsen demesidir. Bu nedenle itibar kişiye değil, kürkedir ve yine bu aynı nedenle paranın insanları satın alabilecek olduğu gerçeği, Türkiye'de de olsa İskandinavya'da da olsa -maalesef- değişmemektedir…¨[1]
Toplumsal kurallar ve başkalarının ne dediğini hakkında duyulan endişenin insanın hayatını ne denli değiştirebileceğini, hatta insanı nasıl bir felakete sürükleyebileceği üzerine çarpıcı bir örnek olarak Benoni karşımızda duruyor. Bu felaketten kurtuluş bileti, kulağımızı dışarıya kapatıp son çare olarak kendimizden aldığımız güçle yeniden ayağa kalkmayı denemek olabilir.
[1] Norveç’te Bir ¨Ye Kürküm Ye¨ Hikâyesi, http://panorama.khas.edu.tr/norvecte-bir-ye-kurkum-ye-hikayesi-545