İkinci Dünya Savaşı sonrası yaşadıkları, Balkanlar’da Yaşam ve Ölüm adlı kitabı ve 1958’de Münih’te yaşanan ve Manchester United futbol takımının yedi oyuncusunun da hayatını yitirdiği trajik uçak kazasından sağ kurtulması ile tanınan Bato Tomašević ile Dünya Çingeneleri kitabı üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
Son bin yıldır çingeneler yeryüzünü karış karış geziyorlar. Hor görülüp toplum dışına itilen, çoğu zaman hayvan gibi peşlerine düşülüp avlanan, köle gibi satılan ve hatta içinde yaşadığımız şu yüzyılda sistematik olarak Hitler’in gaz odalarında imha edilen çingeneler tüm bunlara rağmen gösterdikleri inanılmaz dirayet, intibak kabiliyeti ve maharetleri ile hayatta kalmayı başardılar.”
Bato Tomašević, Naif Sanat ekolüyle ve bu ekolde yetişen ressamlarla ilgili çalışmalarıyla, özellikle İkinci Dünya Savaşı yıllarında Balkanlar’da yaşadıkları ve sonrasında birçok tarihi sima ile kesişen yollarını biyografileştirdiği Balkanlar’da Yaşam ve Ölüm adlı kitabı ve 1958’de Münih’te yaşanan ve Manchester United futbol takımının yedi oyuncusunun da hayatını yitirdiği trajik uçak kazasından sağ kurtulması ile biliniyor ve anılıyor. Oysa ki, Romanların kökeni, tarihi ve yaşamları üzerine Tomašević’in Roman kökenli Rajko Djurić ile birlikte kaleme aldığı ve Dragoljub Zamurović’in fotoğrafladığı Dünya Çingeneleri adlı muhteşem kitabı hakkında herhangi bir bilgiye ulaşmak neredeyse imkansız. İngiliz eşi Madge ile birlikte Exeter’de yaşayan 88 yaşındaki Tomašević ile Dünya Çingeleri’ni konuştuk.
‘Çingene’ kelimesi, özellikle Avrupa dillerinde, ‘hukuka aykırılık’, ‘yasa dışılık’ ve ‘başıbozukluk’ benzeri çağrışımları nedeniyle aşağılayıcı bir sözcük olarak görülmeye başlandı günümüzde. Dünya Çingeneleri’ni isimlendirirken ‘Roma’ ya da ‘Roman’ yerine neden ‘çingene’ kelimesini kullanmayı tercih ettiklerini şöyle açıklıyor Tomašević.
“Bundan çeyrek asırdan fazla bir süre önce, 1989 yılında, bu kitap yayımlandığında ‘Roma’ terimi İngilizce ya da diğer dillerde yaygın bir şekilde kullanılmıyordu. Kitabın başlığında ‘Roma’ kelimesini kullansaydık, çoğu insan kitabın kimleri ya da neyi anlattığını anlamayacaktı.” diyor, Tomašević ve şöyle devam ediyor: “Ayrıca, ‘çingene’ kelimesi ‘seyyahlar’ (ki İngiltere’de ‘kalaycı’ olarak tanınırlar) için de kullanılmakta. Roman kökenlere sahip olmayan konar göçer bu seyyahlar yine de kitaba dahil edildiler. ‘Roma/Roman’ kelimesi Kraliçe Viktoria Dönemi İngiltere’sinde kullanılmaya başlanmış ve daha sonraları ise bu kelime daha çok ‘romantik’ çağrışımları ile kullanılır olmuş. (Benzer etimolojik kökenlere sahip bu kelimelerin kullanım şekilleri ve ara bağlantıları enteresan bir tez konusu olurdu doğrusu!) Yalnız şunu da söyleyeyim ki dönemin Roman Federasyonu Genel Sekreteri ve de bu kitabın eş yazarı olan Dr Rajko Djurić’in de kitaba bu ismin verilmesine itirazı olmamıştı."
Tomašević’in yazar olarak aldığı zekice bir kararla Dünya Çingeneleri, Romanların gerçekte takip ettiği varsayılan göç yolunu takip ediyor: Romanlarla birlikte ana yurtları olan Hindistan’ın kuzeyinden yola çıkan okuyucu Orta Doğu üzerinden Türkiye’ye; oradan Balkanlar ve Orta Avrupa’yı kat ediyor ve İngiltere’den sonra İrlanda’da bitiriyor yolculuğunu. 80’lerin sonunda bu coğrafyaların her birinde yerleşmiş ve zamanla kayda değer bir büyüklüğe ulaşmış olan Romanların izini sürüyor kitap iki yüzü aşkın nefes kesen fotoğraf eşliğinde. Okuyucu her bir ülkede yazarla birlikte konaklıyor ve o coğrafyadaki yerleşik halklar arasında farklı kültürel etkileşim süreçlerinden geçmiş olan Romanlarla gündelik yaşamları içinde haşır neşir oluyor. Ne var ki, okuyucunun çıktığı bu yolculuk İrlanda’daki Romanları belgeledikten sonra sona eriyor ve İrlanda’nın ötesinde, okyanusun öbür tarafında yaşayan Roman nüfusuna dair hiçbir bilgiye ya da fotoğrafa yer verilmiyor kitapta. Tomašević bu durumu şöyle açıklıyor:
“Amerika Birleşik Devletleri’ndeki çingeneler hakkında çok fazla bilginin kitaba dahil edilmeyişinin birkaç nedeni var: Öncelikle, o coğrafyadaki çingenelerin sayısı çok az ve Batı Avrupa çingenelerinden çok da fazla farklı değiller. Ayrıca, biz kitabı hazırlarken Amerika’daki çingenelere dair elimizde kullanabileceğimiz fotoğraf da yoktu.”
Avrupa içlerine doğru okuyucuyu peşi sıra sürükleyen belge niteliğindeki gerçeküstü ve bir o kadar da gerçekçi fotoğraflarda bir şey dikkati çekiyor: Bu yolculuğun Hindistan’dan Türkiye’ye kadarki kısmında Romanların yaşam alanlarının (ev, baraka, karavan, çadır vs.) içine girip çekim yap(a)mamış Tomašević ve ekibi. Bu durum ancak Türkiye’ye gelindiğinde değişiyor. Sulukule Romanlarının ev ve eğlence mekanlarında çekilmiş çok ilginç kareler var kitapta mesela. Türkiye’den batıya ilerledikçe Romanları yaşadıkları mekanlarda görüntüleme imkanı da giderek artmış. Bu gözleme dayanarak Romanların Avrupalılaştıkça “yabancı”larla ya da bir başka deyişle kendinden olmayanlarla etkileşime daha açık hale geldiği gibi bir izlenime kapılabilir okuyucu. Tomašević bu konuda şöyle diyor:
“O dönemde Belgrad’daki Yugoslav Review yayınevinin yöneticisi ve baş editörüydüm ve bu nedenle bir defasında bir aydan fazla süre işimden uzakta kalmam mümkün olmuyordu. Kitabı oluşturan yolculuklar serisine de ara ara katılabildim haliyle ve en uzun süre Hindistan’da kalabildim. Kitabın eş yazarı Dr. Djurić’in her yerde arkadaşları ya da bağlantıları vardı ancak özellikle Balkanlarda ve Türkiye’deydi bu kişiler. Ne var ki, kitap için çalışan ekibimiz fotoğraf çekimleri sırasında birçok ülkede dostça karşılanmadı tabii.”
Dünya Çingeneleri’nde adı geçen ya da fotoğrafı çekilerek bu kapsamlı projeye dahil edilen onlarca yüzlerce Roman var. Kitabın ilk baskısının üzerinden geçen 28 yılda Tomašević’in bizzat kendisine, ekibine, ya da kitabı basan yayınevine kitaba dair herhangi bir geri dönüş olmuş mudur acaba?
“Ne Romalardan ne de kitabın yayınlandığı ülkelerden kitabın içeriği ya da üslubuna yönelik hiçbir eleştiri almadık” diyor Tomašević. Ancak şöyle bir ayrıntıyı da ekliyor: Dünya Çingeneleri’nin hiç Fransızca baskısı yapılmadı bugüne kadar çünkü Fransız yayınevleri kitabın konusunu okuyucuları için yeterince ‘çekici’ bulmadılar.”
70’li yıllarda Türkiye’de de popüler olan ve daha sonra kati bir şekilde yasaklanması ile tarihe karışan ayı oynatıcılığı konar göçer Romanların geçimlerini sağlamak için yaptıkları işlerden biriydi. Romanlarla birlikte gerektiğinde yola düşen ve onların ayrılmaz bir parçası olarak görülen ayılar elbette Dünya Çingeneleri’nde de yerini almış. Bu ayılar ile sahipleri arasındaki ilişkiyi yakından gözlemleme ve fotoğraflama şansını yakalayan Tomašević ve ekibi bir yandan da eşi bulunmaz tarihi belgeler kaydetmiş oluyor haliyle. Bu ayıların istekleri dışında birkaç figürü ite kaka sergiledikleri aşikar ancak yolda gelişen bu beraberliklere işkenceye dayalı bir zalimlik mi yoksa zamanla evcil bir hayvana gösterilen türden bir ilgi ve sevgi mi hakimdi? Tomašević’in bu konuda cevabı net:
“O yıllarda ayı oynatıcılığı mevzusu Birleşik Krallık’ta ve Amerika Birleşik Devletleri’nde oldukça tartışmalı bir konuydu zaten. Gittiğimiz yerlerde oynatılan bu ayılara kesinlikle kötü muamele ediliyordu diyebilirim ve de hiçbir şekilde ‘evcil hayvan’ gibi görülmüyorlardı.”
Tomašević ve ekibinin Dünya Çingeneleri için çıktıkları yolculuk başlı başına bir serüvenler silsilesine dönüşmüş. Kitabı oluşturan onca demografik ve sosyo-kültürel bilgiyi derlerken sayısız zorluklar ve de “İyi ki bu kitabi hazırlamışım.’ dedirten olaylar yaşamış yazar. Hatırlayabildiği birkaç anısını bizimle paylaşmasını istediğimizde Tomašević ilk olarak seyahatlerinin Türkiye ayağında ona rehberlik eden ve bir trafik kazasında ölen İzmirli çingene Elmaz’ı büyük üzüntüyle hatırlıyor. Son olarak Dünya Çingeneleri için şunları söylüyor Tomašević.
“Çingenelerin (Sırp ve Hırvat dillerinde cigani kelimesi kullanılır) çok sayıda yaşadığı ve dünyanın her yerinde olduğu gibi hor görüldükleri bir Balkan coğrafyasında büyümüş biri olarak diyebilirim ki bu yolculuk ve ortaya çıkardığı bu kitap Naziler tarafından Yahudiler ile aynı derecede zulmedilmiş bu halkın kökenleri ve yaşamlarına dair bende çok fazla yanlışı düzeltmiş, eksiği gidermiş ve yeni şeyler öğretmiş oldu bana.