Elvis Peeters’ın kaleme aldığı, Sebastiaan Van Doninck’in resimlediği bir kuş ile bir kertenkele arasındaki bir kayaya sahip olma tartışması çevresinde gelişen Benim Kayam hikâyesi üzerine bir yazı.
Elvis Peeters’ın bir kuş ile bir kertenkele arasındaki mülkiyet tartışmasını konu aldığı, Sebastiaan Van Doninck’in resimleriyle hayat bulan hikâyesi Benim Kayam, Lale Şimşek Çalışkan’ın çevirisiyle hep kitap tarafından dilimize kazandırıldı. Hikâyeyi okuduktan sonra aklıma ilk bu soru geldi: Doğada mülkiyet var mıdır? Doğa yasasına göre herkesin kendisine belirlediği bir alan var ve herkes o alanına sahip çıkmakta özgür. İşin içine devlet girdiğinde yasalarla özel mülkiyet devlete karşı dahi bireyin hakkı korunmak zorunda. Peki, doğa yasasının var olduğu yerde mülkiyet hakkı nasıl belirlenir?
Hikâyemizin iki karakteri var biri özgürce uçabilen bir kuş, diğeri özgürce avlanan bir kertenkele. Kuşun her uçuşundan sonra dönüp dolaştığı ve üzerinde huzur bulduğu bir kayası var. Diğer yüzlerce kayanın içinden onu seçmiş. Onu kendi kayası olarak ilan etmiş. Bunu sadece o biliyor. Kayanın bir yere gittiği yok ya da buna itirazı da yok. Sonra bir gün kayasında dinlenmek için geldiğinde onu bir kertenkele karşılar ve bundan sonra uzun bir tartışma sürer. Her ikisi de neden bu kayayı seçtiklerini anlatır. Kertenkele diğer kayalarla neden ilgilenmediğini bu kayanın kendisi için neden kıymetli olduğunu ve kuşun özgürce uçabildiğini isterse başka bir kaya bulabileceği önerisini dahi verir. Aynı şekilde kuş ona kuş uçuşu yaptırabileceğini söyler fakat henüz güven ilişkisi kurulmadığından kertenkele bunu kabul etmez.
Bu karşılıklı konuşmalardan sonra artık o kayaya bakışı her ikisinde de değişmiştir. Kuş bir süre kertenkeleyi yalnız bırakır ama hâlâ kayanın kendisine ait olduğunu belirtir. Farklı bir yerde dinlendiğinde gerçekten kayasını özler. Orada denizin sesini daha başka duyduğunu hisseder. Geri döndüğünde kertenkeleyi bulamaz. Belki kayanın altında saklandığını düşünür arar bakar dört bir yanda izini arar ama ona ait bir iz bulamaz. Kuş artık kararsız kalmıştır. Bu kaya gerçekten kendisinin kayası mıdır?
Küçük yaş gruplarının önce ben sonra kendisine ait alan algısı gelişir. Ardından kendini ait hissettiği bölge. Bu böyle tüm yaş grupları için devam eder. Kimileri için aidiyet duygusu çok farklıdır. Kimileri özel alanını korumayı ve o alanı paylaşmamayı tercih eder. Hepsinin özünde kendisine ait olan bir şey vardır. Biri o alanı işgal ettiğinde artık o alan gerçekten onun alanı olmaktan çıkar mı? Kuşun sorduğu soru üzerinden uzun bir felsefi tartışma yürütülür diye düşünüyorum. Benim kayam, benim kayam mı?
Size ait olanı birinin onaylaması gerekir mi? Sizden başka biri size ait alan içerisine girerse ne olur? Özel alan, genel alan ayrımı nerede başlar? Doğa yasasında özel alan var mıdır? Aynı yerde yaşanmışlıklar neleri farklı kılar? Hikâyenin içinden bir dolu soru çıkartarak birçok farklı tema ile bağlam kurularak kitabın okuma süreci tamamlanıyor. Kitabın sonu yoruma açık bırakılmış. Tam da buradan yeniden yorumlanarak farklı sonlara ulaşmak mümkün. Her farklı bir son yeni bir bakış açısı kazandıracaktır.
Keyifli bir okuma ve düşünme hikâyesi olmuş. Çizimlerin soyut ve sıcak dengesi çok etkileyici. İçinden felsefe geçen her kitap gibi oldukça kıymetli bir hikâye olmuş. Keyifli okumalar olsun…