Soğan insanoğlunun tükettiği en eski sebzelerden biri. Kültür bitkisi olarak kullanımının Sümerlere dek uzandığı biliniyor. Tarımsal üretimin beşiği sayılan Anadolu topraklarında tarımı ve ticaretinin yapıldığına dair çok eski belgeler de mevcut. Türk mutfağında hemen her yemeğe lezzet katan, yeri geldiğinde ekmeğe katık yapılıp yenen, eskilerin pek çok derde deva gördüğü soğan hakkında ortaya çıkan yeni tarihsel bulgular onun başka bir özelliğini daha ortaya koyuyor.
Anadolu’da ilk büyük imparatorluğu kuran Hititlerden kalma buluntulara ülkemizin pek çok yerinde rastlamak mümkün. Hitit dininde kutsal sayılan ekmek, şarap ve biranın yanında soğanın da yer aldığı yıllardır biliniyor. Soğan hasadı için festivaller düzenlendiği, arınma ayinlerinde Hitit rahiplerince kullanıldığı çözülebilen kil tabletlerden öğrenilmişti. Ancak diğer pek çok yiyecek arasında soğanın neden kutsal sayıldığı hititologlar için bugüne kadar bir sır olarak kalmaya devam etti. Yepyeni bir buluş bunu aydınlatıyor.
Bundan beş yıl kadar önce Adıyaman’a bağlı Pezikli Köyü kırsalında bir Hitit ticaret kervanına ait olduğu sanılan kalıntılar bulundu. Pek çok ticari dökümanın yanında kil tabletlerden birinde bugüne kadar bilinmeyen bir efsane olduğu yapılan çalışmalar sonucunda anlaşıldı. Bu efsanede Şittili adındaki kahramanın başından geçenler anlatılmaktaydı. Hikâyeye göre soğan hayatın anlamını içinde saklıyor.
Efsaneye göre tarım ve bereket tanrısı Telepinu bir sabah kalktığında orağını bulamaz, çok öfkelenir ve âdeti olduğu üzere çekip gider. Daha önceki kayboluşlarındaki gibi toprağın bereketi kaçar, ekinler kavrulmaya başlar. Ne hayvanlar ne insanlar gebe kalabilmektedir. Tüm canlıların yanında tanrılar da aç kalır. Telepinu’nu babası baş tanrı Teşup bütün diğer tanrıları yardıma çağırır. Ancak bu kez hiç birinin çabası yeterli olmaz. Telepinu orağı olmadan geri dönmemeye kararlıdır.
“… Ne Hannana’nın (büyükanne tanrıça) arısı
Ne Teşup’un yıldırmları döndürebildi
Şauşga (bereket ve aşk tanrıçası) kanatlı arslanına binip gitti, döndüremedi
Öfkesi bitmedi…
Ağladı Hepat (telepinu’nun karısı) , git dedi ona..”
Şittili, Hititli bir metal ustasıdır açlıktan ölmekte olan ailesi ve hayvanları için bir çare aramaktadır. Göklere yalvarıp gözyaşı dökerken Telepinu’nun annesi Güneş tanrıçası Arinniti ona oğlunun orağını kaybettiği için öfkelenip gittiğini anlatır. Şittili bütün köyü dolaşıp altın toplamaya çalışır. Köylüler vermek istemezler. Öldükten sora altının bir işlerine yaramayacağını, altını verirlerse öfkeli tanrıyı geri getirebileceğini söyler. Topladığı altınlarla yaptığı orağı Arinniti’ye verir.
“…Hilal gibi parlayan orağı görünce
Güldü yüzü, Telepinu döndü geriye
Bereketiyle”
Anne tanrıça Arinniti mutlulukla Şittili’den bir dilek dilemesini ister.
“… Bu hayat nedir? Diye sordu Şittili (tanrıçaya)
Var mı bir amacı, niye yaşıyoruz? Söylesen yeter.”
Arinniti bunu üzerine heybesinden dev bir soğan çıkartıp cevabın içinde olduğunu söyleyerek Şittili’ye verir. Şittili heyecan içinde soğanı inceler. Soymaya başlar. Ancak soyduğu her katın ardından yine aynısı çıkmaktadır. Soğanı üç gün soyduktan içinde hiçbir şey olmadığını, elinde bir şey kalmadığını görür. Hayal kırıklığına uğramıştır ağlamaya başlar. Ve tanrının hediyesini lanetler.
“Kim soyarsa bunu bundan sonra benim gibi ağlasın” diye
Arinniti yeniden belirip niye ağladığını sorunca. Onu sözünde durmamakla suçlar. Tanrıça cevap verir:
“Sana hayatın anlamını verdim istediğince
Soyup kurcalaman için değil yemen içindi soğan
Tadına öyle varacak kıymetini anlayacaktın.
Didikleyeceğine yaşarsan tatlanacak ömrün gibi.”
Görseller: Abdessamad Hanine, Erik van Tienhoven van Weezel