Büyük Buhran zamanında kendi ayakları üstünde durmak zorunda kalan Mildred Pierce’ın hayatına odaklanan, James M. Cain’in 1941’de yayımladığı romanı Mildred Pierce üzerine bir inceleme.
Mildred Pierce, kocası tarafından aldatıldığını öğrenene kadar ailesiyle mutlu mesut yaşayan, ev işleriyle ve çocuklarıyla uğraşan bir kadındı. Kocası Bert’in ihanetiyle başlayan süreçte çocuklarıyla beraber kendi dünyasını inşa etmek zorunda kalır. Uzun bir sürecin ardından boşandığı Bert’ten sonra hayata tutunmak için birçok yola başvurur. Durmak bilmeksizin çalışır ve kendini çocuklarına iyi bir gelecek kurmaya adar. Bu yolda, çocuklarını mutlu etmek adına kaçınacağı hiçbir şey yoktur. Onlar için her şeyi yapar. İyi bir anne olmak ve onlara istediklerini vermek adına yorulmaksızın mücadelesi ilham vericidir. Ancak tüm bu mücadelesine rağmen yine de onlara her şeyi veremediğini görmesi onun için yeni bir dönemin başlamasına ve dünyasının yeniden değişmesine neden olur. Bu anlamda Mildred’in hayatında iki önemli kırılmanın yaşandığı söylenebilir: Kocasıyla ayrılığı ve Veda’nın doyurulmaz tatminsizliği. Bu anlamda Mildred Pierce romanının gerçekten de Mildred hakkında mı olduğu tartışılabilir, çünkü romana yön veren karakterin kendisi olup olmadığı çetrefilli bir konudur. Ancak bütün bu olayların merkezinde yer alması, yaşananlardan en fazla etkilenen karakter olması onu çemberin merkezine yerleştirir. Tüm karakterler arasındaki temel bağı kurmasına neden olur. Belt, Veda, Ray, Monty, Wally... Bir hedef, bir etkileşim alanı olarak ortaya çıkar.
Romanın ana karakteri Mildred Pierce’tır, ancak romana asıl yön veren karakter Veda’dır. Veda’nın düşünceleri, hareketleri romanın yönünü belirleyen ana unsurdur. Bu açıdan romana bakıldığında ilginç bir tabloyla karşılaşırız. Mildred, Veda’nın hareketleri karşısında oldukça çaresiz bir pozisyondadır. Onun eylemleri karşısında karşılıksız ve sınırsız bir kabullenme gösterir. Veda’yla annesi Mildred arasındaki ilişki tanrıyla insan arasındaki ilişkiye yakındır. Biri karşılıksız istekler sunar, öteki karşılıksız eylemlerin içinde bulur kendini. Veda tanrı gibi ister, annesi insancasına verir, bazen duyguları bazense iradesiyle. Mildred sorgulamaya yakın değildir, kabullenir; Veda istemek için sürekli yeni bir şey bulur ve bunu kendince haklı kılacak sebepler sunar. Bu tanrı-insan ilişkisinde kaderi yazan da tanrı gibi Veda’dır, o yazar annesi yapar. Roman bu iki uç arasında gidip gelir. Sonunda Mildred baş kaldırdığında her şey çok gecikmiştir. Son bir atılım yaşanır ancak bu da yeterli değildir.
Mildred Pierce romanının çeşitli koşutluklar kurduğu önemli bir kaynak olarak Madame Bovary düşünülebilir. Ana planda Veda karakteriyle Madame Bovary’nin çeşitli benzerlikleri var. İkisi de içinde bulundukları orta sınıftan kurtulmak, soylu sınıflara yakın olmak ister ve bu uğurda her şeyi yapmayı göze alırlar. İkisi de bunu zamanla keşfeder ve üst sınıflara yakın olmaktan haz aldıklarını hissederler ve bir kere bu arzuya kapıldıklarında geri dönüşü düşünmezler. Bu uğurda Bovary’nin arzularına kocası, Veda’nınkilere annesi seferber/hizmetçi/engel olur ve her ikisi de yeterli olmaz, kaybeder. Her iki romanın sonuna bakıldığında da ana karakterlerin mutlu başlayan hikâyelerinin hüsranla sona erdiği gözükür. Buna isteklerinin onlar için her şeyin amacı hâline gelmesinin mi yoksa bu uğurda gözlerinin hiçbir şeyi görmeyecek kadar körelmiş olması mı neden oldu, bu tartışılabilir. Aslında her ikisi de kesişen ve iç içe geçen durumlara sebebiyet verir. Bu açıdan Veda’yla Madame Bovary’nin yakınlıkları incelemeye değer.
Roman boyunca ortaya çıkan bir diğer esas unsursa toplumun bakış açısı. Bir yerde toplumun alışkanlıklarından hibçir yerde ve hiçbir koşulda vazgeçmediği düşünülebilir. Mildred’in bütün başarısına rağmen isminin hak ettiği biçimde kullanılmaması, başarısının gölgelenmesi, kendisinin öne çıkamamasının arkasında kadın oluşu ve orta sınıftan geliyor olmasının yattığı görülür. Buna bir diğer örnek olarak Mildred’in sevgilisi, ikinci kocası ve büyük bir aile geçmişine sahip Monty Beragon’un iflasına, mirasyediliğine, bütün problemlerine rağmen toplum tarafından iyi lanse edilmesi, sadece aile adının bile ona birçok kapı açması gösterilebilir. Beragon ile Mildred evlendiğinde toplumun bunu Mildred için büyük bir nimet olarak görmesi, alışkanlıklarından ve körlüğünden vazgeçmeyen toplumun hastalıklı yanını bütün çıplaklığıyla ortaya koyar. Sıfırı tüketen Beragon, toplum için hâlâ değerli bir figürdür. Toplum, her yerde ve her şartta aynı, kör, gerçeğe müdahale edip onu manipüle eden bir varlıktır, doğası değişmez.
Anlatının kaderinde öne çıkan unsur karakterlerin davranışıları. Karakterler durumları belirler, her şey onların elindedir. Dışarıdan bir müdahale söz konusu olmaz. Yazar olayları yönlendirmekten ziyade kendini karakterlerinin gelişimine ve yönelimine bırakır. Bu eksende anlatının kaderini belirleyen karakterler, kendi yaşam sınırları içerisinde varlıklarını sürdürür. Edilgen durumdaki yazar bir göstericidir, anlatının etken tanrısı değil.
Öte taraftan romana bir katil ile maktül hikâyesi olarak bakmak mümkün müdür? Veda’nın bir katil, Mildred’inse bir maktül olarak analizleri yapılabilir mi? Bunu sadece fiziksel boyuttan öte psikolojik olarak da ele almak gerekir. Çünkü Veda’nın eylemlerinde her şeyi derinlemesine sarsabilecek, annesini yıpratan ve onu kendi kaderini yaşamaktan uzaklaştıran bir şey vardır. Maktül olarak Mildred kızının karşısında oldukça çaresiz ve ürkektir. Güçlü karakterinin en zayıf noktası ondan meydana gelen, kendi karnında taşıdığı yavrusudur. Dolayısıyla katil karşısında çaresiz kaldığı gözükür. Veda’yı kaybetmekten korkan Mildred, onun için olmaz işlere girişir, onu kendine yakın tutmak için her şeyi yapar. Ancak katil, eylemini hem fiziksel hem de psikolojik olarak gerçekleştirir.
Belt ve Wally’in haraketleri de romandaki erkek karakterlere bakıldığında pek iç açıcı değil. Beragon vârisi de aynı şekilde. Roman boyunca kadın karakterlerin çarpışmaları bütün şiddetiyle devam ederken erkekler birer araca dönüşür. Kadınların eylemleri karşısında edilgen ve kabulgendirler. Yalnızca Belt’in Mildred’i terkedişi ve Wally’nin ona yardımı söz konusu olduğunda varlıklarının birer önemi olduğu gözükür. James M. Cain’in bu açıdan kadın karakterleri öne çıkardığı ve asıl hikâyeyi onlara dayandırdığı söylenebilir.
James M. Cain’in Mildred Pierce adlı romanı ana karakterinin kızı ve toplumla ilişkisini, çatışmalarını, arzularını anlatan değerli bir eser. 1945 yılında filme, geçtiğimiz yıllarda HBO tarafından mini-diziye alınan film, Amerikan edebiyatı açısından da değerli bir yapıt. Bir anne-kız, erkek-kadın, toplum-birey çatışmasını aşan eser Berkan Kirmit ve İpek Kökeş’in çevirisiyle Alakarga Yayınları tarafından geçtiğimiz yaz aylarında dilimizde yayımlandı.