Mehmed Ali Çalışkan ile yayına başladığı ilk günden bugüne dijital yayıncılığa kattıklarıyla kısa sürede okurların ilgisini çeken babil.com ve kitap dergilerine farklı bir soluk katarak okura yeni okuma alanları inşa eden Arka Kapak dergisini konuştuk.
babil.com aslında Libronet firmanızın altındaki birçok markadan birisi. Hikâyesini anlatır mısınız biraz, nasıl gelişti?
Ben meslek olarak yazılım kökenliyim, uzun yıllardır yapıyorum hala da yapmaya devam ediyorum. Teknoloji ile iç içeyiz. Mühendislik eğitimi almama rağmen yüksek lisanstan beri edebiyat ve felsefeye ilgim olduğundan teknolojiyle kitabı bir arada düşünebileceğimiz, bildiğimiz bir işi yapmak için bilmediğimiz bir alana girelim demiş olduk. Yayıncılıkla önceden bir ilişkim yoktu ama teknolojiyle yakın ilişkim vardı. Bu yüzden babil.com’u marka olarak konumlarken teknolojinin ortasında bir yere yerleştirip onu Türkiye’de kitap sektörünün içine doğru ilerlettik. Babil.com teknolojiye yaslandığı için bu işin en iyi ilerleme kaydedebileceği nokta internet kitapçılığı yani online kitapçılık ve elektronik kitap hizmetleri olacaktı o yüzden böyle bir seçim yaparak başladık.
İlk kurulduğunuz zamanlarda olumlu ya da olumsuz nasıl tepkiler aldınız? İnsanlar yeni bir şeye çoğu zaman ön yargı ile yaklaşıp kolay kolay sevmiyorlar, sizi de ilk başta yadırgadılar mı?
Türkiye’de girişimler o kadar dinamik ve canlı olan şeyler ki her gün yeni bir girişim çıkıyor, sizi de öyle görürler yani, gördüler de zaten. Bize en çok sorulan soru “bu kadar kitap sitesi varken sizin farkınız ne olacak, niye çıktınız?” biz de dedik ki “Bu kadar kitap sitesi olabilir ama biz internet kitapçılığına teknoloji ile daha iç içe yeni bir soluk getirmek istiyoruz ve bu işi seviyoruz, yapmak istiyoruz.” dedik ve hakikaten ilk sene ekip çok yoğun, çok sıkı çalıştı ve biz birçok siteyi geride bırakarak pazarda dördüncü sıraya yerleştik. İnsanlar tabii ki ilk çıktığınız zamanda sizi hemen benimsemezler, eski alışkanlıklar var. Biz bir de ilk çıkarken sadece kitapla çıkmadık aynı zamanda e-kitap ile çıktık dolayısıyla insanların ikinci bir alışkanlığıyla da o alışkanlığın sürdürülmesi için e-kitabın önemini anlattık. Onların alışkanlıklarını değiştirmeyi onlara teklif ettik bu da kolay bir şey değildi. Bence Türkiye’de şu anda e-kitapta gelinen nokta her ne kadar hayal ettiğimiz kadar ileri bir nokta olmasa da bu gelinen nokta belli bir oranda kitap sektörünün dikkatlerinin elektronik kitaba çevrilmesindeki en büyük katkı bizimkidir bence. Çünkü bunu en çok gündemde biz tuttuk. İlk yerli marka olarak Calibro’yu, elektronik kitap okuyucu cihazı olarak gündeme getirdik. Zamanla bizim elektronik kitaba verdiğimiz önem çok daha artacak. 2018’de Dünyada beklenen elektronik kitap alanındaki büyümeye Türkiye’yi hazırlamaya çalışacağız.
Aslında babil.com’un okurlar ile buluştuğu zamanlarda birkaç büyük dijital satış platformu vardı. İki sene gibi kısa sürede onların arasına girdiniz ve okurlar ile samimi bir bağ kurdunuz. Bunu nasıl sağladınız?
İlk kurulduğumuz zamanlarda ekipteki arkadaşları toplayarak şöyle bir şey söyledim “Markalar insanlar gibidir, insanlar karşısında ne kadar tüzel de olsa bir kişi görürler. Biz bu kişiyi inşa etmeliyiz. İnsanlar bize baktıklarında önce bir mühendis görmeliler yani bu çocuklar teknolojiden anlıyorlar imajı oluşturmalıyız. İkincisi, insanlar bize baktıklarında entelektüel bir insan görmeliler yani bunlar yaptıkları işi biliyor, bilgiyi, kitabı önemsiyor, bunu sadece satılacak bir meta olarak değil, bir değer olarak da ortaya koyuyorlar. Üçüncüsü de bize baktıklarında bu insanlar eğlenceli bir insan görmeliler. Yani evet bunlar bir mühendis gibi, bir entelektüel insan gibi ama aynı zamanda da eğlenceliler. Kurdukları renkli bir dünya ve bizi de bu dünyaya davet ediyorlar, bizi de önemsiyorlar. Bu üç kişiyi inşa edebilirsek kişi olarak, insanlar bizi sevecektir” dedim. Hakikaten şu an babil.com markasına baktığınız zaman bunu aşağı yukarı gösterebiliyoruz. Bence insanların bizi sevmesindeki en büyük neden bu kişiselleştirme oldu.
Defter ya da dergi gibi küçük hediyeler okurlarla aranızı iyi tutmanızda bir etken oldu sanırım. Diğer platformlara göre farklı şekillerde buluştunuz okurlar ile.
Bu bizim eğlenceli tarafımızın bir parçası. Orada söylediğiniz gibi gerçekten biz hiç büyük hediyeler vermedik, büyük kampanyalar yaptığımız zamanlar oldu ama bu bize dışarıdan gelen tekliflerle oldu. Normalde biz insanlara büyük ucuzluklar, indirimler vaat etmedik. Sadece paketini açtığında o pakette bir mutluluk yaratmaya çalıştık. Bizim paket tasarımımız da farklıdır. Hala anlamakta güçlük çektiğim bir durum da Türkiye’de büyük platformların kargo poşeti içinde kitap ya da başka bir ürün göndermesi. Bu kendi kurumsal kişiliğini inkâr etmesidir. Benim gelen pakete baktığımda Mng, Yurtiçi, Aras logosu olmamalı -isimlerini veriyorum,bunlar çalıştığımız iyi firmalar- Benim ilk gördüğüm babil.com logosu olmalı. Elime aldığım o pakette babil.com’un kişiliğini hissetmeliyim. Kargo poşeti içerisinden kitaplar çıkmamalı. O paketin tasarımından tutun da kolayca açılması, içinden çıkan küçük defterler gibi. Yani bunlar bizim eğlenceli tarafımız aslında.
Yayıncılığın giderek zorlaştığı bir dönemde dijital kitap satış platformları yayıncıların işini biraz daha kolaylaştırıyor sanırım?
İki anlamda kolaylaştırıyor. Birincisi pazarlarını genişletiyoruz. Türkiye’de büyük kitapevi zincirleri var, bir de küçük kitapevleri var. Büyük kitapevi zincirleri kendi kitabını kendisi dağıtıyor zaten, küçük kitapevleri ise büyük dağıtımcılardan kitap alıyorlar. Siz küçük bir yayıneviyseniz kitabınızı büyük zincirlere zaten sokamıyorsunuz, küçük kitapevlerinin ise sizden kitap alması için sizin onlarla tek tek iletişim kurmanız gerek. Onun için küçük yayıncının işi gerçekten çok zor. Bakın Amerika’da küçük yayıncılığın güçlenmesi ve büyükler arasında pazar bulmasının bir nedeni de Amazon’dur. Aynı şekilde Türkiye’de de kitaplarını internet üzerinden satan yayıncılar var. Şu an internet yayıncılığının payı küçük görünebilir ama bu pay büyüyecek. Öte yandan internet satışı yönetilebilir bir süreçtir. Biz bir yayıncının kitabını sattığımızda yayıncıya dönüp çok derinlikli bir data verebiliyoruz. İnternet kontrol altındadır, elektronik kitaba geçildiğinde ise bu datayı çok daha derinlikli sağlayabileceğiz. Kişi kitabı okurken hangi sayfada daha çok durdu, hangi sayfayı direkt geçiyor, kitabı nerede bırakıyor… Elektronik kitap aslında yayıncılar için altın değerinde. Siz bir kitap yayınlamışsınız ve okurla canlı olarak; okurun zihniyle, okuma alışkanlığıyla, okurun okuma günlüğüyle nasıl buluştuğunu düşünün… Sizin o kitabın ikincisini, üçüncüsünü yaparken daha iyi bir iş ortaya koyabilmenizi sağlar.
Bu konuda dijital kitap satış platformları aslında çok faydalı ancak eski ve büyük kitapçılar yavaş yavaş kapanıyor. Yani dijitale mi yeniliyorlar, yoksa biraz da okurun ilgisizliğinden kaynaklı mı, ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Yok, onlar zincirlere yeniliyorlar. Türkiye’de internet pazarı henüz kitabevlerini yıkabilecek büyüklükte değil. Öyle olsaydı biz babilmekan’ı açmazdık. Bu kitabevleri, büyük de olsa, köklü de olsa alışveriş merkezlerindeki zincirlere yeniliyor. Çünkü insanların alışkanlıkları değişiyor. Öncelikle şunu söyleyeyim, dünyayı gezenler bilir, “Avm denilen konsepti kim icat etti?” deseler ben “Türkler icat etti” derim. Başka yerlerde gördüm ama avm mantığını sosyal bir etkileşim alanı olarak icat eden biz Türkleriz. Dünyanın hiçbir yerinde bu şekilde bir yapılanma yok. Var olanda bir girip alacağın şeyi alıp çıkarsın. Ama Türkiye’de sineması, restoranı oradadır, aile bir girer oraya tüm gününü orada geçirir. Bunu sebebi Türkiye’de cadde ve sokaklar insani değildir, burada belediyelere büyük büyük taşlar atıyorum. Sadece arabalar için tasarlanmış, araba bile kullanamıyorsunuz aslında. Cadde ve sokak olmayınca cadde ve sokak ticareti de ölüyor. Bu eskiden de çok iyi değildi. Bir örnek vereyim Londra’da, çok duyuyoruz adını, Oxford Caddesi ya da bu caddeye paralel diğer caddeler, bizim İstanbul’da sadece Bağdat caddemiz var, Londra’da tüm caddeler böyle. Kaldırımları geniş tasarlanmış, binalar temiz ve düzenli dolayısıyla cadde alışveriş, ticaret imkânı sağlıyor. Bizde bunu yerine getirmeye çalışan ise avmler. Avm bir Ortadoğu çözümüdür. Avmlere siz hiç İngiliz, Amerikan turist çekebiliyor musunuz? Çekemiyorsunuz, Arap turist çekebiliyorsunuz. Ekonomiyi gerçekten büyütmek istiyorsak avmleri değil sokakları büyütmemiz gerek. Buradan yola çıkarsak soruya tekrar döneyim, Türkiye’de kitabevlerinin kapanmasına neden olan bazı şeyler var. Bunların müşterileri azalmıyor, rant sistemi değişiyor, bulundukları mahalleler başka sektörlere hizmet etmeye başladığında kiralar da yükselmeye başlıyor. Kitapçılar da bu kiraları ödeyemiyor. Aynı zamanda da okurlar avmlere yöneliyor. Biz bunun çözümünün semt kitapçılığından geçtiğini düşünüyoruz.
babil.com aynı zamanda e-kitap ve e-okuyucuların da temin edildiği bir sistem. Edebiyatın dijital ortama aktarılmasına nasıl bakıyorsunuz?
Bir şeyin nesnesi o şeyin içeriğini etkiler, içerik de nesneyi etkiler. Sizin giyiminize kuşamınıza bakarak nasıl bir insan olduğunuzu söyleyemeyiz ama giyiminiz kuşamınız nasıl bir insan olduğunuzdan etkilenir. Bu da böyle bir şey. Elbette ki edebiyatla kâğıt arasında kadim bir ilişki var ama bu mutlak bir ilişki değil, kültürel, tarihi bir ilişki. Edebiyat kağıt üzerine icat edilmedi, insan zihninde icat edildi. Asıl olan sözdü, asıl olan cümlelerdi. Onun için biz bu cümlelerin herhangi bir medyada ifadesini edebiyatın tecellisi olarak düşünüyoruz. Aslolan içeriğin kendisidir. Ben de kâğıtları seviyorum, evimde tonlarca kitap var, çocuklarım o kitapların arasında büyüsün istiyorum. Kitabın bir nesne gücü var, içeriğin ötesinde ama bir yere kadar. Mesela uçakta giderken kitabı cihazdan okuyabilmek varken kağıt kokusunu seviyorum diye kendimi böyle bir imkandan neden kısıtlayayım. Kâğıt da güzel kokar, gül de güzel kokar, ağaç da güzel kokar ama biz bilginin peşindeyiz. Okurun bir kitaba daha kolay ulaşabilmesi ve bir yazarın daha çabuk keşfedilebilmesi açısından dijital ortam önemli. Ekonomik durumu hala iyi olmayan taşralarımız var. Burada hangi çocuk kolayca kitaba ulaşabiliyor? Biz onlara ulaşmaya çalışıyoruz onun için dijitale karşı kaprisleri bırakmamız lazım. Ben Urfa’daki bir çocuğa kitap ulaştırmaya çalışırken, birileri bana “e-kitap dijitaldir, diğerleri matbudur” gibi şeyler yapmasınlar. Onlar kendi fetişizmleri içerisinde oyalanıp gitsinler.
Tabii edebiyat maceranız sadece Babil.com ile sınırlı değil, Arka Kapak Dergisi’ni de çıkarıyorsunuz aynı zamanda. Arka kapak fikri ne zaman gelişti acaba?
babil.com’u kurduğumuzdan beri aklımızda vardı. Her sektörün dergisi var, biz de kurulduğumuzda kitap dergileri vardı ama sektörel bir dergi yoktu. O yüzden bir Arka Kapak’ı ilk başta bir yayıncılık sektörü dergisi olarak tasarladık fakat sonra sektörel bir dergi yaptığımızda okurun da ilgisini çekmesini istediğimiz için- çünkü yayıncılık sektörünün bir parçası da okurdur, hatta sektörün önemli bir aktörü- kitap-kültür dergisi yapalım dedik ama elimizden geldiğince sektöre de yer veriyoruz. Okurun doğru kitaba ulaşabilmesi için öneriler yapıyoruz, ilgisini çekecek yazılar yayına hazırlıyoruz. Bizim derdimiz Arka Kapak’ta bir yazardan bahsediliyorsa bunu okuyabilirsin demekti.
Kapaklar dergilerde vitrin görevi görüyor ve okuru oldukça etkiliyor. Düz bir zemin üzerinde hoş illüstrasyonlar oluyor her sayınızın kapağında. Siz kapak çalışmalarını neye göre belirliyorsunuz, dikkat ettikleriniz neler?
Derginiz eğer vitrine çıkıyorsa insanların ilk baktığı şey kapaklar oluyor, kapağını beğendiyse alıp içini karıştırıyor. Bu açıdan kapağı derdimizi net olarak anlatabilecek estetik bir ortam olarak düşünüyoruz. Hatta dergiyi ilk konumlandırırken her ay dosya konumuz bir roman olacaktı, o romanın etrafında yazara ve çevre yazarlara bakacaktık. İlk romanımız da modern Türk romanının zirvesi saydığımız Saatleri Ayarlama Entitüsü’ydü. Böyle bir romanla girdik, yılın son sayısında da modern Türk romanının başka bir zirvesi Yalnızız’la çıkmış olduk. Bizim için şunu söylemiş olduk: Roman dediğimiz şey Tanpınar’la Peyami Safa arasında dolaşan bir şeydir. Yani örnek veriyorum biz Saramago’yu da Tanpınar’a göre okuruz, Marquez’i de Peyami Safa’ya göre okuruz. Çünkü bizim dilimiz Türkçe. Türk edebiyatının bize çizdiği edebi zevkle yabancı edebiyatı okuruz. Bu yerliliğimizi vurgulamak için ilk sayımızı ve son sayımızı önemli Türk romanına adadık. Tabii ki arada Oğuz Atay gibi, Orhan Pamuk gibi önemli yazarlarımıza yer verdik yabancı yazarlarla birlikte. Kapakla ilgili fikrimiz şuydu: Hangi romanı ele alıyorsak biz o romana kapak tasarlayalım, dedik. Yani bu kapak böyle olsaydı daha güzel olurdu, demek gibi. Bunu ilk sayımızda başardık. Ondan sonra Orhan Pamuk’un Kara Kitap’taki dünyasını anlatmak için bir şeyler çizdik, ardından Sabahattin Ali’de Raif Efendi ve Maria Puder’i çizdik fakat zamanla seçtiğimiz kitaplarda o kitabı doğru anlatacak sahne bulmakta zorlandığımız ve de kapaklarımızı sadece o kitabı okuyan okurlarımız bileceği için derginin fark edilebilirliği zarar görür diye artık daha çok yazarın yüzünün ön plana çıktığı, yazara romandan bir teme kazandırabileceğimiz tasarımlara geçtik. Mesela ilk olarak İhsan Oktay Anar’ın portresini onun bir kahramanıyla ifade ettik. Saramago’nun ünlü fotoğrafına yeni bir yorum getirdik, gözünün önünde bilye vardı onu dünyaya çevirdik. Şimdi Peyami Safa sayımız çıktı, orada Peyami Safa’nın arkasına bir apartmanla bir konağı koyduk. Türk modernleşmesindeki Doğu-Batı ikilemini vurgulayabilmek için. Yazarın portresini öne koyup, arkasına onun temasını çiziyoruz. Kapak çok önemli, ikinci yılımızda yani 13. sayımızla beraber yeni bir değişiklik daha yaptık. Beyaz zemin yerine hafif renkli zemin kullanımına başladık, biraz daha derginin fark edilebilirliğini artırmak için. Ama her zaman estetik kaygımızdan vazgeçmeyeceğiz; çünkü biz güzel bir ülkenin, güzel bir inancın, güzelliği önemseyen bir topluluğun mensubuyuz. Güzellik bizim için önemlidir, Turgut Cansever’in öğrencileriyiz bir yandan da. Turgut Hoca dünyaya güzel bakmayı önemserdi ve mimarlığın da güzel bakma sanatı olduğunu söylerdi. Bizim için de onun için yaptığımız her şeyin güzel olması önemli.
Peki, kapaktaki yenilikler dışında Arka Kapak’la ilgili yakın zamanda başka yenilikler var mı?
Eğer becerebilirsek şöyle yenilikler düşünüyoruz: Arka Kapak’ın içeriği gittikçe eklektik hale geliyor, buna bir itiraz yok açıkçası. Sonunda gençlik sayfaları, arada bir çizgi roman oluyor, teknolojiyle ve çağdaş yayıncılıkla ilgili içerikler olabiliyor. İçerikler farklı alanlara hitap edebiliyor, biz aslında bunları çok güzel birleştiren bir çatı kurduğumuza inanıyoruz aslında ama ilerde Arka Kapak’ı takip eden kişiler kendilerine hitap eden sayfaların daha çok olmasını isteyebilirler. Böyle talepler gelebileceğini tahmin edebiliyoruz. Mesela genç-yetişkin okurlarımızın sayısı hızla artıyor. Çok hızlı artıyor ve bu okurlar kendilerine hitap edebilecek, okumaktan çok daha büyük zevk duyacakları sayfaların sayısının artmasını talep edebilirler. Biz de şimdiden buna hazırlık açısından birkaç ek düşünüyoruz Arka Kapak’a. Biliyorsunuz Türkiye’de kitap dergiciliği gazete eki olarak çıkıyor zaten. Biz de asıl bir dergiyiz, asli bir dergiyiz durumuna inandığımız için eklerimiz olsun diye düşünüyoruz. Mesela gençlik sayfalarımızı daha da büyüterek sadece gençlik ekine taşıyabiliriz. Çocuk edebiyatına ve yine çocuk edebiyatıyla beraber çocuk velilerine, öğretmenlere pedagojik içerik bulunduran -bu arada çocuk edebiyatı ile pedagojiyi bağlamamak gerek, ayrı mesele- okuma rehberliği, yani benim çocuğum ne okuyabilir diyenlere, hem okuma rehberliğini olduğu, hem de çocuk edebiyatının tanıtıldığı, çocukların da oyalanabileceği içeriklerin olduğu bir çocuk edebiyatı eki de düşünüyoruz. Bir de birkaç iyi çizer bulabilirsek Türkiye’de kendi çizerlerimizi çizdirerek bir çizgi roman eki de düşünüyoruz. Bu ekler geldikçe dergimizin poşetine girebilecek, şu an bayideki dergiler poşet içinde değil karıştırılabilsin diye ama ekler gelince mecburen poşetlenecekler.
Bu arada yakın zamanda babilmekan’ı açtınız. Umarım oranın ömrü de uzun olur. Peki, babilmekan’ın açılması ile birlikte dergi ekibinin ya da yazar kadrosunun okur buluşmaları olacak mı?
Olacak. Burada Arka Kapak’ın organize ettiği “nasıl okuyorum, nasıl yazıyorum” buluşmaları olacak. Bir yazarla onu iyi takip eden bir okuru yan yana gelecek, yazar yazma macerasını, okur da okuma macerasını anlatacak. Çünkü bir kitabın bir uzayı vardır, bu uzayda karakterler vs. yaşar ama o uzayı harekete geçirecek iki şey vardır, biri yazarın yaratıcılığı, ikincisi de okurun yaratıcılığı. Okumanın yaratıcı bir eylem olduğuna inandığımız için, okurun yaratıcılığı olmadan yazarın yaratıcılığı hayat bulmaz. O yüzden biz yazarla okuruz yan yana getirip değerlendirmek istiyoruz. Nitekim Arka Kapak da hem bir okur hem bir yazar dergisidir. Dolayısıyla babilmekan’larda, bunların sayısı 2017’de artacak, yazarlarla okurların buluştuğu etkinlikler yapacağız.
babil.com, Arka Kapak, babilmekan ve diğerleri iç içe olan değerli projeler. Yakında dâhil olacak yeni bir proje var mı?
Şu an babilmekan gündemimizi alacak. Arka Kapak ve babil.com’u büyütmemiz gerekiyor. Calibro’yu yeni bir e-satış modeline taşımamız söz konusu. Dolayısıyla mevcut projelerimizi olgunlaştırmamız gerekiyor. 2017 yeni bir şeyi duyuracağımız bir yıl olmayacak. Ama olursa da yapmaktan keyif duyarız. Yeni bir proje değil ancak babil.com’un sponsor olduğu Cezeri projesi var-büyük Tük mühendisi, Papersense’de kitaplarını yayımladık- 1200’lü yıllarda çizdiği ürettiği makineleri biz bir kitap olarak bastık. Dünyada Cezeri ilk defa tam olarak çalışılmış oldu. Bu makinelerin bir kısmı üretildi, geri kalanlar da üretilecek ve bu makineler dünyada çeşitli müzelerde sergileniyor. Babil.com’un hayallerinden biri diyelim İstanbul Cezeri Teknoloji Müzesi’ni kurmak. Bunun için 2017’de Cezeri’nin makinelerinden çok daha fazla yapmış olacağız. Şu ana kadar altı makinesi üretildi sanırım, 2017’de bir altı tanesi daha üretilir. Böyle böyle gittikçe büyük bir Cezeri müzesine yaklaşmış oluyoruz.
Son olarak yakın zamanda 13. Sayınız raflarda yerini aldı. Dergiyi ve babil.com’u tanıyanlara ve yeni tanıyacak olanlara ne söylemek istersiniz?
Arka Kapak’la ilgili şunu söylemek isterim: Arka Kapak hiçbir ön yargıyı bulundurmadan doğrudan elinize alıp inceleyebileceğiniz bir dergi. Bu derginin sahibi Türkiye’de ve dünyada nitelikli yazını, nitelikli edebiyatı ve her türlü okuru önemseyen bir ekip. En çok sorulan soru “Arka Kapak kimin, Arka Kapak’ı kim finanse ediyor” filan. Arka Kapak gerçekten kitap sektörünün dergisi öncelikle bunu söylemek lazım. Hiçbir grubun, hiçbir ekolün hâkimiyet kuramayacağı, hiçbir ideolojinin edebiyatı ezip de ideologluk kuramayacağı gerçek bir edebiyat dergisidir. Biz şu ana kadar Arka Kapak’ı eline alıp da onunla duygusal bir bağ kurmayan insana rastlamadık. Herkesin eline alıp bir kere şans vermesini istiyorum.