Şiir ve öyküleriyle bir nesli etkileyen edebiyatçı bir anne-baba, bilgisayar mühendisi bir oğul. Hayri Turgut Uyar ile Tomris-Turgut Uyar ve edebiyat üzerine konuştuk.
Edebiyatla ilgilenip de sizi tanımayan bir kitle var, tanıyıp da çok şaşıranlar da. Tomris Uyar ve Turgut Uyar’ın çocuğu olarak sizi tanıdıklarında aldığınız garip tepkiler var mı?
Çok fazla edebiyatçılar arasında olmadığım için tanımayanlar var. Ama genelde benimle tanışmadan önce bir şekilde duymuş oluyorlar. Turgut'un ve Tomris’in oğlu olduğumu bilmeyen insanlar öğrendiklerinde şaşırabiliyorlar ama öyle garip diyebileceğim bir tepkiyle karşılaşmadım.
Bize biraz çocukluğunuzdan bahseder misiniz?
Çocukluğumun ilk olarak hatırladığım kısmı Büyükdere’de deniz kenarında ufak bir ev vardı. Oradan Etiler’e taşınmıştık. Çocukluğuma dair daha çok Etiler’i hatırlıyorum. Etiler'de o sıralar çocuklara uygun bir ortam vardı. Herhalde o yüzden Etiler’i tercih ettiler. Okul dışındaki zamanlarımda sürekli başka çocuklarla sokakta oynayan bir çocuktum. Çok fazla evde oturmazdım. O yüzden eve dair anılarım da fazla değildir. Tabi ki annem babam ne yapardı az çok hatırlıyorum da genellikle hep dışarıdaydım. Bu yüzden anılarım beklendiği kadar fazla değil.
İyi bir okur musunuz? Mesela Türk Edebiyatında ilginizi çeken yazarlar kimler?
Oğuz Atay ve Bilge Karasu daha çok ilgimi çeken yazarlar. Hiçbir zaman kendimi iyi ve yeterli bir okur olarak görmüyorum. Bu, ailemden dolayı beni mahcup eden şeylerden biridir. Daha iyi bir okur olmam gerekirdi. Özellikle Türk Edebiyatı açısından iyi bir okur değilim. Hiç okumuyor değilim ama daha iyi olabilirdi diye her zaman bir suçluluk duygusu var.
Anne babanızdan dolayı insanlar da beklenti içine giriyor tabi.
Anne babadan çok, insan kendinden bir şeyler bekliyor. Başkalarının düşündüğü benim için çok da önemli değil ama bazı yerlerde de insanlar haklı olarak anne babanızdan dolayı daha çok şey bekliyor. Bu da bir baskı yaratıyor haliyle.
Anne ve babanız bir eser ortaya koyarken nasıl bir ruh haline bürünüyorlardı acaba?
Babamın çalışmasını çok fazla görmedim açıkçası. Kayayı Delen İncir vardı sadece o zamanlar. Başta da söylediğim gibi çok evde olan bir çocuk değildim. Dolayısıyla net bir şey diyemeyeceğim. Ama annem çok düzenli çalışırdı. Kendi kitabı olsun çeviri olsun gayet belli bir düzen içinde çalışan bir insandı. Babam için daha çok söylenen; gün içinde sürekli notlar alır, daha sonra o notları toparlayarak çalışırdı. Babamı hiç düzenli çalışırken görmedim ama annem gayet düzenli çalışırdı. Ruh haline gelince farklı bir ruh hali olmazdı annemin. Profesyonellik gerektirince öyle davranırdı ama aynı zamanda günlük işlerine devam ederdi. Normalden tek farkı konsantre olup işini bölmemeye çalışmasıydı. Babamın çalışmasına pek rastlamadım ama Edip Amca'nın çalışma saatlerinin olduğunu biliyorum.
Anneniz size şiir okur muydu? Okurken heyecanlandığı şiirler olur muydu?
Bizim ailede birbirine yüksek sesle şiir okumak yoktu ya da en azından bana öyleydi. Tabi ki annem, babam ve Edip Amca yeni bir şiir yazdıklarında birbirlerine gösterirdi. Ancak öyle heyecanlı ve yüksek sesle şiirler okunduğunu hatırlamıyorum.
Turgut Uyar’ın yaşadığı dönemdeki edebiyat dünyası ile 2015 edebiyat dünyasını karşılaştırdığınızda gördüğünüz en belirgin fark nedir? Veya öyle bir fark var mıdır?
Mutlaka vardır. Ama ben annemle babamın çevresinden çıktıktan sonra edebiyat çevresinin içinde kalmadım. Şu anki ortamı pek bilmiyorum o yüzden pek fazla karşılaştırma yapamam. Bazı genel olarak izlenimlerim var. Sadece Türkiye için değil dünya için de izlenimlerim var ama onlarda da çok iddialı değilim doğrusu. O yıllarda yayınevlerinin ve editörlerin seçici olduğu bir ortam vardı. Bu genellikle hoşlanılan bir durum değildi. Çünkü hangi kitap yayınlanacak, okuyucuya ne ulaşacak tamamen onların elindeydi. Şimdi internet o durumu oldukça değiştirdi. Yayınevlerinin yanında artık başka kanallarda var.
Tomris Uyar 26 Mart Dünya Ölmeme Günü’nden bahseder miydi size? O günle ilgili duygularını anlatır mıydı?
Biliyorum yani ben de vardım o dönemde ve aklımın erdiği yaşlardaydım. Bahsederdi. Ama yani onu çok büyütmemek lazım. Arkadaşlar bir araya toplanıp içmeye gidiyorlar ve ona da böyle güzel çerçeve buluyorlar. Bahsederdi ama arkadaşlarımla gittim, oturumdan fazla bir şey değildi. Biz biraz daha fazla anlam yüklüyoruz. Onlar içinde tabi ki özel bir anlamı vardı. Katılan insanların Türk Edebiyatı açısından önemli bir yeri var. Bu yüzden bu konu bu kadar ilginçleştiriliyor. Dostlar arasında buluşma bahanesi olarak görmek bana daha doğru geliyor.
Sosyal medyada anne ve babanızın sözlerinin çok kullanılması ve kimi zaman başkalarının adıyla kullanılması sizi rahatsız eden bir etmen midir?
Rahatsız ediyor, evet. Onların söylediğini başkaları söylediğinden çok, onların söylemediğini onlar söyledi tipi şeyler var. Onlar rahatsız ediyor ama bu iş de böyle. Çok da fazla buna kafayı takıp bununla mücadele etmenin fazla bir anlamı olmadığını düşünüyorum. Ha, uzun vadede düzelir diyemiyorum ne yazık ki. Çünkü yanlış bilgi ilginç bir şekilde kalıcı olup doğru bilginin yerini alabiliyor. O yüzden internet bu kadar bilgiye ulaşma kanallarını açtı, artık herkes istediğini bulabiliyor falan gibi şeylere tamam da bulunanlar ciddi şekilde yanlış olabiliyor ve bundan yirmi yıl ya da elli yıl sonra Turgut Uyar ve Tomris Uyar hakkında dolaşan bilgilerin doğru olup olmayacağı konusunda ciddi endişelerim var. Ama bunla mücadele etmenin yolu nedir biliyorum. Yani istediğiniz kadar uğraşın. Hala Palyaço şiiri Turgut Uyar'ın diye dolaşabiliyor. Bu sebeple çok fazla uğraşmanın çok fazla sinir bozmanın gereği yok diye düşünüyorum.
Edebiyatçı bir çevrede yetişmenize rağmen tam zıttı olan sayısal bir meslek olan bilgisayar mühendisliği alanındasınız. Bu edebiyata ilginiz olmadığı için mi yoksa yeteneğinizin olmadığını düşündüğünüz için mi?
Bu soru biraz 'edebiyata biraz ilgim ve yeteneğim olsaydı bunu seçmezdim 'i varsayıyor. O doğru değil. Çünkü matematik ya da mühendislik o türdeki soyut düşünme, kendi zevkleri olan bir şey. Ben ondan zevk alıyorum. Edebiyata yeteneğim olsa bile yine bunu yapabilirdim çünkü zevk alarak yaptığım bir iş açıkçası. Yani edebiyata yeteneğimin olmadığını düşünüyorum o başka ama bu yönü seçmiş olmam çocukluğumdan beri bu işlerden zevk almamdandı. Ben daha ilkokula başlamadan önce matematik ilgimi çekiyordu. Basit aritmetik işlemler öğrenmiştim. Tamamen kendi ilgimle. Ben bu işlerin yani edebiyatla matematiğin tam zıttı olduğunu düşünmüyorum. Aslında beyninizin çalışma şekline bağlı. Onların örtüştükleri alanlarında olduğunu aslında iki tarafa da kayabilecek insanlar olduğunu düşünüyorum. Ben babamın da annemin de matematik ve soyut düşünme yeteneklerinin baya gelişmiş olduklarını söyleyebilirim. Geriye baktığımda öyle değerlendiriyorum. Aslında matematik konusunda çalışsalar orda da ilerlerlerdi. Allah'tan işin bu tarafında çalıştılar yani sanat alanında ilerlediler. Çünkü bu konuda da oldukça yeteneklilermiş. Yani ben edebiyatı, bilimi, felsefeyi birbirlerinin zıttı olarak düşünmüyorum. Birbirleriyle örtüştükleri yanlar var. Edebiyatçıların içinden bir matematikçi bir mühendis olarak zevk duyarak okuduğunuz yazarlar da var. Oğuz Atay bunun bariz örneğidir.
Takip ettiğiniz bir dergi var mı? Türkiye’deki dergi kültürünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sinema dergisi takip ediyorum genelde. Ama edebiyat olarak takip ettiğim bir dergi yok ne yazık ki. Türkiye'deki dergiciliği iyi buluyorum. Biliyorsunuz bir yazar ilk önce bu işe dergiyle başlıyordu o zamanlar. Yeni neslin dergicilik alanında gösterdiği çabayı, dergiciliği yaşatma isteklerini çok takdir ediyorum. Bu konuda çalışan çok sağlam dergiler de olduğunu düşünüyorum.
Beş kitap önermenizi istesek kimleri önerirsiniz?
Şu kitap bu kitap diye isim veremeyeceğim pek. Çünkü çok sevdiğiniz bir yazarın hiç beğenmediğiniz bir kitabı ya da kitapları da olabilir. Hiç alakanız olmayan bir yazarın her hangi bir kitabını beğenebilirsiniz. Ama Oğuz Atay'ın Korkuyu Beklerken adlı öyküsünü çok severim. Başka isim vermek gerekirse Boris Vian, Bilge Karasu ve Poe diyerek beş değil de dört isim vermiş olayım.
Son olarak okurlarımıza ne söylemek istersiniz?
Dergicilik saygı duyduğum bir iş fakat nedense benim ruhuma uymayan bir iş. Dergi okudukları için çok takdir ediyorum önce onu söyleyeyim. Bol bol okumalarını önerebilirim ancak. Değişik türlerden, değişik ülkelerden, edebiyatlardan, dillerden. Ama yani onlara söyleyebilecek çok fazla bir şeyim yok. Onlar zaten dergi takip ettiklerine göre benden daha iyi biliyorlardır nasıl olsa. Bir şeyler yazmak isteyenler için de ne var ne yok okumaları lazım diyebilirim. Sadece edebiyat okumakla olmuyor. Çok büyük bir genel kültür gerekiyor. Bu sebepten her türlü alan hakkında okumak, bilgi sahibi olmak gerekiyor.