Nijeryalı yazar Chimamanda Ngozi Adichie’nin sürgünde ve yersiz yurtsuz olma deneyimiyle gelen derin hüsran duygusuna, “sıradan” insanların kültür farkını aşma ve sevgiyi yeniden kazanma çabasına ışık tuttuğu öykülerinden oluşan kitabı Boynunun Etrafındaki Şey üzerine bir yazı.
Chimamanda Ngozi Adichie’nin öyküleri, okuyana insanlığın taze havasını getiriyor: Biliyordum, yalnız değilmişiz.
Boynunun Etrafındaki Şey, biri hariç tamamı kadın karakterlerin iç sesi ile yazılmış on iki kısa öyküden oluşuyor. Öykülerdeki kahramanlar birbirlerinden farklı hayat tarzlarına sahip olsalar da, hepsinin odağında Nijerya’nın bazen benzeştiğimiz, yeri geldiğinde ise kendine özgü iç dinamikleri var.
Kitaptaki öykülerden üç tanesi üzerinde durmak istiyorum: “Sıçrayan Maymun Tepesi”, “Boynunun Etrafındaki Şey” ve “Mahrem Bir Deneyim”. Yine diğer öykülerinin de odağında göçmenlik, toplumun sınırlarında yaşayanlar, kadınların özgürlüğü ve ailenin yeri eksenlerinde yaşanan çelişkilerin yer aldığını, bu öykülere de ilişkin söylenecek fazlaca söz olduğunu eklemeliyim. Yazarın kendisine ‘hikâye anlatıcısı’ dediğini hafızada tutarak biraz ondan bahsetmeliyim.
Hikâyeyi Kimin Anlattığı Önemlidir
Yazar, orta sınıf ve eğitimli ailesini geleneksel olarak tanımlıyor kitapta. Afrika belgeselleri ve basındaki şiddet haberlerinden farklı olarak ailesinin Nijerya’da şehirli hayatı yaşadığını vurgulamak istiyor: Tıpkı dünyanın başka herhangi bir ülkesinde evi, ailesi, kişisel dertleri, meslekleri ve sorumlulukları olan insanlar gibi. Kitabındaki öykülerinde de katı şekilde dayatılan koşullara maruz kalan kahramanları ile okurun içindeki insanı buluşturuyor. Bu konuda yazarın konuşmalarından yararlanarak parantez açmalı.
“Eğer Nijerya’da büyümemiş olsaydım, ve Afrika hakkında bildiklerim popüler resimlerden ibaret olsaydı, ben de Afrika’nın güzel manzaralar, güzel hayvanlar ve yıllardır anlamsızca savaşan, fakirlik ve AIDS’den ölen, kendileri için konuşmaktan aciz, ve nazik beyaz yabancı tarafından kurtarılmayı bekleyen anlaşılmaz insanların yaşadığı bir yer olduğunu düşünürdüm.”
Belki pek çoğumuz, Afrika’yı bu ifadedeki kadar yabancı görmesek dahi -etrafına dikkatli bakan, gören ve anlamaya çalışan insanlar olduğumuz varsayımıyla- oradaki kültürü ve insanların nelerle karşılaştıklarını öğrenmek için, hikâye anlatıcısının peşinden gitmek isteyebilir. Hikâyeyi dışarıdan değil, içeriden anlatacak birinin peşinden gitmek için.
Adichie, Amerika’da siyaset bilimi okuduktan sonra eğitimini Yaratıcı Yazarlık ve Afrika Çalışmaları olmak üzere iki alanda sürdürmüş. 26 yaşındayken ilk romanı yayımlanmış, sonrasında roman ve öykü kitapları üretmeye devam etmiş. Ayrıca feminizm üzerine de iki ayrı deneme kitabı bulunmakta. Edebi eserleri ise onun Afrika Çalışmaları ve Feminizm konularında araştırmalarını yansıtan birer manifesto.
Anlatılan Kimin Hikâyesidir?
“Sıçrayan Maymun Tepesi” adlı öyküsünde yazar, Cape Town Üniversitesi hocalarından Edward Campbell’ın düzenlediği Afrikalı Yazarlar Atölyesi’ni anlatıyor. Hocanın seçtiği tesis, pelesenk ağacının kokusuyla dalga seslerinin karıştığı saz damlı kulübeleri, özenle seçilmiş çayları, yabani çiçeklerle süslenmiş vazolarıyla yabancı turistlere yönelik. Bu atölyenin davetlileri, öykünün kahramanı Nijeryalı Ujunwa ile Senegalli, Ugandalı, Kenyalı ve Orta-Güney Afrika’nın diğer ülkelerinden yazarlar. Adichie, öykünün geçtiği yer ve yazarlar kadar, etkinliği düzenleyen Edward ve karısı Isabel’i de tasvir ediyor.
“Ertesi gün kahvaltıda yanına oturduğunda Isabel, ona bu zarif kemik yapısıyla ancak Nijerya’nın kraliyet ailesinden gelmiş olabileceğini söyledi. Onun ise aklına ilk gelen, Londra’daki arkadaşlarının güzelliğini açıklamak için de kraliyet kanına ihtiyaç duyup duymadığını sormak oldu.”
Atölye ilerledikçe, yazarlar öykülerini okumaya ve Edward onları eleştirmeye başlıyor. Bunlar sübjektif ve buyurgan geri bildirimler. Örneğin, korkunç Mugabe rejimi altında ezilen Zimbabve’deki hikâyeler ancak bundan bahsediyorsa ilgi çeker, bu nedenle başka konularda yazılmamalıdır. Edward’ın beklentisi, Afrikalıların hikâyesi değil, kendi kafasındaki Afrika’nın anlatılmasıdır.
Boynunun Etrafındaki Şey
Kitaba adını veren öykünün kahramanı Akunna, Amerika Birleşik Devletleri’nin vatandaşlık piyangosunu kazandığında mahallesinde bayram havası eser. Zenginlik ona çok yakındır artık. Ailesinin, yakın akraba ve arkadaşlarının gittiği yerden göndermesi için ondan bekledikleri hediye listeleri hazırdır: El çantaları, ayakkabılar, parfümler ve giysiler.
“Mesele Amerika’yı anlamaktı, Amerika’nın alışverişten ibaret olduğunu bilmekti. Çok veriyordun ama çok da alıyordun.”
Havalimanında onu evinde kalacağı üvey amcası karşılar, bir akşam amcasının davetsizce odasına gelmesinden sonra evi tamamen terk eder. Connecticut’ta kendisine yeni bir hayat kurmaya çalışır. Ailesine garsonluktan kazandığı en temiz banknotları zarf içinde göndermeye devam eder. Çalıştığı restorandaki müşterilerden biriyle sohbeti onun izole ve rutin hâle gelmiş günlerini değiştirir.
“Akunna kendi kendine konuşur…“ (Amerikalı adam ona) Adını sordu ve Akunna güzel bir isim dedi. Çok şükür ne anlama geldiğini sormadı, çünkü ‘Babanın Serveti’ mi? Yani, baban seni gerçekten bir kocaya mı satacak? Diyenlerden bıkmıştı. …. O(Adam) siparişini verirken, Afrika’yı çok seven beyazlarla, çok az seven beyazların aynı olduğunu, her ikisinin de küçümseyici olduğunu söyleyerek tepeden bakmak istedin.””
Akunna, hayatın verdiklerini kabul etmeye, dikte ettiklerini yazmaya alışıktır. Çok geçmeden kendisine yaklaşan erkeğin, onun üzerinde güç gösterisi yapan diğerlerinden farklı olduğunu anlar ve kendi önyargılarından yavaş yavaş kurtulur.
Mahrem Bir Deneyim
Farklı etnik kökene ve hayatlara sahip iki kadın, sokak çatışması esnasında boş bir dükkana sığınırlar. Hayatta kalma ve sevdiklerini tekrar görememe endişesiyle karışık bu iki kadın birbirlerine ellerini uzatmış ve yakınlaşır. Adichie’nin bu öyküsü daha çok olay yeri incelemesi gibi. Uzun tasvirlere ve süslü kelimelere yer yok. Kokuların öyküdeki ağırlığı hissedilir. Sokaktaki tehlikeyi haber veren ter ve korku kokusu, çatışmaların is kokusu, pazarcılık yapan kadının keskin sabun kokusu… Belki de koku, izin verilse, taklit edilemezliği ve hafızaya kazınmasıyla insanları en ustalıkla birleştiren şey…
Kadınlardan biri çatışma çıkmadan az önce kendisinin marketten portakal aldığını, kız kardeşinin ise yer fıstığı almak için uzaklaştığını hatırlar, kız kardeşinden bir daha haber alamaz. Kız kardeşi üniversitede siyaset bilimi okumaktadır. Onun konuştuğunu hayal eder:
“…din ve etnik kökenin sıklıkla siyasileştirildiğini, çünkü yönetilen açlar birbirini öldürdüğü sürece, yönetenin güvende olduğunu…”
İki kadın birbirlerinin adlarını değil, kaybettikleri ve hayatta olup olmadığını bilmedikleri yakınlarının adlarını öğrenirler. Biri Nnedi’ydi, ablasının yanından yer fıstığı almaya gitmişti. Halima, diğer kadının kızı, kalabalık otobüs durağının yanında yer fıstığı* satıcısıydı. Dükkandan sağ salim çıktıklarında vedalaşırken tek diledikleri ikisinin de sağ olması…
*Yer fıstığı tarıma dayalı Nijerya ekonomisinin en önemli ihracat kalemlerinden, aile ekonomisini ayakta tutan ürünlerden biri. İçerdiği bitkisel yağ, vitamin, mineral ve lifler ile oldukça kıymetli besinlerden. Rüyada yerfıstığı görmek ise güzel günlerin yakın olduğuna işaretmiş.
Adichie’nin Merceği Dünyanın Hâlidir
Adichie, merceğini doğduğu topraklardaki insanlara yöneltmiş, dünyanın bu insanlar üzerindeki gölgesini arayan, gözlem gücü yüksek bir yazar. Hatta yazı dili, gözlemci konumundaki okura bir anda rolleri değiştirerek, kendini gözlemletecek kadar etkin. Bununla birlikte, onun yazı dilinde olay anında belirsizlik hissi var. Okuyucuya da kendi içine çeken bu belirsizlik, aslında birden fazla seçeneğin mümkün olduğunu gösterir. Adichie’nin kahramanlarında iz bırakan çelişkiler ve anılar, bu yolla okuyana da geçer. Hayat devam etmekteyken bazen insanı iyi hissettiren küçük değişimlerdir. Başka bir deyişle kahramanların başına gelenler neticesinde hayatları birden bambaşka olmayacaktır. Onlar, kendi güçlerini hatırlayacak, kendileri, bazen de başkaları için adım atacaklardır. Güzel olan olasılıkların keşfidir, gerisi bir şekilde gelecektir…