Geçtiğimiz hafta çok ilginç bir proje hayata geçti. Yeni Harman ile başlayıp Ot, Kafa ve Bavul ile süren KafkaOkur’a kadar uzanan geleneğin çocuklar için de bir versiyonu hazırlandı: YediYetmiş Dergi (Yediden Yetmişe Edebiyat&Kültür) Derginin yayın yönetmeni Barış İnce ile YediYetmiş Dergi’nin çıkış serüvenini konuştuk. Dergiciliğe dair de dertleştik.
Öncelikle yolu açık olsun derginizin... Çocuk dergileri var da çocuk edebiyat dergisi fikri nasıl oluştu?
Aslında "Bavul" dergi çıktıktan sonraki süreç ve ülkede olan gelişmelerle ilgili. Sokak edebiyat dergisi oluyor da çocuk edebiyat dergisi neden olmasın dedik. Ayrıca Ensar skandalı, katliamlar, nefret suçları gibi tartışmalar sonrasında çocukların dünyaya bakışı ile ilgili kaygılar bizi bu noktada düşünmeye itti. Çocuklarının doğaya saygılı, insana saygılı, empati ve hayalgücüyle yetişmesini isteyen geniş bir kesim var. Sanat, edebiyat bunun için en önemli araç.
Çocuğa edebiyat okutmak zor değil mi?
Çocuk deyince sadece oyun oynayan küçük bireyler akla geliyor. Oysa reşit olana kadar herkes çocuktur. Üstelik çocukken de büyüyünce de okuduğumuz eserler var. Şeker Portakalı, Martı Jonathan Livingston, Küçük Prens... Türkiye’de de Aziz Nesin’in Şimdiki Çocuklar Harika kitabı... Biz bu alanda eser veren yazarların kısa yazdığı yeni öykülerine yer verdik. Aslında çok fazla kısa eserin olduğu bir kitap gibi düşünün. Çocuk kitap okumaz diye bir kaide yok. Elbette sıkılmamaları için çeşitli dikkat toplayıcı enstürmanların, çizimlerin, bulmacaların, popüler şarkıcı/oyuncu söyleşilerinin kullanılması da önemli. Bunlar da var.
Adı "yediyetmiş" mi "yedidenyetmişe" mi?
Dergimizin adı YediYetmiş. Sloganı yediden yetmişe edebiyat, kültür... Burada hedef aslında yaş skalası konusunu aşmak. Yeni okumayı söken çocuk da kendine bir sayfa bulabilir. Örneğin sözcük bulma, fıkra sayfaları gibi... İlk gençlikte bir çocuk İpek Ongun’un, Ahmet Büke’nin öyküleriyle kendinden bir şeyler bulabilir. Ya da aileler Şermin Çarkacı (Oyuncu Anne), Nihan Kayalıoğlu gibi isimleri okuyabilir. Ya da bir masalı çocuğuna gece okuyabilir. Aynı zamanda edebiyat danışmanımız da olan Haydar Ergülen'in "Uykucu Şiirler"ini uykudan önce okuyabilir. Evde elden ele gezsin istiyoruz.
Saydığınız isimlere ek olarak Ahmet Ümit, Can Dündar, Müjdat Gezen, Canan Tan gibi önemli isimler nasıl bir araya geldi?
Aslında bu isimlerin ortak özelliği hemen hepsinin çocuk eseri vermiş olmaları. Ama toplumda büyük bir cehalet var. Bir kısım tweet gördüm demişler ki “Koca adamlar çocuk dergisi mi yapmış? Müjdat Gezen oyuncu ne yazmış?” Müjdat Gezen’in kaç tane çocuk kitabı var bir bakmaya takatleri yok. Google gibi bir nimet var ellerinde onu bile kullanmak zor geliyor. Müjdat Gezen’in şu an benim elimde dokuz adet çocuk kitabı var. Ahmet Ümit’in Masal Masal İçinde kitabı var. Canan Tan’ın 11 çocuk kitabı var. Can Dündar’ın masal kitabı var. Sevin Okyay’ın Refik Durbaş’ın, Necati Tosuner’in çocuk kitapları var. Kadriye Bakşi en iyi çocuk kitabı ödülünü almış isim. Tolga Gümüşay ve Necati Güngör çocuk eseri veriyor. İpek Ongun, Müge İplikçi, Yalvaç Ural zaten...
“Koca adamlar çocuk dergisine yazmış” lafı daha da komik tabii... Çocuk edebiyatının en önemli ismi Gülten Dayıoğlu bildiğim kadarıyla 80 yaşında. Başımızdan eksik olmasın, uzun ömürler dilerim.
Projeyi yazdım, yazarlara teklifleri ilettim ve hemen hemen kimseden olumsuz yanıt almadım. Bunun en önemli nedeninin az önce bahsettiğim iklim olduğunu düşünüyorum. Herkes bu ülkede çocukların geleceğine dair kaygılı. O yüzden bir şeyler yapmak istiyor herkes. Ülkemizdeki şiddet ikliminin çocuklukta aldığımız empati kültürünün eksikliğinden kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Empati edebiyatla mümkün.
Pek çok da çizer var neden tek çizer değil?
Tek bir çizginin çocukta sıradanlık hissi vermesinden ürktük. Farklı çizgilerden birisi çocuğu yakalayabilir. Kimisini baştan reddedebilir. Yine seçtiğimiz çizerler çocuk edebiyatı eserlerini desenleyen isimler. Cem Kızıltuğ, Zeynep Özatalay, Reha Barış, Mustafa Delioğlu, Özge Ekmekçioğlu gibi pek çok farklı isimle çalıştık.
Yazılarınız gençler tarafından çok okunuyor, çok seviliyor. Ama sizi politik söylemlerinizle de tanınıyorsunuz. Siyaset çocuk dergisine hiç yansımamış. Gayet naif ve eğlenceli yazmışsınız “merhaba” yazısını da. Hatta belki dergideki en eğlenceli yazı diyebiliriz, bilinçli mi?
Bu dergi başka bir şey. Çocuğa dikte edici bir dil kullanmamalıyız. Ben çok görüyorum bizim gibi düşünüp çocuğundan yakınan aileler. Sanıyorlar ki onlar da aynı bizim gibi olacak, olmalı... Kendi kalıplarımızı çocukta göremeyince sinirleniyoruz. Onlar başka türlü yaşıyor. Siz zaten iyiyle güzelle besledikten sonra bir çocuğu onun gidip katliamcı olmayacağı kesin. Onlar da sizin savunduğunuz değerleri kendi tarzlarında savunacaklardır merak etmeyin. Benim tek dileğim farklı olana saygılı olsunlar, paylaşımcı olsunlar, sevsinler... En önemlisi de gülmeyi bilsinler... Merhaba yazısını biraz da yazarlarımıza gösterge olması açısından öyle yazdım. Bu dergi fırlama olmalı... Ağzımıza biber sürmediler ama büyüdüm gözüme biber sürdüler diye kendi politik duruşumla da dalga geçtim. Çok küçükler anlamadı ama 15-16 yaş grubu anladı ve eğlendi bununla. Her şeyin farkındalar bakmayın siz...
Kaç bastınız ve nasıl bulunacak, kaç lira?
Çocuk eseri vermenin hassaslığı ve zorluğu da düşünülerek iki ayda bir, tamamen renkli çıkacak bir dergi. ilk sayı 50 bin adet basıldı. Dergi, Yay Sat ile dağıtılarak tüm D&R’larda, Migros’larda Carrefour mağazalarında, tüm gazete bayilerinde bulunabilir. Dergi 64 sayfa, fiyatı 8 TL. Tabii içinde Küçük Prens posteri ve masal CD’si hediyelerimiz de var.
Sosyal medyada bu denli ilgi görmesini bekliyor muydunuz? Bu satışa da yansır mı? Bir de dergilerle ilgili tartışmaya dair bir diyeceğiniz var mı, siz de yazıyorsunuz çünkü bu dergilerde?
İlgi görmesini bekliyordum. Satışa da yansır ama ne kadar... Çünkü en popüler dediğiniz şey, üzerinde eleştirilerle tepindiğimiz şey 20 bin 30 bin satıyor bu ülkede... 80 milyon ülke... Yayıncılık bir ekmek kapısı değil. Sevmiyorsanız ve para bekliyorsanız yapılacak iş değil. Bestseller yazarınız yoksa aylar sonra belki dönecek diye bekler durursunuz. Bizim yapacak başka işimiz yok bu hayatta yazmaktan, üretmekten başka... Sorunuza gelince... Bugünlerde dergileri görüp eleştirmek de popüler kültürün parçası bence. Aynı döngünün içinde herkes. Tık alacağını bilerek yazıyorlar. Öyle bir hava oldu ki sanırsınız bütün ülke bu dergilerden beslenmiş de almış da yürümüş. Bu ülkede Seda Sayan popüler edebiyat falan değil kendimizi kandırmayalım. Ercan Kesal her dergiye yazıyor diye feryat ettiler. Şimdi hiçbir yere yazmıyor ne kazandık? Necati Tosuner popüler olsun bu ülkede ne zararı var? Gençler bilsin, takip etsin... Üstelik tüm dergileri de bir torbaya koymuşlar sanki aralarında hiçbir fark yok. Elbette para için bu işe giren de vardır. Ben bilemem onu, araştıramam da işim değil. Nitelikliler geleceğe kalır diye olumlu bakarım. Benim yazdığım dergide bir tane yandaş var mı ona bakarım? Patron kılıklı var mı? Yarısı zaten sokak röportajı, hikayeleri... Unutulmuş, dışlanmış insanlar... Farkı anlamak emek gerektirir tabii... Aslında olay şu açık konuşalım... Her köşeyi birileri tutmuş sanatta, edebiyatta, köşe yazarlığında... Yeni biri ya da bir tarz geldi mi başlıyorlar feryada... Pozitif eleştiren, yön veren, içinden geliştirip daha iyisini yaratmayı düşünen bir kişi bulamazsın. Gazetecilikte de bu böyle... Herkesin bir lobisi var. Girmezsen basarlar feryadı... Yanlışını gösterip düzeltme yok, gömmek var. İstiyorlar ki kendileri ve oturmuş tarzları dışında bir şey gelişmesin, huzurları kaçmasın. Eleştiri yazdıkları holding medyalarına baksınlar önce... Yan sayfada, yan bannerda çocuklara tecavüz eden kurumun reklamı var. Bense o kurumun ilk haberini yapan gazetede çalışıyorum ve üzerimizde 300 dava var.
Kapaklarda kullanılan görseller: Michael Vincent Manalo ve Monica Bauleo'ya aittir.