21 AĞUSTOS, PAZAR, 2016

Bu Dünyaya Bartleby Gerek!

ABD Kongresi'nin, yerlilerin beyazlara tarım, okuma-yazma ve aritmetiğe uyum sağlaması için 10.000 dolarlık 'medeniyet fonu' oluşturduğu 19. yy'ın başlarına denk düşen 1 Ağustos 1819'da Herman Melville, New York'ta ve bu birkaç yıl içinde Avrupa ve Rusya'da doğanlarla (Engels, Eliot, Whitman, Dostoyevski, Baudelaire...) hayatın ve edebiyatın alışkanlığını tersyüz edeceklerinden habersizce dünyaya başladı. 

Bu Dünyaya Bartleby Gerek!

Üst üste borçlanarak birbiri ardına atıldığı ticari faaliyetleri başarısızlıkla sonuçlanan ve bunlara dayanamadığı bir gece yüksek ateş ile hezeyanın ardından hayata gözlerini yumarak 8 çocuklu ailesini ortada bırakan bir adamın üçüncü oğlu olan Herman'ın iş hayatı da babasını aratmamıştır; denizcilik, memurluk, müfettişlik gibi çok çeşitli işlerle uğraşmış, babasının yokluğunda yenilgiyle başlayan gençlik yıllarını iyi bir eğitim almak yerine çalışarak ailesinin geçimini sağlamak zorunda kalmıştır. Bu yıllarda yorgunluğunu atmak için zaman zaman uğradığı mekânda bir tartışma grubuna katılır ve edindiği bu çevre ile bir yerel gazetede aşk şiirleri ve iğneleyici yazılar kaleme almaya başlar. Poe'nun üslubunu taklit ettiği gizemli öyküleri haftalık bir gazetede yayımladığı günlerde Herman, kürkçü dükkânındaki işinden ayrılıp amcasının çiftliğinin yakınlarında öğretmenlik yapmaya başlar. Bir süre sonra topografya eğitimi almasına rağmen umduğu mühendislik işini bulamaz ve ona yazarlık hayatının en büyük eseri olan Moby Dick'i yazdıracak  bir posta vapurundaki işi için denizlere yelken açar. Dört ay süren bu yolculuğu aklından çıkaramayan genç Herman'ın kanında artık çılgın sular ve macera dolu gizemli yerler dolaşmaktadır. Yerinde duramayan genç adam bir süre daha öğretmenlik yaptıktan sonra, arkadaşı Fly ile birlikte Büyük Göller, Mississippi, Ohio Nehri'nin azgın ve dalgalı sularıyla tanışmasının ardından Manhattan'a döner. Artık karada duramayacağına, sularla işi olduğuna ve özellikle balina avcılığı yapacağına karar vermiş bir Herman karşımızdadır artık. Bu işi seçmesinde çektiği maddi sıkıntıdan çok maceracı bir ruha sahip olması, denizin bilinmezliği, balina avcılığının sürprizlere açık olması ve değişkenliği yatar. Açıldığı gemide birkaç ay çalıştıktan sonra işten çıkarılan Herman, değişik işlerde çalışır, sıkılır, bunalır ve ancak üç ay dayanabildiği karaya yeni seferi ile yeniden veda eder. Bu çıkışını ölümünden sonra yayımlanacak ve en önemli kitabı olan Bill Budd'da ayrıntılarıyla anlatır.

Herman Melville, 1844 Ekimi'nde Boston'a tecrübeli ama cepleri boş bir denizci olarak dönmüştür. O günlerde kaleme aldığı hikâyelerini beğenen arkadaşlarının yazmaya teşviki işe yarar ve Herman, yeni evlendiği eşi Elizabeth'in babası Massachusetts Mahkeme Başkanı Lemuel Shaw'a ithaf ettiği ilk romanı Typee'ı 1846'da yayımlar. İlk kitabı büyük bir ilgiyle karşılanan ve aynı etkiyi bir daha yaşarken yakalayamayacağı romanlarını peş peşe okurla buluşturan Melville, bir süre kendini eksikliğini hissettiği büyük yazarların eserlerini okumaya adar. Bu sırada -bir makalesinde de belirttiği gibi- kendisini Amerikalı Shakespeare olarak gördüğü günlerde ustalık dönemi eseri olan ve ona ölümünden bir süre sonra büyük bir yer açan, ün sağlayan Mody Dick'i yazmaya başlar. Karada kaldığı günlerde karamsar olan Melville'in sağlığı kötüye gider ve bunalıma girer. Ailesinin desteği ile Mısır piramitlerini, Yunan adalarını, Kudüs ve çevresini kapsayan altı aylık seyahatinde antikçağ, Yunan ve Avrupa sanatına derinliğine çarpıldığını toparlanır toparlanmaz kaleme aldığı eserlerinde gördüğümüz Melville, kısa bir süre yazın çalışmalarının ardından karada duramaz ve kaptan olan kardeşinin kullandığı tekne ile dünya turuna çıkar. Kendini iyi hissedeceğini düşündüğü bu turu yarıda keserek karamsarlığını çoğalttığı karaya taşınır. O günlerde geçirdiği bir kaza sonucu bir daha denize çıkamayacağını anlayan Melville, gemilerden gelen malların kontrolü işini tam 19 yıl boyunca sürdürmüştür. Düzenli iş hayatına dahil olduğu bu günlerde karşısında duran denizlerin devinimine ve enginliğine bakarak yaşadığı bunalımı Putnam's Monthly Magazine'e Kâtip Bartleby adlı uzun öykü ile dışavurmuştur.

Oğlunun kendini kilitlediği bir odada başına dayadığı tabanca ile intihar etmesi Melville’i bekleyen en büyük acı olmuştur. Bu sarsıcı olay sonrası kötüye giden sağlık durumuna rağmen ölümüne kadar yazmayı sürdüren ve son güne kadar değiştirdiği roman, şiir ve ne ara yazdığı bilinmeyen çeşitli kitapları bulunan Herman Melville dosyası, ölümünden bir yüzyıl sonra üzerine kaleme alınan eleştiri çalışmaları ve biyografi kitaplarıyla hiç kapanmamak üzere yeniden açılır.

Bütün hayatı boyunca beklediği ilgiyi en az önemsediği ilk kitabında yakalayan Herman Melville ismi, 20. yy'ın ortalarında büyük eleştirmenlerin üzerine söz açmasıyla büyüklüğü, önemi anlaşılarak edebiyatın merkezine yerleşmiştir.

Karada geçirilen bir güne dahi dayanamayan Herman Melville, 19 yıl boyunca hiç aksatmadan, her gün gittiği ve büyük bir cezalı gibi limanda, tutkulu olduğu denizlerden gelen malları kontrol ettiği işinde “yapmamayı tercih ettiğini” bir avukatın ağzından bize Kâtip Bartleby'nin sözleriyle aktarmıştır. Melville modern edebiyatı yarattığı bir antikahramanla buluşturduğundan ve bu antikahraman doğumu ile başta Kafka, Camus ve Sartre olmak üzere dünya edebiyatındaki pek çok önemli yazarın ve bu minvalde eserlerin gelişinin müjdecisi olduğundan habersizdir.

Yazıcı ya da Kâtip Bartleby adıyla pek çok kez dilimize aktarılan bu uzun öyküyü, avukat olan bir anlatıcının ağzından bir tren yolculuğunda, hatta yazarın aşkını pekiştirmek için bir mavi seyahatte hiç tanımadığımız birinin başından geçen bir olayı ilginçliklerin altını çizerek ve anlamlandırmaya çalışarak bizimle paylaşması gibi dinleriz.

Anlatıcı avukat, geleneksel bir hayat süren ve yanında çalışanları kısa da olsa özelliklerini tarif ederek yaptığı işini, bu işin önemini, ayrıntılarını ve geçtiği yerin hareketliliğini paylaştıktan sonra bütün hikâyeyi eylemlerinin belirlediği Kâtip'i bürodan girişinden itibaren bize aktarmaya başlar. Çatışmacı olmayan, sakin, sıska hatta silik bir yüzü ve çağrışımı olan bu genç adamı, kısa bir görüşmenin ardından işe alır. Başlangıçta ne iş verirse hiç teklemeden ve tüm çalışkanlığıyla yapan bu adam bir gün kendisine ayrılan paravanın arkasından tamamlaması gereken işi için “Yapmamayı tercih ederim!” der. O an aldığı bu cevap ile ne yapacağını bilemeyen avukat durumu toparlamaya, geçiştirmeye çalışır ve bir süre sonra “yapmamayı tercih eden” bu sesle yeniden karşılaşır. Tüm öneri ve uzlaşı çağrılarını kibarlığıyla reddederek “yapmamayı tercih eden” bu adamla nasıl başa çıkacağını bilemeyen avukat, onu işten çıkarmak ister ama bunu da yapamaz. Hiçbir iş yapmayan, neredeyse yemek yemeyen, bürodan çıkmayan, paravanın arkasında tüm gün oturup pencereden karşıdaki duvarı izleyen ve verilen işe, dile getirilen öneriye karşı “yapmamayı tercih eden” bu adamı anlamaya çalışır; olan bitenle başa çıkamayınca, ofisini ona bırakarak, eşyaları ve çalışanlarıyla çıkıp gider. Avukat, hayatını allak bullak eden ve gittiği her yerde aklından bir türlü çıkaramadığı Kâtip’i büronun yeni sahiplerinden türlü şikâyetler gelince görmeye gider. İkna edemediği Bartleby “yapmamayı tercih ettiği” bir gün, polislerce kaldığı merdiven boşluğundan alınıp cezaevine atılır. Cezaevinde de “yememeyi tercih ederek” ölümle buluşur. 

19. yy'ın ortasında para ve piyasa ile iş dünyasının merkezi büyük kalabalıkların kalbi Manhattan'da bir hukuk bürosunda günlük işleri takip eden ve ilk günler son derece çalışkan olan genç bir adamın sebebini bilmediğimiz biçimde birden bire büyük bir kararlılıkla neredeyse hayatı “tercih etmediğine” tanık oluyoruz öykü boyunca. Tanrı'nın, Kâtip’in eylemsizliği ile kendisini sınadığını düşünen ve sert köşeleri olan patronu “bu tercih” esnetiyor, sarsıyor, kitap okumaya, anlamaya sevk ediyor. Kendini suçlu hisseden patron, işten kovamadığı Kâtip'ten işyerini değiştirerek kurtulmayı dener ama dayanamayıp izini sürdüğü adamı kurtarmaya cezaevine de gider. Cezaevinde “yememeyi tercih ederek” ölen Katip’in acı haberini alınca rahatsızlığı daha da artan avukat, bu kez evvelden nasıl bir hayat yaşadığının izini sürer. Bartleby'nin, Sahipsiz Mektuplar Bürosu'nda yardımcı yazıcıyken işinden atıldığını ve sonra da yanında çalışmaya başladığını öğrenen avukat, kendince eylemsizliğe bir sebep bulsa da rahatsızlığından kurtulamamıştır. Hikâyenin belki de burasını bilmesek, nedensiz eylemsizlikle daha bir büyülenmiş olacaktık.

Eylem(sizliğiy)le para ve piyasaya 'hayır' diyen bir pasif direnişçidir Bartleby. Antikapitalist bir edebiyat metni diye anlıyorum Kâtip’in eylemini. 'Nedensiz' eyleminde ve reddettiği işlerde ve hatta hayatta bir neden aramak yerine bir nedensizliğe bağlanmanın ardından kalabalıkları getireceğini, bir patron olan avukatın dahi kendini sorgulamasında görebiliriz. Elbette bu durumu, Katip’in büyüklüğünü dile getiren Borges'in şu sözüne de bağlayabiliriz: “Bir tek kişinin usdışı olması, öteki bütün insanların ve evrenin de onu izlemesi için yeterlidir.”

“İşçiler sıskalaştıkça patronların göbeği şişiyordu” diyen Marks'ın damadı Lafargae, Tembellik Hakkı adlı manifestal metninde çağdaşı Melville'e bir selam göndererek şöyle der: “Çalışmayı dayatmak yerine yasaklamak gerekirdi. Ey tembellik, bizim bu bitmek bilmez sefaletimize merhamet göster! Ey tembellik, sanatların ve soylu erdemlerimizin anası, insanın kaygılarına merhem ol!'”

Aslında Kâtip Bartleby'i anlatmak için boş bir kâğıda “yazmamayı tercih ederim” deyip altını imzalamak yeterli. Melville'in kendine özgü uzun ve süslü anlatımıyla bir konuşma havasında geçen öykü; İlknur Özdemir'in duru, akıcı dili ile Kırmızı Kedi Yayınları'nda Babil Dizisi'nin 8. kitabı olarak dolaşımda. Gelin, “Yapmamayı tercih edeceğimiz” olağanüstü günleri kâtip Bartleby'i okuyarak, duyarak, anlayarak aşalım.  

0
14397
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage