Jess Baker ve Rod Vincent ile Süper Yardımcı Sendromu kitabı odağında yardım etme kavramını, yardım mekanizmasının nasıl çalıştığını, zaman zaman neden ve nasıl yanlış işlediğini yardım etme dinamiklerinin tamamını ele alarak konuştuk.
Süper Yardımcı Sendromu; başkalarının ihtiyaçlarını sürekli kendi ihtiyaçlarınızın önüne koymak olarak tanımlanıyor. Jess Baker ve Rod Vincent bu tanım üzerine şu çok önemli tespitlerini paylaşıyorlar bizimle: “Yardım etmek için harekete geçtiğimizde, bağımsızlık mı yoksa bağımlılık mı yaratmayı hedeflediğimiz düşünmeye değer bir noktadır.” Bu değer noktasından hareketle; “Yardım etmenin sınırlarını belirlemenin bir yolu, kime yardım edeceğinizi, nasıl yardım edeceğinizi ve ne zaman yardım edeceğinizi düşünmektir.” diyorlar. Sorularımıza verdikleri her bir yanıt, en az kitabın kapsamı kadar ayrıntılı olan Jess Baker ve Rod Vincent söyleşisi için buyurun lütfen.
Söyleşimize kendi uzmanlık alanlarınızda çalışmalarınızı sürdürürken bir araya gelerek Süper Yardımcı Sendromu gibi bir kitap yazmaya sizi götüren sebepleri sorarak başlamak isterim.
Jess Baker: Kitabın arka planı benim kişisel deneyimimden geldi. Kariyerim boyunca “doğal vericiler” veya “doğal yardımcılar” olarak tanımlanabilecek birçok insanla birlikte çalıştım. Daha sonra akademik araştırmalarım beni sık sık kendini yardım etmeye adamış, bunu hiç garipsemeyen, ancak kendi ihtiyaçlarını karşılayamayan insanlarla temasa geçmemi sağladı. Bu kitabın spesifik fikirleri, sıklıkla başkalarına yardım eden ancak kendileriyle ilgilenmeyen koçluk müşterilerim ile çalışmamdan ortaya çıktı. Ortağım olmasının yanı sıra profesyonel bir psikolog olan Rod ile kitabı birlikte yazabilmek için fikirleri daha derinlemesine araştırmaya başladık. Yardımcıların asla yapmadığı tek şeyi yaptım; yardım istedim!
“Yardım etmek” konusundan bahsederken, o kadar uçsuz bucaksız bir konunun içine çekiliyoruz ki, bu yüzden ilk aşamada, yardım nedir, yardım etmek tam olarak neleri kapsar, bu soruları odağa alarak konuşmak istiyorum. Günlük koşturmaca içerisinde farkında olmadan birçok konuda birilerine yardım ettiğimizi düşünürsek “Yardım etmek” konusunun tanımını nasıl ele almak gerekiyor?
J.B. & R.V.: Yardım etmek, insanların en yaygın sosyal davranışlarından biridir. Muhtemelen bugün içinde bile zaten birkaç kişiye, farkına bile varmadan, küçük şekillerde yardım etmişsinizdir. Birbirimize her zaman yardım ediyoruz, ancak bunun etkili bir şekilde nasıl yapılacağına dair çok az kitap var ve çok azımız bunun neden bazen işe yaramadığını analiz etmeye kalkıştık.
Kitapta Süper Yardımcı Sendromu’nun yanı sıra insanlara nasıl daha etkili bir şekilde yardım edilebileceğine dair bilgiler de veriyoruz. Örneğin, dört yardım türünden hangisinin en değerli olacağını düşünmek gibi.
Gündelik yaşam içerisinde birilerine yardım etmekle, travması olan insanlara yardım etme arasındaki farkı ve bunun psikolojik boyutlarını kitap boyunca titizlikle ele alıyorsunuz. Yardım etmenin boyutları ile ilgili ayrımı iyi yapmak gerekiyor, öyle değil mi? Bu konuların ayrımını nasıl yapacağımızı ve insanları bu anlamda nasıl doğru bir şekilde değerlendireceğimizi konuşabilir miyiz?
J.B. & R.V.: Bu kitap kendini birden bire insanlara yardım ederken bulan herkes için. Hem profesyonel hem de günlük yardımcılar kendilerini “Süper Yardımcı Sendromu” yaşarken bulabilirler. Sahip olduğunuz becerilerin ötesinde yardım etmeye çalışmamak, örneğin nitelikli olmadığınız ve o alanda uzmanlığınız olmadığı konularda uzman yardımı sunmamak önemlidir. Her durumda yardım etmeye çalışmak, bazı yardımcıların karşı koyamadıkları bir istektir.
“Süper Yardımcı Sendromu” üzerine yaptığımız araştırmada görüştüğümüz kişilerin çoğu profesyonel bakım işlerindeydi. Neden bu mesleği seçtiklerini sorduğumuzda en çok aldığımız yanıt “insanlara yardım etmek” oldu. Eğer hayattaki göreviniz buysa, belki de hemşire, öğretmen ya da sosyal hizmet görevlisi olmak bariz bir kariyer tercihidir.
Araştırmamızın odak noktası yalnızca sağlık personeli değildi. İnsanların kendi sağlıklarına zarar verse bile yardım etmeye mecbur hissettikleri Süper Yardımcı Sendromu’na karşı savunmasız olan herkesi bulmak istiyorduk. Avukatlardan, gönüllülere ve muhtaç durumdaki akrabalarına bakmakla yükümlü olan insanlara kadar herkesle konuştuk, ancak sağlık uzmanlarına ulaşmaya da devam ettik; görüştüğümüz diğer kişiler tarafından sıklıkla onlardan bahsediliyordu.
Konuyu biraz daha derinlemesine açarsak, kitapta yardım biçimlerinden bahsettiğiniz noktalara odaklanmak istiyorum. Dört ana yardım biçiminden bahsediyorsunuz ve bunlar arasında en ayrıksı olanına “Destekleyici Yardım” diyorsunuz. Bunun nedenlerini konuşabilir miyiz? Aynı zamanda bu dört yardım biçiminin değişen oranda özerklik odaklı ya da bağımlılık odaklı yapısından da bahsediyorsunuz.
J.B. & R.V.: Destekleyici yardıma çoğu zaman yeterince değer verilmediği, hatta göz ardı edildiği doğrudur. Klasik örnek, birisinin sorunları hakkında konuşması ve tek istediği birinin onu dinlemesi olması, ancak diğer kişinin ona tavsiye vermekte ısrar etmesidir (bilgi yardımı). Genellikle, destekleyici yardım oldukça beceri gerektirir ve çoğu danışmanlık ve psikoterapi biçiminin temelini oluşturur: Birine kendi sorunlarını çözmesi için destek vermek.
Sorunuzun ikinci bölümünü; özerklik odaklılık mı yoksa bağımlılık odaklılık mı konusunu ele alırsak… Bu ayrım, yardım alan kişinin gelecekte kendi sorunlarını çözebilecek donanıma sahip olup olmadığı meselesi ile yardım için defalarca geri gelmek zorunda olup olmadığı konusunu dikkate alır. Yardım etmek için harekete geçtiğimizde, bağımsızlık mı yoksa bağımlılık mı yaratmayı hedeflediğimiz düşünmeye değer bir noktadır.
Yardım etmeyi yaşam tarzı hâline getirmiş insanlar kitabın odak noktasını oluşturuyor. Burada iki önemli noktadan bahsediyorsunuz: Bu insanların yardım etmeye meyletme hâllerinin kompulsif bir davranışa dönüşebilmesi; ikincisiyse başkalarının ihtiyaçlarına olması gerektiğinden fazla odaklandıkları için kendi ihtiyaçlarını görmezden gelebilmeleri. Bu insanlar duygularındaki ve bilinçlerindeki dağınıklığı -bir çeşit suçluluk duygusuna dayalı sebeplerden dolayı da- sürekli yardım ederek düzene, güvene ve kontrol altına alabildikleri için mi yardım etmeyi kesintisiz hâle getiriyorlar?
J.B. & R.V.: İnsanlar kendilerini çeşitli nedenlerden ötürü zorunlu olarak başkalarına yardım ederken bulurlar. Kitapta, birinin Süper Yardımcı Sendromu yaşamasına yol açabilecek dört özel mantıksız inancı sıraladık.
Anketlere ve yardımcılarla gerçekleştirilen görüşmeler kullanılarak yapılan nitel araştırmamızın sonuçlarına göre, onların sahip oldukları bazı mantıksız inançlar vardı. Bunlardan en yaygın olanı, iyi bir insan olduklarını kanıtlamak için yardım etmeye ihtiyaç duydukları düşüncesiydi (İyi Kişi İnancı). Çocukken yardım etmek için yoğun bir şekilde ilişki kurdular ve bu onların kimliklerinin bir parçası hâline geldi. Diğerleri, etraflarındaki acılara dair keskin bir farkındalığa sahip oldukları için yardım etme zorunluluğu hissetme eğilimindeydiler (Herkese Yardım Etme İnancı). Yine çocukluk mesajları sıklıkla bir rol oynadı, ancak bazılarının kalıtsal nedenlerden dolayı empati devrelerini aşırı çalıştırarak yaşadıklarına dair kanıtlar da var.
Ayrıca bazı insanların çocukluk acısı nedeniyle yardımcılara dönüştüğünü de bulduk. İnsanlara neden yardımcı hâline geldiklerini sorduğumuzda çoğunlukla çocukluklarından bahsediyorlardı. Birçoğu erken yaşta yoksunluk veya zorluk yaşamıştı. Bazıları değişken veya istismarcı ebeveynlerle büyümüştü. Çocukluk travması insanları mutlaka yardımcılara dönüştürmez. Onları birçok biçimde şekillendirir. Ancak bazılarını kompulsif yardımcılar olarak şekillendiriyor.
İnsanları kompulsif yardıma yönlendiren başka inançlar da vardı. Bağımlı birine bakan kişiler genellikle yardım ettikleri kişi için vazgeçilmez olduklarını, kişinin tamamen onlara bağımlı olduğunu ve yardımcı olmaktan başka seçenekleri olmadığını hissederler. Bu inançların tümüne sıklıkla başka bir inanç eşlik ediyordu; yardımcının kendisinin herhangi bir ihtiyacının olmaması gerektiği fikri (İhtiyacın Olmadığı İnancı). Kompulsif yardım ile kendi ihtiyaçlarınızı reddetmenin birleşimine Süper Yardımcı Sendromu adını verdik.
Bilişsel davranışçı terapi yöntemlerinden, özellikle de Akılcı Duygusal Davranış Terapisinden teknikler uyarlayarak, bu inançları yeniden yapılandırmak için yöntemler geliştirdik. Düşünme biçimini düzelterek insanlar, kompulsif yardım isteğinin akıntısına kapılmak yerine, kendi kapasiteleri dahilinde ve ağırlıklı olarak aracılıkla daha güçlü bir yerden yardım etme olasılığının önünü açarlar.
Yardım etme sendromuna karşı “sınır oluşturmak” konusunu da konuşmak istiyorum sizinle. Bunu bir görev, bir alışkanlık hâline getiren, bu yolla kendilerine bir güven alanı yaratan, çoğu zaman dipten, aile köklerinden gelen suçluluk duygularını yardım etme yoluyla gideren insanlar sınırlarını nasıl oluşturmalılar? Sınırsız derecede yardım etmenin altında yatan asıl sebeplere inersek sınır oluşturmak sandığımız kadar kolay değil, öyle değil mi?
J.B. & R.V.: Bu çok isabetli bir nokta ve kesinlikle doğru! Yapmamız gereken ilk şey, kompulsif yardımın ve kendi ihtiyaçlarımızı karşılayamamanın nedenlerini araştırmak. Kitapta mantıksız inançları açığa çıkarmak ve bunlara karşı koymak için ayrıntılı yöntemler sunuyoruz. Ancak bunu yaptığınızda sınırlarınızı belirlemeyi düşünmeye başlayabilirsiniz. Ayrıca insanların bunu yapmasına yardımcı olacak çok çeşitli araçlar da sağlıyoruz.
Göz önünde bulundurulması gereken ilk şey, oturup bunları kasıtlı olarak düşünmediğiniz sürece, herhangi bir ayar yapma şansınızın sıfıra yakın olmasıdır.
Yardım etmenin sınırlarını belirlemenin bir yolu, kime yardım edeceğinizi, nasıl yardım edeceğinizi ve ne zaman yardım edeceğinizi düşünmektir.
Şu anda yardım ettiğiniz tüm insanlar hakkında kendinize karşı dürüst olmanız gerekir. Seni tüketen birileri var mı? Seni istismar edenler var mı? Gereksiz yere sana bel bağlayanlar var mı?
Nasıl yardım edeceğinizi düşünün. Ücretli işinizin bir parçası olarak yaptığınız yardımın yeterli olduğuna karar verebilirsiniz. Belki yalnızca belirli bir kişiye destekleyici yardım teklif edeceksiniz, ancak kaynak yardımı sunmayacaksınız veya tam tersi.
Ne zaman yardım edeceğinizi düşünün. Belirli kişilere ayıracağınız süreyi sınırlayabilirsiniz. Her hafta kendinize korunaklı bir zaman ayırabilirsiniz.
Konunun bir de “Sağlıksız Yardım” ve “Sağlıklı Yardımcının Zihin Yapısı” başlıkları var. Kitabın bu iki önemli konu başlığını bir karşılaştırma perspektifinde konuşmak isterim sizlerle. Bu iki konuyla ilgili fark yaratacak ayrıntılar neler? Bu konulara dikkat ettiğimiz takdirde neleri fark etmiş oluruz? Bu kapsamda kime veya kimlere yardım ediyoruz daha çok, bu da önemli bir konu oluyor öyle değil mi?
J.B. & R.V.: Evet, bu çok önemli. Sağlıklı yardımcı zihniyeti fikri muhtemelen kitaptaki en önemli konudur. Asla kimseye yardım etmeyi bırakmalarını söylemeyeceğiz. Kompulsif yardım yerine sağlıklı yardımı teşvik etmek istiyoruz. Sorunuzda bahsettiğiniz iki zihniyeti birbirinden ayırmayı sağlayacak bazı işaretleri burada bulabilirsiniz.
Kompulsif bir yardımcı olduğunuzun işaretleri
• Hayatınızın her alanında yardım edersiniz. İşiniz, aileniz, arkadaşlarınız, gönüllü çalışmalarınız, meslektaşlarınız, müşterileriniz, komşularınız. . . sonsuz bir liste!
• Herkesin başvurduğu kişi sizsiniz; sıkıntıda olduklarında ilk sığınacakları liman
• Yardım taleplerine hayır demekte zorlanıyorsunuz
• Çok fazla soru soruyorsunuz ancak diğer insanların hayatınızda olup bitenlere eskisi kadar ilgi göstermediğini fark ediyorsunuz
• İlişkilerinizde denge yok; insanlara yardım ediyorsunuz ama onlar size nadiren yardım ediyor. Tüm çabayı gösteren sizsiniz: doğum günlerini hatırlamak, iletişimde kalmak, iş görüşmesi için iyi dilekler göndermek gibi
• Başkalarının dramının içine kapılıyorsunuz. Sürekli tavsiye veriyorsunuz veya durumlarını düzeltmeye çalışıyorsunuz
• Yardım edemiyorsanız kendinizi suçlu hissediyorsunuz.
İhtiyaçlarınızı karşılamadığınıza dair işaretler;
• Başkalarının ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarınızın önüne koyarsınız
• “Ben iyiyim, sen devam et” gibi bahaneler kullanarak kendinize dair herhangi bir ihtiyacın olduğunu inkar edersiniz
• Birisi size sorsa, hayatta neye ihtiyacınız olduğunu söylemekte zorlanırsınız. Eğer baskı yapılırsa, aklınıza gelebilecek her şey aslında diğer insanların (eşinizin, çocuklarınızın, arkadaşlarınızın, iş arkadaşlarınızın) ihtiyaçlarını karşılamakla ilgili olacaktır.
Buna karşılık, sağlıklı yardımcı zihniyetinin bazı işaretleri şunlardır;
• Başkalarını dinlemenin yanı sıra kendiniz hakkında da bilgi veriyorsunuz
• Kime yardım edeceğinize, ne zaman yardım edeceğinize ve onlara nasıl yardım edeceğinize ilişkin sınırları siz belirliyorsunuz
• Yardım etmekten hoşlanıyorsunuz ve bundan faydalanıyorsunuz
• Kendinize verdiğiniz değer diğer insanlara yardım etmenize bağlı değil
• En önemlisi kendi ihtiyaçlarınızın farkındasınız ve onlarla ilgileniyorsunuz.
Konunun bir de nörolojik boyutlarıyla ilgili çalışmalarınızdan da bahsetmişsiniz. Nöroloji bilimi insanın duygusal, düşünsel ve ruhsal yapısı adına çok önemli bulgular paylaşıyor bizimle. Süper Yardımcı Sendromu’nun nörolojik bulgularının neleri kapsadığından burada da biraz bahseder misiniz?
J.B. & R.V.: Bu, kitapta anlattığımız kadar detaylı anlatılması mümkün olmayan kapsamlı ve karmaşık bir konu. Ama burada birkaç tanesinden bahsedebiliriz:
Sinirbilimciler empatinin bir dereceye kadar genlerimiz tarafından belirlendiğini buldular ve bununla ilgili genlerin yerini belirlediler; bu da bazılarımızın doğal olarak diğerlerinden daha yardımsever olduğunu gösteriyor. Ancak yardım etme davranışımızın tamamen genlerimiz tarafından belirlenmediğini unutmamak önemlidir. Bu, genlerimiz ve çevremizin etkileşiminin bir sonucudur. Ve rasyonel varlıklar olarak davranışlarımız konusunda bir seçim hakkımız var: Kime, ne kadar, ne zaman edeceğiz?
Yardım etmenin, sağlıklı olduğunda ve zorunluluktan ziyade şefkatten kaynaklandığında harika bir şey olduğunu gösteren bilimsel araştırmalar da var. Yardım etmek, yardım edene de fayda sağlayabilir. Gönüllülük konusunda uzman olan Allan Luks’un tanımladığı, “Yardımcı Sarhoşluğu” diye bir kavram var. İyi bir iş yapmaktan kaynaklanan doğal endorfin salınımına bu ismi veriyor. Yardım etmenin oksitosin, serotonin ve dopamin gibi faydalı nörotransmiterleri serbest bıraktığını gösteren bilimsel kanıtlar da var. Bunlar insanlarla daha iyi bağ kurmanıza, daha cesur olmanıza ve kendiniz hakkında daha olumlu hissetmenize neden olabilir.
İnsanlık tarihi boyunca yaşanan savaşları düşündüğümüzde yardım etmekten ziyade savaşmanın dünyanın en ciddi ve ürkütücü gerçeği olduğunu görüyoruz. Bunun yanı sıra pandemi, iklim krizi, ekonomik krizlerde yaşananlar… Umudunuz var mı? Dünyaya -bundan sonraki süreçler adına- gerçek anlamda ne yardımcı olabilir, nelerin faydası dokunabilir?
J.B. & R.V.: Bu gerçekten ilginç ve düşündürücü bir soru. Belki de bir sonraki kitabımızın konusu bu olmalı! Evet, dünyada bu kadar şiddet ve nefret varken mağlup hissetmek kolay olabiliyor. Ama aynı zamanda şefkat de var. Ne zaman savaşlar ve çatışmalar duysanız, başkalarına yardım etmek için kendi hayatlarını riske atan insanlarla ilgili ilham verici hikâyeler de duyarsınız.
Arka planda sessizce birilerine yardım eden çok daha fazla insan da var. Bu tür bir yardım genellikle görünmez olabilir, ancak oradadır. Kitabımız için pek çok harika yardımcıyla röportaj yapmak bize umut veren şeylerden biriydi.
Kitabın önsözünde insan doğasının özünde iyi mi yoksa kötü mü olduğu konusunu inceliyoruz. Büyük filozofların, bilim adamlarının ve iktisatçıların çoğu, insan doğasına ilişkin karamsar bir bakış açısına sahiptir. Bu bakış açısı doğru da olsa yanlış da olsa, doğal yardımcıların toplum için kıymetli ve değerli olduğuna ve onlara sahip çıkmamız gerektiğine inanıyoruz. Kitabı yazmamızın nedenlerinden biri de bu: Yardımcıların kendi başlarının çaresine bakmalarına yardımcı olmak.
Kitabın önsözünde sorunuzun gelecekte dünyaya gerçekten neyin yardımcı olabileceği ve fayda sağlayabileceğine dair diğer kısmını ele alarak, aynı zamanda şefkatli yaşam kavramını da tanıtıyoruz. Son zamanlarda öz-şefkatin önemi üzerinde çok fazla vurgu yapıldı, ancak biz şefkatin üç düzeyini araştırıyoruz: öz-şefkat (kendinize karşı nazik olmak), yardım etme motivasyonu olarak şefkat ve şefkatli bakış açısı (tanıştığınız herkese en iyiyi varsayan bir kalp açıklığıyla yaklaşmak). Şefkatli yaşam bu üç düzeyin hepsinin birleşimidir. Merhametli insanlar için nihai amaç bu olacaktır. Muhtemelen bugün dünyada en çok ihtiyaç duyulan şey budur.