22 OCAK, CUMA, 2016

Çok Satanların Anatomisi 1: Doğan Kitap

Çok satan kitap yayıncıyı hep mutlu eder, listede kitabınızın olması hep keyif veren bir şey. Ama sadece satan kitaplar değil, belirli bir kitleye hitap eden kitaplar da yayıncıyı çok heyecanlandırabiliyor.

Çok Satanların Anatomisi 1: Doğan Kitap

Herkes kitap yazmak istiyor, peki yayıncılar ne istiyor? Basılacak kitaplar nasıl seçiliyor? Okur ne arıyor? Hangi kitaplar neden satıyor? Bu soruların peşine düştüm ve geçtiğimiz günlerde görevinden istifa eden Doğan Kitap Yayın Direktörü, Deniz Yüce Başarır’ın kapısını çaldım. Yayıncılarla söyleşilerimizin ilk ayağındayız ve işte kayıt…  

Yayınevinizin çizgisini nasıl tanımlarsınız?

Çok geniş bir açıdan baktığımızı söyleyebilirim dünyaya ve yayıncılığa. Çok farklı türde kitaplar üretiyoruz ve yayınlıyoruz, bu bizim kurgu ve kurgu dışı diye ayırdığımız her iki temel türü de içeriyor. Klasiklere de hâkim olan ama günceli yakalamaya yönelik bir yayıneviyiz. Bunu yaparken de elbette belli bir kalitenin üstünde olmak çok önemli. Sağlam ve temiz işler çıkarabilmek ana düsturlarımızdan biri. Okurun keyif alacağı işler yapmak da amaçlarımızdan bir başkası. 

Yılda kaç kitap basıyorsunuz ve ne kadarı yerli?

Yayın planımızın %60 kadarını yerli eserler oluşturur. Doğan Kitap, Novus, CEO Plus diye üç markamız var ve yılda 140-150 kitap demek oluyor bu. 

 Deniz Yüce Başarır ve Sevim Gözay ©Korhan Karaoysal

Son on yılda en çarpıcı bir çok satanınız?

Başta ‘Aşk’ı (Elif Şafak) söylemek lazım tabii, 900 bine yaklaşmış durumda, o bir fenomen bence. Yani Türkiye’de hiç kitap okumamış olup ilk defa Aşk’ı okumuş birileri var herhalde, çünkü böyle bir rakama ulaşmak çok kolay değil. 

Şu an sizi en mutlu eden çok satanlarınız?

Çok satan kitap yayıncıyı hep mutlu eder onu söyleyeyim bir kere, listede kitabımızın olması hep keyif veren bir şey. Ama şu da vardır, 2 bin bastığınız bir kitap, sadece 700 satar belki ama o kitabı yayınlamanın da bir keyfi olduğunu söylemek zorundayım. Sadece satan kitaplar değil, belirli bir kitleye hitap eden kitaplar da yayıncıyı çok heyecanlandırabiliyor. Rakamsal olarak bakarsak, Zülfü Bey (Zülfü Livaneli) herhalde şu sıra başı çekiyor. Gülse Birsel’in kitabı çok iyi gidiyor, kişisel gelişimde Aykut Oğut bu yıl da çok iyi gidiyor. 

“Çok satan” demeniz için kaç satması lazım?

Bizimki biraz yüksek (Gülüyor). Ama Türkiye piyasasında 10 bini geçtiyse eğer bir kitap, iyi satmış demektir. Ama bizi 50 binden sonrası mutlu eder asıl tabii. Öte yandan 2 bini tamamlayamayan bir sürü kitap var tabii ki, zor bir piyasa. Her gün bir sürü isim giriyor raflara ve onları sergilemek hiç kolay olmuyor. Bir kitabı eğer bir ay o rafta tutabiliyorsanız, bu çok büyük bir başarı. 

Elde kalan kitaplar ne oluyor?

Bazen bağışlar yapılabiliyor, ama çok yıllar sonra. Uzun bir süre tutuluyorlar. Bazen Anadolu’ya satışlar yapılabiliyor, ama genellikle stok, yayıncılığın en önemli sorunlarından biridir. Eminim stoksuz yayıncı yoktur. Keşke bilebilseydik; ayda 10 kitap yayınlayacağız ama sadece ikisi tutacak, o zaman sadece o ikisini yayınlardık, keşke öyle bir şey olsa. 

Sihirli bir küre olup, yayıncılara bunu mu söyleseydi?

Keşke (Gülüyor), ama öyle bir sihirli küremiz yok. Dünyadan büyük umutlarla alınmış bir sürü kitap bilirim ki, ne yazık ki Türkiye’de tutmaz. Elinde patlar tek kelimeyle. Bazen de hiç beklemediğin bir şey alıp başını gidebiliyor. 

Deniz Yüce Başarır ©Korhan Karaoysal

Bir dosya size ulaştığında, sırasıyla hangi aşamalardan geçer? 

İnternet sitemizde bir başvuru formumuz var (yazar adayları için), o başvuru formunu doldurup, metinlerini ekleyerek gönderiyorlar. Buna kendi kitaplarının sinopsisini yazmak da dahil, çünkü yazdığı şeyin sinopsisini nasıl yazdığı da önemli bence. Sonra biz toplanıp bir ön eleme yapıyoruz. Seçtiğimiz kitaplar tekrar okunuyor ve bir raporlandırma yapılıyor. Raporlar olumluysa, bu sefer yayın kurulunda konuşuyoruz. “Yayınlanır” dediysek, bir sözleşme yapıyoruz, yayın planına alıyoruz ve sonra da yayınlıyoruz. 

Bugün “yayınlanır” dediniz, ne zaman çıkar anlamına gelir bu?

Programın doluluğuyla ilgili, ama meselâ bugünden söz ediyorsak, 2017 gibi düşünmek gerekir artık. Çok acil bir şey gelirse de, sonbahar diye düşünülebilir. Ama Hakan gelip (Hakan Günday), “roman yazdım, şu tarihte basalım” derse basarım tabii, çünkü zaten bekliyorum bir şey. 

Bir kitabı basmaya karar verirken neleri gözetiyorsunuz, kriterleriniz neler?

Kitabın türüne göre değişir, ama neye dikkat ediyoruz; bir kere yeni bir ses mi? Yani bize anlatacağını anlatırken, farklı bir şey hissettiriyor mu? Bizim okurumuzla uyum sağlayacak yapıda bir eserle karşı karşıya mıyız? Kitlelerin ilgisini çekecek mi diye de bakıyoruz tabii, ama bu işle ilgilenenlerin ilgisini çekecek mi seviyesinde bakıyoruz daha çok. 

Ayda kaç başvuru alıyorsunuz?

50 civarı dosya geliyordur herhalde. Bu da okumak için bayağı yoğun bir şey.    

Olumlu ya da olumsuz, mutlaka geri dönüyor musunuz başvurulara?

Evet, bizim bir kara kutumuz vardır, bir arkadaşımız, “kara kutu” derim ben ona. Bütün gelen dosyaları kaydeder, yanıt verir. Bence önemli, olumlu ya da olumsuz, insanların dönüş alması gerekiyor. 

Zaten uzun bir süreç, hiç haber gelmeme ihtimali çok acı olsa gerek...

Evet, çok acı bir şey. Bir şey aktarayım, denk geldi. Bu ay Elizabeth Gilbert’ın bir kitabını yayınlıyoruz, ‘Büyük Sihir’, yaratıcı yazarlık ve yaratıcı yaşamla ilgili bir şey. ‘Ye Dua Et Sev’i yazmadan önceki bir anekdotunu paylaşıyor orada ve diyor ki yazar adaylarına, “Asla vazgeçmeyin, çünkü gönderdiğiniz her şeyle aslında bir tohum atıyorsunuz”… Ve şunu öneriyor, “Asla yaratıcılığınızla para kazanabileceğinizi sanmayın”…

©Korhan Karaoysal

Dankkk! 

(Kahkahalar) Yani önce para kazanacağınız işi belirleyin, sonra yazın. Bir gün para kazanabilirsiniz de, ama bunu beklemeyin. Dünyanın hiçbir yerinde yazar olarak para kazanmak kolay değil, çok nadir rastlanan bir şey. Yazmak için yazmak lâzım yani, tutkuyla. 

Müdahale eder misiniz yazarlarınızın metnine, diline, kurgusuna? 

Oluyor tabii. Bu müdahaleyi yaparken de çok dikkatliyizdir tabii ki. “Şunu şöyle düzeltmeye açıksan, biz de yayınlamaya açığız” dediklerimiz de var tabii, dünyada olduğu gibi. 

Kapak, sizce ne kadar önemli satışta?

Bence çok önemli. Sadece tasarım değil, aynı zamanda okura mesajı ilk ileteceğiniz yer kapak. Kitabın ana mesajı ismi ve yazarıdır. Öyle ya da böyle, o kadar kitabın arasında bir şekilde okurun dikkatini çekmek zorunda kapak.

Son zamanlarda yazarın resmi oluyor kapakta –özellikle güncel kitaplarda– ve tartışılıyor; gerekli mi kapakta yazarın resmi, anlamlı mı?

Bir celebrity (ünlü) ise karşımızdaki, en büyük malzemesi yüzü. Bir Gülben Ergen kitabında, Gülben Ergen’i görmemiz doğal bana sorarsanız. Ama o kadar kitlelere mal olmuş biri değilseniz, yüzünüzü orada diretmeniz doğru bir şey değil tabii. Çünkü faydası yok o zaman zaten. Ama öbür türlü, bir anlamı var tabii ki. Şart değil ama bir anlamı var.

Okuyucu ne arıyor şu ara?

Okuyucu, galiba bir yere sığınmak istiyor şu ara. Geçtiğimiz yılın satış açısından en başarılı kitaplarından biri, ‘Allah De Ötesini Bırak’ olduğuna göre, okuyucu; “her şey düzelecek” denmesini istiyor kendisine. Öyle ya da böyle, hangi yöntemle olursa olsun. Bundan üç yıl önce de ‘S*ktir Et’ çok fazla sattı, “sen bir şey yapmasan da, her şey düzelecek” denmesi iyi geliyor. Kişisel gelişimin patlama sebeplerinden biri de bu, insanlar bir arayıştalar. Kimi bunu dinde buluyor, kimi de yeni dinler olan yogada, orada burada, bunun çeşitli söylemleri var. Çünkü insanlar umutsuzlar, bir umuda ihtiyaçları var. 

Herkes kitap yazmak istiyor, peki yayıncılar ne istiyor?

Yazdıkları kadar okumalarını istiyorum ben. Bir şeyler yazmaya başlamadan önce biraz okumak lâzım. 

 ©Korhan Karaoysal

Biraz derken, ne kadar?

Çok okumak lâzım tabii, biraz değil (Gülüyor). Bir yetenek olabilir ama önce bir etrafta neler yapılıyor görmek lâzım. O zaman ‘biricik’ olmadığınızı anlıyorsunuz. Biricik olmadığını anlamak iyi bir şey, ama bu elinizi de tutmamalı tabii. “Ben çok iyi yaptım ama anlamadılar” duygusundan vazgeçip, etraftaki örneklere iyice bakmak... Onlardan etkilenmek de işin başlangıcında olabilir, bu da ayıp bir şey değil. Belki önce etkileneceksiniz, sonra kendi dilinizi bulacaksınız. Önce biraz okuyup, neler var görüp, sonra biricikliğinize karar verin. Hiçbir hikâye o kadar biricik değil aslına bakarsanız, onu biricik yapan şey, sizin ona ne kattığınız, nasıl yansıttığınız. 

Neden herkes kitap yazmak istiyor sizce?

Yayıncılık trendi yükselişte, bu bir gerçek. Daha çok kitap satın alınıyor, daha çok kitap üretiliyor. Gözlemlediğim kadarıyla, gençlerde bir ilgi var. Herkes bir şeyler söyleyip ilgi çekmek ve görünmek istiyor. Çağımızın derdi görünmek aslında, herkes “beni gör” diyor. Bence kötü bir şey değil, doğru bir kanalla bir şeyler çıkacaktır buradan. Hayatı, dünyanın meselesini görünür kılmak gibi de bir derdi olması lazım tabii yazarın, sadece kendini anlatmak edebiyat değil.

Transfer için gizli planlar yapar mısınız?

Planlarız tabii, her yayıncı planlar. Ama çok ‘atmaca’ yayınevi değilizdir, öyle boş çekler uzatan filan (Kahkahalar). Ama tabii ki, her yiğidin gönlünde bir aslan yatar. 

Bastınız ve 500 sattı, ikinci bir şans verir misiniz o yazara, yeni bir şeyini basar mısınız? 

Bazen basarız. Dünya edebiyatının önemli bir ismiyse basılır. 

Yerli ve tanınmamışsa? 

Basabiliriz. Bir daha denenebilir, duruma göre. Ne yazdığına bağlı olarak tabii, her zaman da denenmez. 

Sevim Gözay ve Deniz Yüce Başarır ©Korhan Karaoysal

Tek kitaplık bir çok satan, sürekli çok satana dönüştürülebilir mi? Böyle bir çalışma var mı?

Bizde yok. Ve bence bir yazar, daha ilk kitabından bir satış başarısı yakalıyorsa, o şans mı, yoksa şanssızlık mı emin değilim. Çünkü onun bir ağırlığı oluyor insanlar üzerinde ve o ilk kitapta yakalanan doğallık her zaman yakalanamayabiliyor. 

İkili yazmak da yeni moda galiba bu ara?

Evet, yeni çıktı bu da. İkili, üçlü yazıp listelere giren yeni bir şeyler var, bakalım ne olacağını göreceğiz.   

Yayın ve satış şansını artırmak için ne yazsın şu an yazar adayları? 

İnsan ne yazabiliyorsa onu yazmalı bence. Örnekleri vardır tabii, proje kitapların da sattığı vardır ama bir yere kadar gidecektir. İnsanın kendisiyle barışık olması için, istediği ve inandığı şeyi yapması gerekir, o samimiyet geçer çünkü. Satar mı bilmiyorum ama bence samimiyet önemli bir şey. Satarsa da, samimiyet satmalı. Bir sürü kişisel gelişim kitabı var ama onların içinden de inandığı gibi yazanlar satıyor, diğerleri insanlara o kadar dokunmuyor. 

Normalde söyleşimiz burada bitiyor, ancak yayını haber verdiğim sırada Deniz Yüce Başarır’dan şu mesajı alıyorum… 

Çok güzel bir söyleşiydi. Son röportaj sana nasip oldu. Yani Doğan Kitap yayın yönetmeni olarak!.. İstifa ettim. 

İstifa mı ettiniz? Şoktayım Deniz Hanım!

Teşekkür ederim Sevimciğim. Genelde bir şokla karşılanıyor zaten. Ama oluyor böyle şeyler malum. İşimi çok seviyorum ama arada bir gitmek de gerekiyor.

Peki ama neden?  

2003 yılından beri Doğan Kitap’ta çalışıyorum. 2007-2009 arası bir küçük aram var. 7 yıldır da yayın direktörlüğü yapıyordum. Evlilikler için yedi yıl tehlikelidir derler bilirsiniz. Anlaşmazlıklar iyice su yüzüne çıkarmış. Evliliğimde değil ama işimde yaşadım bunu. Bazen zamanında bitirmek, gitmek gerekiyor.

Hayat… İşte böyle. 

0
27630
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage