Erkan Doğanay ile Türk resim sanatından farklı üsluplar, akımlar, tarihsel dönemlerden seçtiği portre çalışmalarına dair farklı bir okuma deneyimi sunan kitabı Türk Resminin Yüz Bir Yüzü – 101 Ressam 101 Portre’ye dair konuştuk.
Araştırmacı yazar ve küratör Erkan Doğanay tarafından hazırlanan ve geçtiğimiz aylarda Ketebe Yayınları tarafından okurla buluşturulan Türk Resminin Yüz Bir Yüzü, alanında uzman yazar, eleştirmen ve akademisyenlerin yazılarıyla birbirini tamamlayan sanat tarihimizin eşsiz portrelerini okurla buluşturan adeta bir “sanat tarihi 101” kitabı olarak değerlendirilebilir. Doğanay, 15. yüzyıldan Şiblîzâde Ahmed’in “Gül Koklayan Fatih Sultan Mehmed” eseriyle başladığı kitabındaki seçkisiyle günümüze varan dönemler, akımlar arası bir yolculuğa çıkarıyor bizi. Kitapta portrelere Fırat Arapoğlu, Hüseyin Avni Baloğlu, Elif Dastarlı, Sevil Dolmacı, Oğuz Erten, Özlem Erten, Sanem Eyigün, Hülya Küpçüoğlu, Burcu Pelvanoğlu, Pınar Turanlı, Ferhat Uludere, Özgen Yıldırım, Seda Yörüker tarafından kaleme alınan metinler eşlik ediyor.
Erkan Doğanay ile hem portrenin Türk resim sanatındaki yerine hem de bu çalışmayı ortaya çıkaran sürece dair merak ettiklerimizi konuştuk.
Erkan Bey, okura Türk resim sanatında portreye dair dönemler ve akımlar arası geniş bir seçki sunduğunuz Türk Resminin Yüz Bir Yüzü projesini hazırlayan fikir nasıl oluştu, nasıl bir çalışma süreci geçirdiniz?
2006 yılında başka bir yayınevi için yayına hazırladığım ve Türkçe editörlüğünü yaptığım Ölmeden Önce Görmeniz Gereken 1001 Resim kitabı Türkiye’de pek çok seçki kitabının da basılmasını sağladı. O kitap oldukça ilgi gördü ve hatta bazı sanat fakültelerinde ders kitabı olarak ele alındı. Sonrasında Türkiye seçkileri yapabilir miyiz diye üzerine düşündüğümüzde 2010 yılında Osman Hamdi Bey’in ölümünün 100. yılında Kültür Bakanlığı desteği ile bir portre sergisi hazırladığımda aslında düşüncemizin ilk tohumu da yeşermeye başlamış oldu. Osman Hamdi Bey’in Türk resminde figür konusunu ele alan ilklerden biri olması bana o dönem bir portre sergisi yapmam gerektiği fikrini verdi. Sergi için hazırladığımız yayın sonrasında güncellenip daha da genişletilerek 101 Portre kitabına dönüştü.
Bu kitabı hazırlayan, öncülü bir çalışma olduğundan bahsettiniz. Kitaba Şiblîzâde Ahmed’in “Gül Koklayan Fatih Sultan Mehmed” eseriyle başlıyorsunuz; merak ediyorum sizin için bu kitabın ilhamı olan bir portre var mı?
Başka bir kitabın Türkiye versiyonlarını düşündüğümüz bir dönemde gündeme gelen bir sergi projesi belki de düşünce aşamasındaki fikrimizin hızlıca hayat bulmasını sağladı. Fatih portresine gelecek olursak, bilindiği üzere Bellini ve Fatih ilişkisi dünya sanat tarihi için önemli bir olaydır bana göre. Doğu sanatının Batı sanatı ile tanışması; figür/portrenin doğulu bir toplumda karşılık bulması ve bunun dönemin minyatürcülerini etkilemesi bakımından önemlidir. Ayrıca bu portre Fatih’in çok yönlülüğünün, sanatla ilişkisinin ötesinde iki ülke yönetimi arasında bir barış anlaşmasının maddelerinden biri.
Sanat tarihimizde portreye önem kazandıran “Padişah Portreleri” geleneğini bu kitap için de başlangıç noktası gibi düşünebiliyoruz. Kitaptaki seçkiyi 101 sanatçının 101 eseriyle tamamlıyorsunuz. Normalde yüz/ suret ile ilişkili bir başlıkta 100 değil 101’i kullanarak sanki geride bırakmak istemeyeceğiniz bir eseri dahil ettiğinizi düşünüyorum. Niçin 101 eser?
Bu sınırlı seçki ile bu coğrafyada portre resmin tarihsel sürecini ele almaya çalıştık. Fatih portresinden günümüze nasıl bir tarihsel süreç yaşandı biraz da portre sanatçıları ve portrelerdeki özneler üzerinden anlatmaya çalıştık. Rakamsal olarak 101’i seçmemizin nedeni ise tahmin edeceğiniz üzere 100 daha kesinlik içeren bir sayı. 100. yıl, 100 isim vs. gibi devamı pek kabul etmeyen bir algısı var. Köşeleri olmayan, dönüşsüz bir rakam. 101 derken en azından okurun bu seçkiye baktığında devam eden bir ayrımla değerlendirmesini istedim. Bundan dolayı 1 ekledik, kesinlik içermeyen bir sayı olmasın diye. Ayrıca fantastik bir karşılığı var. 1001 geceden 101 hale gibi… Neden 100 değil de 101 diye soracak olursanız; eklenen 1 (BİR) burada oldukça önemlidir. 100 sayısı mantıken bir kesinlik sunarken burada eklenen bir seçkinin devam edebileceği düşüncesini doğurur, ki böylelikle liste dışında kalan resimleri de bir biçimde kapsar. Ayrıca 101 sayısının insanı huzursuz etmeyen büyülü bir tarafı da vardır. Ketebe Yayınları editörleri ile yaptığımız toplantılarda da şimdiki adını belirlemiş olduk. Türk Resminin Yüz Bir Yüzü dedik, galiba bu isim güzel oldu.
150 yıllık bir sürece işaret ediyorsunuz ve bir sayıyla sınırlandırmak eminim ki çok zor olmuştur. Kitapta yer alan 101 portre farklı sanatçılara, farklı yüz yıllara ait ve bu portrelere dair kaleme alınan yazılar da farklı alanlarda çalışmaları olan kıymetli akademisyen ve yazarlara ait. Seçkiyi oluştururken sizin için belirleyici kriterler, belirleyici konsept nelerdi? Seçtiğiniz 101 portre Türk resim sanatında neleri temsil ediyor?
Türkiye sanat ortamında bilinen sanat tarihçi, sanat yazarı, eleştirmen arkadaşlar yazıları ile katkı sundular. Burada da amacımız şuydu; akademik bir dilden daha yalıtılmış herkesin anlayabileceği, öykü tadında metinlerle oluşturduk anlatım kurgusunu. Çok uzun olmayan 300 kelimeyi aşmayan bir sınır belirledik ve zor olsa da bu sınır içinde anlatmaya çalıştık yapıtlardaki sanatçı özne ilişkisini, sanatsal, tarihsel yerini.
Bir önceki sorunun devamı olarak; yazarların her biri portreleri farklı bağlamlarda ele alıyor. Kimi bulunduğu dönemin etkileri kimi sanatçının kendi özellikleri kimi de eserin hikâyesi bağlamında. Bu noktada yazarlarla nasıl bir iletişiminiz oldu bütünlüğü oluşturmak açısından?
Yazar arkadaşlarla birlikte belirledik ve herkes daha önce üzerinde çalışmış olduğu sanatçı isimlerini seçti. Elbette her bir yazar kendi araştırması ve anlatımı ile oluşturdu metinlerini. Bütünlüğü sağlayabilmek için çok defa toplantılar yaptık ve ortak kararla yukarda değindiğim anlatımdaki yalınlık, kelime sınırı ile kitaptaki metinler ortaya çıktı. 1001 Resim kitabı önümüzde önemli bir örnek oldu. Ve birkaç örnek metin hazırlanmış olması da ortak metin düzeni oluşmasını sağladı. Bazen uzun gelen metinlerin yeniden ele alınması gibi mutfak bölümünü saymazsak, sonuçta gerçekten oldukça iyi ve özgün metinlerle tamamlanmış oldu.
Görsel, kaynak ve bilgilerin toplanması ile her biri kendi alanında oldukça deneyimli olan sanat eleştirmeni, sanat yazarı; Fırat Arapoğlu, Hüseyin Avni Baloğlu, Elif Dastarlı, Sevil Dolmacı, Oğuz Erten, Özlem Erten, Sanem Eyigün, Hülya Küpçüoğlu, Burcu Pelvanoğlu, Pınar Turanlı, Ferhat Uludere, Özgen Yıldırım, Seda Yörüker tarafından metinler hazırlandı. Araştırma ve inceleme süreçlerinin sonucunda metin ve görsellerin yer aldığı, okunabilir bir portre kitabı olarak değerlendirilebilecek bu çalışma ortaya çıktı.
Türk resim sanatında portre bir tür Batılılaşma hareketi ve Fatih Sultan Mehmed ile başlıyor bu süreç. Türk resminde portreciliğin gelişimine, sanatçıların bu türe yaklaşımına ve Türk sanat tarihindeki yerine dair görüşlerinizi paylaşabilir misiniz?
Portrecilik oldukça eski tarihlere uzanır; kralların para üzerine bastırdıkları portreleri ile başlayan süreç, paradan sanata, sanattan gücünü yüzü ile gösterme eğilimini seçen iktidarlara dek hayatımızın her alanında karşımıza çıkar. Suretin görünürlüğü sayesinde tanınır ve biliniriz. Bu fiziksel görüntü genel olarak ruhsal, psikolojik ve sosyolojik pek çok özellikle birlikte coğrafi kodlara da işaret eder. Bir karakterin ana hatları; alın yapısı ve çizgileri, yüzdeki kıvrımlar, burun ve dudak yapısı, kafa şekli, kaş ve göz gibi ayrıntıların biçimselliği bir kimseyi diğerlerinden ayırt ederek tanımlayabilmenin önemli detaylarıdır. Kostüm, kıyafet, duruş, mekân ve konum gibi dış göstergelerde figürün statüsü, yaşam biçimi hakkında fikirler sunar. Çeşitli kimselerin ressamlara yaptırmış oldukları portreleri, malikâneleri, saray ya da daha başka görkemli mekânlarında sergilenirken, resimdeki kimsenin temsil ettiği güç ya da görünüş gibi ayrıntılar üzerinden dikkate alınır; buna karşın genellikle o resmi yapan sanatçıya öncelikli olarak değinilmez. Oysa aynı resmi bir sergide yahut bir müzede ya da bu kitapta olduğu gibi basılı bir sayfada gördüğünüzde bu kez tek başına resimdeki özneyi değil de üslubu, ustalığı, sanatsal becerisi gibi vasıfları üzerinden sanatçısını da tartışmaya başlarız. İşte bu defa resimdeki özne sanatçıdan sonra gelir.
Diğerleri ise ancak hayatın olağan akışında izlenebilmektedir. Listede yer alan sanatçılar ve onların imzaları ile üretilmiş portrelerin böylesi rakamsal bir seçkiye dâhil olmaları elbette açıklanabilir. 150 yıllı bulan Türk sanat tarihimiz ve Fatih Sultan Mehmet ile başlayan “Padişah Portreleri” geleneği dikkate alınarak seçki hazırlandı. Türk sanat tarihinde özellikle portre konusu ile ilgilenmiş, çalışmalar üretmiş sanatçıların eserleri yer aldı. Bu seçki aynı zamanda kısaca Türk sanat tarihi okumasını ve değerlendirmesini de yapmaktadır.
Peki portrenin çağdaş Türk sanatındaki yerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sanayi Nefise, sonrasında Akademi adıyla bildiğimiz kurum ve bu kurumsal yapının yaygınlaşması ile çok sayıda portre sanatçısı ya da daha doğru bir nitelemeyle figüratif sanatçılar yetişti. Günümüzde pek çok çağdaş sanatçı farklı medyumlarla, malzemelerle figür/portre çalışıyor ve ilgiyle takip ediyorum.
Şimdilik kitap formatı gereği 101 seçkisi ile sınırlı tutabildik. Gerek rakamsal incelik gerekse kitabın yeni baskıları ile sürekli güncellemeler de olacaktır. Güncellendikçe hem yeni isimler eklenecektir hem de yayına hazırlanacağı dönemlerin güncelliğini koruyacaktır diye düşünüyorum. Nitekim 1001 Resim kitabında da aynı güncellemeleri yapıyoruz. Sanırım dördüncü baskısı tükenmek üzere ama dört baskısında da yeni eklenenler, listeden eksilenler oldu.
Kitabınızda yer alan eserlerin her biri farklı bir kurumun, kişinin himayesinde. Kitap sayesinde görebildiğimiz bu 101 portre geniş bir sergi fikri doğurdu bende. Sizin de böyle bir isteğiniz ya da çalışmanız var mı?
Ah keşke sergileyebilsek, ne güzel olur. Bunun için geniş bir mekân, kurum ve koleksiyon sahiplerinin onayı ve tabii ki kaynaklarının oluşması lazım. Umarım yapabiliriz.
Gelecek bir devam kitabın da habercisi olduğundan bahsediyorsunuz. İkinci bir “Türk Resminin Yüz Bir Yüzü” projeniz var mı? Eğer varsa orada nasıl bir seçki yapmayı düşünüyorsunuz? Çalışma masanızda bizleri bekleyen projeleriniz var mı, okurlarımızla paylaşmak ister misiniz?
“1001” serisi de öyle başlamıştı. İlk sinema ile başladı, ardından resim, müzik, yer vs. devam etti. Burada da benzer bir seçki dizisi oluşturmak istedik. 101 mimari eser, heykel, İslam eseri, müze gibi...
Küratörlüğünü yapacağım birkaç yeni serginin yayını ve yine 101 serisinin devam kitapları var masamın üzerinde… Onları da zamanı geldiğinde sizinle paylaşacağım.