Geçmişten günümüze birçok önemli ismin biyografisini yayımlamak için yola çıkan Gerekli Kitaplar, geçtiğimiz günlerde Onur Akyıl’ın kaleme aldığı modern Türk şiirinin kurucuları arasında yer alan Nâzım Hikmet’in hayatını anlatan Nâzım Hikmet: Anlamı Örgütleyen Ozan’ı yayımladı.
Onur Akyıl’ın kaleme aldığı biyografi kitabı Nâzım Hikmet: Anlamı Örgütleyen Ozan, okuru hem bir şair, yazar, tiyatrocu hem de bir devrimci, eş, dost, lider olarak Nâzım Hikmet’in kimliğiyle buluşturan bir eser. Akyıl, Nâzım Hikmet’in hayatına dair birçok detayı okurlarla paylaşıyor.
Bazı kişiler vardır ki yaptıklarıyla da yapmadıklarıyla da birçok şeye etki ederler. Büyük hadiselerin sembolü hâline gelip artık isimleri varlıklarının önüne geçer. İşte Nâzım Hikmet de bu isimlerden, isminin gücüyle kendi varlığını bile geride bırakan biridir. Gerek Türk edebiyatı açısından gerekse komünist, devrimci, aykırı yönüyle kendine has bir şahsiyet olan Nâzım Hikmet, hayatının büyük bir bölümünü hapishanede geçirmesine rağmen nasıl bunca şeye etki etmiş, bir davanın, bir dönüşümün, bir kırılmanın en önemli temsilcilerinden biri hâline gelmiştir? İşte Onur Akyıl, Anlamı Örgütleyen Ozan’da tüm bu serüveni dile getiriyor, okur için onun hayatını belirli normlar etrafında takip edilebilir kılıyor.
Onur Akyıl, kitabına “Sunuş” kısmında sarf ettiği şu iddialı cümlelerle giriş yapıyor: “Kuşku yok ki gerçek bir şair eninde sonunda sevilmeyen biridir. Yaşanmış, başarılmış, tamamlanmış bir hayattan artakalan şeyler, o biçimli ya da biçimsiz parçalar yeniden yorumlandığında iyice anlaşılır bu. Acı ya da değil, fakat gerçek; şair hayatının her ânında insanı, insanlığı çoğaltırken yalnızlaşan, eksilen, kendi içinde bir oyuk yaratıp giderek o oyuğa yerleşen bir öznedir.”[1] Akyıl, aslında genel olarak şairleri “sevilmeyen biri”leri olarak tanımlarken kitabı boyunca çeşitli açılardan bu düşüncesinin de peşine düşüyor. Bu aramalarda karşılaştığımız veriler kimi zaman bizi buna yakınlaştırırken kimi zamansa tam tersi bir yöne sürükleyebiliyor. Bu açıdan bir şairi, birçok farklı paralelden ele almak mümkün. Ancak onları yargılamak ve sevilip/sevilmemesinin peşine düşmek, çeşitli açılardan pek de mümkün olamayabiliyor. Zira gerek Nâzım Hikmet gerekse genel olarak tüm şairler/yazarlar ekseninde farklı kimliklerden söz edilebilir. İyi bir şair ve kötü bir insan olarak birçok isim anılabilirken kötü bir şair ve iyi bir insan olarak tanımlayabileceğimiz birçok isim de olabilir. Bu açıdan Akyıl’ın düşüncesini eser boyunca çeşitli noktalarda izlemek mümkün, buna karşı çıkmak da katılmak da mümkün ancak burada önemli olan, açtığı tartışma zemininde farklı düşünceler için açık kapıların mevcudiyetidir.
Nâzım Hikmet’in hayatı bilindiği üzere temelinde hapishane ve Sovyetler Birliği ekseninde gelişir. Türkiye’de yazdıkları, düşünceleri ve söyledikleri nedeniyle defalarca kere yargılanmış ve temelli/temelsiz birçok nedenden ötürü suçlu bulunup cezalandırılmıştır. Sovyetler Birliği ve komünizmi bir tehdit olarak algılayan dönemin hükümeti bir tür cadı avına çıkmış, bu tür düşüncelere meyyal birçok kişiyi tutuklayarak hapsettirmiştir. Bunlar arasında yer alan Nâzım Hikmet’in de hayatının önemli bir bölümü hapishanelerde geçmiştir. Biz bu dönemin izlerini Akyıl’ın eserine paralel olarak Nâzım Hikmet ile bu dönemdeki eşi olan Piraye’yle mektuplaşmalarını içeren Piraye’ye Mektuplar ve yine aslında hapishane arkadaşı olan dostu Kemal Tahir’le mektuplaşmalarını içeren Kemal’e Mektuplar’da bulabiliriz. Yine eserde Akyıl’ın bahsettiği gibi bu dönemin önemli tanıklarından biri daha sonra Sovyetler’e de beraber gideceği Vâlâ Nureddin, yani Vâ-Nû’dur. Akyıl, aslında eserinde tüm bu dönemi ve dostlukları da derleyip toplayarak okur için Nâzım Hikmet temelinde bir araya getirmiş, tüm bu bağları daha görünür kılmıştır.
Eser, Nâzım Hikmet’in çocukluğundan başlayarak hayat hikâyesini dile getiriyor. Nâzım’ın nasıl bir eğitim aldığı, hangi merhalelerden geçtiği, hocaları arasında kimlerin yer aldığı, ailesinin nereden geldiği gibi bilgiler bize şairin nasıl bir çocukluktan geçtiği konusunda önemli bilgiler sunuyor. Nâzım, 20 Kasım 1901’de Selanik’te dünyaya gelmiştir. Sırf bu tarihe bakılarak bile onun ve gelişimi açısından birçok şey söylenebilir. Çocukluğu döneminde savaşlarla geçen, bir imparatorluğun yıkımını, bir devrimin canlanışını, doğduğu toprakların kayboluşunu, İstanbul’un ana yurda göç edenler ve savaş esirleriyle doluşunu gören bir çocukluktur bu. Ardındansa eğitim hayatı, Yahya Kemal’le geçen dersler, günler, sohbetler. Bu açıdan hem gördükleri hem de Yahya Kemal onun için önemli bir yer tutar. Herkesin bildiği üzere Yahya Kemal ile annesi Hanım’ın aşkıysa bir başka serüvenin konusudur. Aslında bu bilgiler ışığında okur için onun dönüşümünü izlemek oldukça ilginç ve bu serüven de bir o kadar canlıdır. Zira Nâzım Hikmet, sadece biyografisiyle bile ne denli uçsuz bucaksız bir karakter olduğunu herkese gösterir.
Nâzım Hikmet ve Vâ-Nû’nun komünizmle tanışmaları, bir başka kültür ve devrimle oldukça derinden ilgilenmeleri ve fikir dünyalarının bu eksende hızla ve kökten değişmeleri oldukça önemlidir. Zira Türk edebiyatının milli ve kültürel unsurları en başarılı ve oldukça geniş bir perspektifte kullanan bu önemli şairi, arkasından da birçok insanı sürükleyecek, etkisi bugün bile devam eden, bugün bile birçok şeyi değiştirme gücüne sahip olan bir dönemi başlatacaktır. Nâzım Hikmet’in Anadolu’yu, Türk halkını, Türk kültürünü bu denli içten ve başarılı bir şekilde anlatmasının izlerini tabii ki biyografisinden sürmek de mümkün. Zira o, halkın içinden gelmiş, hapishanelerde, sürgünlerde, memleketin o köşesinden bu yanına sürekli sürülmelerinde birçok insanla tanışmış, onlarla dost olmuştur. Bunlar içerisinden de birçok önemli ismi Türk edebiyatına kazandırmış, çok az insana nasip olabilecek bir liderlik vasfıyla insanları edebiyatla kaynaştırmış, bir araya getirmiştir. Bu açıdan daha akla ilk gelen isimlerden Orhan Kemal ve Kemal Tahir aslında onun bu açıdan rolünü göstermesi bakımından öne çıkabilir. Birçok yönden önemli bir şahsiyet olan Nâzım, bu gibi yol gösterici yönüyle de dolaylı olarak Türk edebiyatının gelişimine katkı sağlamasıyla ön plana çıkmıştır.
Anlamı Örgütleyen Ozan’da aslında Nâzım Hikmet’in hayatındaki tüm bu merhalelere tanık olurken ayrıca onun hikâyesindeki zorlu ânlara, yalnızlıklara, karanlık günlere de uzanırız. Zira o, hayatını hiç de kolay şartlarda kazanmamış, hem devlet hem de çevresindeki insanlar nedeniyle oldukça zor zamanlar geçirmiştir. Sovyetler’e kaçışı, orada yaptıkları, hem büyük bir ozan hem de devrimci olarak kişiliğiyle ön plana çıkmıştır. Aslında büyük umutlarla gittiği ve işçi kardeşlerin iktidarına inanarak uzandığı Sovyetler’de bulduğu da Türkiye’dekinden veya herhangi bir ülkedekinden pek farklı olmaz. Zira iktidar, her yerde benzer sonuçlar, benzer problemler yaratmaya devam eder. Biz, hem Türkiye’de hem de Sovyetler’de tüm bu yalnız günlere tanık oluruz.
Son raddede Nâzım Hikmet’in yaşamı zorlu bir serüvenden çok daha fazlasıdır. O, gerek bir şair olarak Türk edebiyatında oldukça önemli ve aşılması zor bir yer kazanmış, gerekse devrimci ve sınırlara meydan okuyan tutumuyla Türk gençliği için bir meşale yakmıştır. İşte Onur Akyıl da Nâzım Hikmet: Anlamı Örgütleyen Ozan isimli biyografi kitabında tüm bu kişiliklerin ve ilham verici serüvenin nasıl meydana geldiğinin peşine düşmüş, bunu okurlarıyla da paylaşmıştır.
[1] Onur Akyıl, Nâzım Hikmet: Anlamı Örgütleyen Ozan, Gerekli Kitaplar, İstanbul 2019, sayfa: 5