01 ŞUBAT, ÇARŞAMBA, 2023

“Divan Şiirinin Kapalı Fakat Derin Yapısı İçinde Anlatmak İstedim”

Meliha Yıldırım ile klasik divan şiirinin önde gelen gerçek figürleriyle kurgu karakterleri iç içe geçirerek okura kurgu ile kurgu dışı arasında gidip gelen özel bir roman sunduğu Remil’i, yazı serüvenini ve öyküden romana evrilme sürecini konuştuk.

“Divan Şiirinin Kapalı Fakat Derin Yapısı İçinde Anlatmak İstedim”

Meliha Yıldırım, geçtiğimiz günlerde ilk romanı Remil ile okuyucularla buluştu. 15. yüzyılın imparatorluk merkezini şiirle, sanat ve edebiyat ile kuşatan roman, gerek devre dair sunduğu betimlemeler, gerekse Nesime gibi erkek egemen dünya içerisinde var ettiği güçlü karakterlerle dikkat çeken bir eser.

Çeşitli öykü ve inceleme yazılarınız bugüne kadar birçok yayında okurla buluştu. Kurguya öykü ile girmeniz ve aynı zamanda inceleme yazıları kaleme almanız bu noktada oldukça anlamlı. Öncelikle yazı serüveni sizin için nasıl başladı? Edebiyat bölümünden mezun olmanız sizi bu konuda nasıl etkiledi?

Yazı serüvenim, ilkokul mezuniyetimizde öğretmenime sürpriz olması için Dilenci Kadın adlı bir piyes yazıp sonra onu sahnelememle başladı. Asıl öykü yazmaya ise ikinci üniversite olarak okuduğum Türk dili ve edebiyatı yıllarında başladım. Türkçe bilindiği üzere kurallı bir dildir. Eğer onun belirlediği birtakım algoritmalara uyulmazsa yazının bir tarafı hep eksik kalır. Bu açığı farklı kaynaklardan beslenerek tamamlayan yazarlar var. Ancak bu uzun yolda çözümü ben edebiyat fakültesine giderek buldum. Bana en büyük katkısı Türk diline ve sözcük yapısına daha bilinçli bakmamı sağlaması oldu.

Kurgu yazmaya öykü ile başladınız ve metinleriniz öncelikle çeşitli yayınlarda okurla buluştu. Zaman O Zaman Değil isimli ilk öykü kitabınız ise 2019’da H20 Yayınları tarafından yayımlandı. Kurgu yazmaya öykü ile başlamanın sizin için anlamı nedir?

Ankara’da öykü yazmak gibi bir gelenek olduğuna inanıyorum. Adeta öykü kentidir Ankara. Belki bunda bir dönem varlık gösteren öykü derneklerinin de büyük katkısı olmuş olabilir. 2013 yılında Selanik Caddesi’nde yeniden kurulan, Uluslararası Ankara Öykü Günleri Derneği tam da benim öyküye yoğunlaştığım yıllara rastladı. Ankaralı yazarlarla birlikte, Türkiye’nin birçok yerinden özellikle de İstanbul’dan sürekli öykü yazarları gelirdi. Yılda iki kez buluşmaları olurdu başkentte. Bu öykü yazmak isteyen için etkili bir motivasyondu. Onca edebiyatçıyla bir arada olmam, zamanla kendi kurguladığım öyküleri yazarken hissettiğim duygu, öykü dilinin albenisini keşfetmeme neden oldu. O dar alandaki kişi, olay, durum ve atmosferi yaratmak bir de bunu edebi bir dille yapmaya çalışmanın verdiği mücadele cazip geliyor olabilir öykü yazana ve bana.

İlk romanınız Remil, Ekim 2022’de Alakarga Yayınları tarafından yayımlandı. Öyküden romana geçiş nasıl oldu? Roman, hikâye anlatma konusunda size öyküye göre ne tür imkânlar sundu?

Romana adını veren Remil’i ilk önce öykü olarak yazmıştım. Fakat öyküdeki karakterler –XVI. yüzyıl şairleri- çağının o kadar ötesine sesleniyorlardı ki onları daha fazla anlatma gereği duydum. Öykü sınırlarını aşınca kendiliğinden romana evrildi. Böylece kurguyu büyülterek karakterleri, mekânı ve olayları daha ayrıntılı anlatma olanağı buldum. Okuyucunun o atmosfere daha yoğun girmesi için başka yeni alanlar ekledim.

Remil’de 16. yüzyılın Osmanlı’sında, İstanbul’da geçen; içerisinde birçok farklı ismin yer aldığı bir hikâyeye yer veriyorsunuz. Bu noktada romanın tarihsel bir bağlama oturması ve arka planındaki tarihsel yapı dikkat çekici. Neden 16. yüzyılda geçen bir roman kaleme almak istediniz? Romanın tarihsel arka planı ve tarih ile kurduğu ilişki üzerine ne söylersiniz?

divan edebiyatının Osmanlı sahasında klasik niteliğine erişmesinin zirveye en yakın olduğu yıllardı. O dönemi kapsayan Anadolu sahası, –İstanbul dâhil- Balkanlar ve Azeri Bölgeler –Bağdat civarı- Bakî ve Fuzulî başta olmak üzere Zatî, Nevî, Hayalî, Emrî, Lamî Çelebi, Ruhî ve Gelibolulu Mustafa Alî gibi şairler divan edebiyatını zirveye bir adım daha yaklaştırmışlardır. Bakî de, Fuzulî’nin yanı sıra en göze çarpan oldukça yetenekli ve bunun farkında olan bir şairdi. Bir gazelinde şöyle seslenir:

Meddâh olalı çeşm-i gazâlânına Bâkî
Öğrendi gazel tarzını Rûmun şu‘arâsı
(Ey sevgili! Bakî, senin ceylan bakışlı gözlerini öven öyle gazeller yazdı ki Anadolu şairleri gazel yazmak nasıl olurmuş öğrendiler.)

Bakî’nin bu kadar güçlü, kendinden emin ve coşkulu sesinin yoğunlukta olduğu bir yapı, Remil’in kurgusunun arka planını oluşturdu.

Romanın merkezinde kocasının baskısından yılmış bir kadın kahraman, Nesime yer alıyor. Nesime’nin çevresiyle kurduğu ilişki, aile hayatı, dünyaya baktığı nokta, hele ki 16. yüzyıl şartları düşünüldüğünde oldukça anlamlıdır. Bir roman kahramanı olarak Nesime’yi bunca özgün kılan nedir?

Romanın tek kurgu karakteri Nesime. Bakî ve Zatî gibi üretmeyi seven, elindeki avucundakini en verimli kılmaya çalışan biri Nesime de. Rahmetli anneannem doksan altı yaşında vefat ettiğinde, artık yapamasa da evinde hâlâ kilim dokuma tezgâhı dururdu. Kadının doğasında olan var etme çabasını Nesime ile vermek istedim.  

Nesime’yi 16. yüzyılın erkek egemen dünyasında ayırt edici kılan nedir? Böylesi bir dönem romanında sizi bir kadın kahraman yaratmaya yönlendiren ne oldu?

Nesime ince zevkleri olan, sorumluluklarının farkında, özgür ruhlu, akıllı bir kadın. Gazelden çok farklı yapısı olan mesneviyi sevdiğini gazel ustası Bakî’ye söyleyecek kadar da dürüst biri. Bakî’nin âşık olacağı kadın ancak Nesime gibi biri olmalı, diye düşündüm. Bakî’nin kendi hayatında da geç bir evlilik yaptığı tarihe not olarak düşülmüş.

Meliha Yıldırım

Remil, aynı zamanda divan edebiyatına, klasik divan edebiyatının altın çağlarına dair de bir eser. Zati ve Baki etrafında gelişen tartışmalar, romanda ara ara atıf yapılan ve görünür kılınan Osmanlı’nın meşhur şairleri, hikâyeyi daha da ilgi çekici kılıyor. Zati, Baki ve romanda değindiğiniz meşhur Osmanlı şairleri üzerinden nasıl bir atmosfer yaratmak istediniz? Divan şiiri, size nasıl bir ilham verdi?

Ben de o coşkunun seline kapıldım diyebilirim. Sadece eser üretmek için yaşayan, başka bir şey düşünmeyen bu gazel, kaside ve mesnevi ustalarının içinde olduğumu hissetmek beni çok mutlu etti. Siyasi yapının yanında sanat için verilen mücadelede sarayın himayesine girmeye çalışan şairlerin yanında, buna direnen Şair Emrî’nin muhalif tavrını ve onun yansımalarını, divan şiirinin kapalı fakat derin yapısı içinde anlatmak istedim. Bunun için belki de en uygun yapı divan şiiriydi. Onların yaptığı gibi sadece bir iki mısralık beyit ile anlatılanı ete kemiğe büründürmek kolay bir iş olmasa gerekti. 

İstanbul, 16. yüzyıl İstanbul’u, payitaht, roman boyunca bütün görkemiyle belirir ve imparatorluğun üzerine inşa edildiği dinamikleri, gündelik yaşam ve kültürel birikimi farklı yönleriyle vurgular. Peki Remil’de görülen İstanbul, nasıl bir şehirdir? Onu şairlerden devlet adamlarına bunca büyülü kılan nedir?

Bin beş yüzlü yıllardan hatta birkaç yüz yıl öncesinden itibaren önce İstanbul’da belirgin bir edebiyat çevresinin varlığı dikkat çekiyor. Fatih semtindeki Beyazıt Meydanı, İstanbul’un en fazla buluşulan yerlerinden. Mevcut medreselere bir yenisi –Süleymaniye- ekleniyor, o da yine aynı yerde. Oraya gelen şairlere ilgi hayli yüksek. Özellikle medreseli gençler arasında. Ve bu hava kentin birçok yerine de yansıyor. Resimden ressama gidilmesi gibi Bakî’nin coşkusu da, kaside ve gazellerinde kendini gösteriyor. İstanbul’un büyülü güzelliği zirve şairlerine o dönemde ilham veriyor. O zamanın medreseli dediğimiz, üniversiteli gençlerinin Beyazıt meydanında o sahaftan bu sahafa cüppelerinin ceplerindeki divançeleriyle, -içlerinden biri de Bakî- koşuşturmalarını gözümün önüne getirdim. İstanbul’un imparatorluklara başkentlik yapmış kadim kültür yapısı hayli büyüledi beni.

0
4091
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage