Eylülün son haftası gerçekleşen İsveç’teki Göteborg Kitap Fuarı’nın teması ifade özgürlüğüydü. Ben kimim ve nereye gidiyorum sorusunun toplumsallaştığı noktada, İsveç, dünyada olanbiteni anlamak için edebiyatı araçsallaştırdığı gibi bir amaç haline de getiriyor.
Dünyanın çok farklı yerlerinden davet edilen yazarların mülteci krizinden saç tellerine, çocuk edebiyatında LGBT temsillerinden otosansüre kadar her konuda konuşabilmesi, yazının ve ifadenin sınırsızlığına, dönüştürücülüğüne, canlılığına ve serbestliğine dayanıyor elbette. Dünyanın her yerinde artan milliyetçilik dalgasının çok ötesinde bir dünya vatandaşlığı hissiyatından, sorgulayan ve geleceğe ümitle bakmaya çalışan bir edebiyat çoğunluğundan bahsetmek istiyorum.
Katılımcı yazarlara ve içeriğe değinmeden önce, ülkemizdeki fuarlardan alışık olmadığımız bazı noktaları dile getirmekte fayda var. Elbette her fuar kendi formu, olanakları ve zihniyeti dahilinde gerçekleşiyor. Ancak, İsveç gibi gelişmiş ülkelerde şartlar ve teşvikler toplumsal eşitlikten ve özgürlükten yana oluyor. Fuardaki en çarpıcı nokta, kadınların görünürlüğü ve katılımıydı. 22-25 Eylül boyunca gerçekleşen tüm yazar konuşmalarına katılanların yarısından fazlası kadındı. Bunlar arasında yalnızca İsveçli hali vakti yerinde kadınlar değil, İsveç’te yaşayan göçmen ve türbanlı kadınlar da görünür durumdaydı. Yine, fuarda çalışanlar da orta yaş ve orta yaş üzeri kadınlardı. Falanca kadın yazarın falanca standdaki konuşmasına giderken de bir kadına danışıyor, gittiğim konuşmada kadın dinleyicilerin yanına oturuyor, seminer sonrası bir elma satın alırken de bir kadından alıyordum. Edebiyat, felsefe ve kısmen siyaset tarihi ağırlıklı bir ortamda bu denli heyecanlı ve güçlü kadın popülasyonu görmek, doğal olarak dünyanın kurtuluşunun kadınların elinden olacağını güçlü bir şekilde hissetmeme sebep oluyordu. Gerçi, bu fuarı görmeseydim de, öyle düşünüyorum.
Festivalin starları yine kadın yazarlar: Herta Müller, Patti Smith, Vietnamlı yazar Kim Thuy ve gençlik kitapları yazarı Meg Rosoff. 2009’da Nobel edebiyat ödülünü alan yazar Herta Müller’in konuşması ‘Diktatörlük rejimlerinde entelektüel yaşam’ üzerineydi. Yazar, normal olmayan koşullarda normal kalabilme olasılığının düşüklüğünden dem vursa da, baskıcı rejimlerin entelektüel merakı ve dürüstlüğü doğurduğundan, buna karşın aşırı konfor ve güvenliğin yazarı boğabilme ihtimalinden söz etti. Yazarın kitaplarında karşılaştığımız otobiyografik parçaların, bu konuşmada da yeri genişti: Komünist Romanya’da Alman azınlık olarak yaşadığı şiddet ve terör, kelimelerinin görünürlüğünün sebebiydi. Müller’in konuşması iki gün iki oturum olarak gerçekleşti; zira 750 kişilik salonlar seyirci ilgisine göre oldukça küçük kaldı. Bekleme sırasının ucu gerçekten görünmüyordu. Fuar çerçevesinde yayınlanan İsveççe ve İngilizce dergilerin kapağı yine Herta Müller’le çıkarken, tüm gazete ve dergilerin baş inceleme konusu yine aynı yazardı.
Salona girmek için en az bir saat beklediğim rock star ise Patti Smith oldu. Patti Smith oturumunun en ilginç tarafı, bir başpiskoposla din konuşmasıydı. Konu başlığı ‘Patti Smith’e göre hayat, sanat ve aşk’tı ancak başpiskoposun yardımıyla Smith’in ailesindeki dini hayat pratiklerinin detayları deşildi. Oradan ilk gençlik yıllarını belirleyen alt-orta sınıf hayatına, Robert Mapplethorpe ile tanışmasına ve ona duyduğu bitmez aşka, oradan da hayata karşı tüm protest tavrına rağmen çocuk sahibi olmasına bağlandı. Tabii yazar, yazma eyleminin, yaratıcı yazarlığın tanrıya yakın olma anlamı taşıdığını anlattı kendisi için. Yine, son kitabı M Treni’ndeki M’nin ne olduğu üzerine spekülasyonlar dönerken son noktayı koydu: “M stands for Mind”. Yani M treni, bilinç ve bellek içinde seyahat eden bir tür zihinsel vasıta.
İlk kitabı ‘Ru’nun Türkçede de yayınlandığı Vietnamlı yazar Kim Thuy, mültecilik geçmişindeki en zor en trajik tarafları anlatırken, sürekli gülümsüyordu. Henüz 10 yaşındayken ailece eski bir gemiye atlayıp Vietnam’dan Malezya’daki mülteci kampına kaçarken, açlıktan ölen aile bireylerinden, kamptaki korkunç sefaletten esprilerle bahsetti. Şans eseri Kanada, bazı Vietnamlı mültecileri kabul eder, Thuy da onlardan biri olur ve bir Kanadalıyla evlenir. “Bazen arkadaşlarım, bulaşıkları yıkadığım için, bir kadın olarak kocama boyun eğdiğimi iddia ediyorlar. Hayır, ilgisi yok. Kocam bulaşık yıkarken o kadar su harcıyor ki, çeşmeyi açık görünce kalbim sıkışıyor. Mülteci kampında yaşarken, nasıl bir parça suyla tabakları tertemiz yapabileceğimi öğrendim” diyor.
Fuarın diğer yıldızları Meg Rosoff’tan da, bu yılın Nobel adayı şair Adonis’ten de ve diğer tüm değerli yazarlardan bahsetmek isterdim ancak çok kısaca müthiş bir ek organizasyona değinmekte fayda var. Fuarın yabancı konukları olan editörler, yayıncılar ve edebiyat ajanları için yapılan atölyelerde İsveç’in genç yazarları ve edebiyat ortamı hakkında ayrıntılarıyla bilgilendirme yapıldı. Ülkemizde de, yalnızca satışın odağa alınmadığı, yazarlara, okurlara ve edebiyat dünyasının iş kollarına özenli programların düzenlendiği kitap fuarları yapmak mümkün. Yeter ki kadınlara ve ifade özgürlüğüne değer verilsin.