Mark Janssen’in büyüdüğünde ne olacağını bilmeyen ve bunun için çok endişelenen Aron’ın hikâyesini anlattığı kitabı Hayalperest üzerine bir yazı.
Her çocuğun büyüyünce ne olacağına dair bir varsayımı vardır. Fakat aslında çoğu çocuğun gelecekte ne olacağına dair istekleri anne babalarının isteklerinin gölgesinde kalır. Çocuk dansçı olmak ister, ailesi evvelâ doktor olmasını sonra istediği kadar dans edebileceğini söyler. Yahut da çocuk ressam olacağını dillendirdikçe, anne ve babası ona önce mimar olmasını ve hobi olarak da her zaman resim yapabileceğini öğütler. Yine de bazı çocuklar hayalleriyle kendilerini var ettikleri bir gelecek ve bir meslek düşlemekten hiç vazgeçmezler.
İşte Mark Janssen’in yazıp resimlediği, dilimizde Sinan Çakmak'ın çevirisiyle Can Çocuk tarafından yayımlanan Hayalperest tam da böyle bir çocuğun, Aron’un hikâyesini anlatıyor. Okulda büyüyünce ne olacaklarını konuşmuşlardır ama Aron dışında neredeyse herkesin büyüyünce ne olacağına dair bir fikri vardır. Gelecekte ne olacağını bilememek Aron’u için için yemektedir. Okuldan dönüş yolunda arka koltukta oturan oğlunun dalgın ve endişeli olduğunu gören babası, arabayı hemen kenara çeker ve Aron’la ormanda başbaşa yürüyerek bir sohbete koyulur.
Gerçek hayattaki çoğu babanın aksine, Aron’un babası ona gelecekte ne olması gerektiğine dair kendi hayallerini dayatmaz. Ona endişelenmesinin yersiz olduğunu hatırlatır. Aron’un sınıf arkadaşları astronot, cumhurbaşkanı, itfaiyeci, arkeolog, şarkıcı, futbolcu veya bilim insanı olmak istemektedirler. Ama babası Aron’a evvelâ hepimizin aynı olmadığını, eşit olsak da çok farklı olduğumuzu hatırlatır.
Baba, aslında mesleklerin bir tür toplumsal işbölümüne dayandığını gösterircesine bir tasnif yaparak başlar. Buna göre etraflarında olup biteni merak eden, karmaşık bir şeyle karşılaştığında heyecanlanan çocuklar, yani “düşünürler” vardır. Fakat bir de harekete geçmeden duramayan “yapanlar” vardır. Bildiğimiz çoğu meslek aslında bu iki gruba aittir.
Bunların arasında belli ki kendine yer bulamayan Aron’a göz kırpan babası bir de başka çocukların olduğundan bahseder. Pek çok konuda yetenekli olan; her şeyi farklı gören, koklayan, işiten ve hisseden çocuklar. Bu çocuklar büyüdüklerinde dünyayı daha güzel, daha mutlu ve daha yaşanılası bir yere dönüştürürler. Bunu da bir kitap yazarak, bir resim yaparak, bir şarkı besteleyerek, bir heykel yontarak gerçekleştirirler.
Bir baba, oğlunun gelecek kaygılarını ancak bu denli şekillendirmeksizin giderebilse gerek. Rahatlayan Aron böylece “düşünürler” yahut “yapanlar”dan değilse; kocaman, tatlı, minicik, şirin, yaramaz bir “hayalperest” olduğunu anlıyor. Ve kendisine akşam yemeğinin hazır olduğunu seslenen babasına hemen geleceğini söylese de önce resmini bitireceğini biliyor. Kim bilir, belki de büyüyünce hayatı güzelleştiren bir ressam olacaktır.
Mark Janssen kitabına yazdığı sonsözden de anlaşılacağı üzere Hayalperest ile dünyanın dört bir yanındaki aktörlere, yazarlara, müzisyenlere, illüstratörlere, dansçılara, yani bütün “hayalperestler”e selam ediyor. Ve küçük okurlarına belki de o çok özel “hayalperestler”den birisi olabileceğini hatırlatıyor.