15 KASIM, PERŞEMBE, 2018

Ece Ayhan’ın Öykülerinden Bir Yankı: “Saatler Beşlere Gelmiş”

​Türk şiirinin ve İkinci Yeni’nin bir başka duruş olarak varlık gösteren şairlerinden Ece Ayhan’ın 1956-1958 yılları arasında kaleme aldığı öyküleri, Yapı Kredi Yayınları tarafından derlenerek yayımlandı. Yazıldığı dönemde DostYenilik ve Seçilmiş Hikâyeler dergilerinde yer alan bu öyküler, İyi Bir Güneş adıyla okurla buluştu. Toplam yedi öykünün yer aldığı kitap, bir anlamda şairin kişisel yazın tarihine dönüş imkânı sağladığı için kuşkusuz önemli bir yerde duruyor diyebiliriz.

Ece Ayhan’ın Öykülerinden Bir Yankı: “Saatler Beşlere Gelmiş”

“Öldüğüm zaman çiçekler göndermeyin benim çiçeklerim var”
Miss LU

Ece Ayhan’ın öykülerindeki yapı, anlatının kendini tamamladığı yerden devamla sese ve ritmin parçalı yapısından yansıyan çeşitli anlamlara dönüşüyor kitap boyunca. Pek çok şey kendi içinden yola çıkarak bir yere varmaya çalışıyor ya da vardığı yerlerden geri dönmenin yollarını arıyor. Karakterlerin iç ses olarak kurduğu anlatı, bu noktada Ayhan’ın şair yönüyle karşılaşmamıza, daha doğrusu şair yönüne ses veren ayrıntıları duyumsamamıza olanak sağlıyor. Böylece iç içe geçen ve aktarımın merkezinden gelen sesler, yazarın günümüz algısına bıraktığı şair yönünün diğer türlerde yaptığı üretimleri de anlayabilmemize, o üretimlerin belli başlı kurallar dışındaki dolaşımına ulaşabilmemize büyük oranda yardımcı oluyor. Ahmet Soysal, kitabın önsözünde bu durumun varlığını şöyle ifade etmiş: “…Metinlerde, duygu patlamıyor, ama onun, yüzeyin hemen altında bütün yoğunluğuyla ve gücüyle durduğunu sezinlemekteyiz. Ece Ayhan’ın şiiri, uç duygulanımların çok sofistike biçimsel aracılıklar içinden ifadesinin şiiridir. İşte bu uç duygulanımları, bu öykülerde de sezinliyoruz.”[1]Şiirlerinden ayrı olarak öykülerinde kurduğu yalın dil, anlatımın öyküleri ilerleten tarafını besliyor ve Ece Ayhan’ın tavrı, bir öykünün etrafında kendi sözünden hareketle şekillenmeye devam ediyor.

Çalışma Selman Hoşgör'e aittir.

​Öykülerde karşılaştığımız her dünya, yeni karakterlerin yaratımı olarak karşımıza çıkıyor ve yer yer eksik bırakan yapısıyla anlamın boyutları arasında gezinmeye başlıyor. Birbiri ardına gelen yoğunlukların asıl çıkış noktası, her öykünün başlangıcıyla bitişi arasında geçen yoğunluklardan anlaşılıyor. Bir karanlığın ya da gölgenin kıyısında duruyoruz öyküler arasında dolaşırken. Onların anlattığı, yaşadığı, dâhil olduğu, uzaktan seyrettiği her şeye bir köşeden uzanmaya çalışıyor, yaratılan anlamdan payımıza düşeni sürekli hâle getirmeye gayret ediyoruz.

“Babam, ha babamdır, ha karanlık, ona değin hemen hiçbir şey bilmem…”  

Şiirlerini ve şairliğini bildiğimiz/okuduğumuz bir yazarın farklı yazın türlerinde verdiği eserlerle karşılaştığımız zaman ilk olarak onun asıl yoğunluk alanıyla kıyaslamalar yapmak sanırım kaçınılmazdır. Ece Ayhan’ın öyküleri de belki düzyazı şiirleriyle ya da doğrudan şiirleriyle aynı kıyaslama içine alınabilir. Ancak Ahmet Soysal’ın önsözde de ifade ettiği gibi, bu durumun varlığı mevcut yüzeyin altında, yani anlamın temelini oluşturan ve sürekli hâle getiren ayrıntılarında karşımıza çıkıyor. Bu karşılaşmaların tek tek cümlelerle şiire yaslandığı ya da şiirden bağımsız bir anlam yoğunluğuna dönüştüğü de olabiliyor elbette. Buradaki durumun biraz da değişken bir yapıdan geldiğini düşünüyorum. Sonuç olarak aktarılan bir öykünün çıkış noktasından devam eden anlatı, okuru içine dahil ettiği dünyaya seyirci olarak kabul etmenin ötesine geçmediği gibi, onunla bütünleşmenin kapılarını daha en başındayken kapatıyor. Böylece okur, başlayan ve devam eden bir seyir mekanizmasının ortasında buluyor kendini. Yer yer anlamı, yer yer ise başladığı yeri arayıp bulmaya çalışıyor böyle olunca.

Öykünün şiiri, şiirin öyküyü çağırdığı yapılarda edebiyat yaratımının bütünlüğü en başta kişinin kendi tavrıyla ve diliyle ilişkili olarak değerlendirilebilir. İçinde şiir taşıyan öykü ya da etrafında öyküler dolaşan bir şiir kendini gerçekleştirebilir ve bu gerçekliğin ifadesini tanımlayabilir.  Ece Ayhan’ın 1956-1958 yılları arasında kaleme aldığı öykülerde de -yer yer- benzer bir hissin varlığından söz edebiliriz. Birbirini tamamlayan ya da birbirini çağıran türler olarak farklı açılardan okumalar yapmak mümkün. Ancak tamamen böyle bir yapının varlığını şiire ya da düzyazı şiire dayandırmak doğru olmaz. Çünkü İyi Bir Güneş’te derlenen öyküler, kendi içlerinde şiirden bağımsız oldukları kadar şiir duygusuna uzak durmayan metinler olarak da varlık göstermektedirler.

İyi Bir Güneş, edebiyat tarihimize birbirinden değerli şiirler bırakan Ece Ayhan’ın sağlığında kitaplaştırmayı tercih etmediği öykülerinden oluşan önemli bir derleme. Onun yazıyla olan yolculuğuna ve dünyaya baktığı pencerelere başka bir anlam üzerinden; öykülerden dahil olmamızı sağlayan kıymetli bir yapıt.

[1]Ece Ayhan, İyi Bir Güneş, Şairin Anlatı Sözü, Ahmet Soysal, sf.8

​Görseller: Amanda KeoghBruno Vieira Lemes

0
9615
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage