Bonzai, Ağaçların Özel Hayatı, Eve Dönmenin Yolları ve Belgelerim kitapları Notos Kitap tarafından yayınlanan Şilili yazar Alejandro Zambra ile İngilizce'ye çevrilen son kitabı Multiple Choice (Facsímil) ve yazarlık serüveni hakkında söyleştik.
Kitaplarında bir samimiyet ve sahicilik var. Kimi zaman anlatıcı ile sohbet ediyormuşum hissine kapılıyorum. Yazarken karşında okur olarak tahayyül ettiğin hayali ya da gerçek birileri var mı?
Teşekkürler! Böyle hissetmene sevindim, gerçi ben yazarken doğruyu söylediğimi hissetmiyorum. Yalan söylediğimi de hissetmiyorum. Belki bir çeşit kaygan gerçekliğe ilerliyorum ama bu hiçbir zaman bitmeyen bir sürecin parçası. Yazarken okurları pek düşünmüyorum. Her zaman yazdıklarımın kontrolünü kaybedeceğim bir noktaya varmak istiyorum. Metnin kendi kendini yazdığını hissettiğim o anlar…
Bazı yazarlar daha çok öykü ya da deneysel metinler yazmaya eğilimliyken, bazıları da uzun soluklu romanlarla kendilerini daha rahat ifade edebiliyor. Sence bunun beynimizin bilişsel işlevleri ya da ayarlarıyla bir ilgisi var mı? Yazacağın metnin biçimini önceden planlar mısın yoksa akşına mı bırakırsın?
Vay canına, hiç böyle düşünmemiştim. Şu anda uzun bir romanı yarıladım, o zaman belki beynime zıt yönde çalışıyorum!
Akışına bırakıyorum. Herkes bir romanın nasıl olması gerektiği hakkında konuşuyor ama ben kitabın kendi kurallarını koyduğuna inanıyorum. Daha çok heykel yontmak gibi. Büyük bir kayan var ve içinde gizlenmiş bir kitabın, yazmak ise onu bulmak. Tek veya birden fazla imge ile başlıyorum. Çok fazla taslak yazıyorum. Kitap yazdığımı unutmaya çalışıyorum.
Son kitabın Multiple Choice’u 1993 yılında Şili’de girdiğin çoktan seçmeli üniversite sınavının biçiminde kurgulamışsın. Okur metni anlamlandırma sürecine doğrudan dâhil oluyor, aynı zamanda yaratıcı düşünceyi körelten eğitim sistemiyle dalga geçiyorsun. Testin yaratıcı bir edebi anlatıya dönüşmesi epey ironik. Deneysel edebiyatın yayıncılık sektöründeki kabulünde, okuldaki geleneksel hocalarımızın şüpheciliği ve direncine benzer bir durum var mı sence?
Evet var. Ama bu normal, bütün kitaplar farklı ön yargılarla mücadele ediyor. Şunu belirtmeliyim ki, deneysel edebiyat olarak algılanılacak bir şey yazmak için uğraşmıyordum. Sadece anlatmaya çalıştığım şeyin o biçimde anlatılması gerektiğine ikna oldum. Bütün kitaplar deneyseldir. Edebiyat her zaman kendi sınırlarını zorlar. Bazı eserler belirgin şekilde daha tuhaftır ama Multiple Choice önceki kitaplarımdan daha deneyselmiş gibi hissetmiyorum. Öyle gözüküyor ama benim için değil.
Kitabı, kapağındaki test sorusundan da anlaşıldığı gibi, herhangi bir kategoriye koyamıyoruz, hepsinden birer parça barındırıyor. Edebi türler arasındaki ayrım hakkında ne düşünüyorsun? Sınırlar bulanıklaşıyor mu?
Sınırlar her zaman bulanıklaşıyor. Edebiyat tarihi bundan ibaret. Kitap pazarı sınırları abartıyor, kitaplara ürün gibi davranıyor ama eminim ki okurlar bunu düşünmüyor. Edebi türler etikettir veya kılavuz niteliği taşır ama her iyi kitap buna karşı koyar. Büyülü Dağ’ı okuduktan sonra mesela, ‘ah, bu bir roman’ diye düşünmedim. Sadece bütünlüklü ve anlamlı bir deneyim olduğunu düşündüm. Bence edebi türler, giydiğin ama bir türlü rahat edemediğin gömlekler gibi. Ve sonra onları kendi bedeninin şeklini alana kadar yavaş yavaş tahrip ediyorsun.
Her okur kendi cevap anahtarına dönüşüyor. Peki, sen testinin sorularını cevapladın mı? Kitabın son sayfasındaki cevap anahtarını seninle tıpatıp aynı şekilde dolduran bir ideal okurun olmasını ister miydin?
Hayır, ideal bir okur istemiyorum. Ve hayır, kendi testimi cevaplamadım. Hepsini cevaplayamazdım ve mutlaka birden çok seçeneği işaretlerdim.
Tıpkı Şili gibi Türkiye de darbelerden çok çekti. Daha geçmiş darbelerin izlerini tamir edemeden geçtiğimiz yaz başka bir darbe girişimi oldu. Gündem felaket. Yazarlar da dâhil olmak üzere bir sürü insan haksız yere hapse tıkılıyor. Diğerlerinde olduğu gibi bu kitabında da Pinochet karşımıza çıkıyor. Çocukluk yıllarının bir diktatörlük altında geçmiş olması senin ve günümüz Şilili yazarların eserlerini ne ölçüde etkiledi?
Evet, b.ktan bir dünya. Korkarım buna şüphe yok.
Türkiye’ye hiç gitmedim, o yüzden insanların kitaplarımı tartıştığını duyunca şu yazma serüvenine gerçekten değdiğinin farkına varıyorum. Müthiş derecede güzel bir şey. Başka türlü ifade edemiyorum. Buna çok minnettarım. Kitaplarımın oldukça Şilili olduğunu düşünüyorum. Çocukluğu ve diktatörlüğü birbiriyle ilişkilendirmek benim yaşımdaki Şilililer için kaçınılmaz. İkisi de aynı anda yaşandı. Belki de bu yüzden okumak hayatımda çok önemli bir yer tutuyor. Başka deneyimlere açılmanın bir yoluydu.
İnsan ülkesinde olanları birçok şekilde anlatabilir. Ben yazarların şundan ya da bundan konuşma zorunluluğu hissetmelerinden hoşlanmıyorum. Konuşmak istemesen dahi konuşuyorsun. Yazmak aynı anda birçok şey hakkında konuşmanın bir yolu aslında.
Türkçe’ye son çevrilen kitabın ‘Belgelerim’de bir çift, ilişkilerini bir bilgisayar çerçevesinde yaşıyor ve sonunda tüketiyor. Aynı kitaptaki başka bir öyküde anlatıcı, “Babam bir bilgisayardı, annemse daktilo. Ben boş bir defterdim, şimdi bir kitap oldum” diyor. Yalnızlık, sağlıksız aile yapılanmaları, bir yere ait olma arzusu ve yüz yüze iletişim eksikliği teknolojinin gitgide artan yan etkileri… Bir çıkış yolu olacak mı?
Bilmiyorum. Umarım. Bence yazmak ileri gitmemize ve derinleşmemize yardım ediyor. Sadece edebiyat değil, sanatın her biçimi.
Günümüz koşullarında bir şeye uzun süre odaklanabilmek gittikçe zorlaşıyor, insanların dikkati çok kolay dağılıyor. Okur-metin-yazar üçgeni hakkında ne düşünüyorsun? Değişecek mi? Zamanla hikâye anlatmanın farklı biçimleri oluşacak mı?
Var, edebiyat tek yol değil. Ben edebiyatın kitap okumayla alakalı olduğunu düşünmüyorum, bu sadece deneyimleme yollarından biri. Tabii ki benim en sevdiğim yol; çünkü okumayı sevenler umutsuzluğa kapılmadan yalnız olmayı öğreniyor ve bu çok değerli bir şey. Ama o yollardan sadece bir tanesi. Bu arada, ben hayatım boyunca dikkat sorunlarıyla boğuştum ve edebiyat bu durumla mücadelemde kesinlikle iyi bir ilaç oluyor.
Bir röportajında, tüm kitapların aslında otobiyografik olduğunu, kurmacanın yalan olduğu konusunda bir yanlış anlaşılma olduğunu söylemişsin. Senin yazdıklarının ne kadarı kurgu ne kadarı gerçek?
a) kurgu gerçektir
b) gerçek kurgudur
c) gerçek hakikat değildir
d) artık bana bu soruyu sormayın
e) hepsi
e şıkkı.
Alejandro Zambra 1975’te Şili’de doğdu. İspanyol edebiyatı ve filoloji okudu. Etkilendiği yazarlar arasında José Santos González Vera ile Juan Emar’ı sayan Zambra, ilk romanı Bonsái (2006) ile çeşitli ödüller kazandı. Cristián Jiménez tarafından sinemaya uyarlanan Bonsái (2011) Cannes Film Festivali’nde ve İstanbul Film Festivali’nde gösterildi. 2010 yılında Granta’nın İspanyolca yazan en iyi yirmi iki romancı arasında gösterdiği Zambra El Mercurio, La Tercera, The Clinic ve El País gazetelerinde yazdı. Regina’da yaşıyor ve Santiago’daki Diego Portales Üniversitesi’nde edebiyat dersleri veriyor. Bahía Inútil(1998) ve Mudanza (2003) adlı şiir kitaplarının yanı sıra No leer (2010) adlı bir deneme kitabı ile Facsímil (2014) adlı deneysel bir kitabı var. Notos Kitap’ta yayımlanan kitapları: Bonzai, Ağaçların Özel Hayatı, Eve Dönmenin Yolları, Belgelerim.