Artful Living Edebiyat Soruşturma:
Uzunca bir süredir günümüz edebiyatımızın eleştirmen yoksunluğundan söz edilir. Kitaplar hakkında yazılanların tanıtım yazısı olduğundan, biraz özen gösterilenlerin ise değerlendirme yazısı olmaktan öteye geçmediğinden. Oysa her geçen gün meselenin birçok ayağı bulunduğunu ve tartışılmasının kaçınılmaz bir gereksinim olduğunu ortaya koymakta. Bir yanda endüstrileşme yolunda bine yakın insanı istihdam eden kitap sektörü, diğer yanda kendi yağıyla kavrulmayı düstur edinmiş edebiyat anlayışı; gazetelerinin ilan almaları gerektiğini vurguluyor oldukları görülen kitap ekleri, sektörün içinde paylarını korumaya kararlı yayıncılar, farklı edebiyat tavırlarıyla birbirlerinden açık ara ayrı duran yazarlar, gücünü emeğinden ve özveriden alan edebiyat dergileri ve hani nerede dediğimiz eleştirmenler... Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Günümüzde edebiyat eleştirisi var mı yoksa eleştirinin yerini kitap tanıtımları mı aldı?
Irmak Zileli
Aslında yanıtını hepimizin bildiği bir soru bu. Zaten sizin de bu soruşturmayı yapma ihtiyacı duymanızın nedeni edebiyat eleştirisinin en azından okura açık alanda olmayışıdır diye düşünüyorum. Bu sorunu tartışmanın bir serzenişten öteye geçebilmesi için eleştirinin olmayışı gerçeğini tespitten hemen sonra, hem bunun nedenlerini tartışmak, hem de nasıl olabilir üzerine kafa yormak gerekiyor. Aslına bakarsanız, edebiyat eleştirisinin yapılma koşullarının nasıl yaratılacağının yanına, nasıl bir edebiyat eleştirisi olmalı sorusunu da katmalı.
Bugün güncel yapıtların eleştirisinin yapılabildiği, okura açık mecralar, kitap ekleri ve dergiler gibi görünüyor. Oysa hayat bize gösteriyor ki, kitap ekleri bunun için doğru bir mecra değil. Karşımıza çıkan somut durum da bunu destekliyor. Kitap ekleri reklamla kendini döndüren, piyasaya bağımlı yayın organları. Bu bağımlılık ilişkisi edebi ölçütlerle yapılan edebiyat eleştirisine izin vermiyor. O yüzden artık kitap eklerinde ya da piyasa ilişkilerinin parçası herhangi bir kurum bünyesinde çıkan dergilerde neden edebiyat eleştirisi yok, sorusu gereksiz ve yersiz oluyor.
Bunun yerine acaba edebiyat eleştirisinin mecrası neresi olmalıdır sorusuna yanıt aramamız gerekiyor. Dergi çıkartmak belli bir sermaye gerektirdiği için iyi niyetli çabalar da boşa çıkıyor. Sonuçta aynı çarkın içine dahil olmak zorunda kalınıyor. Ya da eleştiri ahlakı bireysel çabaların, kişisel meziyetlerin insafına bırakılıyor. Bu yüzden belki de bunun için ancak, piyasa ilişkilerinin üstünde, hiçbir çıkar ilişkisine dahil olmayan bir kurum tarafından çıkarılacak bir dergi uygun zemin oluşturabilir. Akla hemen üniversiteler geliyor. Oysa akademisyenlerimiz (doktora öğrencileri, doçentler, profesörler) sessiz ve köşelerine çekilmiş görünüyorlar. Belli ki okura doğrudan ulaşan ve kitapçılarda satılan yayın organlarında kendilerine yer bulamıyorlar, ya da var olan piyasa ilişkilerinin parçası olmak istemiyorlar. Üniversitelerin edebiyat bölümlerinde çıkan dergilerse yok değil. Ancak bu dergilerin sorunu da kampüslerin dört duvarı içinde sıkışıp
kalmaları, güncel edebiyatla dirsek temaslarının zayıf olması, hayatta olmayan yazarların metinlerini inceleyerek kendilerine güvenli bir alan yaratmaları. Bu konuda akademisyenlerin ellerini taşın altına sokmamaları ciddi bir sorun oluşturuyor.
Tam bu noktada başta sorduğum “nasıl bir edebiyat eleştirisine ihtiyaç var?” sorusu önem kazanıyor. Kitap eklerinde ya da piyasada satılan edebiyat dergilerinde aslında eleştiriye yer açılmamasının nedenleri, başka türlü bir “eleştiri anlayışını” da doğuruyor. Öznel eleştiri! Metnin çözümlemesi yapılmayan, kavramsallaştırmalardan uzak, metinle ilgili değerlendirmelelerin “kişisel beğeni” kerteriz alınarak yapıldığı eleştiriler, sapla samanın iyice birbirine karışmasına neden oluyor; bizi neredeyse “renkler ve zevkler tartışılmaz” zeminine hapsediyor. Oysa ki, günümüzde edebiyat eleştirisinin en büyük ihtiyacı bir eserin ele alınırken metin analizi yapılarak bunun gerçekleştirilmesi. Ancak bu sağlanırsa verimli bir tartışma ortamı doğar. Kişisel zevklerden bağımsız, edebi ölçütler zemininde bir tartışma yapma olanağı buluruz. (Bu sayede de kişisel zevkler biraz olsun gelişebilir!) İşte burada akademisyenlere önemli bir iş düşüyor. Kabuklarından çıkıp, günümüz edebiyat dünyasında ne oluyor diye bakmaları, tartışmaları ve analiz etmelerine ihtiyaç var. Ayrıca bu sadece Türkiye'yle de sınırlı bir bakış olmamalı. Ülkemizde son yıllarda özellikle çok sayıda yapıtın çıkıyor olması, çok sayıda üslubun, biçimin olduğu anlamına gelmiyor. Özgün bir yapıt varsa, bir de onun türevleri söz konusu. O yüzden eleştirilecek, çözümlemesi yapılacak “üslup/biçim” sayısı çok değil. Belki de önce yapılması gereken bu türemenin/esinlenmenin metinler arası karşılaştırmalarla gösterilmesidir. Bu açıdan bakınca böyle bir derginin ülke sınırlarının dışına çıkarak dünyada yapılan edebiyat eleştirilerini de incelemesi, dilimize kazandırması, tartışmaya dahil etmesi büyük bir katkı olur.
Lafı çok uzatmadan sonuca gelecek olursam, gerçekten metin analizine dayanan ama güncel tartışmalar yürüten, yeni yapıtları irdeleyen bir edebiyat eleştirisine ihtiyacımız var. Bunun yapılabileceği alan ise piyasa ilişkilerine bulaşmayan bir mecra olmak zorunda. Akademisyenlerin yüzünü hayata daha çok dönerek, kuram ile günceli buluşturdukları eleştiriler kaleme aldığı ve böylelikle de kampüsün sınırları dışına taşan bir eleştiri dergisi, üniversitelerin desteğiyle neden çıkartılmasın? Bir değil, daha fazla bu tür derginin var olduğu bir ortamda, kitap eklerindeki tanıtım yazıları da kendi misyonlarını gerçekleştirebilirler. Ne onlar eleştiri yaparmış gibi görünmeye çalışırlar, ne de biz onlara tanıtım yapıyor diye kızarız...
Öte yandan edebiyat eleştirisinin neden olmadığı sorusuna sadece “piyasa ilişkileri” diye yanıt vermek kolaycılık olur. İkili üçlü konuşmalarda fısıltıyla dile getirilen bir sorunun artık yüksek sesle söylenmesi gerekiyor. Edebiyat dünyamızda yazar-yayınevi-eleştiri/tanıtım üçgeninde tekelleşmeler var. Bu üçgenin uçları birbirine ticari çıkarlar ekseninde bağımlı. Bu ortak çıkarların getirdiği bir aşiret kültürüyle hareket ediliyor. Estetik açıdan güzel olan değil de “bizim için iyi olan” ya da “bizden olan yazdıysa iyidir” kriteri uygulanıyor. Ülkemizde aşiretleri belirleyen ve bir arada tutan temel cepheleşmenin siyasi olması da epey düşündürücü. Burada ideoloji ile sanat ilişkisinde sorunlu pek çok unsur göze çarpıyor. Ancak bu tartışma, soruşturmanın sınırlarını aşar.
Murat Yalçın
Siz görünümü ortaya koymuşsunuz zaten, o yüzden yanıtım çok kısa olacak:
Eleştiri yazmak, yayımlamak, okumak isteyen var mı gerçekten?
Bugüne dek ne eleştirmen olmak isteyen birine ne eleştiri dizisini önemseyen bir yayıncıya ne de okura rastladım (Akademisyenleri, kitap tanıtım sektöründekileri, kitabı üstüne yazı kovalayanları, bencileyin dergi editörlerini saymıyorum elbet).
Yaratıcı eleştirmenlerde kuramsal yöntem, akademik eleştirmenlerde yaratıcılık yönünden eksiklikler gözlemliyorum. Eleştirinin bir yaratıcı yazarlık türü olduğu görülürse, daha da önemlisi yaptakçılıktan / aktarmacılıktan kurtulunursa saydığınız birçok engel ortadan kalkabilir, belki…
Orhan Kahyaoğlu
Günümüzde, edebiyat eleştirisini topyekûn silinmiş saymak doğru olmaz. Hatta, diğer yanıyla, sayısı çok çok az olsa da, Türkçe edebiyat eleştirisini dünyevi ölçeğe taşıyan çok önemli yazarlar son yirmi yıl günyüzüne daha çok çıktı. Öte yandansa, evet, eleştirinin alanı gitgide daraldı, kitap eklerine doğru savrulmaya başladı. Bu eklerde yazılanlarsa, en iyi niyetle birer “değerlendirme” yazısı oluyor. Belki tek tük deneme- eleştiri tadında metinlere rastlıyoruz. Ama egemen yönelim; eleştiri ve eleştiri kuramlarına dair özenli, incelikli çalışmaların sayısı hızla düşüyor. Tabii ki, bunun nedenlerini sorgulamak gerekir. Edebiyat- içi ve edebiyat- dışı faktörler var tabii. Bu faktörleri azıcık açıp, hatırlatmak gerekiyor herhalde. Eleştirinin gitgide daralmasına neden olan, ilk elde aklımıza gelen unsurları sıralayayım.
- Eleştirinin gelişip yenilenmesini sağlayan en önemli unsur ağırlıklı edebiyat dergileri olmuştur. Ancak, tüketim kültürünün gitgide hegamonyasını kurduğu son yirmi yıl içinde, dergicilik gitgide geri plana çekilmiştir. Dergilerin sayısı hızla azalmış, dolayısıyla da, eleştirel özelliği olan inceleme ve denemeler azalmaya başlamıştır. İşin ekonomi- politiğine bakarsak, artık eleştiri hiçbir ekonomik karşılığı olmayan bir alana doğru çekilmiştir. Bunu vurgulamamızın nedeni, holdingler bünyesinde çıkan dergilerde bile; eleştirmen ve araştırmacıya neredeyse ekonomik alanda hiç özen gösterilmemiş, bu olay konu-dışı olmuştur. Çünkü sonuçta yazı bir üretimdir. Kültür ve sanata sahip çıkan kurumlar bu üretimin en aktif rolünü üstlenen yazarın emeğine saygı göstermemekte. Belki, amatör ruhlu dergilerden böyle bir beklenti olmayabilirdi ama yaklaşık çeyrek yüzyıldır kültür arenasına sahip çıkan büyük sermayeler bile bu emeğin değerini göz ardı etmiştir. Gerçi, bu bir sistem sorunudur. Ama aslında bir yazar da olan eleştirmen bu nedenlerden dolayı ya yazın alanından uzaklaşmak zorunda kalmış ya da değindiğiniz gibi kitap eklerindeki tanıtım veya değerlendirme yazılarına yönelmiştir. Burada da ekonomik
karşılık yoktur. Ama, kapsamlı bir eleştiri- incelemeye oranla görece kolaylığı vardır bu işin.
- Aklımıza otuz yıl önce konusu yalnız eleştiri olan “Çağdaş Eleştiri” dergisi geliyor. Yani, eleştirinin kendisine bir sahip çıkış ortamı sözkonusuydu. Dergilerde 1990’larda bile eleştiriyi ön plana çıkartan dosyalara rastlayabiliyorduk. Ama, bu özellikler gitgide geri plana çekildi. Bu arada belki anmamız gereken önemli nokta, tümi bu silinişe rağmen, akademik ortamdan gelen önemli eleştirmenler kitaplarıyla belirebildi. Yani aslında eleştiri topyekün silinmedi bence akademik ortama daha çok çekildi, belki hapsoldu. Yine de özenli çalışmaları izleyebiliyoruz.
- Tüm bu tüketim kültürünün gelişimine rağmen, önemli bir endüstri alanına edebiyat hiçbir zaman ulaşamamıştır. Edebiyat, gitgide popülerleşirken, en azından çok satmayı hedefleyen bir yazarlık ideolojisi hakim olduğu halde, dünyadaki gibi bu edebiyat ölçeğinde bile herhangi bir eleştirmen modeli üretilememiştir. Hala, görece “kıdemli” diyebileceğimiz eleştirmenler bu alanın takipçileridir.
- Geçmiş on yıllarda, aynı tarihsel süreçte, birbirinden çok farklı özellikler taşıyan eleştiri yöntemleri, çeşitliliği gözlemlenebiliyordu. En azından 1980- 2000 arası. Bugünse, eleştiri yöntemlerinde ciddi bir zenginlik pek dikkat çekmemektedir. Bu anlamda, özenli uğraş yine de bazı akademisyenlerin çalışmalarında göze çarpmaktadır. Örneğin, akademik çevre özenle gözlendiğinde, çok farklı yöntemler izleyen eleştirmenlere yalnız akademik dünya veya tek tük dergide rastlayabiliyoruz.
- Eski yıllarda, özellikle de dergicilik serüveninde ön plana çıkan “eleştirel deneme” türü de gitgide körelmeye başlamıştır. Bunda, tüketim kültürü ve değerlerinin acımasız, öğretici tempo ve yaklaşımların payı çoktur.
- Kitap Ekleri, son yıllarda edebiyat dergilerinin rolünü üstlenmeye çalışsa da, formatı itibarıyla bunun imkansızlığı bilinmekte. Ama, dergi kültürü ve eleştirisi gitgide daralırken, kitap ekleri tüm masumiyetiyle kendiliğinden bir rol üstlenmiştir. Ancak, burada da sorun, tek bir kitaba odaklı tanıtım veya değerlendirme metinleri olduğundan, birçok yeni kuşak okur için edebiyat eleştirisinin rolünü bazen bu ekler ve yazarları üstlenebilmektedir.
- Tüm bu eleştiri- dışı tabloya rağmen, akademik çevrelerdeki bazı eleştirmenleri de saymazsak, gerçek anlamda ve dünyevi ölçekte bir değere sahip olunduğu düşündüğüm Nurdan Gürbilek, Orhan Koçak vs. birkaç eleştirmen yepyeni düşünsel iklimleriyle eleştiri alanına büyük zenginlikler kazandırmışlardır. Bence ilginç bir paradokstur bu. Eleştiri alanı gitgide daralıp özensizleşirken, entelektüel özeni ön plana çıkan ilginç eleştirmenler dergi deneyimleri ve kitaplarıyla bir gündem oluşturabilmişlerdir. Belki de bu ışıltı yüzünden, günümüzde edebiyat eleştirisinin yok olduğunu söyleyemem. Ama, alanı gitgide daralmıştır.
karşılık yoktur. Ama, kapsamlı bir eleştiri- incelemeye oranla görece kolaylığı vardır bu işin.
- Aklımıza otuz yıl önce konusu yalnız eleştiri olan “Çağdaş Eleştiri” dergisi geliyor. Yani, eleştirinin kendisine bir sahip çıkış ortamı sözkonusuydu. Dergilerde 1990’larda bile eleştiriyi ön plana çıkartan dosyalara rastlayabiliyorduk. Ama, bu özellikler gitgide geri plana çekildi. Bu arada belki anmamız gereken önemli nokta, tümi bu silinişe rağmen, akademik ortamdan gelen önemli eleştirmenler kitaplarıyla belirebildi. Yani aslında eleştiri topyekün silinmedi bence akademik ortama daha çok çekildi, belki hapsoldu. Yine de özenli çalışmaları izleyebiliyoruz.
- Tüm bu tüketim kültürünün gelişimine rağmen, önemli bir endüstri alanına edebiyat hiçbir zaman ulaşamamıştır. Edebiyat, gitgide popülerleşirken, en azından çok satmayı hedefleyen bir yazarlık ideolojisi hakim olduğu halde, dünyadaki gibi bu edebiyat ölçeğinde bile herhangi bir eleştirmen modeli üretilememiştir. Hala, görece “kıdemli” diyebileceğimiz eleştirmenler bu alanın takipçileridir.
- Geçmiş on yıllarda, aynı tarihsel süreçte, birbirinden çok farklı özellikler taşıyan eleştiri yöntemleri, çeşitliliği gözlemlenebiliyordu. En azından 1980- 2000 arası. Bugünse, eleştiri yöntemlerinde ciddi bir zenginlik pek dikkat çekmemektedir. Bu anlamda, özenli uğraş yine de bazı akademisyenlerin çalışmalarında göze çarpmaktadır. Örneğin, akademik çevre özenle gözlendiğinde, çok farklı yöntemler izleyen eleştirmenlere yalnız akademik dünya veya tek tük dergide rastlayabiliyoruz.
- Eski yıllarda, özellikle de dergicilik serüveninde ön plana çıkan “eleştirel deneme” türü de gitgide körelmeye başlamıştır. Bunda, tüketim kültürü ve değerlerinin acımasız, öğretici tempo ve yaklaşımların payı çoktur.
- Kitap Ekleri, son yıllarda edebiyat dergilerinin rolünü üstlenmeye çalışsa da, formatı itibarıyla bunun imkansızlığı bilinmekte. Ama, dergi kültürü ve eleştirisi gitgide daralırken, kitap ekleri tüm masumiyetiyle kendiliğinden bir rol üstlenmiştir. Ancak, burada da sorun, tek bir kitaba odaklı tanıtım veya değerlendirme metinleri olduğundan, birçok yeni kuşak okur için edebiyat eleştirisinin rolünü bazen bu ekler ve yazarları üstlenebilmektedir.
- Tüm bu eleştiri- dışı tabloya rağmen, akademik çevrelerdeki bazı eleştirmenleri de saymazsak, gerçek anlamda ve dünyevi ölçekte bir değere sahip olunduğu düşündüğüm Nurdan Gürbilek, Orhan Koçak vs. birkaç eleştirmen yepyeni düşünsel iklimleriyle eleştiri alanına büyük zenginlikler kazandırmışlardır. Bence ilginç bir paradokstur bu. Eleştiri alanı gitgide daralıp özensizleşirken, entelektüel özeni ön plana çıkan ilginç eleştirmenler dergi deneyimleri ve kitaplarıyla bir gündem oluşturabilmişlerdir. Belki de bu ışıltı yüzünden, günümüzde edebiyat eleştirisinin yok olduğunu söyleyemem. Ama, alanı gitgide daralmıştır.
karşılık yoktur. Ama, kapsamlı bir eleştiri- incelemeye oranla görece kolaylığı vardır bu işin.
- Aklımıza otuz yıl önce konusu yalnız eleştiri olan “Çağdaş Eleştiri” dergisi geliyor. Yani, eleştirinin kendisine bir sahip çıkış ortamı sözkonusuydu. Dergilerde 1990’larda bile eleştiriyi ön plana çıkartan dosyalara rastlayabiliyorduk. Ama, bu özellikler gitgide geri plana çekildi. Bu arada belki anmamız gereken önemli nokta, tümi bu silinişe rağmen, akademik ortamdan gelen önemli eleştirmenler kitaplarıyla belirebildi. Yani aslında eleştiri topyekün silinmedi bence akademik ortama daha çok çekildi, belki hapsoldu. Yine de özenli çalışmaları izleyebiliyoruz.
- Tüm bu tüketim kültürünün gelişimine rağmen, önemli bir endüstri alanına edebiyat hiçbir zaman ulaşamamıştır. Edebiyat, gitgide popülerleşirken, en azından çok satmayı hedefleyen bir yazarlık ideolojisi hakim olduğu halde, dünyadaki gibi bu edebiyat ölçeğinde bile herhangi bir eleştirmen modeli üretilememiştir. Hala, görece “kıdemli” diyebileceğimiz eleştirmenler bu alanın takipçileridir.
- Geçmiş on yıllarda, aynı tarihsel süreçte, birbirinden çok farklı özellikler taşıyan eleştiri yöntemleri, çeşitliliği gözlemlenebiliyordu. En azından 1980- 2000 arası. Bugünse, eleştiri yöntemlerinde ciddi bir zenginlik pek dikkat çekmemektedir. Bu anlamda, özenli uğraş yine de bazı akademisyenlerin çalışmalarında göze çarpmaktadır. Örneğin, akademik çevre özenle gözlendiğinde, çok farklı yöntemler izleyen eleştirmenlere yalnız akademik dünya veya tek tük dergide rastlayabiliyoruz.
- Eski yıllarda, özellikle de dergicilik serüveninde ön plana çıkan “eleştirel deneme” türü de gitgide körelmeye başlamıştır. Bunda, tüketim kültürü ve değerlerinin acımasız, öğretici tempo ve yaklaşımların payı çoktur.
- Kitap Ekleri, son yıllarda edebiyat dergilerinin rolünü üstlenmeye çalışsa da, formatı itibarıyla bunun imkansızlığı bilinmekte. Ama, dergi kültürü ve eleştirisi gitgide daralırken, kitap ekleri tüm masumiyetiyle kendiliğinden bir rol üstlenmiştir. Ancak, burada da sorun, tek bir kitaba odaklı tanıtım veya değerlendirme metinleri olduğundan, birçok yeni kuşak okur için edebiyat eleştirisinin rolünü bazen bu ekler ve yazarları üstlenebilmektedir.
- Tüm bu eleştiri- dışı tabloya rağmen, akademik çevrelerdeki bazı eleştirmenleri de saymazsak, gerçek anlamda ve dünyevi ölçekte bir değere sahip olunduğu düşündüğüm Nurdan Gürbilek, Orhan Koçak vs. birkaç eleştirmen yepyeni düşünsel iklimleriyle eleştiri alanına büyük zenginlikler kazandırmışlardır. Bence ilginç bir paradokstur bu. Eleştiri alanı gitgide daralıp özensizleşirken, entelektüel özeni ön plana çıkan ilginç eleştirmenler dergi deneyimleri ve kitaplarıyla bir gündem oluşturabilmişlerdir. Belki de bu ışıltı yüzünden, günümüzde edebiyat eleştirisinin yok olduğunu söyleyemem. Ama, alanı gitgide daralmıştır.