Bir sabah, genç bir Norveçli, elindeki Hamsun kitabını yazarın evinin önüne bırakıp sessizce uzaklaşır. Bir süre sonra biri daha kitap bırakır aynı yere. Sonra biri daha, biri daha, biri daha... Oslolular ellerindeki Hamsun kitaplarını yığarlar yazarın kapısının önüne. Ne bir arbede yaşanır, ne de kötü bir laf edilir. Kırgın Norveçliler kitapları sessizce bırakıp dağılırlar. Adeta kendi kitaplarından bir dağ oluşur Hamsun'un bahçesinde.
Norveç edebiyatının ve belki de dünya edebiyatının en gizemli en önemli yazarlarından biridir Hamsun. Gizemi yazdıklarından ziyade siyasi görüşünden kaynaklanır. Kendisi hakkında bence en anlamlı başlık bundan yıllar önce "K” edebiyat dergisinde atılmıştır: En Karanlık Işık…
Hamsun 100 seneye yaklaşan ömrüne pek çok eseri, ödülü, sevinci ve azabı sığdırmıştır. Soy ismini doğduğu köyden alan Hamsun gençliğinde başladığı yazın hayatında pek çok güçlükle karşılaşmıştır. Örneğin henüz 24 yaşındayken edebiyatla ilgili paneline 6 dinleyici gelmiştir. Beckettvari bir denemeyle ikinci panelinin katılımcı sayısını 7'ye çıkarmıştır. Ölümcül bir hastalıktan kurtulmuş, Amerika'da ırgatlık, tren bileti satıcılığı gibi işlerde çalışmış ve sonra soluğu yine ülkesinde almıştır. Kendi tabiriyle yumruğunu yemeden kimsenin bırakıp gidemeyeceği Kristiana'ya -bugünkü Oslo'ya- dönmüştür. En ünlü eseri Açlık da bu kentin sokaklarında geçer. Okurken dizlerimizin dermanı kesilir, adı verilmeyen karakterin yerine karnını doyurmak için hırsızlık yapmak ya da parmağını yerken onu durdurmak isteriz. Çünkü metnin her sayfası bize gururlu bir adamın hikâyesini anlatır. Kitabı okurken eski İtalyan sinemasından Bisiklet Hırsızları filmi de zihnimizin bir köşesinde oynar durur -ya da belki sadece bana mahsustur bu sergüzeşt.
Hamsun 1920 yılında Nobel edebiyat ödülünü kazanmıştır. Bu dönemden sonra hızlı bir yükseliş görülür edebi kariyerinde ve beraberinde değişen ve gelişen maddi imkânlar. Öyle ki bir dünya turuna çıkmış ve bu sırada İstanbul'a da uğramış, bu gezisini de kaleme almıştır. İstanbul'da İki İskandinav Seyyah adıyla basılan kitapta Hamsun'un ve Andersen'in ayrı zamanlardaki İstanbul izlenimleri okunabilir.
Hamsun için bir anlamda sonun başlangıcını siyasi görüşü hazırlamıştır. İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazileri desteklemesi, ülkesinin Almanya'ya karşı koymaması gerektiğini söylemesi ve rivayet olarak kalsa bile kazandığı Nobel madalyasını Hitler'e armağan etmek istemesi gibi etmenler nedeniyle savaş sonrası Norveç toplumunda Hamsun büyük bir prestij kaybına uğrar ve vatana ihanet suçlamasından ötürü rekor bir para cezasına çarptırılır. Tıpkı Göçebe romanında olduğu gibi bir yaşlılar evine yerleştirilir ve 1952 yılında odasının banyosunda ölü bulunur…
Hamsun bir doğa yazarıdır demek yanlış olmaz. Belki bir inziva yazarı bile denebilir. Açlık'ta Göçebe'de, Pan’da ve Toprağın Bereketi'nde bir münzeviyi okuruz. Hani faşist görüşleri bilinmese aklın ve ilerlemenin çağında doğanın tarafını tutan bir romantik bile denebilir onun için.
Elbette bir yazarın siyasi duruş ve görüşlerini eserlerinden ayrı olarak ele almak gerekir. Hamsun belki de bu şekilde ele alınması gereken yazarların en önde gelenidir. Her ne olursa olsun Norveçliler onu hiçbir zaman tam olarak affetmemişler ve belki de tarihin en zarif protestosu ile bu büyük yazarı büyük bir utançla baş başa bırakmışlardır.
Hamsun'un Utancı
Medeniyetin önemli göstergelerinden biri de herhangi bir şeyi protesto etme şeklidir. Bireysel olarak ya da topluca!
Norveç ve dünya edebiyatının en büyük yazarlarından, 1920 Nobel ödülü sahibi Knut Hamsun, ikinci dünya savaşı yıllarında, henüz ülkesi işgal edilmeden evvel Nazi taraftarlığı ve propagandası yapıp ülkesinin işgaline zemin hazırlamaya çalışır. Ve sonunda Norveç işgal edilir. Acı dolu günler yaşanır. Savaş bitip işgal sona erdiğinde son derece kırgındır Norveçliler en büyük yazarlarına. Devlet tarafından yargılanır ve cezalandırılır. Fakat Norveçliler ne hakaret ederler, ne bağırıp çağırırlar ne de intikam hissiyle saldırıya geçerler.
Peki, ne mi yaparlar?
Bir sabah, genç bir Norveçli, elindeki Hamsun kitabını yazarın evinin önüne bırakıp sessizce uzaklaşır. Bir süre sonra biri daha kitap bırakır aynı yere. Sonra biri daha, biri daha, biri daha... Oslolular ellerindeki Hamsun kitaplarını yığarlar yazarın kapısının önüne. Ne bir arbede yaşanır, ne de kötü bir laf edilir. Kırgın Norveçliler kitapları sessizce bırakıp dağılırlar. Adeta kendi kitaplarından bir dağ oluşur Hamsun'un bahçesinde. Bu zarif tepki, doksan küsur yaşındaki yazara ömrünün en acı dersini verir. Pişman, mutsuz ve utanç içinde yumar hayata gözlerini…
Demem o ki, biraz zeka, biraz da zarafet ve medeniyet, taşla sopayla yaratılan tahribattan çok daha asil ve etkili sonuçlara yol açabilir…