‘Bir’ ve ‘Çok’ Dağlarca
8 yıl önce bir yazımda, o zaman 86 yaşında olan Dağlarca’ya uzun ömürler dileyerek, onunla ilgili 86 cümle kurmak istemiştim. Gazete yazısı olduğu için hepsini kuramamıştım bu cümlelerin, 10’da kalmıştım, 100 olmasını isterdim elbet.
Onlara birkaç cümle daha ekleyeceğim:
-Dağlarca’da ruh ve gövde şiir için birleşmiştir, buluşmuştur. Bu yüzden şiirin büyük gövdesi, geniş ruhudur.
-Sanki yakında buluşacaklarını sezmiş gibi Sait Faik’e önden haberci olarak son kitaplarından ‘Birisi’ni yollamıştır.
-Edgar Morin’in ‘şiirin amacı, bizi şiir haline sokmasıdır’ sözünün Türk şiirindeki tek değilse de en büyük karşılığıdır.
-Şiirin, büyük şiirin, sonsuz şiirin, ancak ‘adanmak’la mümkün olabileceğini göstermiştir yaşamıyla, tıpkı İlhan Berk gibi.
-Bazıları “Çocuk ve Allah”tan sonra şiirinin farklılaştığını ve başka büyük yapıtlar yazamadığını söylerler, bana kalırsa onun tüm yapıtı tek bir ‘büyük’ yapıttır. Benzersizdir.
-İlhan Berk ve Dağlarca’nın yakın gidişleriyle birlikte, özellikle de Dağlarca’yla sadece Türk şiiri değil, evrendeki sözcükler de öksüz kalmış gibi geliyor bana.: “Issız acun kalmıştır”.
haydar ergülen
***
Dağlarca Burada! Ya biz?..
Alpay Kabacalı’yı Nisan ayında kaybedince birden panikledim; Dağlarca tanıkları bir bir aramızdan ayrıldıklarında, onu tanıyan kimse kalmadığında, Dağlarca’yı, Dağlarca şiirini nasıl anlatabiliriz diye... Kültür Bakanlığı’ndan belgesel projeme destek alamasam da, Kadıköy Belediyesi’nden “kamu kaynaklarını bu iş için ayıramayacaklarını” yanıtını alsam da, inatla, kendi öz kaynaklarımla yola koyuldum. Kültür Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü Türk Sineması’nın 100. Yılı’nda sinemaya cömert davranmaya karar vermişti ama Dağlarca’nın 100. yaşına kayıtsız kalmıştı. Dağlarca Sokak’taki evini “Dağlarca’nın Gökyüzü” adıyla müze yapılması için Kadıköy Belediyesi’ne bırakan Dağlarca’ya ne yazık ki Kadıköy Belediyesi de duyarsız davrandı. “Duyarlılık geleceğin bilincidir” diyordu ya Dağlarca, bu duyarsızlıklarla nasıl bir gelecek bizleri bekliyor, bilelim. “Türkçenin ses bayrağı”, düştü düşecek!
İlhan Berk’in “Cemal Süreya Günlükleri”nde yer alan mektubu da yerini bulmuş oluyor böylece:
“Kültür dedikleri nedir biliyor musun? Dağlarca’nın ne yiyip içtiğinin
bilinmesidir. Onun öğle yemeğini, ne yiyip içtiğini bilmeliyiz (ki evlerin ruhu da kültürdür).
Sonra nelere bakıyor o, neleri seviyor?
Homeros’u görebiliyorum ben ama Dağlarca gizleniyor. Homeros’u bana gösteren ise onun için icat edilen kültürüdür, yalnız odur. “
Neler yapabildiğimize gelince… Dağlarca, 26 Ağustos 1914 doğumlu. Beşiktaş doğumlu olan Dağlarca için Beşiktaş Belediyesi’nden destek aldım. Beşiktaş’ın Avukat Murat Hazinedar gibi şiir seven bir Belediye Başkanı ve Beşiktaş’ı bir kültür merkezi yapma düşü olan danışmanlarının bulunması Beşiktaş’ın şansı. Onca duyarsızlıktan sonra bunları söylemem şaşırtmasın; Sezar’ın hakkı Sezar’a... Beşiktaş Belediyesi tarafından Dağlarca Şiir Yarışması, Dağlarca Belgeseli, Kitap, Dağlarca Anma Programları gibi önerilerimin hepsine sıcak bakıldı. İlk etkinliği Dağlarca’nın doğum günü olan 26 Ağustos’ta Abbasağa Parkı’nda gerçekleştiriyoruz. 14 Ekim’de de “Dağlarca Burada” belgeselinin ilk gösterimi yapılacak. Yapı Kredi Kültür son anda 100. Yıl Sergisi yapacağını açıklamasaydı, Beşiktaş Belediyesi Dağlarca Sergisi hazırlamak için de kolları sıvamıştı.
Hazırlamakta olduğum “Dağlarca Burada” belgeselinin çekimleri neredeyse tamamlandı. Belgeselin sonuna uzun bir “teşekkür listesi”nin yanı sıra, “teessüf listesi” de koymayı düşünüyorum.
Bu arada çekimlerin en başında bir Dağlarca şakası ile karşılaştığımı sizinle paylaşmak isterim. Haydar Ergülen’in Dağlarca için söylediği, “Dağlarca, o büyük şaka” sözünü doğrulayan bir şaka. Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nin bahçesinde Dağlarca’ya inanılmaz derecede benzeyen biriyle karşılaştım. 14 Ekim’de belgesel gösterime girdiğinde Dağlarca şakasına kendi gözlerinizle tanık olursunuz nasılsa, adı bende saklı kalsın şimdilik.
Belgeselde kimler var?
Doğan Hızlan, Prof. Dr. Talat Sait Halman, Enis Batur, Sami Karaören, Haydar Ergülen, Sennur Sezer, Ataol Behramoğlu, Adnan Özyalçıner, Hilmi Yavuz, Enver Ercan, Ertan Mısırlı, Av. Müşir Kaya Canpolat, Orhan Alkaya, Tarık Günersel, Mustafa Köz, Pelin Özer, Türkan Yeşilyurt, Ahmet Soysal, Leyla Şahin, Engin Turgut, Zeynep Oral, Ahmet Miskioğlu, Hüseyin Alemdar…
Not:
Dağlarca ile 1991 yılında Hürriyet Vakfı Erol Simavi Özel İletişim ve Eğitim Merkezi’ndeki gazetecilik eğitimim sırasında tanıştım. Dağlarca’nın daveti ile başlayan görüşmelerimiz, yaklaşık bir buçuk yıl sürdü. Söyleşilerimizi Dağlarca’nın vasiyeti üzerine ölümünden sonra kitap haline getirdim. “Dağlarca ile… Söz Kuşlarından Kalan Parıltı” yayınlanmak için 19 yıl bekledi; 2010 yılında yayınlandı.
Yasemin Arpa