Enis Rıza’nın seçtiği ve uzun bir yüzyıldan parçalar yansıtan fotoğraflara Ercan Kesal'ın kendi hayatından esinlerle metinler yazdığı sıradan insanların hayallerini toplumun aynasına yerleştirerek bir araya getirdikleri kitapları Zamanın İzinde üzerine bir inceleme.
An, zaman dilimi içerisinde en değerli olanı. O yüzden âna poz vermek paha biçilemeyecek kadar değerli, paha biçilemeyecek kadar meraka gebe. Bu değer akıllı telefonlarından günde yüz, belki de yüz elli fotoğrafa bakan bizler için kanıksanmış bir meraksızlığa, değersizliğe dönüşmüşse de artık, an ile ilgili hakikat yüz, belki de yüz elli yıl öncesinde, fakat hala orada durmakta. Bazı anların hikâyeleri vardır; çünkü çağrışımları çok güçlüdür, kıymetlidir. O ânın bir daha yakalanamayacak olması başta olmak üzere, asıl olarak gelecek zamana taşıdığı hikâye büyüktür; anlatılması da yazılması da aynı kıymette önemlidir.
Yirmi dokuz yıl önce kurulan Ayrıntı Yayınları’nın 1000. kitabının Zamanın İzinde olması, Türkiye tarihini fotoğraflar ve onların hikâyeleri üzerinden bize aktarma isteği, Türkiye’de Ayrıntı Yayınları’nın varlığının ne kadar kıymetli olduğunun bir göstergesi. Meselenin sadece kitap basımı olmadığını, hikâyeler yaratabilmenin ve bu hikâyeleri aktarabilmenin de değerli olduğunu biz okuyuculara her çıkardığı kitapla aktarmasını başaran Ayrıntı, Zamanın İzinde kitabıyla önemli bir kaynak kitabı daha yayın hayatına kazandırmış durumda.
İçeriğe giren fotoğrafların bazılarının yüz yıl, bazılarının yüz yıldan da fazla bir süre önce çekilmiş olması kitabın anlardan oluşan zaman boyutunu ve ilk fotoğraftan itibaren izini sürdüğümüz hikâye anlarının değerini belirginleştirmekte. Fakat daha da değerli olan iki faktör var: Kitaba giren fotoğrafları seçen Enis Rıza; seçilen fotoğrafları hikâyeleştiren kişi ise Ercan Kesal.
Zamanın İzinde’ki bu birliktelik gerek görsel gerek biçim, gerekse içerik olarak kitabı kaynak kitap sıralamasının başına getiriyor. Fotoğrafların tarihi yansıtmadaki görsel gücü; altına hikâyeleri de eklendiğinde heyecanımızı ve merakımızı artırmaya yetiyor.
"Dipnot" ve "Fotoğraf Açıklamaları" bölümünü çıkardığımızda 70 ana başlıktan, bu başlıların altına anlık pozların yerleştiği 100’e yakın fotoğraftan, bazıları şiirin gücüyle hikâyeleştirilen 70 hikâyeden bahsedeceğim Zamanın İzinde’yi yazarken. Hatta kitabın önsözünü yazan Ayrıntı Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Burhan Sönmez’in önsöz için kullandığı iki fotoğrafı da eklersem 72 fotoğraf ve hikâye.
Kitabın açılış fotoğrafı 1908 yılında Manastır (Bitola), yani Makedonya’da çekilen fotoğrafın hikâyesi Ercan Kesal tarafından giriş-gelişme-sonuç bölümleriyle okura aktarılmakta. Fotoğrafı çeken Manaki Kardeşler; Milton ve Yanaki kardeşler. Asıl önemli soru, “Bu fotoğrafı acaba Milton mu çekti Yanaki mi?” Fotoğrafın gizi göremediğimiz için burada yatıyor. Fotoğrafın görünen gizi ise yabani bir geyik. Ercan Kesal hikâyeyi şöyle anlatıyor:
“Niyazi Bey’in anılarından öğreniyoruz ki, II. Meşrutiyet’i ilan etmek amacı ile 22 Temmuz 1908’de, dağlardan Manastır’a inme hazırlıkları yapılırken ansızın yolda harikulade bir şey olmuş ve vahşi bir geyik çeteye katılmış. Niyazi Bey’e göre, hareketin başarısı için Allah tarafından “melekü’s-sıyâne” yani koruyucu melek olarak gönderilen geyik…”
İlk fotoğrafın görsel gücü kadar (askerlerin objektife bakışları, bir kararı gerçekleştirmek amacıyla yola çıkmış vücutlarının duruşları) tarihi gerçekliği, bir andan ibaret olmasına rağmen tarihe önemli bir not haliyle düşüşü ve nerden çıktığı belli olmayan yabani geyiğin de kadraja girişi, herkes gibi poz vererek objektife bakışı bu fotoğrafı kıymeti hiçbir şeyle ölçülemez tarihi bir envantere dönüştürmeye yetiyor.
1908 II. Meşrutiyet’ten başlayan tarihi fotoğraflar ve hikâyeleri; Enver Paşa ve Ailesi, Osmanlı’nın son zamanları, Balkanları terk etmek zorunda kalan Osmanlı nüfusunun yollarda çekilmiş fotoğraflarıyla devam ediyor. Balkan Savaşı’nı yaşamış çocukların toplu çekilmiş fotoğrafıyla ilgili Ercan Kesal şöyle tespitlerde bulunuyor:
“Balkan Savaşı’nın şehit yetimleri için açılan yurtlardan birinin önüne sıralanmış yetim çocuklar. Fotoğraf epey eski olmasına rağmen kaliteli ve birçok detayı barındıran cinsten. Çocukların hepsi erkek. O zamanlar burasını Erkek Yetim Yurdu olarak düşünmüşler. Kız yetimler için de bir başka yurt var mıydı acaba?”
“En küçük yaştakiler alttaki ilk sırada. Orta sıradan yukarılara kadar çocukların yaşı, cüsse ve boyları da yükseliyor. Aşağıdakilerin yüzünde bir türlü silinmeyen neşe ve saflık, yukarıya çıktıkça yerini keder ve umutsuzluğa bırakmış.”
Artık tamamen yıkılmış bir devlet ve sonuna gelmiş bir tarihi süreç bir fotoğraf üzerinden böylesine incelikli tespitlerle ancak bu kadar güzel anlatılabilir. Üstelik bu alıntı bahsettiğim fotoğrafla ilgili çok küçük bir alıntı.
Kitaptaki bir başlık şöyle: “Bazı Fotoğraflar Akıbetini Haberdar Eder”
Bu başlık 1915 yılında Adana’ya götürülen Ermeni muhacirlerin yolda çekilen bir fotoğrafıyla ilgili. Ne kadar acı, hüzünlü bir fotoğraf olduğunu görmeden bilemeyeceğiniz türden bir fotoğraf. Aynı şekilde yine 1915’te Çanakkale’ye gitmeden önce İzmir rıhtımında fotoğraf çektiren askerlerin son fotoğrafı aynı şekilde can acıtıcı. Sonrasında 1918 Birinci Dünya savaşında cephelere gönderilenler; hemen ardından Kurtuluş Mücadelesi ve bu mücadeleye katılanların fotoğrafları, bir Neyzen Tevfik fotoğrafı, devrim fotoğrafları, 6 Ok dönemleri ve Köy Enstitüleri ve Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatı.
“Bu Fotoğrafta Birazdan Yağmur Yağacak”
“Bu fotoğrafın çekildiği yer, Dolmabahçe Sarayı’ndan Karaköy’e devam eden yolun üzerinde bir mevki. Karaköy Yüksekkaldırım olabilir. Tüm kalabalığın, derin bir sessizlik ve kederle cenaze kortejinin önlerinden geçişini beklediği anlaşılıyor. Az sonra önlerinden on iki generalin taşıdığı top arabasının üzerine yerleştirilmiş bir cenaze geçecek...”
Nâzım Hikmet’in çok yakışıklı bir fotoğrafı… 6-7 Eylül’de İstiklal Caddesi’nde çekilen fotoğraflar. İstanbul’un henüz baraka evlerle çevrili fakat camii manzaralı mahalleleri. Yeni tanışacağımız sinema gönüllüsü Cemil Abi diye bir adam. “Hayat” mecmuası, “Ses” mecmuası dönemleri, veremle savaş günleri, Yassıada… Yaşar Kemal’in Paltosu, Hudutların Kanunu’ndan Çirkin Kral’a… Deniz Gezmiş’e. 80’lerden Hrant Dink’in boylu boyunca kaldırımda yattığı güne; Ahmet Kaya’ya, Tarık Akan’a; Gezi Parkı efsanesi ile mücadele eden okumuş, yetişmiş tüm çocukların akıbetine kadar çekilmiş fotoğraflar. Her biri filmleşebilecek hikâyeleriyle birlikte her bir fotoğrafın altında ülkenin günümüze kadarki yüz yıllık envanteri çıkarılmakta.
Türkiye’nin toplumsal hafızasını çok iyi bilen ve arşivciliğiyle değerli bir isim olan Enis Rıza’nın seçtiği fotoğraflar ve asıl mesleği doktor fakat gönülden bağlı olduğu sinema ve edebiyata kazandırdıklarıyla müsemma, değerli bir insan olan Ercan Kesal’ın hikâyeleştirdiği Zamanın İzinde çok değerli bir kitap olarak kitaplıklardaki yerini daha şimdiden aldı bile.
Siyasi ve toplumsal olarak çok sancılı bir dönemde kurulmuş olan Ayrıntı Yayınları’nın çalışarak, azim ve sebatla bugünlere gelmesi ve 1000. kitap olarak böylesine önemli bir eseri okura sunması yayıncılık adına takdiri hak eden bir gerçek.