16 HAZİRAN, ÇARŞAMBA, 2021

Gelecek İçin Bir Kayıt Defteri: “Üç Kelimelik Dünya”

Osman Palabıyık ile yazar, müzisyen, oyuncu, sanatçı pek çok isimle geçmişin anılarından bugüne, aşkı, oyunu ve duyguları araştırdığı söyleşilerden hazırladığı kitabı Üç Kelimelik Dünya: Aşklar, Oyunlar, Duygular üzerine konuştuk.

Gelecek İçin Bir Kayıt Defteri: “Üç Kelimelik Dünya”

Osman Palabıyık, genç bir yazar olmasına rağmen kurduğu yayınlarla, matbu ve dijital yayınlarda yayımlanan şiirleri, yazıları ve söyleşileriyle okurun tanıdığı bir isim. 2019 yılında yayımladığı ilk şiir kitabı Ertelendikçe Büyüyen’in ardından şimdi de Küsurat Yayınları’ndan çıkan söyleşi kitabı Üç Kelimelik Dünya: Aşklar, Oyunlar, Duygular ile karşımızda. Kitapta Selçuk Aydemir, Şevval Sam, Sarp Akkaya, Damla Sönmez, Şevket Çoruh, Aslı İnandık, Selçuk Erdem, Ezo Sunal, Niyazi Koyuncu, Zeki Kayahan Coşkun, Barış İnce, Mehmet Gürs, Dilan Bozyel, Ümit Kavak ve Melek Mosso gibi edebiyat, müzik, sinema, tiyatro gibi sanatın farklı alanlarında üreten isimler yer alıyor. Palabıyık, kendi deyimiyle “aşk” ile başladığı bu karşılaşmaları temalara ayırıyor ama her röportaj geçmişin penceresini aralayıp, çocukluktan alıyor ışığını. Osman Palabıyık ile uzun bir çalışma süreci yaşadığı Üç Kelimelik Dünya: Aşklar, Oyunlar, Duygular’dan hareketle kitabın sayfalarında gezindiğimiz, bugünün ve geleceğin “çocukluk anıları” ihtimallerini konuştuğumuz bir söyleşi hazırladık.

Sevgili Osman, Üç Kelimelik Dünya: Aşklar, Oyunlar, Duygular için seni harekete geçiren fikirden konuşarak başlayalım mı söyleşimize?

Uzun zamandır çeşitli mecralarda söyleşiler yaptığım için bir söyleşi kitabı hazırlamayı çok istiyordum. Hatta birkaç farklı temada planlarını hazırladığım kitap projelerim de vardı. Dört yıl önce bu kitaplardan ilki için bir adım atıp “aşk” teması üzerinden bir plan yaptım, söyleşi yapacağım isimlerin listesini çıkardım ve hızlı bir şekilde söyleşileri yapmaya başladım ama bir süre sonra çeşitli aksilikler oldu ve duraksamak zorunda kaldım. O süreçte hem proje üzerine tekrar düşünmeye başladım hem de Küsurat Yayınları ile tanışma fırsatım oldu, yayınevi ekibine projenin yeni hâlinden bahsettim ve onlarla yeni temalar ve isimler üzerine tekrar çalıştıktan sonra yeni bir yolculuğa koyulduk. Aşk ile başladığımız yolculuk diğer duyguların da eklenmesi ile çok tatlı bir şekilde tamamlanmış oldu. 

Geçtiğimiz yıllarda ilk şiir kitabın Ertelendikçe Büyüyen ile okurla buluşmuştun. Ardından bu sefer farklı bir türe yöneldin, bir röportaj kitabı yayımladın.

Ertelendikçe Büyüyen uzun süre önce bitirdiğim bir kitaptı aslında. Bir yayınevi dışında hiçbir yere göndermediğim için de bekliyordu öylece. Üç Kelimelik Dünya’nın hazırlığını yaparken bir editör arkadaşım şiir dosyama talip olunca bir anda onun da yayın süreci başlamış oldu ve Şubat 2019’da yayımlandı. Üç Kelimelik Dünya’nın sürecinin uzaması Ertelendikçe Büyüyen’i doğurdu bir nevi. 

Osman Palabıyık

Birbirini takip edenden çok birbirini doğuran kitaplar diyebiliriz. O hâlde gelelim bu kitabın uzayan hazırlık hikâyesine. Kitabın bize ulaşana kadarki yolculuğu nasıl geçti? Yayınlar için röportajlar hazırlamak eminim ki kitaba dönüşecek röportajlardan farklı bir deneyim olmuştur, ne dersin?

Matbu ya da dijital yayınlara röportajlar hazırlamak ile kitap için hazırlamak arasında dağlar kadar fark var. Süreli yayınlarda biraz daha rahat hareket edebiliyorsun, illa bir konsept yapmana gerek yok ya da senin için ayrılmış alan/sayfa sayısı belli. Ona göre planını yapıyorsun aslında. Ama kitap için yapacağın her hamleyi onlarca kez düşünmen gerekiyor. Üç Kelimelik Dünya’ya başlarken mevcut bir listem vardı, o liste zaman içerisinde o kadar değişti ki. İptal olan röportajlar, vazgeçenler, içine sinmeyenler ya da temaya tam uyduramadıklarımız gibi. Güya en başta tüm planım belliydi ama insan yolda neler ile karşılaşacağını bilemiyor tabii ki. Bir sürü aksilik gelebiliyor başına. Tabii ben de tüm bunlardan nasibimi aldım. En basitinden Covid-19 başladı ve kitabın yayım süreci bir yıl ertelendi. :) Tüm aşamalarıyla Üç Kelimelik Dünya bana çok şey öğretti, yıllardır işin içinde olmama rağmen farklı bir tecrübe kazandırdı. Bazen geriye dönüp bakınca, “yaşanan tüm aksilikler iyi ki yaşanmış, çok şey öğrendim” diyorum.

Kitabın alt başlığı aynı zamanda izlekleri olan aşklar, oyunlar ve duygular. Neden bu üç kelimeyi seçtin? Dünyamıza asıl şeklini bunlar mı veriyor sence?

Hayatımıza, dünyamıza, bize en çok bu kelimeler ve kapsadıkları yön veriyor sanki. Kitap tamamlandıktan sonra Küsurat Yayınları ekibi ile isim alternatifleri arasında gidip gelirken kafamızı kurcalayan konulardan birisi de alt başlıktı, kitabın içinde çok fazla temanın olması işimizi zorlaştırıyordu. Tekrar baştan sona bir bakınca aslında hepimizin hayatındaki ortak noktaların çocukluğumuz, oyunlar, duygularımız ve aşklarımız olduğunu gördük. İsim Üç Kelimelik Dünya olunca da üç kelime seçip ekledik.

Kitapta yer alan isimler kültür sanat dünyasında farklı alanlarda üretimler yapan isimler. Bu isimleri seçmende ne belirleyici oldu? Kitabın okuruna nasıl bir deneyim sunmak istedin?

Hem tanıdığım, takip ettiğim hem de insanların tebessüm ve sevgiyle hatırladıkları isimler olmasını istedim. Söyleşi yaptığım isimler farklı meslek ve yaş gruplarından olsa da hepsinde ortak birçok yaşanmışlık vardı. Aynı oyunların zaman içerisinde değişip yorumlanması, ilk aşklara yazılan mektuplar, sabah erkenden sokağa inip akşam hava kararınca evlere çıkmalar, komşuluk ilişkileri gibi saya saya bitiremeyeceğimiz pek çok şey var aslında. Bunların yanında söyleşi yaparken hem kuşak farklarını görmek hem de çocukluğu ya da gençliği tam kuşaklar arası geçişe denk gelen isimleri tanıyıp hikâyelerini öğrenmek de bana mutluluk verdi. Bunlar da uzun uzun hikâyelerle kitaba yansıdı elbette. Zaman içerisinde oynadığımız oyunların, olaylara karşı geliştirdiğimiz tavırların, duygularımızı yansıtma biçimimizin, iletişim dilimizin değişimini görmek açısından verimli söyleşiler oldu. Okurun da izlediği, dinlediği ve okuduğu isimlerin anlattıkları üzerinden kendi çocukluğu, gençliği, duyguları ve oyunlarını anımsamasını istedim.

1. Mehmet Gürs
2. Ezo Sunal
3. Şevket Çoruh
3. Melek Mosso ile Osman Palabıyık

İllaki okurlar kendi hikâyelerinden de parçalar bulacak bu röportajlarda. Kitapta yer alan her röportajında soruları kişiye göre değiştirerek, birbirinden farklı yönlere götürüyorsun. Sabit sorular yerine herkese yaşamı özelinde sorularla gidiyorsun. Kişiye göre bir araştırma mı hedefledin? Soruları hazırlamanda neler etkili oldu, nasıl bir çalışma yürüttün?

İlk başta biraz daha ortak temalardan gitmeyi planlamıştım. Kafamda kurduğum akışa daha uygun olacağını ve okurun daha rahat okuyacağını düşünüyordum. Hatta birkaç söyleşi de bu şekilde gerçekleşti. İçerikleri çok güzeldi ancak tüm söyleşiler böyle olursa sıkıcı kalabilirdi. Allahtan o süreçte bazı aksilikler çıktı, biraz duraksamak zorunda kaldım. Aynı zamanda Küsurat ekibi ile tanıştım ve ardından planımızı değiştirdik. Temaları her isim için farklı şekilde planladık. Sadece herkeste ortak noktamız, özellikle değindiğimiz “çocukluk” oldu, onun dışında duygularda farklı farklı ilerledik. Duyguları söyleşi yapacağım kişilerin daha önceki çalışmaları ve hayat hikâyeleri üzerinden kurguladım. Kitapta yer alan tüm isimleri zaten daha önceden takip ediyordum ancak kitabın içeriğinin verimli olabilmesi için uzun süreli araştırmalar yaptım ve bu doğrultuda sorularımı hazırladım. 

Üç Kelimelik Dünya, geçmişin ve şimdinin kaydını tutup bunları geleceğe aktaracak bir çalışma aynı zamanda. Sen de bu kayıt için herkesi önce “çocukluk”larına döndürüyorsun. Neden bu zamana dönmek istedin, çocuklukta neydi bulmak istediğin?

Kitabın hemen giriş yazısında “Mahallede yokuş aşağı koşanlar, diz üstü düşüp yaralananlar, evin camından bakınarak yetinenler, öğretmenine âşık olanlar, ilk okuduğu kitabı ya da ilk izlediği filmi unutamayanlar…” diyorum. Aslında geçmişe bakınca umut dolu ortak yaşanmışlıklarımız var ancak şimdilerde hissizliklerle, olumsuzluklarla dolu bir çağda yaşıyoruz. İçimizdeki çocuğa odaklandığımız yıllardan, odaklanmaya çalıştığımız yıllara geçtik belki de. İçindeki çocuğa kulak veren insanlar var hâlâ ama onlar için de zorluklarla dolu bir yüzyıldayız. “Hız çağı” diyoruz ya, onun etkisi olduğunu düşünüyorum. Hep bir koşuşturmaca hâlindeyiz. Hayatımızın içindeki bu telaş içimizdeki çocuğa odaklanmamızın önüne geçiyor çoğu zaman. O sebeple biraz daha çocukluğa, o zaman yaşadıklarımıza ve o zamandan bugüne değişimi nasıl gördüğümüze bakmak istedim.

Kitapta yer alan isimler arasında önemli bir kuşak farkından pek söz edemeyiz. Ancak hayata bakışı farklı, kendilerini farklı alanlarda ifade eden, üreten isimler. Sonuca ulaştığında aldığın yanıtlarda bu çocukluklarda neler dikkatini çekti? Seni en çok şaşırtan ne oldu?

Aslında bu insanların çocukluklarında da üretken olduğunu fark ettim. Kendi oyunlarını yaratmaları, bir şekilde kendilerini oyalayacak şeyleri bulmaları gibi birçok şey var tüm isimlerin hayatında. Bir de o zamanlara bakıldığında şimdiki gibi teknolojik imkânlar yok, mevcut imkânlara da herkes ulaşamıyor. Ulaşabilen ile ulaşamayanın farkını, ilgilerini ve kendilerini nasıl geliştirdiklerini görmek açısından zaman farkının çok olmaması da bir yandan güzel oldu. Bir de çocukluğu kimisi köylerde, kimisi küçük şehirlerde kimisi de büyük şehirlerde geçen isimlerin hayalleri uğrunda nasıl mücadele ettiklerini gördüm.

İnsanlar çocukluklarını geride bırakınca aşklar, oyunlar ve duygularda neler değişiyor sence? Mesela oyun oynamayı bırakıyor muyuz? 

Bence bırakmıyoruz. Sadece oyunların düzeyi, şekli, içeriği değişiyor. Bir şekilde oynamaya, eğlenmeye devam ediyoruz. Yetişkin bir forma bürüyoruz oyunlarımızı da ama eskilerden bir parça gördüğümüzde de heyecanlanıyoruz. Mesela ben kitaba hazırlık sürecinde bir yerde tetris görmüş ve almıştım. Hâlâ ara ara elime alıp oynuyorum. Beni motive ediyor. Aşk ve duygulara gelecek olursak, aşk hiç bitmiyor, hayatımızın her anında. Duygularımızdan ise kaçmamak gerek. :) 

Peki o zaman hep sen sormuşsun bir de ben sana sorayım: Senin çocukluğun nasıl geçti? O zamanlar bu zamanların aşkları, oyunları ve duygularında nasıl bir yere sahip oldu sende? 

Yıllardır sormaya alıştım, bana sorulunca istemsiz bir şekilde garipsiyorum. :)

​Çocukluğum altı yaşıma kadar Adana’da, köyümüz Büyüksofulu’da geçti. Ya mahallede oynardım ya da dedemle tarlaya giderdim, bu ikisinden çok keyif alırdım. Daha sonrasında İstanbul’a taşındık bir süre sokakta oynadım, sessiz sakin bir çocuk olmama rağmen hep kazalar benim başıma gelirdi, sonraları çok inmedim sokağa. Çocukluğumdan beri yetişkinlerle sohbet etmekten, onları dinlemekten keyif aldım. Yaşam tecrübeleri, aşk hikâyeleri, kimisinin savaş ya da askerlik anıları, kaybettiği insanları ve onların hatıralarını dinlemek beni etkiliyordu. Sanırım onlar hep zihnimin bir kenarında kaldı. Kitabın hazırlık sürecinde de beslendim bu hikâyelerden. 

Geçmişi güzel hatırlıyorsun. Nedir sence geçmişi bugünden güzel yapan? Gerçekten geçmiş, bugünden güzel miydi? Yoksa nostaljisine mi kapılıyoruz?

Her dönemin kendi içinde güzel ve zorlu yanları var ama sanırım giderek zorlaşan ve negatifleşen yanlar artıyor. O yüzden geçmişe sürekli özlem duyan bir hâle bürünüyoruz. Bir de günümüzün sorunu mu bilmiyorum ancak sosyal medyada, gündelik yaşamda, televizyonlarda ve gazetelerde olumsuz gelişmeler bas bas bağırılırken olumlu gelişmelerden kısık sesle bahsediliyor. O sebeple insanlar hep bir negatiflik yüklü. Belki de geçmişten sırf bu sebeple daha çok olumlu bahsediyoruz. 

Osman Palabıyık

Bir 20 yıl sonra yine aynı çalışmayı geleceğin yazar/sanatçılarıyla yapsan sence bugünün çocuklarından nasıl cevaplar alırsın, güzel zamanlar tanımını kullanırlar mı?

Umuyorum yaşarım ve bu röportajı hatırlayarak sorarım onlara. :)

​Az önce de dediğim gibi her dönemin kendi içinde güzellikleri de zorlukları da var ama sanırım çocukluğumuzda bunlar pek bize yansımadığı için genelde biz güzel anları hatırlıyoruz. O sebeple 20 yıl sonranın yazar ve sanatçıları da bir şekilde güzel anımsayabilirler ama 20 yıl sonra doğacaklar için aynı şeyi söyleyemem. Her gün farklı bir çevre felaketi ile uyanıyoruz. Dünyaya bu kadar eziyet edilirken 20 yıl sonrasını görebilecek miyiz? Emin değilim…

Uzun ömürler dilerim. :) Bir gerçek var ki biz yetişkinler olarak bugünleri yaşadığımız sürece kötü anılar olarak hatırlayacağız. Senin açından nasıl bu zamanlar? Pandemi sürecini nasıl geçiriyorsun? Neler kurtarıyor seni, neler hissediyorsun?

Aslında bu benim için aşırı duygusal bir soru. Çünkü tam bir buçuk yıldır neredeyse tüm sevdiklerimden uzağım. Pandemi sürecinde çok az evden çıktım ve çıkmalarımın tamamına yakını iş için oldu. İlk başlarda bir şeyler yazıp, okuyup, izleyip tahammül edebiliyordum ancak sürecin bu kadar uzaması artık tahammül edilemez bir hâl aldı. O kadar dikkat etmeme rağmen bir de hastalığa yakalanmam ve sonrasında etkilerini sürdürmesi iyice yordu. Hem psikolojik olarak hem de çalışma alanlarımızla ilgili hepimiz bu süreçte derin yaralar aldık. Çevremizdeki birçok insanı kaybettik. Yaşayanlar işlerini kaybettiler, hasta olanlar çeşitli hasarlarla atlattılar. Her şeyiyle o kadar yorucu bir süreç ki… Pandemi geçtikten sonra tüm bu süreci, negatiflikleri hafızamdan silmek ve sevdiklerime sarılmak istiyorum sadece. 

Senin ne kadar üretken biri olduğunu bildiğim için eminim ki bu soruya heyecan verici yanıtların olacak. Çalışma masanda neler var? Okurla buluşmayı bekleyen çalışmalarından bizlerle neler paylaşabilirsin? :)

Şu an en büyük heyecanım Üç Kelimelik Dünya tabii ki. JAma onun dışında şiir kitabım tamamlanmak üzere, yetişirse eğer bu yılın son çeyreğine o gelebilir. Ayrıca daha önce edebiyat ajandaları hazırlıyordum ancak pandemi sürecinde aksamıştı, bu sene için bir de edebiyat ajandası hazırlayacağım yine. Umuyorum aksilikler çıkmaz ve seneyi beni heyecanlandıran bu çalışmalar ile tamamlayabilirim. 

0
3145
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage