Bu sabah sanki farklı bir dünyaya gözlerimi açtım. Hani şair “Bugün pazar/ Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar” der ya… İşte biraz öyle bir duygu içindeyim. “Bu anda ne düşmek dalgalara,/ Bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım./ Toprak, güneş ve ben / Bahtiyarım.”
Bu sabah (sizlere göre dün sabah) bu yazıyı yazarken ne cumhurbaşkanı seçimleri, ne adaylar, ne adaylar üzerinden sürdürülen kavgalar ne de Türkiye’nin bin bir sorunu… Şu anda sadece ve sadece Leyla Gencer’in o muhteşem sesi ve ben, bahtiyarız…
Bahtiyarlığıma katkıda bulunan birkaç şey daha var: Gözlerimin önünde uzanan Paris görüntüsü, pencereden baktığımda gördüğüm Eyfel Kulesi, insanı baştan çıkaran bir Paris güneşi ve hafif bir yaz rüzgârı… Paris’te bir arkadaşımın evindeyim. Evi o müthiş dramatik ses dolduruyor ve Verdi aryalarıyla pencereden dışarı, rüzgâra takılıp kente yayılıyor. O sesle birlikte, Leyla Gencer’le yaşadığım binlerce an ve anı gelip içime yerleşiyor… Arada gözlerimi yazıdan koparıp masanın üzerinde duran kadife kutu içindeki ödüle bakıyorum…
Ödül O Sese
Dün akşam verdiler bu ödülü bana. Ama bence bana değil, o sese, Leyla Gencer’in sesine verdiler. (Zaten onun için bu yazıyı bu kadar rahat yazıyorum.) Sarı pirinç plaketin üzerinde Orfeus antik çalgı lirini çalıyor. Üzerinde “Orphé” d’Or” (Altın Orfe) - “Académie du Disque Lyrique” (Lirik Plak Akademisi) yazıyor.
Fransa’nın ünlü meseni Pierre Bergé’nin başında bulunduğu bu kuruluş her yıl opera sanatının her alanına ödüller veriyor. Bu yıl “Ses kaydı içeren kitaplar” diye bir kategori açtılar ve özel bir ödülü benim Fransa’da geçen ay piyasaya çıkan, içinde bir de CD kaydı bulunan “Leyla Gencer” kitabıma ve Leyla Gencer kaydına verdiler (Bleu Nuit Yayınevi).
Gertrude Durusoy’un Türkçeden Fransızcaya çevirdiği kitabı 20 yıl önce yazmıştım. Kendi ülkemde çeşitli yayınevlerinden sonra (halen Cumhuriyet Kitap sürdürüyor yayınlamayı) İngilizce ve İtalyanca baskılarda da içine CD koymayı isteyen ve düşünen çok olmuştu ama bunu kimse başaramamıştı.
Bunu ilk kez Fransa’daki yayınevi başardı. Gencer’in sahneden çekilmiş 50-60 yıl önceki kayıtlarını bulup, bunları titizlikle temizleyip, sadece Verdi aryalarından (hem de en ünlülerinden oluşan) yeni bir plak, bir CD gerçekleştirip kitaba koydu. Kitabımı 20 yıl sonra da olsa Leyla Gencer’in sesi eşliğinde okumak inanın çok farklı.
Sevgili okurlar başlıkta “Leyla Gencer fethetmeyi sürdürüyor hâlâ...” demem boşuna değil. Bu bir gerçek…
Leyla Gencer’in sesine, varlığına adadığım ödülü kutusuna koyup, çantama atmalı ve Türkiye uçağına yetişmek üzere yola çıkmalıyım. Ödül töreninin ayrıntılarını yarına bırakıyorum.
Cumhuriyet- 3 Temmuz 2014
Mutluluk ve Hüzün
Türkiye'nin yurt dışı elçiliklerinin kimi olağanüstü güzelliktedir. Paris'teki "Hotel de Lamballe" diye anılan malikane ise bir mücevher niteliğindedir.
16. yüzyıldan kalma bu mücevher, 18.yüzyılda Kraliçe Marie-Antoinette'in nedimelerinden Prenses Lamballe'a satılmış. Fransız Devrimi, Prensesi giyotine yollayınca, el değiştiren yapı 1825'de akıl hastalıkları kliniği olarak kullanılmış. Gerard de Nerval, Charles Gounot, Guy de Maupassant gibi
ünlüler bu klinikte tedavi olmuş... Halen ikametgah olarak kullanılan muhteşem bir bahçe içindeki bu yapı 1946'da Büyükelçiliğimizce kiralanmış, birkaç yıl sonra da (1951) de satın alınmış. Önceki akşam o güzelim bahçe ve malikanede opera aryaları yükseliyor; Leyla Gencer anıları paylaşılıyordu.
Ödül Töreni
"Leyla Gencer" kitabımla büyükelçimiz Hakkı Akil arasında rastlantısal bir bağ var. Üç yıl önce ayni kitap İtalya'da, İtalyanca basıldığında Sayın Akil, Roma Büyükelçisiydi. Ve Milano, Floransa, Roma, Venedik, Napoli ve Torino'da kitap üzerine toplantılar düzenlendiğinde, birçoğunda yanımdaydı. Paris'te kitaba ödül verileceği duyumu geldiğinde, ikametgahın kapılarını ödül töreni için açtı. Yine bir rastlantı, tören günü Türkiye'de olması gerektiği için ev sahipliğini UNESCO Büyülelçimiz Hüseyin Avni Botsalı ve genç diplomat maslahatgüzar Ali Onaner üstlendi.
İlk kez karşılaştığım Sayın Botsalı, taa Sanat Dergisi yıllarından başladı beni tanıttığı konuşmasına. Ve "Gençliğimde, aydın olmanın raconu Sanat Dergisi okumaktan geçerdi" gibi bir tümce kullanması beni anında fethetmeye yetti.
Lirik Plak Akademisi Başkanı Clément Guérard ( müzik dünyasında herkes ona sadece Mösyö Clym diyor- -Thomas Hardy romanının baş kişisi) ve Başkan Yardımcısı M. Biarb, ikisi de belli bir yaşın üzerindeydiler. Leyla Gencer'i hem opera eserlerinde hem de Paris konserlerinde izlemişlerdi. Onların duygusallığı ve heyecanı benimkinden neredeyse daha yoğundu.
Törenin müzik bölümünde Madagaskar asıllı Fransız soprano Catherine Manandaza, Leyla Gencer repertuarından iki arya söyledi: "Suor Angelica" operasından "Senza Mamma" ve "Norma" operasından "Casta Diva". Son yılların yükselen yıldızı, genç sanatçıya piyanoda Sophie Partouche eşlik etti. Aryalar, aynalar, kristal avizeler, brokarlar, kadifeler, altın yaldız kaplamalar... Görkemli salonlarda, farklı bir yüzyılda, sanki saray konserindeydim...
İçimdeki "Ah!"
Paris'te yaşayan sanatçı dostlarım, üniversite yıllarından arkadaşlarım, sevdiğim insanlarla çevrili olduğum bir törendi. Her tür formalite ve kasıntıdan uzak, içten, samimi, güleryüzlü ve geniş katılımlı bir buluşmaydı. (İsim özellikle vermiyorum, ünlüler kadar ünsüzler de benim için çok değerliydi.) Hem çok mutluydum hem de içimde derin bir hüzün vardı.
Ah, keşke, keşke Leyla Gencer de aramızda olsaydı. Ya da şöyle diyebilirim: Keşke keşke zamanı geriye döndürüp; şu töreni, şu ödülü, bu Fransızca yayını 20 yıl önceye çekebilseydik. O da aramızda olurdu ve gecenin her anının müthiş keyfini çıkarırdı.
"Leyla Gencer"i 20 yıl önce yazmıştım. Ama farklı dillere çevrilip yayınlanması için, Sevgili Leyla Hanımın nedense ölümü beklendi... (20 Yıl önce aklınıza gelecek her yere başvurmuş ama sonuç alamamıştım.)
Törende en büyük teşekkürüm Fransa'daki yayınevi yetilisi Jean-Philippe Biojout'yaydı. "Ödül aslında sizin hakkınız. O muhteşem plağı yapmasaydınız, bu ödülü vermezlerdi kitaba" dedim. Bana dönüp, "Siz bu kitabı yazmasaydınız, ben o plağı yapamazdım" dedi. Benim için en büyük armağandı.
İtiraf ediyorum: Benim için en büyük ödül, Leyla Gencer'i yakından tanımak, onunla birlikte olmak; yaşamıma girmiş olmasıdır.
Cumhuriyet- 4 Temmuz 2014