Bir masal sözlüğü olan Şehrazad’ın Sırları, Binbir Gece Masalları’nın sırlarını çözen ve masal dünyasını gerçekle buluşturan bir kitap. Kitabın yazarı Özcan Yüksek’le bir söyleşi gerçekleştirdik.
Kitabın temel meselesi olan konudan yani masaldan başlayalım isterim. Çünkü siz “masal bize masal anlatmaz” diyorsunuz, nedir masal?
Yaşanan zamanın kötü yönde değiştiğini gösteren en çarpıcı kanıtlar, sözcüklerin eski anlamlarının tam tersi anlama gelmiş olmasıdır. Masal da öyle bir sözcüktür. Bana masal anlatma, bana yalan söyleme ya da beni kandırma gibi anlamlara geliyor günümüzde. Oysa masalın gerçeği, yüzlerce, hatta Binbir Gece Masalları bakımından belki de binlerce yıl sınanmış, doğru olduğu deneyimlenmiş erdemlerdir. Masal, toplumsal yaşamın kuşaklar boyu deneyimlenmiş gerçekliğidir. Doğru ve gerçek olmasa, bir kuşak bir başka kuşağa aynı erdemi aktarmaya çabalamazdı. Bu yüzdendir ki, biraz da günümüz ön yargılarını sarsmak için, kitaplarımda ya da konuşurken, “gerçeği yalnızca masallar bilir” diyorum. Bazen de “gerçeği yalnızca masallar anlatır” diyorum. Evet yalnızca sözcüğünü özellikle söylüyorum, çünkü insan ve toplum bilgisini, erdemleri aktaran masallar kadar sınanan, denenen, yaşanıp öğrenilen başka hangi bilgi vardır? Bilim bile pek çok bilgisini, yeni deneylerle yanlışlıyor ve yerine yeni bilgi koyuyor. Masallar ibret öyküleridir bir anlamda.
İnsanoğlunun bilgeliğini masallar mı taşır size göre? Bu yüzden mi yüzyıllara, bin yıllara meydan okurlar?
Bugüne kadar, doğrusu yakın zamana kadar öyleydi diyebilirim. Hala da, kısmen devam ediyor. Masallar olmasa bile masalın mantığıyla, yaşanan derin olaylardan ders almaya çalışanlar var, belki kimi tarihsel olaylar ileride öykü haline de getirilecektir. Önümüz insanlığa nasıl bir süreç sunacak, bunu ancak masallar bilir. Tabii masalın, yani “uydurma” diye nitelenen öykülerin, gerçeğe veya tarihsel gerçeğe, tarihsel öyküye göre daha düşük seviyede bir gerçek kabul edilmesi de yine zamanımızın yaşadığı kötülüğü bize tarif ediyor. Masalın gerçeğinin ya da masalın anlattığı gerçeğin diyelim, bu gücü nereden geliyor öyleyse? Tuhaf bir gerçek tarifi olduğunun farkındayım. Aslında insanlar, insanlık, iki gerçeklikle karşı karşıya: Masalın gerçeği ile gerçeğin gerçeği. Söylemeye çalıştığım şu ki, masalın tuhaf gerçeğinde, ona tuhaflığını da veren bir “güç” vardır. Tuhaftır çünkü söylemi gereği, bu gerçeğini uydurma yoluyla anlatır. Masal, diyalektik felsefeye uygun bir mantığa ve anlatıya sahip olduğu için, uydurma, gerçektir aynı zamanda. Gerçek ve uydurma, aynı yüzdür, tek ve birdir, hatta ben buna Kayıp Deniz isimli masal romanımda “tek yüz” demiştim.
Kitaba da ismini veren hatta sizin de “şehrin özgür kadını” dediğiniz Şehrazad kimdir?
Bize, geçmiş insanlığın biriktirdiği, deneyimlediği bilgileri aktaran kadının adının Şehrazad olması iki temel şeyi anlatır: Birincisi, masalların, yalnızca kırsal kültürün değil, asıl olarak şehrin, kentin kültürü olduğunu; ikincisi de anlatıcının azat, yani özgür olduğunu. Masal bizi özgürlüğe çağırır, çünkü öyküleri şehrin özgür kadını bize anlatır. Dikkatten kaçmasın diye söylüyorum, masalları bize bir kadın anlatmaktadır, özgür kadın. Nerede, Semerkant’ta. Bugün dahi özgürlük mücadelesi veren kadın, Binbir Gece Masalları’nın bilge anlatıcısıdır. Zaten, bu masalları ilk keşfeden Avrupalıları en çok şaşırtan şey, Şehrazad olmuştur.
Masal sözlüğü aslında sizin seçtiğiniz ve önem verdiğiniz kavramların çözümlemesi. Binbir Gece Masalları’ndan Rapunzel’e, Hansel Gretel’e ne neyi temsil eder onu anlatıyor. Neden böyle bir sözlük yazma ihtiyacı duydunuz?
Biri masal roman olmak üzere, Binbir Gece ve diğer masallarla ilgili üç kitap yazdım. Tıpkı masallardaki gibi didaktik olmamaya çalıştım, ama tam olarak masalların gerçekliğini aktarmayı başaramadım sanırım, en azından ben öyle hissettim. Masallardan öylesine kopmuş bir zamanda yaşıyorduk ki, masalın aslında gerçek olduğunu söyleyen bir kişinin sesini duyurması, duyursa bile meramını anlatması kolay olmuyor. Bu defa daha belirgin, sözlük tarzında, tane tane, belirlenmiş, iki nokta üst üste deyip anlatılmış tarifler yapmak istedim. Bir sözlük kaleme aldım. Biraz tuhaf bir sözlük yine de. Masallara büsbütün yabancı olmayan bir sözlük. Evet, harf sırasına göre sıralanıyor masallardaki sırlar, maddeler, sırların başlıkları. Ama bazen bu başlıklar masalların adları da olabiliyor. Örneğin Kırmızı Başlıklı Kız veya Rapunzel gibi. Bunu yaparken de, metinlerin masalsı, öyküsel, gizemli üslubuna yakın durmaya çalıştım, ağırbaşlı değil, heyecanlı, okuru sürükleyen, bir maddeden diğerine geçen, hatta başı ve sonu olan bir edebiyat, roman gibi yazdım. Şehrazad’ın ağzından yazdım ve o yüzden Şehrazad’ın Sırları adını koydum kitaba.
Rapunzel öyküsü, genç bir kıza aşkın sırlarını anlatır. Şehrazad Sırları’nda bu öykünün çözümlemesi de var. Modern çağda en çok tartışılan, yanlış anlaşılan, hatta alay edilen masallardan biridir. Çoğu kimse masalı bilmeden, kulaktan duyma, saçlarını uzatarak sevgilisini yukarı çıkaran genç kızın öyküsü gibi anımsar, ama yanlış anımsar. Kuleye tek başına hapsedilmiş genç kız, henüz tanıştığı, yabansı, doğal aşk hisleriyle, tek başına bir kuleye kapatılmıştır. Bu duyguları anlamaya çalışır, ondan korkar, saçlarını uzatarak kuleye çıkardığı cadı kadın, bu duyguların korkutuculuğunu, yabansılığını, tek başına baş edilen türden olduğunu ne güzel anlatır. Rapunzel, Almancada marul demektir ve duyguların tazeliğini ifade eder. Cadının bir marul bahçesi vardır ve Rapunzel’in babası, marulu cadının bahçesinden gizlice çalar... Öykü acayiptir.
Peki biz bu kavramların temsil ettiklerini bilmeden de bir masalı anlayabilir miyiz?
Yaşadığımız çağ, masalları anlama anahtarının yitirildiği çağdır. Geçmiş zaman insanları, masalları anlama anahtarına sahip olmalıydılar ki, bu masalları dinliyor ve anlatıyorlardı. Masalları anlayabilmek için, masalların sırlarını bilmek gerekiyor. Bu anahtar yazılmamış, böyle bir şeyi ben bilmiyorum. Zaten masallar sözlü kültür, anahtar ya da sırların sırları da sözlü kültür olarak yaşamış ve geçmiş zamanda kalmış olmalı. Masallar sonraki yüzyıllarda yazıya geçirildi ama anahtarlarını okumadım.
Bir yandan da şu soru geliyor aklıma: Masal anlaşılır mı sezilir mi?
Bu yüzden masalları kısmen sezmek mecburiyetindeyiz, zaten sezmek de bilginin bir parçası. Ama yalnızca bilgiye yaklaşmanın içine girmenin bir parçası yoksa yalnızca sezmek bize belirgin, apaçık bilgi vermez. Açıl susam açıl sihirli sözcüğünü bilmeden ve onu söylemeden, masal hazinesini sana sunmuyor.
Aslında sizin daha önceki kitaplarınız Hakikatçi, Cinistan ve Kayıp Deniz de Binbir Gece Masalları’nın izinde kurgulanmıştı? Nedir Binbir Gece Masalları’nı sizin için bu kadar önemli kılan?
Binbir Gece Masalları, diğer masallar gibi bir insanın kaleminden çıkmamış öyküler. Görkemli bir anlatımı var. Taşıdığı estetik benzersiz. Yani içeriği bir yana, biçimsel olarak da eşi benzeri yok, beni bu çok etkiledi. Ortak bir zihin, nasıl olur da böylesine estetik bir yapıt meydana getirebilir! Yüzlerce, belki de binlerce kişinin, yüzlerce, belki de binlerce yılda meydana getirdiği bir başyapıt, hiçbir şeyle kıyaslayamayacağınız bir baş yapıt, hem içeriği hem de biçimi bakımından böyle. Sanki bir şehrin meydanında mermerden bir dağ vardı ve yüzlerce yılda, yüzlerce, binlerce heykeltıraş, ortak bir heykel yarattı. Bu heykel, modern zamanın başladığı tarihlere kadar yontuluyordu, artık yontulmadan öylece duruyor. Masalları yeniden yazanlar, yalnızca bu heykelin orasını burasını, hatta ruhu olan bir heykel bu, ruhunu bozan insanlardır.
Sözlü edebiyat hakkında ne düşünüyorsunuz? Sanki masalcılık son yılarda yeniden trend oldu? Masal anlatıcılığı yaygınlaştı. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Masal anlatıcılığının yeniden yaygınlaşması ve giderek ilgi görmesi çok güzel. Masal anlatanların ve dinleyenlerin, bunu kişisel bir terapi seansı gibi yaşaması da güzel. Masalın bu yönü de var. Kayıp Deniz’de yazmıştım, anlatılan her masal bir laneti bozar. Ama henüz bu yaygınlık, masalların bize dayatmadan anlattığı içerik bilgisine dönük değil. Gerçeği masallar bilir bilgisine dönük değil, henüz değil.
Masal dinlemekle gerçekleşen bir tür katharsis midir? Şamanik bir arınma hali mi?
Besbelli ki vardır. Masalların, saf, dayatmasız, kendin anlayıp kendin çözeceğin bilgileri öyküler içinde sana aktarması şamanik ya da eski Yunandaki katharsis etkisinden farkı yoktur. Eski Yunan’da ilk filozofların şaman ve öykü anlatıcıları olması da tesadüf değil. Şamanlar da masalcıdır.
Çocuklara okutmak, anlatmak için masal seçerken anne babalar şiddet gibi öğelerin olmamasına dikkat eder. Oysa ölüm, kesilen uzuvlar, devler tarafından yutulan kahramanlar vardır masallarda. Çocuklara anlatılacak masallar ile büyüklere anlatılacak masallar ayrı mıdır?
Yaşadığımız çağ, masalları çocuk kitapları raflarına atmış bir çağdır. Masallara yönelik en büyük küçümsemenin bu olduğunu düşünüyorum. Masallar çocuklara göre değil, ama masalları, modern çağ ve o çağın kültür yaratıcıları entelektüelleri çocukluk zamanı olarak niteliyor. Masal çağı, insanlığın çocukluk çağıdır onlara göre. Masalları kırpıp bozup çocuklara anlatıyorlar veya okuyorlar, okutuyorlar. Bir tek insanın elinden çıkmamış masallar, yeni insan tarafından kafasına göre, kesilip biçiliyor, eklemeler yapılıyor ve çocuklara okutuluyor. Bu masalların yaşadığı trajedidir. Kimsenin haberdar olmadığı bir trajedi. Herkes, bu konudan ben ne kadar sorumluyum diye kendine sormalıdır. En çok da edebiyatçılar. Masalı o eski görkemli yerine edebiyatçılar koymalıdır, öncülüğü onlar yapmalıdır. Bunu yapanlar olmuştur, ama egemen, masalsız masal kültürünü kırmayı henüz başaramamışlardır.
Sizin en sevdiğiniz masal hangisidir?
En sevdiğim masal, Şehrazad’ın birinci gece Şehriyar’a anlattığı “İfrit ve Tacir” masalıdır. Birinci masal olarak seçilmiş olduğu için ve hayata bakış açımını belirlemiş ve doğrulamış olduğu için bu masalın bende ayrı yeri var. Çünkü masal, yaptığımız her şeyden sorumlu olduğumuzu anlatıyor, yapmamak da bir yapmaktır.