Gazetecisiniz, müzik yazarı ve eleştirmenisiniz. Karganın Duyduğu (Esen Kitap, 2015), Girdap Balıkçısı'ndan sonraki kitabınız. Arkakapağında Erdal Beşikçioğlu, Levent Kazak, Hayko Cepkin, Gonca Vuslateri gibi müzik ve sahne dünyasının ünlü adlarından görüşler yer alıyor. Levent Kazak 'hayal çevirisi' diye adlandırmış kitabınızı. Bana da bu tanım çok yakın geldi, biraz türlerarası ya da türleraşırı da diyebiliriz, kitabın yapısından söz eder misiniz?
Anlatım dilimi oluştururken derdimi kendimce en kısa yoldan okuyucuya saplamak istedim. Evet saplamak! Anlatmak ya da aktarmak biraz hafif kalıyor sanırım. Ayrıca sözcüklere yüklediğim anlamlarla okuyucunun zihninde oluşanlar farklı. Bu çatışma bana heyecan veriyor, okuyucuya da hayal alanı sağlıyor. Edebiyatı kimileri matematiksel olarak tanımlamıyor. O yüzden sizin söylediğiniz “türleraşımı” hoşuma gitti. Gideceğiniz bir yol yoksa bazen onu kendiniz açmanız gerekir. Ben bunu becerebilmenin peşindeyim, bir adım daha atabilmek, biraz daha nefes alabilmek için yapıyorum bunu.
Kitabın arkasında yakınlarınıza, dostlarınıza teşekkür ediyorsunuz ama, bu kitabın gizli teşekkürleri kimlere? Hangi şairlere, yazarlara...
İlk olarak bana dokunan, benim dokunduğum herkese. Ve elbette ıskaladıklarıma, beni ıskalayanlara teşekkürler! Sonra Cemal Süreya’a, Turgut Uyar’a, William Blake’e, Aleksandr Sergeyeviç Puşkin’e, Charles Bukowski’ye, Dante Alighieri’ye, Friedrich Nietzsche’ye, Şair Eşref’e, Aziz Nesin’e, Ece Ayhan’a, Edip Cansever’e, Kurt Cobain’e… Bu zor ama vazgeçilmez coğrafyaya!
Gezi sürecinin de etkisiyle sosyal medyada edebiyata, özellikle de şiire bir ilgi, bir yöneliş oldu. Aynı zamanda da ilk soruya da gönderme yapalım, türler arasında bir buluşma, yakınlaşma oldu. Bir yandan da ne kadar kısa, o kadar etkili anlayışı gündeme geldi. Sizin metinleriniz, şiirleriniz, yani hayalleriniz ne zaman şekillendi ve neden hep kısacık şeyler?
Aslında bu gazetecilikten geliyor, öyle olmalı. Cumhuriyet’te, Pazar Dergi’de efsana bir ekiple ve Berat Günçıkan ile yıllarca çalıştım. Günçıkan’ın enfes bir dili, anlatımı vardır. Beni epey hırpalamıştı gazeteciliği öğretmek için. Keşke daha çok hırpalasaymış o da ayrı! Kısa, darbeli, yıkıcı, insanın içinden geçen şeyleri yazmayı onun eğitimden geçtikten sonra yapabildim, tabii yapabiliyorsam. Deniyorum en azından. Gezi ise çok şeyi değiştirdi, bireylerin kendi devrimleri açısından önemliydi. Edebiyatta da sınırların kalkması, türlerin yakınlaşması, uzaklaşması, birbirine geçmesi doğal, ve de gerekli. Su yolunu bulur diyoruz ya, işte edebiyatta yolunu buluyor sanırım.
Metinleriniz ve şiirlerinizde pek çok aforizma var, bunlar bir tür 'felsefe yapmak' sayılır mı sizce?
Her üretim politiktir, bu da düşünmeyi gerektirir. Dünya ile derdi var hepimizin. Para, aşk, umut, öfke… Vardığımız ile varmak istediğimiz arasındaki uçurum her gün büyüyor. Kimimiz farkında kimimiz değil. Çünkü sistem farkındalıkları öldürmek üzerine kurulu. İnsan çatışmaya önce kendinden başlamalı. Sormadığı, soramadığı soruları sormalı. Belki bu açıdan bakarsak felsefe ile sınırlarım flulaşmış olabilir.
Bundan sonraki kitabınızın nasıl bir kitap olacağını hayal ediyorsunuz?
Söylediğiniz çok doğru, yalnızca hayal edebiliyorum. Kısa anlatım tarzımızı sulandırmadan romana yaklaştırmak istiyorum. Metaforların kahramanlar olduğu bir roman dönüyor kafamda. Karakterler belli, hikaye belli. Zamandan bağımsız bir hikaye… Tam zamanını bilmiyorum ama o beni çağırınca başlayacağım yazmaya…
Bazen Şeytan Çağırır
Bazen şeytan çağırır
Dudağın kenarında küçük bir tebessümle
Gözde zamansız beliren parıltıyla
Parmak uçlarından, sözcükleri taşıyan dokunuşlarla
Sesteki notalarla
Ama yalnızca şeytanlar şeytanları tanır
Yalnızca onların bildiği bir enigmadır bu
Birinde uyuyan uyanır diğeri onu çağırınca
Gecenin yarısı, gün ortası en çok da alacakaranlıkta…
Giyotinin belleği
Dün gece intihar düştü aklıma
Becerememekten korktum
Ölmeyi de beceremez mi insan?
Hem yaşamak bu kadar zorken?
Kervanları hep yolda düzdüm
Çok yanıldım, denedim değişmeyi
Öfkeyi de sevdim
Çünkü yalnızken yanımda bir tek o vardı
İçimi boşluk dolduruyor bazen
Giyotinin belleği benim ki
Unutmuyor bedenden ayırdıklarını