Nikolay Leskov’un Shakespeare'in muhteris karakteri Lady Macbeth'ini, Rusya'da 360 sene sonra yeniden işlediği Katerina Lvovna’nın hikâyesi Mtsenskli Lady Macbeth'i üzerine bir inceleme.
İnsan aklının ve yapabilirliğinin sınırlarının olmadığı ortada. Arzu, bu açıdan akıl ve yapabilirlikle beraber kişiyi sürükleyen en önemli şeylerden biri. Tüm bunların üzerine Rusya ve Rus anlatı biçimi ilave edildiğinde ortaya Nikolay Leskov’un Mtsenskli Lady Macbeth’inin çıkması oldukça anlaşılır bir şey olsa gerek.
‘Leskov’un Macbeth’i arzunun insanı nelere sürüklediğini göstermesi bakımından irkiltici bir eser. Çok hızlı ilerleyen, çabuk gelişip neticelenen olaylar silsilesi boyunca her şeyi aktaran kişinin “göz”ü alabildiğine ihtişamdan uzak ve gerçeğe yakın duruyor. Anlatıcının konumu bir yandan her şeyi sarıp sarmalarken öte yandan okuyucuyu hiçbir detaydan mahrum bırakmıyor. Böylelikle kendi içinde tutturduğu bir denklik üzerinden olayları paylaşıyor.
Anlatıcının konumuyla beraber dil okur için öne çıkan diğer konulardan. Bu metinde Leskov tarafından kullanılan dilse oldukça canlı. Üstelik yazınsal dil, bir konuşmanın aktarımıymış, anlatıcı sanki yan koltukta oturan bir dinleyicisine anlatıyormuşçasına girişken. “Bizim buralarda bazen öyle kişilerle karşılaşırsın ki görüşmenin üzerinden ne kadar geçerse geçsin için titremeden anımsayamazsın.”[1] İşte anlatıcı, bu cümleyle giriş yaptığı metninde tüccar karısı Katerina Lvovna İzmaylova’nın yaşamını ve çevresiyle ilişkisini anlatmaya başlar. Anlatıcının bu içten dili okuru sanki bir dedikoduyu dinliyormuşçasına kendine çekerken akış sırasında soru sormaktan da men eder. Sanki herhangi bir soru veya verilecek küçük bir es tüm yapıyı bozacak, anlatımın canlılığını öldürecekmiş gibi gelir. Bunun için yazarın ortaya koyduğu tutumun metnin hareketliliğiyle örtüştüğü görülüyor. Üstelik “bizim buralarda” diyen anlatıcının olayların bir anlamda tanığı olduğu, duyduklarını anlattığı bu şekilde vurgulanıyor. “Bizim buralarda”n bir yasak ikişkinin anlatıldığı metin böylelikle okurun karşısında dipdiri duruyor.
William Shakespeare’in kaleminden çıkıp bütün bir sanat dünyasını etkileyen Macbeth, gölgesini her yerde gösteriyor. Üstelik bu gölgenin beraberinde taşıdığı lanet de başka metinlerde kendini hissettiriyor. Leskov’un Lady Macbeth’i de sadece isim benzerliğiyle kalmayıp bir yandan bu lanetin taşıyıcısı konumuna geliyor. Kocasını, kayınbabasını, sevgilisini ve tüm çevresini kendisi tarafından oluşturulan girdaba sürükleyen Katerina İzmaylovna buradan kimsenin sağ çıkmasına izin vermiyor. Girdap dönmeye devam edip şiddetini arttırdıkça sağa sola savrulan karakterler bir bir sahneden çekilir. Geriye yalnız başına oturan, düşüncesi kendine ve yaşadıklarına çevrilen bir karakterden başka bir şey kalmaz. Yüzlerce yıldır metinler boyunca aktarılan “Macbeth laneti”nin böylelikle Lady’de de kendinde vücut bulduğu söylenebilir.
Arzu. Yönelim. Günah. Arzunun günaha yönelimi ve yönlendirmesi. Belki de metinde can sıkıntısının peşinden gelebilecek temel kavramlar. İnsan içinde taşıdığı arzuya can verebilecek bir şey arayıp durur, bu isteğin tam olarak farkında olmasa dahi. Çünkü arzu, insan oluşumunun karşılıklarından biri. Bu bildirim, öznellikten farklı biçimlerde tanımlanıp ortaya konarak sağlanabilir. Lady Macbeth’in yaşadıkları da bu düşüncenin bir karşılığı gibi duruyor. Zira onun içinde taşıdığı arzu, Sergey ile karşılaştıktan sonra hızla kendisine bir karşılık bulur. Bu yankıdan günah doğar. Günahın doğmasıyla arzunun ve yönelimin örtüşmesi peşinden ihtirası sürükler. Tüm bunlarla kurgulanmış metin ortaya çıktığındaysa ne yaşananlara şaşılır ne de ortaya çıkan bu sonuca. Dolayısıyla tüm metin ihtiras, arzu ve günah kavramları üzerinden değerlendirilip yorumlanmaya açık bir hâle gelir. Taşrada bir yerde kendisinden onlarca yaş büyük biriyle maddi çıkara dayalı bir evlilik yapan bir kadının yaşadıklarının bu kavramlar ışığında göz önünde bulundurmak da ayrıca gerekiyor, üstelik metin kendini bir yandan buna açarken.
Macbeth’in laneti Katerina İzmaylovna’nın üzerinde dolaşırken o, büyük bir ihtirasla başına geleceklere zemin hazırlar. Aslında bu büyük ihtirasın bulduğu karşılık bir yandan okuru dehşete düşürebilecek kadar sarsıcıyken öte taraftan anlatımın yapısıyla beraber insana gayet doğal gelebiliyor. Bunun daha önce de belirttiğim gibi anlatıcının sanki bir dedikodu anlatırmışçasına canlı ve içten tutumunun payı vardır.
Mekân, bu metin kapsamında özellikle “yatak odası”, sırların saklanması ve öte taraftan günahın gerçekleşmesi açısından özel bir yere sahip. Zinovıy Borisıç’ın yokluğunda eşi ve onun sevgilisi tarafından bir günah mâbedine dönen, içinde sürekli tekrarlanan çağrılara kulak verilen yatak odası, ifade ettiği anlamla böylelikle başka bir şeye doğru evrilmeye başlar. Yatak odasının yasal ilişkiden yasağa doğru olan akış içinde şahit olduklarıyla geçişken bir yapısı olduğu görülebiliyor. Üstelik evlilikleri süresince çocukları olmayan Borisıç ve İzmaylovna’nın sıkıcı geçen, bir şey üretmeyen, arzu içermeyen birlikteliğinin kapalı kapılar ardında kalışını ifade ediyor. Kapıların, sürekli açılıp kapanan, farklı mekânlara ve yaşanabilirliklere açılan kapıların da değeri burada ortaya çıkıyor. Birbirini destekleyen, bir yerde yinelenmesini sağlayan bu dönüşler böylelikle mekânın planlanmış kullanımını imliyor. Sergey’in metin içinde “Sana gelirken de, senden giderken de bana her yer kapı,”[2] deyişi gibi sürekli başka yerlere ve olanaklara açılan bu kapılar geçişkenliğiyle sürerliliğe yeni yollar açıyor.
Metne kitap okumayan karakterle beraber okunan dinsel kitaplar eşlik eder. Dinsel kitaplarla yaşananların zıtlığıysa metinde farklı bir koşutluğu gündeme getirir. Üstelik bu dinsel kitapların yaşam ve yaşama biçimleriyle ilişkisi düşünüldüğünde özellikle seçildikleri ve ilk planda akla gelebilecek kitaplardan olmadığı görülüyor. Leskov’un böylelikle kapalı kapılar ardında yaşananlara kütüphanelerin arka raflarında kalmış kitaplarla paralel bir roman yazdığı söylenebiliyor. Aziz Fyodor Stratilat’ın hayatının ve Kiev Peçersk Manastırı’nı anlatan kitaplar insanları ve mekânları böylelikle örtüştürüyor.
Lady Macbeth’in günaha son çağrısı ve bu çağrının bulduğu karşılık, Nikolay Leskov’un Rusya’yı ve Rusça’nın olanaklarını takip edişi bu metni küçük bir evde yaşanan sıradan bir hadise olmaktan çıkararak bir edebî metne dönüştürüyor.
William Oldroyd’un 2016’da filme aldığı, 2017 İKSV Film Festivali’nde de sergilenen Lady Macbeth’i de metnin ruhuna uygun havasıyla edebiyat uyarlamaları konusunda iyi bir örnek.
[1] Nikolay Leskov, Mtsenskli Lady Macbeth, Dedalus Yayınları, İstanbul 2017, syf: 9
[2] A.g.e. syf: 22.
Görsel: Flavio Di Renzo