Cemil Kavukçu'nun nereye giderse gitsin yalnızlığından kurtulamayan insanları anlattığı uzun öyküsü Yüzünüz Kuşlar Yüzünüz üzerine bir inceleme.
Modern hayatın bireye duyumsattığı yalnızlığın türü olarak doğan “kısa öykü” modernliğin nasıl yaşandığına bağlı olarak okuyucuya farklı görünümler sunar. Yoğun, aktif kılan, yalın ve tutumlu diliyle ayrışan bir türdür. Bu ölçütleri yetkin biçimde hayata geçiren yazarlarımızın başında Orhan Kemal ve Sait Faik, öykü geleneklerini kendine özgü bakış açısıyla başarılı bir biçimde sentezleyen Cemil Kavukçu gelir. Doksanların ikinci yarısında yayınlanan üç öykü kitabından herhangi biriyle karşılaşan okuyucu, yeni öykülerinin yolunu gözleyip durmuştur. Gerçekten beklenen bir yazar o. Kasaba ve kent insanlarını, bu insanların içinde var olduğu alt kültürleri, yaşadıkları çatışma ve çelişkileri yetkinlikle kurgulayan yazar, öykü geleneğimizin doruklarından.
Cemil Kavukçu bir söyleşisinde “Ben yaşamadığım, duyumsamadığım şeyleri yazamıyorum.” diyerek kurmaca-gerçeklik ilişkisindeki yaklaşımını açık yüreklilikle ortaya koymuştu. Önceki kitabı Maviye Boyanmış Sular’da farklı kitaplarında yayımlanan deniz temalı 13 öyküsünü bir kez daha okumuştuk. Sunuş yazısının son bölümünde şöyle diyordu: “Bir deniz günlüğü tutmadım. Gemide çalıştığım yıllarda da bir ikisi dışında denizle ilgili öykü yazmadım. Anlatıldıklarında ilginç gelebilecek bazı olayları öyküleştirmeyi hiç düşünmedim. O ortamdan uzaklaştıktan sonra bende bıraktığı izlerin bazıları öykü kapılarımı çaldı. Bu hep böyle olur; belki de bir özlemdir.” Bu izlerden, özlemden doğup dönüşen öykülerle ortaya çıktığını düşündüğümYüzünüz Kuşlar Yüzünüz, iç çerçevesinde deniz temalı beş öykü, dış çerçevede ise can sıkıntısı ve yalnızlık temalı iki öykü yer alıyor.
Emekli, müzmin bekâr, tembel ve ölen annelerinden kalan evi satmak için ablası aramadıkça sinirlenmeyen Feridun… Birahanede garson olarak çalışan Gero… Yağmurlu pazar sabahı kapıdan içeriye giren Ali Rıza Kaptan… Kentteki tekdüze hayatlarının yarattığı can sıkıntısını birahanede içerek hafifletmeye çalışan iki arkadaş için Ali Rıza Kaptan kaçış kapısıdır. Onlara süvari kaptanlarının çok hoşuna gittiği için birer öykü gibi tuttuğu seyir defterinden çalıştıkları gemideki deniz adamlarının hikâyelerini anlatır: Süvari Aşkı Kaptan, Telsiz Zabiti Mahir ve ötekilerin…
Üçlünün karşılaşmaları ve diyaloglarıyla uzun öykü açılıyor; gergin ve buruk bir ayrılıkla kapanıyor. Geriye büyük bir soru kalıyor. Hemen hepimiz bütün can sıkıntımıza, katlanılmaz hale gelen içsel yalnızlığımıza rağmen önümüze çıkan fırsatları, sunulan teklifleri elimizin tersiyle itip “neden gidemiyoruz?”. Modern hayatın bütün coşkulu görünümüne karşın temelinde uyuklayan tekdüzeliğin yarattığı can sıkıntısı, kentli bireyin klişe yalnızlığı üzerine odaklanan öyküler bunlar. Ayrıca deniz adamlarının mecburiyetleri, korkuları ve kaçışları var. Sanki daha önceden farklı bir öyküde karşımıza çıkmışlar, her birini bir yerlerden tanıyormuşuz gibi geliyor. Ancak usta yazarın ayrıntıları ele alış biçimi, sıra dışı olaylar karşısında tutum ve davranışların birahane ve gemiyle bütünleşerek yarattığı atmosfer, işlevsel diyaloglar, birinci tekil kişi anlatıcı kullanımının okuyucuda yarattığı etki öykü kişilerinin karakterlere doğru yol almalarını sağlıyor.
Cemil Kavukçu hem gelenekten hem de yenilikten yararlanmayı bilen usta bir yazar olarak hem kendi yapıtını her seferinde daha da derinleştiriyor, hem de okuyucularının beklentilerini fazlasıyla karşılıyor. “Barometre” öyküsü ise, hikâye ve tekniğin mükemmel bileşiminin en güzel örneklerinden biri olarak dikkat çekiyor.
Görseller: Álvaro Martino, Evgenij Soloviev