Fransız denemeci, eleştirmen, göstergebilimci Roland Barthes: “Şimdiyi not ederek Romana geçmek” için Haiku’yla ilgilenir. Barthes, bir başka yazı konusu olabilecek “Romanın Hazırlanışı” adlı kitabında, Japon edebiyat tarihinde filiz veren “Haiku” türü şiiri: “Hoşa gitmenin apaçıklığı, nedenini söyleyememe, büyülenme, hiçbir şey söyleyememe” gibi tanımlarla açıklar. Kısa, son derece açık olduğunun altını çizerken de: “Söylemenin ve söylenmiş olanın bir tür anlık, geçici ve göz kamaştırıcı uyumudur; karanlıkta ansızın çakılan kibritler…” diyecektir. En az sözcükle, yüklü anlam ve etkiyi yakalama çabası olan olan Haiku’nun en önemli yanı, okuma yinelemeleri yaptıkça algılanan ve birdenbire hissedilen andır. Zihin gözünün açıldığı (Satori) an. Haiku aynı zamanda, bir tabloyu göz önüne getirme, canlandırmadır da. Fotoğrafın noemine yakın durur, ayrıntıların fotoğrafını çekme sanatıdır; “Bu olmuştu” der. Ana dilinde Go-Shichi-Go ya da bizim deyişimizle 5-7-5 hecelerden oluşan Haiku, merkezinde taşıdığı mevsim izleğiyle doğaya yaslanır. İncedir, kırılgandır; tırtılın gürültüsüne, yanı başında gürültüyle düşen sapsarı yaprağa dertlenir. Haiku’da ölüm: “Yaşama veda” anlamına gelen ve şairin öleceğini anladığı an ölümü için yazdığı “Ölüm döşeği Haiku’su: Jisei” ile karşılık bulur. Ölüm/Değişim doğanın bir parçası. Şair de bu bilinci: “Jisei Haiku” ile karşılar. Haiku aynı zamanda şakacıdır da! Günümüzde Haiku, tüm kültürlerde, ânın, aydınlanmanın (Satori) dayanılmaz hafifliğiyle heyecanla denenen bir şiir türüdür. Kısacası, haylaz bir çocuktur Haiku!
Haiku / Hokku / Haikai
Japon edebiyatının yapı taşlarından biri olan, dünya edebiyatında da en kısa metin biçimiyle yer alan Haiku: Louis Borges’in de dediği gibi: “ânı durdurur, sabitler.” İnsan ve doğa sevgisini merkeze alarak bireyi düşünmeye, sorgulamaya, algılama ve saptamalar yapmaya savuran Haiku için yine Roland Barthes: “Anlaşılır olmakla beraber hiçbir şey demek istemez” diyecektir. Ona göre bu kısa şiir, boşluğu taşımaktadır. Yapısındaki kısalık ögesi, Doğu edebiyatında karşılaştığımız “Rubai-Beyit” biçimlerine de yakın durmaktadır. İnsanın ruhuna yerleşen, sonsuz yankılanışlarla bir şeyler hissettiren, gösteren “Haiku” ya da “Hokku” veya “Haikai” XIV. yüzyılın sonlarına doğru yine günümüze
kadar ulaşabilen Klasik Japon şiirinin bir başka nazım şekli olan “Tanka” veya “Waka” geleneğinden doğmuştur. Bulunduğu dönem içinde şairlerinin kaleminde bir ekol haline dönüşen Tanka, birden fazla şairin bir araya geldiği, beş dizeli ve 5-7-5//7-7 hecelerinden oluşan bir gelenekti. İlk şairin başlattığı şiir zincirindeki “Başlangıç Şiiri” yani 5-7-5 hecelerinden örülü üçlük, o dönemde Haiku değil de “Hokku” adıyla anılıyordu. İlk üçlükle başlayan şiir zincirine bir başka şair, 7-7 hecelerinden kurulu iki dizeyle katılarak beş dizeli Tanka şiirlerin ürünleri toplanmaktaydı. Sonraları bu gelenek, XV. yüzyılda Japon feodalizminin doğurduğu militer sınıf arasında yaygınlaşan ve “ruh birliğini önceleyen Renga” şiir zincirine dönüşecektir. Başlangıç Şiiri olan ilk üçlük, 1500’lü yıllardan başlayarak iki yüz yıl süren “Hokku” geleneği “Renga” ya da “Tanka” zincirinde soluklanırken bu gelenek, Matsuo Başo Okulu’nda bağımsız bir şiir yapısına dönüştürülme eğilimini yaşar. 1800’lü yılların başlarınageldiğimizdeyse, Japon şiirinin harika çocuğu olarak anılan şair Masaoka Şiki’nin, Haiku sözcüğünün yaratılması ve edebileştirilmesi yönünde çabalarını görürüz. Başo Okulu’ndan başlayarak ivme kazanan Hokku’daki şiirsel bağımsızlık artık yerini bulmuştur. Şiki, Haiku’nun, Tanka veya sonrasındaki Renga geleneğine bağlı olmayan, yeni ve bağımsız bir şiir olduğunu, biçimsel yapısının Hokku’ya benzediğini, Haiku’nun okurdaki algılanış farklılığını ilan etmekteydi. Ağır aksak ilerleyen bu algılanış için yüz yıl sonra, Batıdaki Haiku’ nun algılanışıyla ilgili Şigehisa Kuriyema’da Coşkun Yerli’nin çevirisiyle “Haiku Yazmak” adlı makalesinde: “Haiku, batıda ilk kez 1910’da B.H. Chamberlain’in öncü yapıtında, ‘Başo ve Japon Özdeyişleri’ bölümünde sunulur. “Özdeyiş” nitelemesi, Haiku’nun Japonya dışında ilk kez nasıl yorumlandığı konusunda çok ilgi çekicidir.” saptamasını yapıyordu. Geriye dönerek bakacak olursak: Edo dönemi Haiku’nun ustası kabul edilen Matsuo Başo’nun Tanka geleneği içinde yer alan Hokku’ya (Başlangıç Şiiri) kazandırdığı saygı ve edebi değerlerin, ileri dönemde Haiku’nun bağımsızlığını kazanmasında önemli bir etken olduğunu görürüz. Bağımsızlığına kavuşan üç dizelik Haiku’nun 5-7-5 heceli yapısı; ilk ya da ikinci dize sonundaki kesmeyle duraklaması; içinde mevsim çağrışımını vermesi; doğadan veya anlık bir duygudan izler taşıması gibi olmazsa olmazlarıyla bugün tüm dünyada ilgi çeken, duru, kısa şiir türü olarak edebiyat dünyasındaki varlığını sürdürmektedir.
Haiku Yazmak
Haiku şairlerinin en büyüğü kabul edilen Matsuo Başo, 1644/1694 yılları arasında yaşamış. Haiku’yu biçim ve anlam yönünden zenginleştiren, Zen Budizm ruhuyla yoğurarak sanatsal bir tür haline getiren Başo’nun asıl adı Matsuo Munefusa’dır. Şair, ülkesi Japonya’da olanak buldukça, Fukagava’daki muz ağacı yapraklarından yapılma kulübesine çekilip orda doğayla baş başa kalıyordu. Bu kulübeyle bütünleşen şairin, bir tür muz ağacının da (Meyve vermeyen) adı olan “Başo” sözcüğü, “Mahlası” olacak ve o günden sonra edebiyat tarihine Matsuo Başo olarak geçecektir. Başo, şiirlerinde: Dünyanın anlamını, şiirinin yalın düzeni içine sığdırmaya, küçük şeylerde saklı umutları açığa vurmaya ve tüm nesnelerin birbiriyle ilişki içinde olduğunu göstermeye çalıştı. Başo’nun şiirini tanımlamak için: “Yaşlı, solgun ve göze batmayan şeylere duyulan sevgi” anlamına gelen “Sabi” sözcüğü kullanılır. Şair, çevirisini Coşkun Yerli’nin yaptığı Kuzeye Giden İnce Yol (Yapı Kredi Yayınları) adlı kitabında iyi bir şiir için bakın ne öneriyor: “ En önemli şey, doğru anlayıştır. Anladığımızı, gündelik yaşantımıza yöneltip, güzelliğin gerçeğini orda aramaktır. Yaptığımız şeyle, şiir demek olan sonsuz benliğimizin mutlaka bir ilişkisi vardır. Çam ağacını öğrenmek istiyorsanız çam ağacına, bambuyu öğrenmek istiyorsanız bambuya gidin. Ve bunu böyle yaparken kendi kanılarınızı bir kenara bırakmalısınız. Yoksa kendi kendinizi koşullandırır ve öğrenemezsiniz. Konunuz ve siz bir olduğunuz zaman şiiriniz de kendiliğinden oluşacaktır. Yani, konunuzda gizli pırıltılar ararken derin derin daldığınız bir zaman! Şiiriniz ne denli güzel söylenmiş olursa olsun, duygularınız doğal değilse -konunuz ve siz ayrı düşünüyorsanız- şiiriniz gerçek şiir değil, yapmacık olacaktır!” Yine Coşkun Yerli’nin çevirisiyle Şigehisa Kuriyama’da, “Haiku Yazmak” başlıklı yazısında: “Haiku dünyasında görünüm, insanlar eşyalar ve olaylar, yalnızca doğanın gelip geçen akışındaki ritimle algılanabilir, anlamlarına kavuşabilir.” diyor. Doğayla uyumlu bir yaşamı önceleyen Japon kültüründe “İnsan” bencil olmayan doğanın içinde bir varlıktır. Çiçeği koparsanız da kokusunu sizden esirgemez, ağacı kesseniz de son meyvesini yine de size uzatır.
Başo / Şiir-Haiku
Oruç Aruoba, “Ne / Otuz Altı Tanzaku” adlı “Tanzaku” biçimli Haiku kitabında : “Haiku, anavatanında, ince uzun kâğıt parçalarının üzerine yazılırdı. Bu kâğıtlara: ‘Tanzaku’ adı verilirdi. Haijin de (Haiku yazarı) Tanzaku üzerine bazen Haiku’yla ilgili çizimler (Haiga) yapardı.” diyor. Aruoba, Haiku’yla ilgili bir başka başucu kitabı Başo Kelebek Düşleri’nde (Metis Yayınları) bizi, Matsuo Başo’nun Şiir-Haiku anlayışının derinliklerine götürüyor: Fuga: Şairin yapıtında görülen incelmişlik. Furyu: Şairin yapıtı ile yaşamına ortak olan incelmiş beğeni. Fukyo: Çılgınlık. Sıradan yaklaşımların önemsediklerini önemsememek. Wabi: Yetinmek, küçük şeylerin güzelliğine vararak yaşamak. (Bu ilke ülke kültüründeki “Çay Seramonisi”nin temelinde yatan etik-estetik ilkedir.) Hie: Soğuk, buzsuz; duygulardan olabildiğince geri çekilmek. (Özellikle No oyuncularının ilkesi olmuş.) Karabi: Kuruluk, gösterişsiz, yalınkat güzellik. Yase: Tükenmişlik. İnce ve kırılgan olanın güzelliği. Şibumi: Görkemsiz, azla yetinen “buruk tadlı” güzellik. Yojo: Bir duyguyu doğrudan iletmeksizin sezdirme amaçlı yazma yöntemi. Yugen: Gizli, örtük. Sabi: Yalnızlık. (Başo ve okulunun temel ilkesi.) Kişi, düşünsel dinginliğine, huzura, ancak bütünüyle kişiliksiz, kendiliksiz olarak,
kocaman evrenin, kişiye aldırmayan kayıtsız bütünlüğüne girmekle, onun içinde erimekle ulaşabilir. Sabi Haiku’ya renk verendir. Şiori: Sevecenlik. Karumi: Hafiflik. Basit ve yalın şeyleri konu edinmek. Tüm bunlar “Haiku” adlı buz dağının görünen kısmı. Haiku, duyarlılığıyla kendine her alanda tema bulabilir. Görkemli, incelikli temaların yanı sıra çok önemsiz gibi görünen şeylerle de ( salyangoz, ıslanan korkuluk, sudaki kurbağa vb.) ilgilenir. Bir iki ipucunun yardımıyla düş gücünü hareketlendiren, gündelik yaşamdan imgelere, seslere, durumlara yönelir. Şigehisa Kuriyama, başarılı bir Haiku için: “basit şeylerin çekiciliğini, derin anlamlarını açığa çıkararak içimizde hayranlık ve yenilenme duyguları uyandırır.” diyor. Haiku, 5-7-5 hecelik üç dizeden oluşurken içinde mevsim izleği taşımanın yanı sıra yapısındaki kesme tekniğiyle de (Bir ya da ikinci dize sonunda duraklama.) şiiri iki parçaya ayırarak okuyucuyu imgeleminde birbirinden ayrılan dizeleri ilişkilendirmeye zorlar. Kesme tekniği ile ikiye ayrılan şiirde ilk bölüm ikinci bölümün, ikinci bölümde ilk bölümün algılanmasında katkıda bulunmalı. İmgesel uzaklık bakımından birbirlerine pek yakın olmayan bu iki düşünce arasındaki şiirsel çağrıyı sezmek, anlamak Haiku’nun özüdür. Bir diğer önemli öge, Haiku’da bulunması gereken mevsim izleği. (Kidai) Şiirin kurgulandığı mevsimi bildiren sözcük. (Kigo) Kelebek, baharı; sivrisinek, yaz gününü imler…
Cevat Çapan’ın çevirisiyle Matsuo Başo, Taniguçi Buson, Kobayashi İssa
Masaoka Şiki’den örnekler
BAŞO
uyan! uyan! benim gelen
bana arkadaşlık edesin diye-
uyuyan kelebek.
BAŞO
kala kala
kuruyan otlar kalmış
askerin düşlerinden.
BUSON
birden bir ürperme-
odamda ölmüş karımın
ayağıma takılan tarağı.
İSSA
çekirge!
ben gidince,
göz kulak ol mezarıma.
ŞİKİ
pembeler arasında
uçup duran beyaz kelebek-
kim bilir kimin ruhu!
ŞİKİ
bir dağ köyü-
yığılan karların altında
akan suyun sesi.